22 Ocak 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. AHZAB (26-29) (132-B)



A sayfasından devam

26-) Ve enzelelleziyne zaheruhüm min ehlil Kitabi min sayasıyhim ve kazefe fiy kulubihimür ru'be feriykan taktülune ve te'sirune feriyka;

Ehl-i kitaptan onlara arka çıkanları da kalelerinden indirdi ve onların kalplerine endişe düşürdü... Bir bölümünü öldürüyordunuz, bir bölümünü de esir ediyordunuz. (A.Hulusi)

26 - Hem de ehli kitab dan onlara muzaheret edenleri: kalplerine korku düşürerek kulelerinden indirdi, bir kısmını katl ediyordunuz bir kısmını esîr. (Elmalı)


Ve enzelelleziyne zaheruhüm min ehlil Kitabi min sayasıyhim Yine O geçmiş vahyin mensuplarından düşmana desten verenleri kalelerinden çıkarmış ve kazefe fiy kulubihimür ru'b ve kalplerine derin bir korku salmış feriykan taktülune ve te'sirune feriyka kalplerine derin bir korku salmıştık, baksanıza bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyorsunuz.

Burada kastedilen mü’minleri arkadan hançerleyen Kureyza oğulları kabilesidir. Medine de bulunan 3 Yahudi kabilesinden 2 si daha önceden yaptıkları ihanetin cezası sonucunda yurtlarından çıkarılmıştılar. Son kalan Ben i Kureyza Müslümanlarla ittifak yaptı, ittifaka da son ana kadar sadık kalmıştı. Müttefik düşman güçler Medine’yi abluka altına alıp kuşatınca Kureyza’yı ayarttılar. Diğer göç eden Yahudi kabilelerde müşriklerle ittifak kurarak Müslümanlar üzerine yürümüşlerdi çünkü.

Kureyza oğulları Müslümanlarla yaptıkları ittifaka rağmen ihanet ederek onları en zor zamanlarında arkadan hançerlediler ve anlaşmayı bozup Müslümanlara arkadan saldırmak için hazırlıklara başladılar. Tabii neticede bunu başaramadılar ve müttefik güçler başarısız olup çekip gittiler. Artık Müslümanlarla Kureyza baş başa kalmıştı.

Resulallah uzun kuşatma günlerinde ki o yorgun, o bitkin haliyle artık evine gelip de tam zırhını çıkaracağı zaman kendi özel haber kaynağı Kureyza üzerine yürümesini emrediyordu. Artık duramazdı ve mü’minlere de herkesin toplanıp Kureyza üzerine cezalandırmak için yürünmesi emrini verdi ve Kureyza oğulları kalelerine kapandılar. 3 haftalık sıkı bir kuşatma oldu. Bu kuşatma sonunda Kureyza oğulları teslim olmak istediklerini, fakat bir şartlarının olduğunu söylediler. Bu şart Kendileri hakkında, ihanetleri hakkında hükmü çok eskiden biri müttefik oldukları Medine’li Saad Bin Muaz’ın vermesi şartını koştular.

Resulallah tereddütsüz bu şartı kabul etti ve Saad’ın vereceği hiçbir hükme itiraz etmeyeceğini söyledi. Yani şartlarını itirazsız kabul etti. Bu arada Ebu Lübabe’yi bir takım danışmalarda bulunmak üzere içlerine gelmesini istediler. Resulallah bu dileklerini de kabul etti ve Ebu Lübabe’yi gönderdi. Ebu Lübabe onların sorularına cevap verdi. Bu arada bizim akıbetimiz ne olacak diye onun gözüne bakıyorlardı. O sanki onlara, onların o haline acımıştı. Saad’ın onlar için ne hüküm vereceğini hissetmiş olsa gerek ki elini boynuna götürerek, yani cezalandırılacaksınız işareti yaptı. Ondan sonra döndüğünde eyvah ben ne yaptım. Ben sanki düşmanını Resulallah’a kışkırtmış gibi oldum. Sanki düşman hesabına bilgi taşımak gibi bir duruma düştüm diyerek kendisini mescitteki direğe kendi elleriyle bağladı. Diyordu ki Beni buradan Resulallah çözmedikçe kimse çözemez ve sürekli göz yaşı döküyor, tevbe ediyordu. Ebu Lübabe hakkında onun affolunduğuna dair ayet ininceye kadar da orada bağlı kaldı. Böyle bir imanı sadakat testinden geçmişti Ebu Lübabe.

Saad Bin Muaz en sonunda Ben-i Kureyza teslim olduğunda kararı onların hukukuna, onların kitabına göre vereceğini söyledi ve yine söylediği gibi yaptı. Tensiye kitabının 20. babının 10 ve 14. ayetlerinde yer alan Hukuklarına göre davrandı ve eli kılıç tutanların ihanetlerine karşılık kendi hukukları gereği öldürülmeleri hükmünü verdi. Resulallah zaten hiç karışmadı ve sadece su sözü söylemekle yetindi. Onlar hakkında yedi kat göğün hükmüyle hükmettin. Yani Tevrat’ın hükmüyle hükmettin demekle yetindi. İşte burada dile getirilen olay Ben-i Kureyza’nın ihanetinin bulduğu karşılıktır.

[Ek bilgi; Tevrat-Tesniye 20. bab Say/198.

10 – Bir şehre karşı cenk etmek için ona yaklaştığın zaman onu barışıklığa çağıracaksın.

11 – Ve vaki olacak ki eğer sana sulh cevabı verirse ve kapılarını sana açarsa o vakit vaki olacak ki içinde bulunan bütün kavim sana angaryacı olacaklar ve sana kulluk edecekler.

12 – Ve eğer seninle musalaha etmeyip cenk etmek isterlerse o zaman onu muhasara edeceksin.

13 – Ve Allah’ın RAB onu senin eline verdiği zaman onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin.

14 – Ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi, bütün malını çapul edeceksin ve Allah’ın RABBİN sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. (Tevrat-Tesniye 20. bab Say/198.)]


27-) Ve evreseküm Ardahüm ve diyarehüm ve emvalehüm ve Ardan lem tetauha* ve kânAllâhu alâ külli şey'in Kadiyra;

Onların arazilerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir bölgeye sizi mirasçı kıldı... Allâh her şeye Kaadir'dir. (A.Hulusi)

27 - Ve arazilerini ve yurtlarını ve mallarını size miras kıldı, bir de bir arzı ki daha ona ayak basmadınız, Allah her şey'e kadîr bulunuyor. (Elmalı)


Ve evreseküm Ardahüm ve diyarehüm ve emvalehüm böylece O sizi onların arazilerine, yurtlarına, mallarına mirasçı kıldı. ve Ardan lem tetauha dahası ayak basmadığınız bir nice toprağı da vaad etti.

Bu bir mucizevi haber. Çok ilginç, Fütühatın hedefi gösteriliyor. Belki Filistin kastediliyor. Yani henüz ayak basmadığınız bir nice toprağı da size vaad etti diyor. Zaten bu vaadin nasıl gerçekleştiği İslam tarihi tarafından gözümüzün önüne tarihi bir gerçek olarak serilmiştir.

ve kânAllâhu alâ külli şey'in Kadiyra zira Allah her şeye güç yetirendir.


28-) Ya eyyühen Nebiyü kul li ezvacike in küntünne türidnel hayated dünya ve ziyneteha fetealeyne ümettı'künne ve üserrıhkünne serahan cemiyla;

Ey Nebi... Eşlerine de ki: "Eğer dünya hayatını ve onun zinetini diliyorsanız, gelin size boşanma bedeli vereyim ve sizi güzel bir şekilde serbest bırakayım." (A.Hulusi)

28 - Ey o Peygamber! zevcelerine şöyle söyle: eğer Dünya hayat ve ziynetini istiyorsanız haydi geliniz sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim. (Elmalı)


Ya eyyühen Nebiy sen ey peygamberler ailesinin ferdi kul li ezvacike in küntünne türidnel hayated dünya ve ziyneteha eşlerine de ki; eğer sizler dünya hayatını ve onun süslerini, ihtişamını, albenisini, ziynetini istiyorsanız fetealeyne ümettı'künne ve üserrıhkünne serahan cemiyla gelin size istediğiniz dünyalığı vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim, bırakayım, boşayayım.

Fark ettiğiniz gibi yepyeni bir konuya girdik. Bu ayetlerin nazil olduğu dönemde İslam cemaati savaşlarla gelen servetten paylarını almışlardı tabii ki. Özellikle bu son savaş müttefik düşman güçlerinin sessiz sedasız çekilmesi üzerine Ben-i Kureyza’dan ele geçen çok yüklü bir ganimet olmuştu, Hatta çok ilginçtir Kureyza cezalandırıldıktan sonra onların hanelerinin gizli bölmelerinde 1.500 askeri tam teçhizat donatacak bir savaş teçhizatı çıkmıştı. Demek ki öteden beri ihanete hazırlanırlarmış.

Tabii bütün bu ganimetler mü’minlere kaldı ve Medine İslam cemaatinin hayatına da yansıdı. Refah düzeyi elbette ki yükseldi. Fakat bu yükselen refah standardından Resulallah’ın haneleri hiç pay almadılar. Gözle görülür bir biçimde yükselen Medine’de ki refah düzeyi Resulallah’ın hanelerine yansımamıştı. Çünkü Resulallah’ın ta baştan beri gözettiği bir ilke vardı, kendi koyduğu ilkesi.

Başında bulunduğu Müslümanların en yoksulu gibi yaşamak. O bu ilkesini hep sonuna kadar korudu. Ama Resulallah’ın eşleri de İslam cemaatine yansıyan bu refahtan pay almak istediler ve ihtiyaçlarını Resulallah’a ulaştırdılar. O güne kadar sabretmişlerdi. Öyle sabır ki Hz. Aişe’nin verdiği bilgiye bakarsak 3 ay olurdu ki diyor Resulallah’ın hiçbir evinde ateş tütmezdi. Yani sıcak yemek görmezdik 3 ay geçerdi de. Böyle zor dönemler.

İşte bu durumlar ezvac-ı tahirat annelerimizi, Resulallah’ın temiz eşlerini oldukça bunaltmış olacak ki, onlar da bu refahtan pay istediler, ihtiyaçlarını ilettiler. Kadın olarak süs eşyası, zinet eşyası istediler. Ya da tabii ve doğal ihtiyaçlarının üzerinde arzu ettikleri ilave şeyler istediler. İşte bunun üzerine Resulallah onlara gönül koydu. Yani kendilerini, kendisini anlamadıklarını düşündü ve içine kapandı.

Öyle ki o günlerde diyor Hz. Ömer Katafa’nın bizim aleyhimize ordu hazırlayacağı haberlerini işitiyorduk ve tetikte bekliyorduk Katafan ne zaman üzerimize gelecek ve bir sabah namazında bir çığlıkla uyandık. Bir ağıt sesiydi bu. Ağıdın sahibine gittiğimde “Resulallah eşlerini boşadı” diye bir haber işittim. Sanki tepemden kaynar su dökülmüş gibi oldum. Öyle çevirebiliriz. Ve hemen Resulallah’ın yanına gidip görüşmek istedim. Mescitten hanesine geçmek için Bilal’den benim için izin istemesini söyledim. Bilal girdi İzin istedi, fakat hiç cevap vermemiş.

Bilal “cevap alamadım” dedi. Bilal mescitte meşgul oldu, bir daha izin istedim, yine aynı sükutla karşılaşmıştım. 3. izin isteyişimde artık umudumu kesmiş geri dönüyordum ki Bilal arkamdan çağırdı; “Gel izin çıktı.” Girdim.

Girdiğimde gördüğüm şey hanesinde şuydu yerde yapraklar bir köşede seriliydi, bir köşede şilte vardı, bir kırba su vardı, gördüğümün hepsi buydu. O manzarayı görünce içim doldu, kendimi tutamadım göz yaşlarımla birlikte dedim;

- Ya Resulallah anam babam sana feda olsun. Krallar bir eli yağda, bir eli balda  yaşarken, senin şu haline bak.. Dedi ki

- Ya Ömer  onlar alacaklarının tümünü dünyada aldılar.

Arkasından konuşturmayı başardım ya diyerek hemen konuya girdim.

- Ya Resulallah eşlerini boşadın mı?

Uzun bir sükûttan sonra;

- Hayır. Dedi. Ve arkasından dedim ki;

- Ya Resulallah sana eziyet ediyorlarmış, senden bir şeyler istiyorlarmış, dünyalık istiyorlarmış. Sen onları bize bırak. Hafza’yı bana, Aişe’yi babası Ebu Bekir’e bırak. Biz onların hakkından geliriz. Geçen hafta benim eşim benden bir şeyler istemişti, ben ona istediklerini farklı bir biçimde verdim, anlarsın ya ya Resulallah..! Deyince Ya Resulallah gülmüştü.

- Güldürdüm ya içime güneş doğdu diyor. Yani Resulallah’ın güldüğünü gördüm ya, tebessüm ettiğini, artık rahatlamıştım. O da rahatlamıştı ve;

- Anam babam sana feda olsun ya Resulallah seni üzmesinler, sen onlara bakma, sen onlara aldırma, biz onların hakkından geliriz. Deyip çıktım.

Önce Aişe’nin odasına uğradım. Lafı açacak oldum, Aişe;

- Sen git kızınla uğraş. Dedi ve kızım Hafza’nın yanına girdim;

- Hazfa,niye böyle yapıyorsunuz kızım, bundan sonra sana bir şey lazım olursa babandan iste oldu mu. Resulallah’ı kırma, gücendirme. Neyine güveniyorsun kızım dedim. Sen neyine güveniyorsun. Komşun ve ortağın, onun hali başka. Eğer sen ona bakıp da böyle yapıyorsan ona bakma. Onu Allah Resulünün nasıl sevdiğini sen de bilirsin. (Yani Hz. Aişeyi kastediyordu.) Yani ona bakıp da sen neyine güveniyorsun kızım. Sonra Resulallah’ın gönlü incinirse Allah sana ne der Hazfa..! Bunları söyledim ve oradan ayrıldım. Diyor.

İşte yaşanan bu olaylar ve bunun arkasından inen ayetler.


29-) Ve in küntünne türidnAllâhe ve RasûleHU veddarel'ahırete feinnAllâhe e'adde lilmuhsinati minkünne ecren 'azıyma;

"Yok eğer Allâh'ı, Rasûlünü ve sonsuz gelecek yurdunu diliyorsanız, muhakkak ki Allâh sizden, muhsin kadınlar (görürcesine Allâh'a yönelmişler) için çok büyük bedel hazırlamıştır." (A.Hulusi)

29 - Yok eğer Allah ve Resulünü ve Âhiret evini istiyorsanız haberiniz olsun ki Allah içinizden güzellik edenlere pek büyük bir ecir hazırlamıştır. (Elmalı)


Ve in küntünne türidnAllâhe ve RasûleHU veddarel'ahıreh yok eğer Allah’ı, Resulünü ve ahiret yurdunu, ahiretin mutluluğunu istiyorsanız feinnAllâhe e'adde lilmuhsinati minkünne ecren 'azıyma bilin ki Allah içinizden iyi davranışı tabiat haline getirenlere muhteşem bir ödül hazırlamıştır.

Bu ayet inince Resulallah Hz. Aişe’ye bu ayeti okur. Yani Allah ve Resulünü mü istiyorsunuz, yoksa dünya malını mı. Dünyayı istiyorsanız size isteğinizi verip sizi salayım, yani boşayayım ve arkasından Resulallah şöyle der.

- Hemen cevap vermen gerekmiyor, istersen git bir anne babanla istişare et.

Hz. Aişe, o güzel annemiz buna sinirlenir başka bir şeye değil.

- Ben Allah ve Resulünü tercih etmeyi anne babamla mı konuşacağım. Ben Allah ve Resulünü tercih ediyorum. Tabii sırasıyla tüm eşleri Resulallah’a sevgi ve muhabbetlerini tekrar yenilerler, sunarlar, gönlünü alırlar. Allah ve Resulünü tercih ettiklerini söyler ve tabir caizse biatlarını tazelerler. Hz. Aişe bu sözünden hiç ömür boyu dönmeyecektir.

Abdülmelik döneminde bir günde Abdülmelik 1/5 humus payından Hz. Aişe’nin payına düşen 100.000 altın gönderir. Hz. Aişe’nin hizmetçisi naklediyor.

- Hanımım dedi ki bugün bunları dağıt. Ben akşama kadar o gün para dağıttım, altın dağıttım. Eve geldiğimde hanımımın oruç olduğunu hatırladım, hemen ona bir iftar hazırlamaya koyuldum ama evde sadece içine ekmek doğranmış yağlı bir su vardı. Onu yedirdim.

- Başka bir şeyler yok mu? dedi;

- Efendin sen birkaç para altın ayırsaydın şimdi bir şeyler alırdık ama hepsini bana dağıttırdın.

- İyi iyi fazla söylenme, hatırlatsaydın ayırırdım, o da düşünülecek şey mi dedi.

Ne zaman mükellef bir davete gitse Hz. Aişe, oradan sadece belli şeyleri yerdi. Birçok şeye el sürmezdi. Bir keresinde davet sahibi aşırı ısrar edince ağlamaya başlamıştı.

- ‘hıbbi lem ye’kun sevgilim hiç yemedi..! demişti. Meğer Resulallah’ın yemediğini o da yemezmiş. İşte böylesine durdular sözlerinde.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
132. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder