B sayfasından devam
20-) Feasbehat kessariym;
Kuruyup
kararıverdi (o bahçe)! (A.Hulusi)
20 - Sabaha
kadar o bağ sırıma dönüvermişti. (Elmalı)
Feasbehat kessariym derken ertesi
sabah o bahçe kararmış küle dönmüştü. Sam yeli çaldı derler ya öyle bir şey
galiba, öyle bir bela.
21-) Fetenadev musbihıyn;
Sabah
olurken (kalktıklarında) birbirlerine seslendiler: (A.Hulusi)
21 - Derken
sabaha yakın birbirlerine seslendiler. (Elmalı)
Fetenadev musbihıyn derken sabahın köründe birbirlerine
seslendiler.
22-) Eniğdû 'alâ harsiküm in küntüm sarimiyn;
"Eğer
kesip devşirecekseniz, ekininize erken gidin!" (diye). (A.Hulusi)
22 - Haydin
kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun dediler. (Elmalı)
Eniğdû 'alâ harsiküm in küntüm sarimiyn
hasat yapmak istiyorsanız erkenden arazinize gidin. Aslında üslûp gereği 2.
çoğul kullanılmış, aslında 1. çoğul olarak anlaşılmalı Hasat yapmak istiyorsak
erkenden çıkalım, gidelim manasına.
23-) Fentaleku ve hüm yetehafetun;
Aralarında
fısıldanarak yola koyulup gittiler. (A.Hulusi)
23 - Hemen
fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı: (Elmalı)
Fentaleku derken yola koyuldular ve hüm yetehafetun
aralarında şöyle fısıldaşıyorlardı. Ne diyorlardı?
24-) En lâ yedhulennehelyevme 'aleyküm miskiyn;
"Sakın
bugün hiçbir yoksul ona (bahçeye) girip yanınıza gelmesin!" (diye). (A.Hulusi)
24 - Sakın
bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı. (Elmalı)
En lâ yedhulennehelyevme 'aleyküm miskiyn
bugün hiçbir yoksulun yanınıza yaklaşmasına geçit vermeyin, fırsat vermeyin.
Evet, neden? Allah yokmuş gibi
konuşuyorlar çünkü. Sanki onları Allah vermemiş hasadı, sanki Allah’ın bir
emaneti değilmiş gibi paylaşmak istemediler. Allah’ın cömertliğini görmek
istemediler. Allah’ın cömertliğinden bir cömertlik pay almadılar. Allah
kendilerine bir bağ bağışlamıştı ama, kendileri Allah için bir üzüm vermemede
direndiler. Bu gözlerine battı. Allah kendileri üzerinden yoksula aktarmak
istemişti, fakat onlar bunu bile anlamadılar. Ve ne oldu?
[Ek bilgi; “Bugün devşiriyorsun
Allah sana verdi Yani Allah sana 1/20, 1/40, 1/50 verdi sende kırkta bir ver
veya onda bir ver. Allah sana cömert oldu, sen de insanlara cömert ol. Allah
insanlara senin üstünden verdi. Paylaş yani paylaşmayı öğren.
Sır burada, kıssanın sırrı bu ayette. Paylaşmayı
öğretiyor ayet. Paylaşmayı öğrenemeyenlere ciddi bir ikaz da var burada.
Görüyorsunuz değil mi dostlar.
Vahiy niçin indi, vahyin
maksadı ne? İnsanın mutluluğu. Hepsi bu. Allah insan dan hiçbir şeyi kendisi
için istemiyor, istediğini insan için istiyor. Yani senden senin için bir şey
yapmanı istiyor. Allah’ın iyiliğe ihtiyacı yok.” (Mustafa
İslamoğlu- Kuranvebiz.com dan tefsir dersleri)]
25-) Ve ğadev 'alâ hardin kadiriyn;
Yoksulları
engellemeye güçleri yeterek gittiler. (A.Hulusi)
25 - Sırf
bir men'e güçleri yeterek erkenden gittiler. (Elmalı)
Ve ğadev 'alâ hardin kadiriyn sabah
erkenden güçleri bir şeye yetermiş havasıyla yola koyuldular. Yani güçleri bir
şeye değil her şeye yetermiş havasıyla.
26-) Felemma raevha kalu inna ledâllun;
Bahçeyi
gördüklerinde (harap olmuş): "Yanlış yere geldik herhâlde" dediler.
(A.Hulusi)
26 - Vakta
ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz. (Elmalı)
Felemma raevha kalu inna ledâllun
vakta ki onu gördüklerinde, bahçeyi gördüklerinde, biz yolumuzu şaşırmışız
galiba, veya sapıtmışız. Ama ben biz yolumuzu şaşırmışız galiba. Çünkü
bahçelerini tanıyamadılar. O kadar büyük bir felakete uğramıştı.
27-) Bel nahnu mahrumun;
"Hayır,
(doğru yerdeyiz ama) biz yitirmişleriz!" (dediler). (A.Hulusi)
27 - Yok
biz mahrum edilmişiz. (Elmalı)
Bel nahnu mahrumun bilakis mahrum
kalmışız biz. Yani paragraf içi akılları başlarına gelince, hayır biz mahrum
edilmişiz dediler. Allah için vermek istemediklerinden dolayı. Oysa ki Allah
için vermek, vermek değil almaktı. Eğer İbrahim gibi davransalar ve
İsmail’lerini Allah’a vermekten kaçınmasalardı, Allah onlara İshak’ı da
verecekti. Bilmediler, bilemediler.
28-) Kale evsetuhüm elem ekul leküm levla
tüsebbihun;
Onların
biraz düşüncelisi dedi: "Ben size tespih (tenzih) etsenize, demedim mi?" (A.Hulusi)
28 - Ortancaları
(en mutedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz. (Elmalı)
Kale evsetuhüm elem ekul leküm levla tüsebbihun
içlerinden en dengeli olanı, ortaları diye çevrilebilir ama, hayır bence bu en
dengeli olanına işaret. Ben size tespih etmemiz gerekirdi dememiş miydim.
Burada ki tespihi nasıl anlamalıyız? Şöyle; veya ben size Allah yokmuş gibi
hareket etmeyelim dememiş miydim şeklinde gayet rahatlıkla anlayabiliriz.
[Ek bilgi; Buradan şunu
anlıyoruz: Birilerini uyarıp, sonra da uyardığımız o insanların uyarının
tersine hareketlerinde onlarla beraber olursak, unutmayalım ve kesinlikle
bilelim ki onların başına gelecek belâ aynen bizim başımıza da gelecektir.
Bakın âyetten anlıyoruz ki bu kardeşlerden biri, yani daha bir dengeli olanı,
daha bir Müslümanca düşüneni ötekilerini uyarmış ama onlardan ayrılmamış.
Uyarının tersine hareket ettikleri halde onlarla o konuda birlikteliğini
sürdürmüş ve bu yüzden de onların başına gelenin aynısı onun da başına
gelmiştir. Allah onu diğerlerinden ayırmamıştır. Demek ki sadece uyarmak
yetmiyor.
“Hanımım! Oğlum! Kızım!
Arkadaşım! Hısımım! Akrabam! Yapma bu işi! Haramdır! Günahtır!” dedikten sonra
eğer hâlâ onunla canciğer kardeş olmaya devam edersek, ondan ayrılmayıp, ona
karşı ciddi bir tavır koymazsak, unutmayalım ki onların başına gelenin aynısı
bizim de başımıza gelecektir. (Besâiru-lKur’an- Ali Küçük)]
29-) Kalu subhane Rabbina inna künna zâlimiyn;
Dediler
ki: "Subhan'dır Rabbimiz! Muhakkak ki biz işin hakkını veremeyenler
olduk!" (A.Hulusi)
29 - Sübhansın
ya Rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz. (Elmalı)
Kalu subhane Rabbina inna künna zâlimiyn
dediler ki rabbimizin şanı ne yücedir, biz zalimlerden olup çıktık. Yani onlar
varlığın kendisi adına hareket ettiği rabbimizin şanı ne yücedir dediler
şeklinde de anlayabiliriz.
30-) Feakbele ba'duhüm 'alâ ba'dın yetelâvemun;
Ardından
birbirlerine dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar! (A.Hulusi)
30 - Sonra
döndüler kendilerine levm ediyorlardı. (Elmalı)
Feakbele ba'duhüm 'alâ ba'dın yetelâvemun
ve daha sonra birbirlerine sitem ederek yetelâvemun;
aslında birbirlerini kınayarak diye de çevirebilirim ama, öz eleştiri yaptılar
demek daha doğru olur. Çünkü burada aslında paragrafın tümü düşünüldüğünde öz
eleştiri yaptıkları anlaşılıyor. Cemaat özeleştiriye bireyden daha yatkın ve
daha açık olduğunuz da biz genelinden öğreniyoruz paragrafın. Özeleştiri
yaptılar birbirlerine, yani biz kötü ettik, Allah’a karşı ayıp ettik dediler.
31-) Kalu ya veylena inna künna tağıyn;
Dediler
ki: "Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz küstahça davranmışız!"
(A.Hulusi)
31 - Yazıklar
olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız. (Elmalı)
Kalu ya veylena inna künna tağıyn
dediler ki yazıklar olsun bize, biz haddimizi aşmışız meğerse.
32-) 'asâ Rabbuna en yübdilena hayren minha
inna ila Rabbina rağıbun;
"Umulur
ki Rabbimiz onun yerine ondan daha hayırlısını verir! Muhakkak ki biz (artık) Rabbimize
yönelenleriz." (A.Hulusi)
32 - Ola
ki rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün
rağbetimizi rabbimize çeviriyoruz. (Elmalı)
'asâ Rabbuna en yübdilena hayren minha
belki rabbimiz onun yerine bize daha iyisini verir diye de Allah’tan umut
kesmediklerini ifade ettiler. Önce tevbe ettiler, sonra Allah’tan ümit ettiler. inna ila Rabbina
rağıbun artık bizim rağbetimiz rabbimizedir dediler.
33-) Kezâlikel'azâb* ve le'azâbul'ahıreti
ekber* lev kânu ya'lemun;
İşte
böylecedir azap! Sınırsız geleceğin azabı ise elbette ekberdir! Eğer
bilselerdi. (A.Hulusi)
33 - İşte
böyledir azâb, ve elbette Âhiret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi.
(Elmalı)
Kezâlikel'azâb işte dünyevi azab,
yani mahrumiyet budur. Burada ki azab tam da kelime manası olan mahrumiyettir.
İlk kullanıldığı Kur’an da ki iki yerden biridir. Kıssa kahramanları sonunda
cennetlik olmuştur. Buna göre azab, bilinen anlamda azab olamaz. O zaman kelime
anlamıyla burada ki azab mahrumiyettir.
ve le'azâbul'ahıreti ekber ahiretin
azabı daha büyüktür. lev kânu ya'lemun keşke başkaları da bizim gibi
bilselerdi. Eğer onların ağzından söyleyeceksek. Yok rabbimize atfedeceksek
keşke bilselerdi. Evet, ahiretin azabı mahrumiyeti, dünya mahrumiyetinden daha
büyük. Eğer rabbimizden esirgersek, rabbimizden hiçbir şeyi sakınmış ve kıskanmış
olmayız, onun hiçbir şeyini eksiltmiş olmayız. Ama ya rabbimiz bizden esirgerse
işte asıl felaket o. Onun için Allah’ın ver dediği yere vermek, Allah’ın paylaş
dediği ile paylaşmak aslında vermek değildir, almaktır. Rabbim bize bu şuuru
versin.
Ek bilgi1 ;“Kıssanın veya Darb-ı meselin” Öğrettikleri”
1 – Servet şımarıklığının azdırdığı insanların akıbetlerine bakılmalı.
2 – “Allah yokmuş gibi yaşama” nın büyük yanılgı olduğu unutulmamalı.
3 – Evrensel olarak mal ve servet ahlâkı öğretmeyi amaçlamakta.
4 – Evsatı dinleyenler gibi Nebî (AS.) ı dinlemeyenler de fatura ödeyecek
5 – Yüce Allah yolunda harcanmayan mal felâket sebebidir. Allah’ı hesaba katmayan bir hayat tam bir aldanıştır.
6 – Dinin, İnsanlara Allah ile yaşamayı öğreten ilâhi ve evrensel bir kurum olduğu unutulmamalı.
7
– Malına ve servetine, ününe ve nüfusuna, sayısına ve çevresine
anlamsız ve sonuçsuz şeylere güvenerek kibir içerisinde yaşanan bir
hayat tam bir aldanıştır. (M. Okuyan/Envarü’l Kur’an –Kalem/8-33. Ayetler ders videosu.)
Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
Kalem suresi 1-33 ayetlerinin
sonu.
Kalem suresi 1-33 ayetlerini
toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder