10 Ocak 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. SECDE (15-21) (130-D)




C sayfasından devam

15-) İnnema yu'minu Bi âyâtiNElleziyne izâ zükkiru Biha harru sücceden ve sebbehu Bi Hamdi Rabbihim ve hüm lâ yestekbirun;

Bizim işaretlerimize sadece şunlar iman ederler ki, onlarla hatırlatma yapıldığında, secde ile yere kapandılar; benliksiz, Rablerinin Hamdi olarak tespih (işlevlerini yerine getirdiler) ettiler. (15. âyet secde âyetidir.) (A. Hulusi)

15 - Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman ederler ki onlarla kendilerine nasihat verildiği vakit secdelere kapanırlar ve rablerine hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler. (Elmalı)


İnnema yu'minu Bi âyâtiNElleziyne izâ zükkiru Biha harru sücceden ve sebbehu Bi Hamdi Rabbihim Evet, bizim ayetlerimize iman edenler ancak kendilerine iletildiğinde saygıyla yere kapanıp teslim olanlar ve rablerinin aşkın yüceliğini hamd ile ananlardır. ve hüm lâ yestekbirun zira onlar asla kibre kapılmaz, asla küstahlaşmaz, asla Allah’a karşı kafa kaldırmazlar. Allah’ın mesajına aldırmazlık etmezler. Hadlerini bilirler yani. Öyle değil mi.

Allah’a karşı kişinin haddini bilmesinin insana kazandırdığı ne var? Haddini bilmek biraz ceza gibi görünüyor, sanki insanı biraz küçültüyor. Hayır, hayır aksine Allah’a karşı haddini bilen eşyaya karşı kul olmaz. Çünkü Allah karşısındaki küçüklüğünü bilen eşya karşısında büyüklüğünü bilir. Kula kul edemezsiniz o adamı. Zaten insana kattığı değer de budur bu bilincin.


16-) Tetecafa cünubühüm 'anilmedaci'ı yed'une Rabbehüm havfen ve tame'a* ve mimma razaknahüm yünfikun;

(Gece) yataklarından kalkıp; korkarak ve umarak Rablerine dua ederler... Kendilerini beslediğimiz yaşam gıdalarından Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar! (A. Hulusi)

16 - Yanları yataklardan aralaşır korku ve Ümit içinde rablerine duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan onlar hayra masraf yaparlar. (Elmalı)


Tetecafa cünubühüm 'anilmedaci'ı yed'une Rabbehüm havfen ve tame'an onlar yataklarından kalkarak korku ve ümit arasında, ümit içinde rablerine yalvarıp yakarırlar.

Evet, gece namazına bir atıf var burada dostlar gece namazına. Nedir bu gece namazının sırrı, gece kalkışının sırrı? Dayanıklılık testi. Evet, aslında çeliğe su verme işlemi gibi. Niçin? Çünkü bu bir avuç insan, yarın yer yüzünün en büyük iman inkılabını gerçekleştirecekler de onun için. Yer yüzünün en büyük iman hamlesi, bu bir avuç insanın omuzlarında yapılacak, buna hazırlanıyorlar. Çok zorlu bir yol. Kendilerinden sonraki bin yılları belirleyecek bir çıkış bu. onun için çok sağlam olmalılar. Temelleri sağlam olmalı, çünkü ruhlarının bebeklik dönemi ve bu bebeklikte yedikleri içtikleri çok önemli. Temeli sağlam atılırsa ilerde gelecek tüm saldırı, mikrop, hastalıklara karşı sağlam vücutlu olurlar. Dirençli olurlar. Onun içindir ki;

Ya eyyühel müzzemmil. (Müzemmil/1) İlk inen surelerden biri bu. Ey içine kıvrılan, ey örtünüp bürünen, ey içine kapanan, Kumilleyle illâ kaliyla (2) kalk. Ne yap kalk ta? Ayaklan değil. geceye ayaklan. Toplumdan önce, toplumsal yanlışlardan önce, yanlış siyasete ayaklanmadan önce, yanlış duruşlara ayaklanmadan önce, toplumsal haksızlıklara ayaklanmadan önce geceye ayaklan. Kumilleyle illâ kaliyla gecenin bir kısmında kalk. Nısfehû evinkus minhu kaliyla (3) Ev zid 'aleyhi ve rattililKur'âne tertiyla. (4) Kur’an ı tertil ile, yani yedire yedire, sindire sindire, ruhuna içire içire, üzerinde dura dura, varlığına giydirerek oku.

İşte bu, bakınız gece kalkışı ve gece okuyuşu. Gayba imanın aslında bilince ve iradeye kattığı enerji ile, ruhun bedenin kapısını vurması halidir gece kalkışı. Öyle değil mi. Gayba imanın bilince ve iradeye kattığı enerji ile ruhun bedenin kapısını gece yarısı tıklatmasıdır.


Allâh'ın güzel isimlerinin mânâlarından doğan istek, bazen de sizden "dua" şeklinde açığa çıkar.

"Dua" yönlendirilmiş beyin dalgalarıdır!

İnsanlar arası ilişkiler her ne kadar, maddeci bakışın tesiriyle dudaktan kulağa diye kabul edilirse de; gerçekte beyinden beyine şeklindedir! Ve çoğu zaman bunu hisseder, fark edersiniz de, adlandıramazsınız; yeterli bilgi sahibi olmamanız dolayısıyla! Sezgi, beynin gelen dalgaları önceden algılamasıdır!

"Dua" beyninizden, o amaca yönlendirilmiş dalga olarak açığa çıkar ve hedefe ulaşır!

Gece, nasıl Güneş'in parazit oluşturan ışınımı Dünya'nın arka yüzünde kaldığı için kesiliyor ve kısa dalga yayın çok net alınabiliyorsa; insan beyni de, özellikle gece yarısı ve sonrasında çok hassas hâle gelir ve kuvveti artar... Bu hem alıcılık (ilham) yönünden böyledir; hem de vericilik yani "dua" yönünden böyledir... "İslâm Dini"nde gecenin önemi buradan ileri gelir. (Gece namazının önemi de bundan dolayıdır.) (A.Hulusi) http://www.ahmedhulusi.org/yazi/dua-yonlendirilmis-beyin-dalgalari.htm ]

havfen ve tame'an korku ile umut arasında, öyle ki ruhun gerilsin, bir ucu korku da, bir ucu umutta. Bu ikisi de gerilsin ki tın tın örtsün. Ruh tellerin ses versin. Ses versin ki uzaktan gelen en ince sesleri bile haber versin. Rahmetin gelişini daha gelmeden duyasın, günahın gelişini daha gelmeden duyasın. Sevabın gelişini daha gelmeden duyasın.

ve mimma razaknahüm yünfikun ve verdiğimiz rızıklardan infak ederler.


17-) Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün* cezaen Bi ma kânu ya'melun;

Hiçbir nefs, yaptıklarına ceza (karşılık) olarak, gözünü sevinçle parıldatacak nimetler içine gizlenmiş olanları bilemez! (A. Hulusi)

17 - Şimdi kimse bilemez onlar için gizlenmiş olan gözler sürurunu yaptıkları amellere mükâfat için. (Elmalı)


Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün* cezaen Bi ma kânu ya'melun işte onları yaptıklarından dolayı bir mükafat, bir ödül olarak, ne türden göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse hayal bile edemez. Gerçekten bu ayet beni de çarptı. Hayal bile edemez diyor. Müthiş bir şey bu. Cennette ki ödülleri, ahiretteki ödülleri hayal bile edemez. sürpriz bekliyor. Sürpriz diye çevirdim. Gerçekten tuttum bu çeviriyi çünkü sürpriz, verilecek kimse için saklanan bir şeydir. ma uhfiye lehüm gizlenmiş saklanmıştır. Onun içinde bu sürprizin ne olduğunu hayal bile edemez.

Demek ki cennet için cennetü adn den yola çıkarak güzelliğin üretildiği merkez demiştim. Güzelliğin madeni. Mutlak güzelliğin üretildiği merkez. Onu havsalamız almaz. Bu akıl gördüğü güzelliklerden yola çıkarak güzelliği tanımlıyor. Oysa ki o güzelliği görmedi, gördüğü güzellikler, güzelliğin kopyası, imitacıon, aslı değil, aslını görmedi. Onun için hayal bile etmekten aciz. kurreti a'yün göz aydınlığı, göz kamaştırıcı diye çevirdim ben.

Bir önceki ayette ki gece namazıyla birlikte hatırlayınca bir hadis aklıma geldi. Gerçekten Nesei ve A. Bin Hambel’in naklettiği bir hadis. Hubbibe ileyyen min dünyaküm. Sizin dünyanızdan bana şunlar sevdirildi. En nisa’e, kadın. Hıttıyn, güzel koku. Ve cu’ile kurretu a’yni fiys salâh ve namaz gözümün nuru kılındı. Bu cümleden adeta ayrılıyor. Hem ayrı, hem aynı gibi duruyor, yan yana gibi duruyor ama formuyla da bir miktar ayrılıyor.

Hadislerin formu üzerine yorum yapmak insanı mahcup edebilir çünkü hadisler manen nakledilmiştir. Fakat eğer caizse lafızları üzerine yorum yapmak, buradan yola çıkarak 3 şey, ne ilgi var? Kadın, güzel koku, namaz.

Kadın bizim geleneğimizde cinsi latiyf diye ifadesini bulur. Güzel cins. Yani estetik değer, özel bir yer. Aslında o geleneğimizde ki ifade sanki bu hadisten alınmış gibi. Güzel koku, kadın ve namaz. Eğer namaz insanın gözünün nuru olmaya başlarsa yük olmaktan çıkar. Namazdan insan, cinsi latıyften aldığı haz gibi, ondan aldığı gönül süruru gibi sevinç almaya başlar. Yani namaz sahibine bir can yoldaşı gibi yar olur, sevgili olur. Namazla öyle bütünleşir ki, namaz onun için bir sevgiliye dönüşür. Tıpkı onunla beraber olmaktan duyduğu neş’eyi, iç huzurunu namaz kılarken de duyar. Bu hadisi hatırladım bu iki ayetten yola çıkarak.


18-) Efemen kâne mu'minen kemen kâne fasika* lâ yestevun;

İman sahibi ile inancı bozuk olan bir midir? Eşit olmazlar! (A. Hulusi)

18 - Öyle ya, mü'min olan fasık olan gibi olur mu? Onlar müsavi olmazlar. (Elmalı)


Efemen kâne mu'minen kemen kâne fasika* lâ yestevun öyle ya hiç imanda sebat eden, Hakk yoldan sapan gibi muamele görür mü? Bunlar asla aynı olamazlar. Zımnen yukarıda söylemiştim ya suyu getirenle testiyi kıran hiçbir olur mu? Ahireti inkar; Adaleti inkar, sorumluluğu inkardır. Onun içinde Ahireti inkar eden sadece Ahireti inkar etmiş olmaz. Yani akidevi bir suç işlemez. Aynı zamanda adalet duygusunu kaybeder. Hakk duygusunu kaybeder. Hakk duygusunu bir insan kaybettiği zaman o insandan daha tehlikeli bir varlık yoktur. Yapamayacağı şey yoktur çünkü. Vicdanını kaybetmiş olur çünkü.


19-) Emmelleziyne amenû ve amilussalihati felehüm cennatül me'va* nüzülen Bi ma kânu ya'melun;

İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar için yaptıkları çalışmaların sonucu olarak, nüzûl yollu (hakikatlerinden açığa çıkarak yaşanılan) Me'va Cennetleri vardır. (A. Hulusi)

19 - Evet, iman edip o salih amelleri işleyen kimselerin amellerine mukabil konukluk olarak kendilerine me'vâ cennetleri vardır. (Elmalı)


Emmelleziyne amenû ve amilussalihat iman eden ve salih amel işleyenlere gelince, felehüm cennatül me'va* nüzülen Bi ma kânu ya'melun yapa geldiklerinden dolayı mükellef bir ikram olarak, evet, nüzülen; mükellef bir ikram olarak, mükemmel bir ikram olarak diye de çevirebiliriz. Ağırlandıkları cennetler onların olacaktır. Yapa geldiklerinden dolayı.

Nüzül Arap dilinde uzun yoldan aç susuz ve yorgun gelmiş misafire sunulan mükemmel bir ağırlama hizmetine denilir. Nüzûl kökünden türer. İlginçtir ayetler de nüzûl olur değil mi? Nazil olur, nüzûl edilir. Yani Allah’ın uzun yola çıkmış olan insanın önüne sunduğu mükellef bir ziyafettir. Bunu böyle bilirsek eğer şükrünü de öyle eda ederiz.


20-) Ve emmelleziyne feseku feme'vahümünnar* küllema eradü en yahrucu minha u'ıydu fiyha ve kıyle lehüm zûku azâben narilleziy küntüm Bihi tükezzibun;

İnancı bozuk olanlara gelince, onların yaşam boyutu - ortamı ateştir! Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya iade olunurlar ve kendilerine: "Yalanladığınız o ateşin azabını tadın!" denilir. (A. Hulusi)

20 - Amma fasıklık etmiş olanların me'vâları ateştir. Ondan her çıkmak istedikçe onlar içine iade olunurlar da kendilerine haydi tadın o ateşin tekzip edip durduğunuz azâbını denilir. (Elmalı)


Ve emmelleziyne feseku Hakk yoldan sapanlara gelince feme'vahümünnar artık onların da konuk edilecekleri yer tabii ki ateş olacaktır. küllema eradü en yahrucu minha u'ıydu fiyha ve kıyle lehüm zûku azâben narilleziy küntüm Bihi tükezzibun oradan ne zaman çıkmak isteseler kendilerine oldum olası yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın denilerek oraya iade edilecekler, tekrar geri sokulacaklar. Yani çıkmalarına izin verilmeyecek.


21-) Ve lenüziykannehüm minel azâbil' edna dunel azâbil ekberi leallehüm yerci'un;

Belki dönerler diye onlara, en büyük (sonsuz) azaptan önce en yakın (dünyalarından) bir azaptan mutlaka tattıracağız. (A. Hulusi)

21 - Şu da muhakkak ki onlara o en büyük azâb dan beride o yakın azab dan da tattıracağız, gerek ki rücu' edeler. (Elmalı)


Ve lenüziykannehüm minel azâbil' edna dunel azâbil ekber ama onlara daha büyük azabı tattırmadan önce daha yakın azabı, yani dünya hayatında o azabın adeta kopyasını, kısmen elbette tattıracağız. Neden leallehüm yerci'un belki dönerler, vazgeçerler, yola girerler, akıllanırlar diye.

Öyle anlaşılıyor ki dünyada gelen bela ve musibetler de ilahi bir mesaj veriyor. Buna göre bazen deprem gibi yer altından, bazen sel gibi yer üstünden, bazen kasırga ve hortum gibi gökten, parçada kötü görünen, fakat bütün içine koyduğunuzda gerçekten de güzel görünecek olan bela ve musibetler gelebilir. Bu kişisel olarak başınıza da gelebilir. Ekonomik olarak gelebilir, sıhhi olarak gelir, hastalık olarak gelir, şu, bu olarak gelir, fakat bu gelen bela ve musibetler aslında makro plan içinde değerlendirdiğinizde sizin gözünüze üzücü bir şey olarak görünürse de, makro plan içinde size gönderilmiş bir mesaj olan birer ayet olabilir.

Onun için Rabbim bunun içinde bana ne demek istiyorsun diye sor önce ey insan. Başına gelen bir şeyi, gönderilmiş bir mesaj olarak oku. Okursan eğer Allah’ın seninle irtibata geçme delili olarak alırsın onu. O zaman derdini de seversin. Derdini seversen eğer; felâ havfün aleyhim ve lâ hum yahzenûn. (Bakara/38) e dahil olursun. Yani  hüzün ve gelecek kaygısı duymayanlar arasına girersin. Derdini seversen aşık olduğunu ispat etmiş olursun.

Ey tabib elden gelirse yaremi gel elleme,
Yar eklinden gelmedir bu yareyi melhemleme.

(Aşık Seyrani) dersin.

Hatta daha beter bir şeyde söylersin. Beter dedim aslında daha muhteşem, o da rabbine; “Yani ki çok belalara kıl müptela beni” diyen Fuzuli gibi. Dersin. Evet inayetini esirgeme ehli dertten, ehli dertten yardımını esirgeme ya rabbi. Ne yap peki? Yani kim çok belalara kıl müptela beni.” Evet, böyle dua mı olur derseniz, akıl bu duayı anlamakta acze düşer. Bu duayı anlamak için akıl modundan aşk moduna geçmek lazım. O zaman bu duayı anlarsınız.

Aşık odur ki; kılar cânın fedâ canânına,
Meyli canân etmesin her kim ki kıymaz canânına,
Cânını, canâna vermektir kemâli aşıkın,
Vermeden can îtiraf etmek gerek noksanına.
Terk-i can derler bu derdin muteber dermanına. (Fuzuli)

O zaman Yahya ve Zekeriya’yı anlarsın, o zaman..!


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
130. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder