A sayfasından devam
61-) Ve "HU"vel Kahiru fevka ıbadihHİ, ve yursilu aleyküm hafezaten, hatta izâ cae ehadekümül mevtü teveffethu Rusulüna ve hüm la yüferritun;
"HÛ"dur, kullarının fevkinde (boyutsal derinliğinden açığa çıkan bir yolla) Kaahir! İrsâl eder üzerinize hafazayı (koruyucu kuvveleri)... Nihayet sizden birinin ölüm vakti geldiğinde, Rasûllerimiz (kuvvelerimiz - işlevlendirdiklerimiz) onu vefat ettirir! Onlar geç kalmazlar! (A.Hulusi)
061 - Kullarının fevkinde kahir o, üzerinize harekâtınızı zabteden hafaza gönderir, hattâ birinize ölüm geldiği vakit onu gönderdiğimiz Melekler kabzederler ve onlar vazifelerinde kusûr etmezler. (Elmalı)
Ve "HU"vel Kahiru fevka ıbadihHİ Çünkü yalnızca O dur kulları üzerinde mutlak otorite sahibi. ve yursilu aleyküm hafezaten, hatta izâ cae ehadekümül mevtü teveffethu Rusulüna ve hüm la yüferritun; İçinizden birine ölüm gelip de elçilerimiz onun canını alıncaya dek size kol kanat geren koruyucular gönderir ve bunlar hiçbir şeyi gözden kaçırmazlar.
Sanırım çok iyi anlaşılıyor. Yani içinizden birine ölüm gelip de elçilerimiz onun canını alıncaya dek, size kol kanat geren koruyucular gönderir diyor Allah. Yani bununla eğer ona isyan eden bir ömür yaşamışsanız bile, bunu yine O’na, bu ömrü yine O’na borçlusunuz. O’na isyan eden dilinizi dahi O’na borçlusunuz. O’na ihanet eden yüreğinizi, gözünüzü, gönlünüzü, dilinizi dudağınızı, gözünüzü kulağınızı O’na borçlusunuz. O halde O’ndan aldıklarınızı O’na karşı kullanamazsınız diyor.
İnsan hayatının kontrol altında olduğunu ifade ediyor bu ayet. İnsan hayatının Allah için önemli oluşunun da delilidir bu. Yani insanı yaratıp bırakmadığını söylüyor.
Evla leke feevla. (34)
Summe evlaleke feevla. (35)
Eyahsebul'insanuen yutreke sude. (36 – Kıyamet)
Yazıklar olsun, sonra yine yazıklar olsun. Yoksa insan başıboş bırakılacağını mı sanıyor. İşte bu ayetler, bu ayetleri açıklıyor.
62-) Sümme ruddu ilAllahi mevlahümül Hakk* ela leHUl hukmü ve HUve esre'ul hasibiyn;
Sonra Hak Mevlâları olan Allâh'a döndürülürler... Kesinlikle bilin ki, hüküm O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir. (A.Hulusi)
062 - Sonra o kabz olunanlar hak mevlâları Allaha redd-ü teslim edilirler, agâh olun, hüküm onun, ve o hesap görenlerin en seri'ı. (Elmalı)
Sümme ruddu ilAllahi mevlahümül Hakk Sonunda onlar Allah’a gerçek sahiplerine teslim edilirler.
Evet, ilAllahi mevlahümül Hakk Allah’a gerçek sahiplerine teslim edilirler. ela leHUl hukmü işte gerçek hüküm yalnızca onundur. ve HUve esre'ul hasibiyn; ve o hesap görenlerin en seri, en süratli hesap görenidir.
63-) Kul men yünecciyküm min zulümatil berri vel bahri ted'unehu tedarru'an ve hufyeten, lein encana min hazihi lenekûnenne mineş şakiriyn;
De ki: "Karanın ve denizin karanlıklarından 'Bizi bundan kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız' diye boyun büküp, derûnunuzdan O'na dua ettiğinizde, kim sizi kurtarır?" (A.Hulusi)
063 - De ki kim kurtarır sizi o karanın, denizin zulmetlerinden, gizliden gizliye yalvara yalvara dualar ederek dediğiniz demler: Ahdimiz olsun eğer bizi bundan kurtarırsan şeksiz şüphesiz şakirînden oluruz. (Elmalı)
Kul men yünecciyküm min zulümatil berri vel bahri ted'unehu tedarru'an ve hufyeten, lein encana min hazihi lenekûnenne mineş şakiriyn; De ki; siz yalvar yakar içinizden eğer o bizi bu musibetten kurtarırsa artık kesinlikle şükredenlerden olacağız diye dua ettiğinizde, karanın ve denizin görünmez tehlikelerinden sizi kim kurtarabilir ki.
Bu soru açık ve net bir soru. O’na yakarıyorsunuz, başınıza bir sıkıntı geldiğinde O’na yakarıyorsunuz. Bu doğal bir harekettir. Aslında bu insanın doğasına, fıtratına, gayri şuuri, şuursuz, iradesiz bir biçimde dönüşüdür. Çare bittiğinde, çare tükendiğinde, yapacak hiçbir şey olmadığında ani bir bela ile karşı karşıya kaldığınızda otomatik olarak çalacağınız kapı O’nun kapısıdır. Bu bilinçli bir biçimde yapılmaz. Bu aslında insanın doğasına dönüşüdür.
İnsan delirebilir, fakat acıktığı zaman deliler de yerler. Yiyecek ararlar. Bunun için akıllı olmaları gerekmiyor. İnsan deli olabilir ama insanın kendi varlığı hakkındaki bilgisi doğuştandır. Sonradan kazanılmış bilgi değildir. Allah’ın yüklediği, doğuştan yüklediği bir bilgidir. Onun için hiçbir deli intihar etmez. Akıllılar intihar eder. Onun için deliler taş yemezler, onun için deliler ateşe atlamazlar. Çünkü kendi varlıkları hakkındaki bilgileri, doğuştan bilgilerdir.
İşte o bilginin bir devamıdır. İnsan çaresiz kalınca doğrudan Allah’a yönelir. İnsanın kendi varlığı hakkındaki bilgisi ne kadar doğrusal, ne kadar doğal, ne kadar doğuştansa Allah hakkındaki bilgisi de o kadar doğal, o kadar doğrudan ve o kadar doğuştandır.
Peki, insan neden sapar? Neden küfre düşer, neden başka tanrılar arar, veya neden Allah’a sırt döner..! işte bu nedenleri o insanın Hakk tan uzaklaşmasında, çevresel şartlarda, ona verilen eğitimde, yani ona sonradan kazandırılan şeylerde aramak gerekir.
Burada da insanın doğasındaki bu fıtri yapısı dile getiriliyor ve başına bir felaket geldiğinde hiç tereddütsüz, otomatik olarak doğrudan Allah’a yönelir diyor. Eğer bu belayı benden kaldırırsan bir daha şunu, şunu yapmayacağım, bir daha sana iyi bir kul olacağım. Bir daha sana şükredeceğim. Der. Peki daha sonra;
64-) Kulillahu yünecciyküm minha ve min külli kerbin sümme entüm tüşrikûn;
De ki: "Allâh kurtarır sizi ondan da, bütün gam - kederden de... Sonra da siz hâlâ şirk koşarsınız!" (A.Hulusi)
064 - De ki Allah kurtarır sizi ondan ve her sıkıntıdan, sonra da siz müşriklik edersiniz. (Elmalı)
Kulillahu yünecciyküm minha ve min külli kerbin De ki; Sizi ondan ve diğer tüm sıkıntılardan kurtaracak olan Yalnızca Allah’tır zaten. Yani, Allah’tan başkasına yalvarsaydınız zaten bu yalvarışınız işe yaramazdı ki, boşa giderdi. Onun için Allah’a yalvarmakla doğru adrese yöneldiniz.
sümme entüm tüşrikûn; Fakat, sonunda Allah sizin yakarınızı işitip sizi o sıkıntıdan kurtardığında ne yapıyorsunuz? Hala şirk koşmayı, Allah’tan başkasına ilahlık vasıfları, ilahlık nitelikleri yakıştırmayı sürdürüyorsunuz. İşte bu suçu tekrar ediyorsunuz.
Bir üstteki ayeti bu ayetle birlikte düşündüğümüzde bugün içinde yaşadığımız deprem haleti ruhiyesi, deprem hissiyatına ne kadar tercüman oluyor değil mi? Şu içinden geçtiğimiz günlerde deprem kuşağında yaşayan bizler ve her an yerin sarsılacağı korkusunu ta ruhunda, iliklerinde hisseden bizler bu ayetlerin muhatabı, hem de doğrudan, hem de birebir, hem de bit tecrübe muhatabı değil miyiz. Ve bu ayetler aslında bizi dile getirmiyor mu? Başımız sıkışınca Allah’a koşmak ama birazcık gevşeyince, Allah sıkıntıyı birazcık kaldırınca yine unutmak. Daha doğrusu kendinizi birazcık sarsılınca bulmak, ama sıkıntı geçince yine kendinizi kaybetmek, yitirmek.
Aslında yitirdiğiniz Allah değil, yitirdiğiniz kendiniz, biziz yani. Biz kendimizi kaybediyoruz. Onun için Allah’ın sarsması, uyandırması, kendisine gelecek bir zararı önlemek için değil haşa, kesinlikle insana yani bize gelecek zararı önlemek için.
65-) Kul "HU"vel Kadiru alâ en yeb'ase aleyküm azâben min fevkıküm ev min tahti ercüliküm ev yelbiseküm şiye'an ve yüziyka ba'daküm be'se ba'd* unzur keyfe nusarrifül ayati leallehüm yefkahun;
De ki: "O, fevkinizden (gökten - derûnunuzdan) yahut ayaklarınızın altından (yeraltından - dıştan) size bir azap bâ'sedip göndermeye ya da bölünmüş topluluklar hâlinde sizi birbirinize düşürüp, bazınızın şiddetini bazınıza tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl türlü şekillerle anlatıyoruz işaretleri, derinliğine düşünüp anlasınlar diye. (A.Hulusi)
065 - De ki o size üstünüzden veya altınızdan bir azâb salıvermeğe, yahut birbirinize katıp bazınızın bazınızdan hıncını tattırmaya da kadirdir, bak âyetleri nasıl tasrîf ediyoruz, gerek ki fıkhıyla anlasınlar. (Elmalı)
Kul "HU"vel Kadiru alâ en yeb'ase aleyküm azâben min fevkıküm ev min tahti ercüliküm Dikkatinizi çekerim, yukarıdaki ayetlerle birlikte bu ayeti de, deprem kuşağında yaşayan bizlerin doğrudan muhatap olarak algılaması gerekiyor.
De ki; size üstünüzden, ya da ayaklarınızın altından azap gönderme, devam edelim,
ev yelbiseküm şiye'an ve yüziyka ba'daküm be'se ba'dın ya da sizi birbirinize düşürüp paramparça bir toplum haline getirme gücüne sahip olan yalnızca O’dur. Tekrar edeyim mi? Mealen tekrar edeyim; de ki size üstünüzden, ya da ayaklarınızın altından azap gönderme gücüne sahip olan, veya sizi birbirinize düşürüp paramparça toplum haline gücüne sahip olan yalnızca O’dur.
Ne anladınız? Burada iki tür beladan, iki tür musibetten söz ediliyor. İlki tabii felaketler. Üstten ya da alttan gelecek. Fırtınadır, tipidir, boradır, tayfundur ya da sel felaketidir, ya da çığdır, ya da soğuktur, ya da yakıcı bir kuraklıktır üstten gelen felaket. Sayabilirsiniz, daha çok sayabilirsiniz.
Ya da daha kozmik bazda ele alınırsa bir meteor çarpmasıdır, bir zararlı ışın felaketidir vs. Ya da ozonun delinmesidir. Hava hareketlerinin, akımlarının değişimidir.
Alttan gelen ayaklarınızın altından gelen felaket, toprağın kaybolmasıdır, toprağın kaymasıdır, yer değiştirmesidir. Hepsinden öte yerin sallanmasıdır.
İşte bunlar gibi doğal felaketleri söyledikten sonra ikinci bir felaketi söylüyor. Sosyal felaket. Yani, toplum olarak sizi birbirinize düşürüp paramparça bir toplum haline getirmek. Biz bu iki felaketi de çok iyi tanıyoruz. 1. felaketi çok iyi tanıyoruz. Deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak. Bir ülkenin insanları olarak.
2. felaketi de çok iyi tanıyoruz. Nasıl tanıyoruz? Resmi baskı, çeteler ve terör üçgeninde zayi olan, çırpınan, didinen masum insanlarımızla tanıyoruz. Bizler iyi tanıyoruz. Onun için bu ayet ahlaki olarak çözülen, Allah’ın mesajlarına sırt dönen, Allah ile arasını açan biz insanları ne kadar doğrudan muhatap alıyor değil mi? Bize çok şey söylemesi lazım. Elbette herkese söylemesi lazım. Ama bize herkesten daha fazla, herkesten daha birebir, herkesten daha canlı şeyler söylüyor gibime geliyor bu ayet.
unzur keyfe nusarrifül ayati leallehüm yefkahun; Bak iyice anlasınlar diye mesajlarımızın nasıl çok boyutlu dile getiriyoruz. İyice anlasınlar diye. Fakat ne dersiniz, bizatihi, bizatihi yaşadığı halde, sadece kitapta gördüğü halde değil, kitapta gördüğü bu ayeti yaşadığı, bizatihi gözleriyle gördüğü halde, Yine de ibret almayan, yine de uslanmayan ne kadar çok aymaz insan var değil mi?
Demek ki yalnızca uyarı insanoğlunu uyandırmak için, bazılarını uyandırmak için yetmiyor. Bazıları özellikle uyanmamakta ısrar ediyorlar. İşte onlar için artık yapacak bir şey yok. Onları bırak diyor Kur’an. Bırak, ki biraz sonra o da gelecek.
66-) Ve kezzebe Bihi kavmüke ve "HU"vel Hakk* kul lestü aleyküm Bi vekiyl;
Toplumun onu yalanladı; (oysa) "HÛ"; Hak'tır! De ki: "Ben sizin vekiyliniz değilim (iman etmezseniz sonucuna katlanırsınız)!" (A.Hulusi)
066 - Bu böyle Hakk iken kavmin buna yalan dedi, de ki üzerinize vekil değilim. (Elmalı)
Ve kezzebe Bihi kavmüke ve "HU"vel Hakk O’ hakikatin ta kendisi olduğu halde, senin toplumun bunu yalanlıyor. kul lestü aleyküm Bi vekiyl; De ki; Ben sizi korumakla yükümlü değilim.
Burada ki vekiyl, Türkçeye geçmiş olan vekil anlamını taşımıyor. Koruma yükümlülüğü anlamını taşıyor. İşte biraz önce söylediğimiz sözlerin devamı bu. Aslında O’nun hakikatini, ifade ediyor.
Ben sizi korumakla yükümlü değilim. Eğer siz kendinizi korumuyorsanız, bütün bu uyarılara rağmen eğer siz Allah’a karşı tedbirinizi almıyorsanız, daha doğrusu Allah’ın yanında yer alarak, Allah’a sığınarak, gazabından rızasına. Kahrından, lûtfuna, celalinden, cemaline ve O’ndan yine O’na sığınarak tedbirinizi almıyorsanız, uyanmak istemiyorsanız, dirilmek istemiyorsanız, sizin için yapacak bir şey yok ve size gelecek şeyler için sorumluluk almıyorum de, diyor.
67-) Likülli nebein müstakkarun, ve sevfe ta'lemun;
Her haberin kararlaştırılmış, gerçekleşeceği bir zamanı vardır... Yakında bileceksiniz! (A.Hulusi)
067 - Her haberin mukarrer bir zamanı var, artık ileride bilirsiniz. (Elmalı)
Likülli nebein müstakar ve bir yasaya, bir değişmez kanuna dikkat çekiyor Kur’an. Her haberin bir gerçekleşme süreci vardır.
Evet, Kur’an ın tehditlerinin gerçekleşmesi de belli bir sürece bağlıdır. Yani bir toplum ahlaken kokuşursa, bir toplum Allah’ın mesajına sırt dönerse, bir toplum çürümeye girerse bu toplumun yıkılması belli bir sürece bağlıdır. Onun için Kur’an, ben bunu haber veriyorum ama bu haberin gerçekleşmesi diyor bir süreç içinde olur. Yani bir belanın bela olması için aniden mi olması lazım, yavaş yavaş gelirse bir bela, bela olmaktan çıkıyor mu? İşte onu söylüyor. Onun yavaş yavaş gerçekleşmesi aslında bu işin bir yasasıdır. Süreci vardır.
ve sevfe ta'lemun; ve siz zaman içerisinde bunu öğreneceksiniz.
Evet, bu çok dikkat çekici ibare ile bitiyor ayet. Zaman içerisinde siz bu gerçeği acı biçimde öğreneceksiniz. Kur’an ın; toplumların ve uygarlıkların çöküşüne ilişkin yasaların belli bir süreçte gerçekleşeceğini söylemesidir işte bu.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
46. videoyu toplu haldehttp://kurantefsir.wordpress.com/2011/06/30/islamoglu-tef-ders-en%E2%80%99am-056-08246/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder