31 Ocak 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. AHZAB (59-63) (133-D)



C sayfasından devam



59-) Ya eyyühenNebiyyü kul liezvacike ve benatike ve nisail mu'miniyne yüdniyne aleyhinne min celabiybihinn* zâlike edna en yu'refne fela yü'zeyn* ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma;



Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve iman etmişlerin hanımlarına de ki: "Cilbap"larını (dış elbise) giysinler... Bu, onların tanınmalarına, bu yüzden de rahatsız edilmemelerine yarar... Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)



59 - Ey o Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bir gafûr rahîm bulunuyor. (Elmalı)





Ya eyyühenNebiyy sen ey peygamberler ailesinin ferdi. kul liezvacike ve benatike ve nisail mu'miniyne yüdniyne aleyhinne min celabiybihinne eşlerine, kızlarına, bütün mü’minlerin hanımlarına toplum içine çıktıklarında üzerlerine tesettürü tam sağlayan elbiselerini almalarını söyle.



Nur/31. ayeti ile birlikte anlaşılmalıdır bu ayet. Nur suresi 31. ayeti daha önce ilgili yerde işlemiştik. O ayet özel. Bu ayet ise toplumsal tesettürle ilgilidir. Nur suresinin 31. ayeti bu ayetten önce inmiş olmak durumundadır. Çünkü onda baştan aksesuar olarak salınan örtünün göğüsleri, gerdanı da kapatması emr olunuyordu. Buradaki cilbab ise baştan ayağa bütün vücudu kapatan bir örtü olduğu ittifakla sabit. Eğer bu önce gelmiş olsaydı Nur/31 e gerek kalmazdı. Onun için Nur/31 önce gelmiş olmalıdır ki bu onu tamamlayan sosyal bir boyut katıyor tesettüre.



Örtünme fıtridir. Hz. Adem’den bahsedilirken Kur’an da cinselliğini fark edince örtünme ihtiyacını hissettiği dile getirilir. ..ve tafika yahsıfani.. (Tâhâ/121) yani başladılar cennet bahçesinin yapraklarıyla kendilerini örtmeye. Örtünmenin fıtri olduğunu gösteriyor bu da. Teşhir de, taciz de yasaktır. Yani bedenin kamuya açılması ve sergilenmesi, ya da kamuya aslında açık olmayıp özel bir güzellik olan, özel bir alan olan bedenin kamuya açılması için taciz edilmesi ikisi de yasaktır. Çünkü beden özeldir. Fakat kadın bedeni daha özeldir, çünkü kadın cinsi latiyftir, estetik bir formdur. Güzelliği temsil eder. Onun için beden kamuya açılamaz.



Bu ayet illeti, nedeni içinde bir hükümdür. Yani ayetin illeti kendi içinde yer alır. Her hüküm illetini içinde barındırmaz. Bazen illeti uzun akıl yürütmeler yoluyla, uzu çabalar yoluyla bulunur. Bazılarında ise böylesine açıkça yer alır.



zâlike edna en yu'refne fela yü'zeyn işte illet budur. İlleti kendi içindedir ki devamında da bu vardır onu okuyalım o zaman zâlike edna en yu'refne fela yü'zeyn bu onların hür ve Mü’min kadınlar olarak tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha uygundur. Burada daha uygunluğu edna, daha uygundur, belki takvaya daha uygundur şeklinde de çevrilebilir. Ama daha uygundur. Mota mot çevirisi budur.



Evet, illeti içindedir, bu da illetidir demiştik. Yukarıdaki, emrin illeti budur. Eza iffete yönelik her saldırıdır ayetteki eziyet. Değişkendir fakat tanınma. İki illet vardı eza ve tanınma. Eza edilmemeleri, eziyet edilmemeleri. Bu eziyet edilmiyor madem ilahi hüküm kalkar mı denilecekse ikincisi var tanınma. Bu kalıcıdır.



Cilbab örtünün niceliğinden çok bedeni örtme niteliğini ifade eder. Örten bir elbise olması şart, tesettür. Bu örtünme biçimi iffetsizleri simgelemeye başlarsa, herhangi bir örtünme biçimi, mesela birgün iffetsizleri, iffetsiz hanımları simgelemeye başlarsa, o örtünme biçimini terk etmek şart olur. Onun için tanınma yani arif, irfan, ma’ruf işte marifet hep aynı kökten gelir ve tanınma. Nasıl bir tanınma? Temiz olarak ve mü’min olarak tanınma, Mü’min kadının simgesi olarak görülmektedir.



Tesettür kadını korumak içindir, teşri kılınmıştır. Yani kadını korumak içindir. Neden ve nasıl? Çünkü kadın erkeklerin istismarına açılmamıştır. Kadın erkeklerle, kişiliğiyle ilişkiye girmesi, dişiliği ile ilişkiye girmemesi böyle temin edilmiştir. Kadının kişiliğinin gelişmesi için kamuya cinselliğini açmaması, daha doğrusu karşıt cinsle irtibata girdiğinde onunla kişiliği aracılığıyla ilişki kurması, dişiliği aracılığıyla ilişki kurmaması burada esas alınmıştır.



Vahiy özetle örtüye teabbüdi, ya da hukuki anlam yüklemez. Zaten ayetin sonu da bunu gösterir. ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma ne ki Allah zaten bağışlayıcıdır, merhamet edendir. Teabbüdi anlam yüklemez. Mesela domuz eti yasağında oldu gibi teabbüdi değildir. Veya hukuki anlam da yüklemez, mesela cinayet yasağında olduğu gibi. Fakat ahlaki anlam yükler. Onun içinde Kur’an da takva örtüsü, takva elbisesi, libas üd takva hayrulah. Takva elbisesi işin ruhudur. Tesettürse bu ruhun bedenidir. Bu ikisi birlikte olduğunda ahlaki tamamlayıcılık gerçekleşmiş olur.



İşte vahyin tesettür konusunda ki temel çıkış noktası ahlakiliktir. Bunun bir boyutu bireysel, bir boyutu toplumsal olana uzanır. Nur suresi bireysel, ahzap suresi 59. ayette toplumsal olanı temsil eder. Çünkü vahiy kadın erkek ilişkisinin kadının cinselliği, cinsel kimliğiyle değil, kadının kişiliğiyle, yani dişiliğiyle değil kişiliğiyle kurması gerektiği bir insanı ilişkiye dönüştürmeye çabalar. Bu gayrettir Kur’an ın, vahyin gayreti.



[Ek bilgi; Orijinal bir bakış açısı; 




İslam, kadına örtünme önerisinde bulunur. Ne zamana kadar? Blûğ çağına girip adet görmeye başladıktan itibaren doğurganlığının devam ettiği sürece. Sonra açabilirsiniz der. Bunun gerekçesi, kadının ve doğuracağı çocuğun atalarından gelen genetik formunun korunabilmesi içindir görüşündeyim.



Bir örnek uygulamaya işaret etmek istiyorum. Bilindiği gibi Haralarda cins at yetiştiriciliği yapılırken dişi ve erkek atların farklı cins veya karışık genlere sahip atlarla çiftleşmesine kesinlikle izin verilmez. Çünkü değerlidir, milyarlarca dolar anlamına gelir.  Ana baba kimlikleri hakkında mutlaka kayıt tutulur. Hatta kızgın oldukları dönemlerde diğer atların yanına bile bırakılmaz. Tek amaç; cins genlerinin karışmaması, bozulmaması içindir….. http://ekabirweb.blogspot.com/2012/06/basortusu-gercegi.html ]









60-) Lein lem yentehil münafikune velleziyne fiy kulubihim meradun vel murcifune fiyl Mediyneti lenuğriyenneke Bihim sümme lâ yücaviruneke fiyha illâ kaliyla;



Andolsun ki ikiyüzlüler, sağlıksız düşünenler ve Medine'deki dedikodu yayanlar eğer vazgeçmezler ise, kesinlikle seni onlara salarız... Sonra orada sana az komşuluk yapmış olurlar. (A.Hulusi)



60 - Celâlim hakkı için eğer vazgeçmezlerse o Münafıklar, kalplerinde maraz bulunanlar ve şehirde erâcif neşr eden, tahrikât yapanlar, mutlak ve muhakkak seni kendilerine musallat kılarız, sonra orada civarına pek az yanaşabilirler. (Elmalı)





Lein lem yentehil münafikune velleziyne fiy kulubihim meradun vel murcifune fiyl Mediyneh şu kesin ki eğer iki yüzlüler kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde yalan haber yayarak ortalığı karıştıranlar buna bir son vermezlerse lenuğriyenneke Bihim sümme lâ yücaviruneke fiyha illâ kaliyla seni onların üzerine öyle bir salarız ki sonra kısa bir süre dışında sana komşu olarak bile orada kalamazlar. Yani bir daha kısa bir süre hariç sana komşu bile olamazlar, yurtlarını yuvalarını kaybederler.





61-) Mel'uniyne, eyne ma sükıfu ühızû ve kuttilu taktiyla;



Lânete uğramışlar olarak... Nerede bulunup ele geçirilirlerse, tutulurlar ve öldürülür de öldürülürler. (A.Hulusi)



61 - Mel'un mel'un: nerede ele geçirilirlerse tutulurlar ve öldürülürler de öldürülürler. (Elmalı)





Mel'uniyne, eyne ma sükıfu ühızû ve kuttilu taktiyla Allah’ın rahmetinden dışlanmış olarak görüldükleri yerde enselenip kesinkes öldürülürler.



[Ek bilgi; {İRCAF,(60) aslında sarsıntı mânâsına olan "recfe"den alınarak ortalığı sarsacak tahrikler yapmak demektir ki, fiilî de olur, sözlü de. Bundan dolayı yalan yanlış uydurma haberler yaymaya "ircaf" denildiği gibi, o yoldaki yalanlara da "eracif" denilir. Bunu yapanlar içinde münafıklar dahi varsa da ayrıca zikrolunması daha başkalarını da göstermiş oluyor ki Medine ve civarındaki Yahudilerdi.



Bütün bunlar akıllarını başlarına alıp bu kötü huylarından tevbe ederek bu yaptıklarından vaz geçmezlerse azamet ve şanım hakkı için mutlak ve muhakkak seni onlara musallat kılar, saldırtırım, öldürülmelerin e ve uzaklaştırılmalarına teşvik ve sevk ederim. "Sonra da senin civarına pek az yaklaşabilirler."

Elmalı’lı;- Kur’an dili }]





62-) SünnetAllâhi filleziyne halev min kabl* ve len tecide lisünnetillahi tebdiyla;



Bu, önceden geçmişler içinde de Sünnetullâh'tır... Sünnetullâh'ın değişecek alternatifi asla yoktur! (A.Hulusi)



62 - Allahın bundan evvel geçenler hakkındaki kanunu ki Allahın kanununu tebdile çare bulamazsın. (Elmalı)





SünnetAllâhi filleziyne halev min kabl Allah’ın daha öncekilere uyguladığı bir uygulamasıdır, sünnetidir, geleneğidir bu. ve len tecide lisünnetillahi tebdiyla Sen Allah’ın uygulamasında, sünnetinde, geleneğinde asla bir değişiklik bulamazsın. Yani ilahi, kevni yasalar. İster tabiata koyduğu Allah’ın yasaları olsun, ister toplumsal dönüşümün yasaları olsun isterse biraz önce tesettür ayetinde dile getirdiğimiz gibi insanın fıtratında bulunan yasalar olsun. Ki insanın fıtratında güzelliğe eğilim. Erkeğin fıtratında kadına eğilim, erkeğin fıtratında görme isteği. Kadının fıtratında ise güzelliği gösterme isteği ve bütün bunlar dikkate alınarak Allah, insan ilişkilerini sağlıklı bir zemin üzerine inşa ediyor. Zihinlerimizi inşa ediyor.



İşte bütün bunlar aslında, temelde Allah’ın varlıkların içine yerleştirdiği temel yasalara bağlı olarak geliştirilen hükümlerdir. Bunu da en iyi bilen Allah’tır, çünkü O elâ ya’lemü men halâk.. (Mülk/14) yarattığını bilmez mi? yarattığı insanın neye zaafı olduğunu, neyi kötüye kullanacağını neyi istismar edeceğini, neyin altından girip üstünden çıkarak olumlu bir imkanken olumsuza çevireceğini çok iyi bilir. Onun içinde istismar kapılarını gösterip o kapıların kapanmasını istemektedir kullarından. Bunu da kendi çıkarı için değil, yine insanın çıkarı için yapmaktadır.



[Ek bilgi; Sünnetullah hakkında geniş bilgi Ahzab/38) ayette)]





63-) Yes'elükenNasü 'anis sa'ati, kul innema 'ılmuha 'indAllâh* ve ma yüdriyke lealles sa'ate tekûnü kariyba;



İnsanlar sana o saatten (ölüm) sorarlar... De ki: "Onun ilmi ancak Allâh indîndedir"... Sana bildiren nedir, belki o saat yakındır! (A.Hulusi)



63 - O nâs sana saatten soruyor, de ki: onun ilmi Allahın nezdindedir ve ne bilirsin belki o saat yakında olur. (Elmalı)





Yes'elükenNasü 'anis sa'a insanlar sana son saat hakkında soruyorlar. kul innema 'ılmuha 'indAllâh Peki, bilebilir mi Resulallah? Yani insanlar ona son saati soruyorlar da Resulallah’ın bileceği bir şey mi soruyorlar? İşte cevabı böyle ver diyor; De ki onun bilgisi sadece Allah katındadır. Hani Yes'eluneke anis saati eyyane mursaha. (A’raf/187) son saatin ne zaman kopacağını sana soruyorlar sen onun ne zaman olacağını nereden bileceksin ki, nasıl bileceksin ki Olacak iş değil. Ya kıyameti hesaplamaya kalkanlara ne demeli



ve ma yüdriyke lealles sa'ate tekûnü kariyba sana kim bildirebilir ki son saat belki yakındır. Müfessir Tahir Bin Aşur’un ifade ettiği gibi belki de uzaktır. Sözün geliminden bu anlam çıkar diyor, Belki yakındır beklide uzaktır.



Hadislerin bazılarında toplumsal çözülme ve medeniyetlerin çöküşü de kıyamet olarak nitelendiriliyor. Yani son saat; bireyin son saati var, medeniyetlerin son saati var, toplumların son saati var, devletlerin son saati var ve kozmik son saat var. Kozmik kıyamet, kozmik çöküş. Onun için iç içe bir son saatler zincirinden söz etmek lazım.





Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
133. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder