C sayfasından devam
15-) İnnema yu'minu Bi âyâtiNElleziyne izâ
zükkiru Biha harru sücceden ve sebbehu Bi Hamdi Rabbihim ve hüm lâ yestekbirun;
Bizim
işaretlerimize sadece şunlar iman ederler ki, onlarla hatırlatma yapıldığında,
secde ile yere kapandılar; benliksiz, Rablerinin Hamdi olarak tespih (işlevlerini yerine getirdiler)
ettiler. (15. âyet secde âyetidir.) (A. Hulusi)
15 -
Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman ederler ki onlarla kendilerine nasihat
verildiği vakit secdelere kapanırlar ve rablerine hamd ile tesbih ederler de
kibirlenmezler. (Elmalı)
İnnema yu'minu Bi âyâtiNElleziyne izâ zükkiru
Biha harru sücceden ve sebbehu Bi Hamdi Rabbihim Evet, bizim
ayetlerimize iman edenler ancak kendilerine iletildiğinde saygıyla yere kapanıp
teslim olanlar ve rablerinin aşkın yüceliğini hamd ile ananlardır. ve hüm lâ
yestekbirun zira onlar asla kibre kapılmaz, asla küstahlaşmaz, asla
Allah’a karşı kafa kaldırmazlar. Allah’ın mesajına aldırmazlık etmezler.
Hadlerini bilirler yani. Öyle değil mi.
Allah’a karşı kişinin haddini
bilmesinin insana kazandırdığı ne var? Haddini bilmek biraz ceza gibi
görünüyor, sanki insanı biraz küçültüyor. Hayır, hayır aksine Allah’a karşı
haddini bilen eşyaya karşı kul olmaz. Çünkü Allah karşısındaki küçüklüğünü
bilen eşya karşısında büyüklüğünü bilir. Kula kul edemezsiniz o adamı. Zaten
insana kattığı değer de budur bu bilincin.
16-) Tetecafa cünubühüm 'anilmedaci'ı yed'une
Rabbehüm havfen ve tame'a* ve mimma razaknahüm yünfikun;
(Gece) yataklarından kalkıp;
korkarak ve umarak Rablerine dua ederler... Kendilerini beslediğimiz yaşam
gıdalarından Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar! (A. Hulusi)
16 -
Yanları yataklardan aralaşır korku ve Ümit içinde rablerine duâ ederler ve
kendilerine verdiğimiz rızıklardan onlar hayra masraf yaparlar. (Elmalı)
Tetecafa cünubühüm 'anilmedaci'ı yed'une
Rabbehüm havfen ve tame'an onlar yataklarından kalkarak korku ve
ümit arasında, ümit içinde rablerine yalvarıp yakarırlar.
Evet, gece namazına bir atıf var
burada dostlar gece namazına. Nedir bu gece namazının sırrı, gece kalkışının
sırrı? Dayanıklılık testi. Evet, aslında çeliğe su verme işlemi gibi. Niçin?
Çünkü bu bir avuç insan, yarın yer yüzünün en büyük iman inkılabını
gerçekleştirecekler de onun için. Yer yüzünün en büyük iman hamlesi, bu bir
avuç insanın omuzlarında yapılacak, buna hazırlanıyorlar. Çok zorlu bir yol.
Kendilerinden sonraki bin yılları belirleyecek bir çıkış bu. onun için çok
sağlam olmalılar. Temelleri sağlam olmalı, çünkü ruhlarının bebeklik dönemi ve
bu bebeklikte yedikleri içtikleri çok önemli. Temeli sağlam atılırsa ilerde
gelecek tüm saldırı, mikrop, hastalıklara karşı sağlam vücutlu olurlar.
Dirençli olurlar. Onun içindir ki;
Ya eyyühel
müzzemmil. (Müzemmil/1) İlk inen surelerden biri bu. Ey içine
kıvrılan, ey örtünüp bürünen, ey içine kapanan, Kumilleyle illâ
kaliyla (2) kalk. Ne yap kalk ta? Ayaklan değil. geceye ayaklan.
Toplumdan önce, toplumsal yanlışlardan önce, yanlış siyasete ayaklanmadan önce,
yanlış duruşlara ayaklanmadan önce, toplumsal haksızlıklara ayaklanmadan önce
geceye ayaklan. Kumilleyle
illâ kaliyla gecenin bir kısmında kalk. Nısfehû evinkus minhu kaliyla
(3) Ev zid
'aleyhi ve rattililKur'âne tertiyla. (4) Kur’an ı tertil ile, yani
yedire yedire, sindire sindire, ruhuna içire içire, üzerinde dura dura,
varlığına giydirerek oku.
İşte bu,
bakınız gece kalkışı ve gece okuyuşu. Gayba imanın aslında bilince ve iradeye
kattığı enerji ile, ruhun bedenin kapısını vurması halidir gece kalkışı. Öyle
değil mi. Gayba imanın bilince ve iradeye kattığı enerji ile ruhun bedenin
kapısını gece yarısı tıklatmasıdır.
[Ek bilgi; Dua zamanı, gece namazı.
Allâh'ın
güzel isimlerinin mânâlarından doğan istek, bazen de sizden "dua"
şeklinde açığa çıkar.
"Dua" yönlendirilmiş beyin dalgalarıdır!
İnsanlar arası ilişkiler her
ne kadar, maddeci bakışın tesiriyle dudaktan kulağa diye kabul edilirse de;
gerçekte beyinden beyine şeklindedir! Ve çoğu zaman bunu hisseder, fark
edersiniz de, adlandıramazsınız; yeterli bilgi sahibi olmamanız dolayısıyla!
Sezgi, beynin gelen dalgaları önceden algılamasıdır!
"Dua" beyninizden,
o amaca yönlendirilmiş dalga olarak açığa çıkar ve hedefe ulaşır!
Gece, nasıl Güneş'in parazit
oluşturan ışınımı Dünya'nın arka yüzünde kaldığı için kesiliyor ve kısa dalga
yayın çok net alınabiliyorsa; insan beyni de, özellikle gece yarısı ve
sonrasında çok hassas hâle gelir ve kuvveti artar... Bu hem alıcılık (ilham)
yönünden böyledir; hem de vericilik yani "dua" yönünden böyledir...
"İslâm Dini"nde gecenin önemi buradan ileri gelir. (Gece
namazının önemi de bundan dolayıdır.) (A.Hulusi) http://www.ahmedhulusi.org/yazi/dua-yonlendirilmis-beyin-dalgalari.htm
]
havfen ve tame'an korku ile umut
arasında, öyle ki ruhun gerilsin, bir ucu korku da, bir ucu umutta. Bu ikisi de
gerilsin ki tın tın örtsün. Ruh tellerin ses versin. Ses versin ki uzaktan
gelen en ince sesleri bile haber versin. Rahmetin gelişini daha gelmeden
duyasın, günahın gelişini daha gelmeden duyasın. Sevabın gelişini daha gelmeden
duyasın.
ve mimma razaknahüm yünfikun ve
verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
17-) Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün* cezaen Bi ma kânu ya'melun;
Hiçbir
nefs, yaptıklarına ceza (karşılık) olarak, gözünü sevinçle parıldatacak nimetler içine
gizlenmiş olanları bilemez! (A. Hulusi)
17 -
Şimdi kimse bilemez onlar için gizlenmiş olan gözler sürurunu yaptıkları
amellere mükâfat için. (Elmalı)
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti
a'yün* cezaen Bi ma kânu ya'melun işte onları yaptıklarından dolayı
bir mükafat, bir ödül olarak, ne türden göz kamaştırıcı sürprizlerin
beklediğini kimse hayal bile edemez. Gerçekten bu ayet beni de çarptı. Hayal
bile edemez diyor. Müthiş bir şey bu. Cennette ki ödülleri, ahiretteki ödülleri
hayal bile edemez. sürpriz bekliyor. Sürpriz diye çevirdim. Gerçekten tuttum bu
çeviriyi çünkü sürpriz, verilecek kimse için saklanan bir şeydir. ma uhfiye lehüm
gizlenmiş saklanmıştır. Onun içinde bu sürprizin ne olduğunu hayal bile edemez.
Demek ki cennet için cennetü adn den yola çıkarak güzelliğin
üretildiği merkez demiştim. Güzelliğin madeni. Mutlak güzelliğin üretildiği
merkez. Onu havsalamız almaz. Bu akıl gördüğü güzelliklerden yola çıkarak
güzelliği tanımlıyor. Oysa ki o güzelliği görmedi, gördüğü güzellikler,
güzelliğin kopyası, imitacıon, aslı değil, aslını görmedi. Onun için hayal bile
etmekten aciz. kurreti
a'yün göz aydınlığı, göz kamaştırıcı diye çevirdim ben.
Bir önceki ayette ki gece
namazıyla birlikte hatırlayınca bir hadis aklıma geldi. Gerçekten Nesei ve A.
Bin Hambel’in naklettiği bir hadis. Hubbibe
ileyyen min dünyaküm. Sizin dünyanızdan bana şunlar sevdirildi. En nisa’e, kadın. Hıttıyn, güzel koku. Ve
cu’ile kurretu a’yni fiys salâh ve namaz gözümün nuru kılındı. Bu cümleden
adeta ayrılıyor. Hem ayrı, hem aynı gibi duruyor, yan yana gibi duruyor ama
formuyla da bir miktar ayrılıyor.
Hadislerin formu üzerine yorum
yapmak insanı mahcup edebilir çünkü hadisler manen nakledilmiştir. Fakat eğer
caizse lafızları üzerine yorum yapmak, buradan yola çıkarak 3 şey, ne ilgi var?
Kadın, güzel koku, namaz.
Kadın bizim geleneğimizde cinsi
latiyf diye ifadesini bulur. Güzel cins. Yani estetik değer, özel bir yer.
Aslında o geleneğimizde ki ifade sanki bu hadisten alınmış gibi. Güzel koku,
kadın ve namaz. Eğer namaz insanın gözünün nuru olmaya başlarsa yük olmaktan
çıkar. Namazdan insan, cinsi latıyften aldığı haz gibi, ondan aldığı gönül
süruru gibi sevinç almaya başlar. Yani namaz sahibine bir can yoldaşı gibi yar
olur, sevgili olur. Namazla öyle bütünleşir ki, namaz onun için bir sevgiliye
dönüşür. Tıpkı onunla beraber olmaktan duyduğu neş’eyi, iç huzurunu namaz
kılarken de duyar. Bu hadisi hatırladım bu iki ayetten yola çıkarak.
18-) Efemen kâne mu'minen kemen kâne fasika* lâ
yestevun;
İman
sahibi ile inancı bozuk olan bir midir? Eşit olmazlar! (A. Hulusi)
18 -
Öyle ya, mü'min olan fasık olan gibi olur mu? Onlar müsavi olmazlar. (Elmalı)
Efemen kâne mu'minen kemen kâne fasika* lâ
yestevun öyle ya hiç imanda sebat eden, Hakk yoldan sapan gibi
muamele görür mü? Bunlar asla aynı olamazlar. Zımnen yukarıda söylemiştim ya
suyu getirenle testiyi kıran hiçbir olur mu? Ahireti inkar; Adaleti inkar,
sorumluluğu inkardır. Onun içinde Ahireti inkar eden sadece Ahireti inkar etmiş
olmaz. Yani akidevi bir suç işlemez. Aynı zamanda adalet duygusunu kaybeder.
Hakk duygusunu kaybeder. Hakk duygusunu bir insan kaybettiği zaman o insandan
daha tehlikeli bir varlık yoktur. Yapamayacağı şey yoktur çünkü. Vicdanını
kaybetmiş olur çünkü.
19-) Emmelleziyne amenû ve amilussalihati
felehüm cennatül me'va* nüzülen Bi ma kânu ya'melun;
İman
edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar için yaptıkları çalışmaların
sonucu olarak, nüzûl yollu (hakikatlerinden
açığa çıkarak yaşanılan) Me'va Cennetleri
vardır. (A. Hulusi)
19 -
Evet, iman edip o salih amelleri işleyen kimselerin amellerine mukabil konukluk
olarak kendilerine me'vâ cennetleri vardır. (Elmalı)
Emmelleziyne amenû ve amilussalihat
iman eden ve salih amel işleyenlere gelince, felehüm cennatül me'va* nüzülen Bi ma kânu
ya'melun yapa geldiklerinden dolayı mükellef bir ikram olarak, evet,
nüzülen; mükellef bir ikram olarak, mükemmel bir ikram olarak diye de
çevirebiliriz. Ağırlandıkları cennetler onların olacaktır. Yapa geldiklerinden
dolayı.
Nüzül Arap dilinde uzun yoldan aç
susuz ve yorgun gelmiş misafire sunulan mükemmel bir ağırlama hizmetine
denilir. Nüzûl kökünden türer. İlginçtir ayetler de nüzûl olur değil mi? Nazil
olur, nüzûl edilir. Yani Allah’ın uzun yola çıkmış olan insanın önüne sunduğu
mükellef bir ziyafettir. Bunu böyle bilirsek eğer şükrünü de öyle eda ederiz.
20-) Ve emmelleziyne feseku feme'vahümünnar*
küllema eradü en yahrucu minha u'ıydu fiyha ve kıyle lehüm zûku azâben
narilleziy küntüm Bihi tükezzibun;
İnancı
bozuk olanlara gelince, onların yaşam boyutu - ortamı ateştir! Oradan her
çıkmak istediklerinde, oraya iade olunurlar ve kendilerine:
"Yalanladığınız o ateşin azabını tadın!" denilir. (A. Hulusi)
20 -
Amma fasıklık etmiş olanların me'vâları ateştir. Ondan her çıkmak istedikçe
onlar içine iade olunurlar da kendilerine haydi tadın o ateşin tekzip edip
durduğunuz azâbını denilir. (Elmalı)
Ve emmelleziyne feseku Hakk yoldan
sapanlara gelince feme'vahümünnar artık onların da konuk edilecekleri yer tabii
ki ateş olacaktır. küllema eradü en yahrucu minha u'ıydu fiyha ve kıyle lehüm
zûku azâben narilleziy küntüm Bihi tükezzibun oradan ne zaman çıkmak
isteseler kendilerine oldum olası yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın
denilerek oraya iade edilecekler, tekrar geri sokulacaklar. Yani çıkmalarına
izin verilmeyecek.
21-) Ve lenüziykannehüm minel azâbil' edna
dunel azâbil ekberi leallehüm yerci'un;
Belki
dönerler diye onlara, en büyük (sonsuz) azaptan önce en yakın (dünyalarından) bir azaptan mutlaka tattıracağız. (A. Hulusi)
21 -
Şu da muhakkak ki onlara o en büyük azâb dan beride o yakın azab dan da
tattıracağız, gerek ki rücu' edeler. (Elmalı)
Ve lenüziykannehüm minel azâbil' edna dunel
azâbil ekber ama onlara daha büyük azabı tattırmadan önce daha yakın
azabı, yani dünya hayatında o azabın adeta kopyasını, kısmen elbette
tattıracağız. Neden leallehüm yerci'un belki dönerler, vazgeçerler,
yola girerler, akıllanırlar diye.
Öyle anlaşılıyor ki dünyada gelen
bela ve musibetler de ilahi bir mesaj veriyor. Buna göre bazen deprem gibi yer
altından, bazen sel gibi yer üstünden, bazen kasırga ve hortum gibi gökten,
parçada kötü görünen, fakat bütün içine koyduğunuzda gerçekten de güzel
görünecek olan bela ve musibetler gelebilir. Bu kişisel olarak başınıza da gelebilir.
Ekonomik olarak gelebilir, sıhhi olarak gelir, hastalık olarak gelir, şu, bu
olarak gelir, fakat bu gelen bela ve musibetler aslında makro plan içinde
değerlendirdiğinizde sizin gözünüze üzücü bir şey olarak görünürse de, makro
plan içinde size gönderilmiş bir mesaj olan birer ayet olabilir.
Onun için Rabbim bunun içinde
bana ne demek istiyorsun diye sor önce ey insan. Başına gelen bir şeyi,
gönderilmiş bir mesaj olarak oku. Okursan eğer Allah’ın seninle irtibata geçme
delili olarak alırsın onu. O zaman derdini de seversin. Derdini seversen eğer; felâ
havfün aleyhim ve lâ hum yahzenûn. (Bakara/38) e dahil
olursun. Yani hüzün ve gelecek kaygısı
duymayanlar arasına girersin. Derdini seversen aşık olduğunu ispat etmiş
olursun.
Ey tabib elden gelirse yaremi gel
elleme,
Yar eklinden gelmedir bu yareyi
melhemleme.
(Aşık Seyrani) dersin.
Hatta daha beter bir şeyde
söylersin. Beter dedim aslında daha muhteşem, o da rabbine; “Yani ki çok
belalara kıl müptela beni” diyen Fuzuli gibi. Dersin. Evet inayetini esirgeme
ehli dertten, ehli dertten yardımını esirgeme ya rabbi. Ne yap peki? Yani kim
çok belalara kıl müptela beni.” Evet, böyle dua mı olur derseniz, akıl bu duayı
anlamakta acze düşer. Bu duayı anlamak için akıl modundan aşk moduna geçmek
lazım. O zaman bu duayı anlarsınız.
Aşık odur ki; kılar cânın fedâ
canânına,
Meyli canân etmesin her kim ki
kıymaz canânına,
Cânını, canâna vermektir kemâli
aşıkın,
Vermeden can îtiraf etmek gerek
noksanına.
Terk-i can derler bu derdin
muteber dermanına. (Fuzuli)
O zaman Yahya ve Zekeriya’yı
anlarsın, o zaman..!
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
130.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder