2 Ocak 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. LOKMAN (12-18) (129-C)



B sayfasından devam

12-) Ve lekad ateyna LukmanelHıkmete enişkür Lillâhi* ve men yeşkür feinnema yeşküru linefsih* ve men kefere feinnAllâhe Ğayniyyün Hamiyd;

Andolsun ki biz Lukman'a, Allâh'a şükretmesi için Hikmet (sistemli düşünme aklı) verdik... Kim şükrederse, sadece kendi benliğine şükreder... Kim de inkâr ederse (hakikatindeki nimeti), şüphesiz ki Allâh Ğaniyy'dir, Hamiyd'dir. (A.Hulusi)

12 - Şanım hakkı için Lokmana hikmet verdik ki şükret Allaha, diye, ve her kim şükrederse kendi lehine eder, her kim de nankörlük ederse her halde Allah ganiydir, hamîdir. (Elmalı)


Ve lekad ateyna LukmanelHıkme sure adını aldığı konuya girdi 12. ayetle Doğrusu biz Lokman’a şu hikmeti bahşetmiştik. Hikmet..!

Müfessirlerin Lokman kim sorusu gerçekten de çetrefil bir soru. Müfessirlerin kimliğine dair birbirinden farklı bir çok rivayet naklettiği efsanevi bir bilge, Hakiym, Lokman Hakiym, Hikmet sahibi Lokman. Taberi’nin naklettiği bir olayı esas alırsak eğer, ki Lokman’ın kimliğine dair müfessirler bize bir çok birbiriyle uyuşmayan bilgi verir. Hz. Musa’ya yetişen biri, ya da Hz. Davud’u gören çok uzun yaşamış, 1000 yıl yaşamış biri, hatta akrabası vs. gibi. Ama Taberi’nin ve başka müfessirlerimizin naklettiği bir olayı esas alırsak, onun eski Yunan eserlerinde de hikmetine yer verilen Ezop olduğunu düşünebiliriz.

Ezop hikayeleri, hikmetli hikayeleri çok meşhurdur. Bu adla ünlenmiş kişi eğer Lokman ise, bu varsayımımız doğru ise Ezob’un tarihte muvahhit bir şahsiyet olduğunu biliyoruz. Nereden biliyoruz? Belfoillere elçi olarak gönderilen Ezop ilginç, dramatik bir şekilde şehid edildi. Sebebi de onların taptığı putları alaya alıp dil uzatması, iğnelemesi onları. Yani müşrik bir toplumun putlarını iğnelediği için kayadan atılmak suretiyle idamına hükmedildi ve ceza infaz edildi. Ezob’un böyle bir akıbetinin olduğunu bildikten sonra Ezob’un Lokman olduğunu düşünmek gayet mantıklı ve tabii gibi görünüyor.

Burada hikmet verdik diyor MÖ. 6. yy. da yaşadığı söyleniyor bu zatın. Verilen hikmet, çok ilginç. Bu hikmeti aslında uzun uzun bahsetmek hikmet üzerinde çok uzun durmak isterdim. Ayeti bitireyim de öyle durayım.

enişkür Lillâhi* ve men yeşkür feinnema yeşküru linefsih Allah’a şükret, Lokman’a verilen hikmetin ilki. Çünkü O’na şükreden kendi lehine şükretmiş olur. ve men kefere feinnAllâhe Ğayniyyün Hamiyd fakat kim de nankörlük ederse iyi bilsin ki Allah kendi kendine yetendir. Her türlü övgüye layık olan tek varlıktır.

Ayet böyle bitti. Peki Lokman neye şükretsin, niçin? Çünkü hikmet verilmiştir. Kime ki hikmet verilmiştir, ona hayırdan çok şey verilmiştir diyor ya Kur’an (Bakara/269) Çok hayır verilmiştir. Lokman’a da hikmet verilmiştir, çok hayır verilmiştir. Peki hikmet nedir? Çok uzun durmak isterdim dedim ama maalesef vaktimiz çok sınırlı. Kısaca ana hatlarıyla duracağım.

…lein şekertüm le eziydenneküm ve lein kefertüm inne azâbiy leşediyd. (İbrahim/7) eğer şükrederseniz artırırım. Yok nankörlük ederseniz azabım şiddetli olur. Nankörlük ederseniz elinizdekini de alırım. Ya da elinizdekinin hayrını görmezsiniz. Demek ki hikmet verilen bazıları şükretmeyebilirde. Buradan zımnen bunu anlıyoruz. Bazıları hikmet verildiği halde şükretmiyor. İşte bazı filozoflar, bazı bilginler, bazı ilim adamları, kendilerine hikmet verildiği halde, ilim verdiği halde şükretmiyorlarsa eğer o cinse girerler.

Burada hikmetin şükründen söz ediliyor. Hikmet; varlıkların bilinenlerin illet ve gayelerini keşfedip onu ait olduğu yerde kullanmak yeteneğidir. Yani herhangi bir  varlığın keşfettiğiniz herhangi bir değeri ait olduğu yerde kullanmak ve bunu yapmak içinde illet ve amacını, sebep ve gayesini bilmek ve bulmaktır. Bu yetenektir. Yani özeti şu; parçayı, ait olduğu bütün içine yerleştirmek ve onu orada görmek, halkayı zincirde bilmek, zincirden halkayı koparmamak. Onun içindir ki Hikmet Allah’a atfedildiğinde bir şeyi yerli yerince yaratmak, kula atfedildiğinde bir şeyi Allah’ın koyduğu yerde tutmak manasına gelir. Bir şeyi Allah’ın koyduğu yerde tutmak anlamına gelir.

Hikmet; düşüncede kopuş ve kırılışın zıddıdır. Kopuk ve kırık düşüncelerde hikmet olmaz. Yani bütünü içinde değerlendiremiyorsa parçayı hikmetsiz diyor. Parçaya ayarlanmış, düşünün. Parça tek başına kötü görünüyor. Hatta anlamsız görünüyor. Ama bütün içine yerleştirdiğinizde mükemmel görünecek. Onun için parçaya ayarlı bakışlar üzülürler, o parçayı bütün içinde görenlerse üzülenlere acırlar, boşuna üzüldüklerini bilirler.

Dünya da yaşadığınız her hangi bir musibet, keder acı, dert, ıstırap, hastalık, sıkıntı bir parçadır. Bu parça bütün içine yerleştirilmediği sürece insanı krize sokabileceğini unutmamak lazım. Ama bu parçayı ait olduğu bütün içinde düşündüğünüzde o zaman bunda bir hayır vardır diyebilmek hikmetini göstereceğiz. O zaman bütünün olduğunu göreceksiniz. Bütünün tamamını görmek sadece Allah’a aittir. Ama zaten iman da bunda geçerli. Bütünü göremediğiniz fakat bütünü gören birine teslim olduğunuzu beyandır iman. Onun için şükredersiniz.

Bütünü gören biri var, benim göremediğimi gören biri var. Ya rabbi sen benim görmediğimi görüyorsun onun için sana sığınıyorum. Hayırlı olan neyse onu kıl. İşte iman söyletir. Hikmet bu noktaya getirir insanı.

Hikmet; veriyi, sıradan bilgiyi, datayı ilme çeviren çevrim istasyonudur. İlme, yani onu gösteren alamete, işarete El ‘ılmu yedıllü alâ eserin bi’ şey’i yetemeyyezü bihi an gayrih diyordu ya İbn. faris Mekayisinde tarif ederken ilim bir işarettir bir izdir bir eserdir. Onu izleyerek maksada gidersiniz. Yani ilim bir araçtır, amaç değil. Onun için bilgiyi amacına, amacı istikametinde kullanma yeteneğine hikmet denilir.

Kısaca, çok çok uzun söz edilmesi gereken hikmeti böyle tarif edebilirim. İşte bunun için şükret deniliyor Lokman’a. Ve Lokman’ın şahsında herkese, hepimize.


13-) Ve iz kale Lukmanü libnihi ve huve ye'ızuhu ya büneyye lâ tüşrik Billâh* inneş şirke le zulmün azıym;

Hani Lukman oğluna, ona öğüt verirken dedi ki: "Ey oğulcuğum! Esmâ'sıyla hakikatin olan Allâh'a (benliğini - bedenini tanrı edinerek) şirk koşma! Kesinlikle şirk çok büyük bir zulümdür!" (A.Hulusi)

13 - Hani Lokman da oğluna demişti: ona vaaz ediyordu: yavrum, Allaha şirk koşma, çünkü şirk çok büyük bir zulümdür. (Elmalı)


Ve iz kale Lukmanü libnihi ve huve ye'ızuh evet, hani Lokman oğluna öğüt verirken Ve iz kale Lukmanü libnihi ve huve ye'ızuh öğüt verirken şöyle demişti. ya büneyye lâ tüşrik Billâh yavrucuğum Allah’tan başkasına Allah’a ait olan herhangi bir vasfı, sıfatı verme. inneş şirke le zulmün azıym çünkü her tür ilahlık yakıştırma, Allah’a ait bir vasfı başkasına verme denemesi, teşebbüsü korkunç bir şirktir, zulümdür. Her şirk korkunç bir zulümdür. Neden? Çünkü Allah’a karşı işlenmiş bir zulümdür. Zulümlerin en büyüğü Allah’a karşı işlenmiştir.

Allah bundan etkilenir mi? Hayır. Kim etkilenir? İnsan. Neden? Her şirk, şirk koştuğunuz şey karşısında şirk koşanı nesneleştirir. Onun oyuncağı eder. Şirk koşanın iç potansiyelini tüketir, iradesini teslim alır, zincir vurur, onu kendine kul köle eder. Nesnenin nesnesi olur şirk koşan kişi. Oysa ki kendisi onun öznesi idi. Eşyanın öznesi iken insan, eşyanın nesnesi olur. Yani şirkin zararı şirk koşan kişiyedir, o nedenle yasaktır, en büyük zulümdür.


14-) Ve vassaynel insane Bi valideyh* hamelethü ümmühu vehnen alâ vehnin ve fisaluhu fiy ameyni enişkürliy ve livalideyk* ileyYEl masıyr;

Biz insana, ana-babasını vasiyet ettik... Onun anası, onu zayıflık üstüne zayıflıkla yüklenip taşımıştır... Onun sütten kesilmesi de iki yıl içindedir... "Bana ve ana-babana şükret; dönüş banadır!" (A.Hulusi)

14 - Gerçi insana ebeveynini de tavsiye ettik - anası onu za'f, za'f üstüne taşıdı, süt kesimi de iki sene içinde şükret diye bana ve anana babana, ki banadır geliş. (Elmalı)


Ve vassaynel insane Bi valideyh nitekim Allah şöyle buyurur; Biz insana anne babasına iyi davranmasını emrettik. hamelethü ümmühu vehnen alâ vehnin annesi onu ağır acılara, kat kat acılara katlanarak karnında taşımıştı. ve fisaluhu fiy ameyn ve onun sütten kesilmesi iki yılda gerçekleşti. enişkürliy ve livalideyk o halde ey insan bana ve anne babana şükret ileyYEl masıyr sonunda dönüş yalnızca banadır. Nasıl olsa dönüş yalnızca banadır.

Anne babayı evlattan ayırıyor suçlamasının müşrikler tarafından yönlendirildiği peygamberimizin bu suçlamaya ayetle verdiği bir cevaptır işte. Anne babayı evlattan ayırıyor mu, yoksa kıymet bilmeye mi çağırıyor. Ayıran kim? Ayıran Kur’an, ayıran Resul değil, ayıran vahiy değil, asıl ayıran şirktir. Anne babayı evlattan ayırıyor diye vahyi ve onu getiren, tebliğ eden Resulü suçlayan mantık, asıl siz insanı Allah’tan ayırıyorsunuz, ya buna ne demeli.


15-) Ve in cahedake alâ en tüşrike Biy ma leyse leke Bihi ilmün fela tutı'hüma ve sahıbhüma fiyd dünya ma'rufa* vettebı' sebiyle men enabe ileyYE, sümme ileyYE merci'uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta'melun;

İlmine uymayan bir şeyi bana eş koşman konusunda zorlarlarsa o ikisine itaat etme! Dünyalık konusunda o ikisiyle (iyi) geçin; bana yönelenin yoluna tâbi ol! Sonra geri dönüşünüz banadır. Yaptıklarınızı size haber vereceğim. (A.Hulusi)

15 - Bununla beraber o ikisi de sana sence hakkında bir ilim olmayan hiçi bana şerik koşturmağa uğraşırlarsa o vakit onlara itaat etme ve kendilerine Dünyada ma'ruf surette musahabet eyle de bana yüz tutanın yolunu tut, sonra dönüp bana geleceksiniz de ben size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Elmalı)


Ve in cahedake alâ en tüşrike Biy ma leyse leke Bihi ilmün fela tutı'hüma yine Allah şöyle buyuruyor eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa onlara fela tutı'hüma asla itaat etme. ve sahıbhüma fiyd dünya ma'rufen yine de onlara şu dünyada (şu yalan dünyada, şu geçici dünyada) iyi davran. Yani yine de iyi davran.

Burada çok ilginç bir ifade var. Uyma, tabi olma fakat iyi davran. Sorun itaatle ilgili değil, sorun iyi davranışla ilgili. İyi davran. Ama kötüye uyma. İyi davranmak kötüye uymak değildir. Kötüye uymamak kötü davranmayı da mazur kılmaz. Onların seni kötüye çağırıyor olmaları, onlara kötü davranmanın gerekçesi olamaz. O nedenle Allah’a isyanda kula itaat yoktur buyurur Resulallah. Kula itaatin sınırları bu. Onun için bizim geleneğimizde anne babaya iyi davranmak, ihsan ile muamele emri itaate dönüştürülmüş. Başlık değiştirilmiş. Oysa ki ihsan ile muamele iyi davranma başlığı Kur’ani başlık.

Aslında ilk inen uyarı bu konuda İsra/23-24. ayetleri. Anne babaya davranış konusunda. Orada mücerret. Yani herhangi bir sınırlama, kayıtlama yok. Fakat demek ki oradaki hani Üff..!bile deme emri var ya onu istismar eden anne babalar olmuş ve ezmeye kalkan anne ve babalar olmuş ki burada sınır konuluyor. Yani ayetlerin geldiği süreç göz önüne alındığında bunu görüyoruz.

ve sahıbhüma fiyd dünya ma'rufen ve onlara şu geçici dünyada iyi davran vettebı' sebiyle men enabe ileyY ve yönünü bana dönenlerin yönüne çevir. Yani bana dönenlerin yolunu izle. Bana dönmüş olan, yönünü bana çevirmiş olan kimseleri izle. Demek ki burada anne babayı izlemekle iyi davranmak ayrı şeyler olarak geçiyor. Anne babanı izleme, yönünü bana çevirmiş olanları izle. Peygamberi izle, sıddıykleri izle, velileri izle. Yani anne babalar kötü yoldan gidiyorlarsa evladın referansı olamazlar. Zaten biraz ilerde bu gelecek. Atalarımızın yoluna uyduk diyenler sapıtmalarına gerekçe bulmak için bu mazereti getirenlerin mazeretinin kabul edilmediğini ifade buyuracak Kur’an.

sümme ileyYE merci'uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta'melun en sonunda elbet bana döneceksiniz ve yapıp ettiğiniz her şeyin gerçeğini size bir bir haber vereceğim, göstereceğim.


16-) Ya büneyye inneha in tekü miskale habbetin min hardelin fetekün fiy sahretin ev fiys Semavati ev fiyl Ardı ye'ti BihAllâhu, innAllâhe Latıyfün Habiyr;

"Ey evladım... Muhakkak ki o (yaptığın şey), bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde yahut semâlarda yahut arzın içinde olsa, Allâh onu (hakikatinin sonucu olarak) getirir... Muhakkak ki Allâh Latiyf'tir, Habiyr'dir." (A.Hulusi)

16 - Yavrum! haberin olsun ki yaptığın bir hardal danesi tartısı olsa da bir kaya içinde veya Göklerde veya Yerin dibinde gizlense Allah onu getirir mizanına kor, çünkü Allah lâtiftir, habîrdir. (Elmalı)


Ya büneyye inneha in tekü miskale habbetin min hardelin Lokman konuşuyor bu ayette. Yavrucuğum yapıp ettiğiniz o şeyler bir hardal tanesi kadar da olsa, fetekün fiy sahretin ister bir kayanın bağrında olsun, ev fiys Semavati ev fiyl Ard ister göklerin derinliklerinde, ister yerin ta dibinde olsun ye'ti BihAllâh Allah onu bulup ortaya çıkarır. Nerede olursa olsun innAllâhe Latıyfün Habiyr çünkü Allah ilmiyle her şeye nüfuz eder, her şeyden haberdardır.

Latıyf; Lütuftan ismi failde olabilir, letafetten sıfatı müşebbehe de. Burada letafetten sıfatı müşebbehe, kesafetin zıddı, yani öyle nüfuz eder ki bilgisiyle, hiçbir şey ona karşı engel oluşturamaz anlamına gelir.


17-) Ya büneyye ekımıs Salâte ve'mur Bil ma'rufi venhe anil münkeri vasbir alâ ma esabek* inne zâlike min azmil umûr;

"Ey evladım... Salâtı ikame et... İmanına uygun olanla hükmet; kötü davranışlardan vazgeçir. Sana isâbet eden şeye de sabret! Muhakkak ki bunlar, azmetmeyi gerektiren işlerdendir." (A.Hulusi)

17 - Yavrum! namazı kıl, ma'rufu emir ve münkirden nehiy ve başına gelene sabır et, çünkü bunlar azm olunacak işlerdendir. (Elmalı)


Ya büneyye ekımıs Salât yavrucuğum salâtı ikame et. Namazı Allah’a karşı esas duruş bil. İbadetlerinin istikametini doğru tut. Kulluğunun istikametini rotasını doğrult, yamuk durma. ve'mur Bil ma'rufi venhe anil münker her zaman iyi ve doğru olanı önerip, kötü ve yanlış olandan sakındır.

Namaz kendine katma değer olmak emri bil ma’ruf, nehyi anil münker, topluma katma değer olmak. Namaz insanın kendi istikametini düzeltmesi emri bil ma’ruf iyiliği önermek, kötülükten sakındırmaksa toplumun istikametini düzeltme çabasıdır. Bu ikisi birbirinden ayrılmaz adeta. Bireysel iyilik tek başına kalamaz. Mutlaka bu iyilik topluma da bulaşmalı, sıçramalı. Onun için etrafına karşıda borcun var ey insan.

vasbir alâ ma esabek başına gelenlere göğüs ger inne zâlike min azmil umûr şüphesiz bütün bular kararlılık ve direnç isteyen işlerdendir. İyiler kötüleri mutlaka rahatsız eder. İyiler kötüleri rahatsız ederse eğer, kötüler iyilere iyiliğin bedelini ödetmeye kalkarlar ve onlarda bu bedeli ödemek durumunda kalırlar. Eğer böyle bir durumda kalırlarsa ödemekten çekinmesinler. İşte göğüs germek, sabır budur.


18-) Ve lâ tüsağğir haddeke linNasi ve lâ temşi fiyl Ardı mereha* innAllâhe lâ yuhıbbu külle muhtalin fahur;

"Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde kendini beğenerek yürüme! Muhakkak ki Allâh, elindekilerle gururlanan kibirli hiçbir kimseyi sevmez!" (A.Hulusi)

18 - Hem nâsa avurdunu şişirme ve Yer yüzünde çalımla yürüme, çünkü Allah, öğüngen kurulganın hiç birini sevmez. (Elmalı)


Ve lâ tüsağğir haddeke linNasi ve lâ temşi fiyl Ardı mereha kasıntılık yapıp insanlara karşı böbürlenme ve yer yüzünde çalım satarak, hava atarak yürüme, dolaşma. innAllâhe lâ yuhıbbu külle muhtalin fahur zira unutma ki Allah her kendini beğenmiş küstahı, kibirliyi sevmez.

İnsanları küçümseyen seçkinci akla ret bu ayet. Cennete giden yol kulların arasından geçmiyor muydu.  Fedhuliy fiy 'ıbadİY, Vedhuliy cennetİY. (Fecr/29-30)  gir kullarımın arasına gir cennetime. Kendilerini alemlere rahmet sananlar, sonunda alemlere zahmet olurlar. Alemlere rahmet olan efendimizdir. Ama kendi kendilerini alemlere rahmet ilan edenlere ne demeli. Kasıntı olanlara. Belki onları kendinize gelin diye kendine çağırıyor ayet. Nebinin insan sancısını düşünsenize. İnsanlara karşı başını dikme, insanlara karşı hava atma derken biz bunu Resulallah’ta ne güzel insanlara karşı tevazünün örneklerini görüyoruz.

Ve diyor; Ya Ali, Hayber’in fethinde. Senin elinle yer yüzünün tamamının fethedilip bana verilmesinden, bir insanın hidayeti evladır. İşte insana saygı, işte insana hürmet. Onun için galiba bizim bu manada bu ayetlerin verdiği öğüdü öğrenmek için Resulallah’tan alacağımız çok ders var.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
129. videoyu toplu olarak burada bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder