a sayfasından devam
5-) Fesetubsıru ve yubsırun;
Yakında
sen de göreceksin, onlar da görecekler; (A.Hulusi)
05 - Yakında
göreceksin ve görecekler. (Elmalı)
Fesetubsıru ve yubsırun bir gün sen
de göreceksin onlarda görecekler. Mucizevi bire ihbar değil mi bu. Neyi ihbar
ediyor? Vahiy yaşıyor dostlar. Bir gün sen de göreceksin onlar da görecekler.
Allah resulü gördü, daha yaşarken ki şu ayetlerin geldiği günlerde Allah
resulünün dünyanın büyük imparatorlarına mektup gönderdiği gün arasında ki
farkı bir hatırlasanıza. Bu ayetlerin geldiğinde Allah resul henüz daha bir
avuç insana bile sahip değil, bir avuç mü’mine bile sahip değil. Daha davetin
başlangıcı, yer demir gök bakır. Yüreğinin üstüne sanki bir dağ gelip oturmuş.
Nebinin omuzlarının üstüne yer yüzü binmiş.
Evet yükünü almadık mı diyen
ayetler onu rahatlatmaya çalışıyor, onu teselli etmeye çalışıyor. Yükünü
sırtından almadık mı, ki o yük senin belini ikiye katlamıştı.
Elem neşrah
leke sadrek, Ve vada'nâ 'anke vizrek, Elleziy enkada zahrek.
(İnşirah/1-2-3) diyen ayetler teselli ettiği gün. Ama bir de imparatorlara
mektup gönderdiği günü ve bir de bu günü düşünün. Her ne kadar ümmet öksüz, 1.5
milyarlık yetim ve öksüz, itilmiş ve kakılmışsa da onun gönül imparatorluğu
1400 yıldan beri ayakta ve yaşıyor. İşte sen de göreceksin, onlar da
görecekler. Biz de gördük ya rabbi, biz de gördük. 1400 yıl sonra bile o
yaşıyor, her şeyi ile yaşıyor, ama onu inkar edenler neredeler. Kabirleri bile
yok.
6-) Bieyyikümülmeftun;
Hanginiz
cinlere tutulmuştur! (A.Hulusi)
06 - Hanginizde
imiş o fitne, o cünun? (Elmalı)
Bieyyikümülmeftun hanginizin
aklından zoru olduğunu sen de göreceksin onlar da görecekler.
7-) İnne Rabbeke HUve a'lemu Bimen dalle 'an
sebiyliHİ, ve HUve a'lemu Bilmühtediyn;
Muhakkak
ki Rabbin, yolundan kimin saptığını (varlıklarından) iyi bilir! O, hakikate erenleri de (varlıklarında) iyi bilir!
(A.Hulusi)
07 - Şüphesiz
rabbindir en bilen yolundan sapını, yine odur en bilen hidayete irenleri.
(Elmalı)
İnne Rabbeke HUve a'lemu Bimen dalle 'an
sebiyliHİ, ve HUve a'lemu Bilmühtediyn hiç şüphe yok ki senin rabbin
kimin dosdoğru yolda olduğunu, kimin de yoldan saptığını çok iyi bilir. Yani
kimin hidayete erdiğini, kimin doğru yola kavuştuğunu, yöneldiğini, kimin de
doğru yoldan saptığını çok iyi bilir. Bilir ve bildirir böylece.
8-) Fela tutı'ıl mükezzibiyn;
O hâlde
yalanlayanlara itaat etme! (A.Hulusi)
08 - O
halde tanıma o yalan diyenleri, (Elmalı)
Fela tutı'ıl mükezzibiyn artık hakkı
yalanlayanlara boyun eğme.
9-) Veddû lev tüdhinu feyüdhinun;
Arzu
ettiler ki, sen yumuşak (tavizkâr) davranasın da, onlar da (sana
karşı) hoşgörülü davransınlar! (A.Hulusi)
09 - Arzu
ettiler ki müdahane etsen, o vakit müdahene edeceklerdi. (Elmalı)
Veddû lev tüdhinu feyüdhinun onlar
isterler ki sen onlara taviz veresin, onlar da sana taviz versinler. Eğer tüdhü yağlamak olarak alırsak onlar ister ki,
kendileri seni yağlasınlar, sen onları yağlayasın, yağ çekesin gibi bir manada
verebiliriz aslında kelime anlamından yola çıkarak.
Kafirun suresi sanki bu ayetlerin
tefsiri, bu ayetin tefsiri sadedinde;
Kul yâ eyyühel
kâfirun (Kafirun/1) de ki ey kafirler, ey inkarı ahlak tarzı haline
getirenler. Ey inkarı bir hayat tarzına dönüştürenler. Lâ a'budu mâ ta'budûn (2)
kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud
(3) ve siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. İla ahır..! İşte
bu ayetleri de bu surenin tefsiri sadedinde okuyabiliriz.
10-) Ve lâ tutı' külle hallâfin mehiyn;
UYMA!
Çokça yemin eden (Allâh'tan ve Sünnetullâh'tan
kozalı olduğu için) basit, düşüncesiz her
kişiye; (A.Hulusi)
10 - Ve
tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz. (Elmalı)
Ve lâ tutı' külle hallâfin mehiyn ve
sen ağız dolusu yemin eden alçağa uyma.
11-) Hemmâzin meşşâin Bi nemiym;
Alaycı,
ayıplayan, laf taşıyan; (A.Hulusi)
11 - Gammaz
koğuculuk la gezer.
Hemmâzin meşşâin Bi nemiym laf
taşımak için mekik dokuyan ara bozucuya da uyma.
12-) Menna'ın lilhayri mu'tedin esiym;
Durmadan
(hakikatin)
yaşanılmasına engel olan, haddi aşan suçlulara; (A.Hulusi)
12 - Hayır
engeli, mütecâviz vebâl yüklü. (Elmalı)
Menna'ın lilhayri mu'tedin esiym iyiliğe
ölümüne engel olan günahkar zorbaya da uyma. İfadelere bakın, zıpkın gibi
ifadeler. Gerçekten de bıçak gibi keskin.
13-) 'utullin ba'de zâlike zeniym;
Tutucu
cahile, üstelik inkârıyla damgalıya! (A.Hulusi)
13 - Zobu,
sonrada takma (zenîm).
'utullin ba'de zâlike zeniym kaba ve saygısız, üstüne üstlük fırıldak ve hayırsız. Tip
çiziyor şimdi. Zeniym; şu manaya da gelir soysuz, nesebi gayri sahih, avami
tabirle maganda ve fırlama diye de çevirebilirdik aslında. Bunun Velid bin
Muğire olduğunu söylüyor kaynaklarımız. Babası onun kendisinden olduğunu Velid
18 yaşındayken açıklamış, ilginç,
14-) En kâne zâ mâlin ve beniyn;
Zengin
ve oğulları var diye mi (ona uyacaksın)! (A.Hulusi)
14 - Mal
sahibi olmuş ve oğulları var diye, (Elmalı)
En kâne zâ mâlin ve beniyn bütün
bunların nedeni onun mal ve çocuklara sahip olması mı. En kâne ye lâm ı ta’lil
takdiri ile bu manaya ulaştık, ki aslında belki yalın kat bu manaya
gelmeyebilir.
15-) izâ tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul
evveliyn;
Âyetlerimiz
ona bildirildiğinde: "Öncekilerin masallarıdır" dedi. (A.Hulusi)
15 - Karşısında
âyetlerimiz okunurken «eskilerin masalları» dedi. (Elmalı)
izâ tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul
evveliyn ki ayetlerimiz kendilerine okununca eskilerin masalları
deyip çıktı. Esatiyrul evveliyn, Kur’an da 9 yerde geçer, ilk geçtiği yer
burası. Tümünün bağlamı da Kur’an kıssaları bağlamı değil. Ya ne? Ahiret. Demek
ki eskilerin masalları diye ahirete imanına diyorlar.
16-) Senesimuhu 'alelhurtum;
Yakında
burnundan damgalayacağız onu (görmezden
gelemeyecek)! (A.Hulusi)
16 - Haberiniz
olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. (Elmalı)
Senesimuhu 'alelhurtum onun burnuna
zillet damgasını çıkmaz bir biçimde basacağız, vuracağız. Lafzen aslında
hortumuna. Tabii ki mecazen burnuna. Zımnen kibrinden kıl aldırmadığı burnuna.
Damga aslında, damga yiyenin aczine ve zilletine delalet ettiği için
kullanılmış.
[Ek bigi: Yönetici seçiminde:
Dikkat dikkat!
Yöneticilerinizi, zihinsel yönden sağlıklı gelişmiş, mazisi temiz,alnı ak, yüzü
pak, servetinde kazancında şaibe olmayan ve yüksek ahlak sahibi kişilerden
seçin. Biz, tüm Mekke halkının da kabul ettiği ve bildiği gibi Mekkeli Muhammed
bu özelliklere sahip olduğu için kendisini elçi seçtik. (Kalem/1-4)
Sakına sakın, çok yemin eden,
aşağılık, alaycı, gammaz; arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip
duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen, saldırgan, günaha batmış,
kaba/obur, sonra da kötülükle damgalı şu asalakların hiçbirine itaat etmeyin,
size verilen görevden taviz vermeyin, uzlaşma sağlamayın, hak dinde beşer ile
sentez oluşturmayın. (Hakkı YILMAZ)]
17-) İnna belevnahüm kema belevna
ashabelcenneti, iz aksemu leyasri münneha musbihıyn;
Doğrusu
biz onları, o bahçe halkını belâlandırdığımız gibi belâlandırdık! Hani, sabah
olurken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi. (A.Hulusi)
17 - O
bağ sahiplerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah
olunca onu mutlaka devşireceklerdi. (Elmalı)
İnna belevnahüm kema belevna ashabelcenneh
şüphesiz şu yukarıdakileri sınamıştık. Tıpkı malum bahçe sahiplerini
sınadığımız gibi.
Yeni bir paragrafa girdik burada.
Kur’an ilk meselini anlatıyor, ilk temsilini getiriyor burada. İniş sürecinde
tabii. Açılımı şu; liyakatleri ile orantısız güç ve servet vermek suretiyle
sınadığımız kimseler gibi. İbn. Mes’ud (ra) burada ki el ile gelen cenneti
ahiret cenneti olarak anlar. Dolayısıyla Kur’an da el ile Lâm-ı tarifle gelen
tek cennet, dünyaya hamledilen tek cennet kelimesi buradadır. Ama İbn. Mes’ud
bunu da ahirete hamleder, çünkü sonunda bunlar cennete kavuşmuş cennetli olmuşlar
der ki, gerçekten yabana atılacak bir görüş değildir. Bu takdirde mana cennet
ehli olur, bahçe sahibi değil de cennet ehli.
iz aksemu leyasri münneha musbihıyn
hani onlar ertesi sabah hasat yapacaklarında dair sözleşmiştiler
18-) Ve lâ yestesnun;
(İnşâAllâh diye) istisna
yapmıyorlardı! (A.Hulusi)
18 - Bir
istisna da yapmıyorlardı. (Elmalı)
Ve lâ yestesnun fakat istisna
etmemiştiler. Ne demek istisna etmemiştiler? Açılımı şu ancak Allah’ın hayata
müdahil olduğuna dair istisnai bir kayıt düşmemiştiler. Yani İnşaAllah
dememiştiler.
İnşaAllah’a neden istisna diyor
Kur’an ımız, çünkü “illâ en yeşâAllâh.” (İnsan/30) ibaresinin
kısaltılmışı da, sembolü de onun için. Ki aslında ilke şu; Ve lâ tekulenne li şey'in inniy faılün
zâlike ğadâ. (Kehf/23) İlla en yeşaAllâh (24) asla
hiçbir şey için ben yarın şunu yapacağım deme. Ne zamana kadar? ancak Allah
dilerse demedikçe deme. Sözün özü nedir bu? Allah yokmuş gibi konuşma ey
muhatap. Allah yokmuş gibi konuşma. Yağmur yağacak derken bile inşaAllah de.
Yarın geleceğim derken bile Allah yokmuş gibi konuşma. Yani aslında dilde
İnşaAllah demen Allah varmış gibi konuşmak anlamına gelmiyor.
Hatta bugün artık çocuklar bile
inşallah deme diyorlar anne ve babalarına. Çünkü İnşallah deyince
yapmadıklarını biliyorlar. Oysa ki İnşaAllah kesinkes yapma iradenizi
sergilemek, yani Allah istemediği zaman hariç.ç Eğer Allah istemiyor değilse,
yani Allah bana karşı durmayacaksa bunu kesinlikle yapacağım demektir. Eğer
Allah beni engellemezse başka hiçbir engel beni engellemez kararlılığıdır
İnşaAllah. Fakat bizler bugün İnşaAllah’ı dilimize öyle doladık ki,
yapmayacağımız için İnşaAllah demeye başladık. Yapmayacağımız ya da yapmak
istemediğimiz.
Bu kadar ucuz mu? Oysa ki
İnşaAllah, Allah varmış gibi konuşmak değil, Allah’ın var olduğunu ruhuna
sindirmektir. Ağzından bir şey çıkarken rabbini gözeterek konuşmaktır.
[Ek bilgi; Bunlar en azından üç
kişiler, yani ikiden fazla kişiler, üç kardeşler ve babalarından miras olarak kendilerine intikal
eden mallar, mülkler var. Babaları zengindi, hayır, infak ehliydi ve her kese
veriyordu. Hayattayken babaları fakir-fukaranın hakkını ihmal etmiyordu. Onun
için daha önceden o bahçenin bozumunda fakir-fukara bildikleri için kulak
kabartıyorlardı. Babaları vefat edipte bu bahçe kendilerine intikal edince,
“Efendim, babamız tek kişiydi, elbette o bundan fakir-fukaraya bolca veriyordu,
ama bizim şu anda sayımız çoğaldı, kaç kişiye bölünecek şimdi bu bahçe? Evlat
çok, arazi az, nasıl vereceğiz ki herkese? Bu durumda biz nasıl verelim?” diyorlardı
Aynı bizim mantık, aynı
anlayış değil mi? “Yetmiyor ya! İşte mutfağa şu kadar, ata, arabaya şu kadar,
sigaraya bu kadar, benzine şu kadar, plaja, pikniğe bu kadar, yetmiyor
efendim!” diyoruz ya! İşte bunlar da yetmiyor dediler ve fakir-fukaranın hakkına
engel olmaya çalıştılar. Fakirin hakkını verelim demediler, istisna
etmediler.(Besâiru-lKur’an- Ali Küçük)]
19-) Fetafe 'aleyha tâifun min Rabbike ve hüm
nâimun;
Onlar
uyurlarken, Rabbinden bir sarıcı o bahçeyi sardı! (A.Hulusi)
19 - Derken
ona rabbinden bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı. (Elmalı)
Fetafe 'aleyha tâifun min Rabbike ve hüm nâimun
ve onlar uykudayken rablerinden gelen bir bela, bahçeyi bir bir yokladı, yani
bahçeyi yerle bir etti bela. Yaktı yıktı, kül etti. Nasıl bir şey oldu
bilmiyoruz.
Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Kalem suresi 1-33 ayetlerini
toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder