B sayfasından devam
12-) Ve lekad ateyna LukmanelHıkmete enişkür
Lillâhi* ve men yeşkür feinnema yeşküru linefsih* ve men kefere feinnAllâhe
Ğayniyyün Hamiyd;
Andolsun
ki biz Lukman'a, Allâh'a şükretmesi için Hikmet (sistemli düşünme aklı) verdik... Kim
şükrederse, sadece kendi benliğine şükreder... Kim de inkâr ederse (hakikatindeki nimeti),
şüphesiz ki Allâh Ğaniyy'dir, Hamiyd'dir. (A.Hulusi)
12 -
Şanım hakkı için Lokmana hikmet verdik ki şükret Allaha, diye, ve her kim
şükrederse kendi lehine eder, her kim de nankörlük ederse her halde Allah
ganiydir, hamîdir. (Elmalı)
Ve lekad ateyna LukmanelHıkme sure
adını aldığı konuya girdi 12. ayetle Doğrusu biz Lokman’a şu hikmeti bahşetmiştik.
Hikmet..!
Müfessirlerin Lokman kim sorusu
gerçekten de çetrefil bir soru. Müfessirlerin kimliğine dair birbirinden farklı
bir çok rivayet naklettiği efsanevi bir bilge, Hakiym, Lokman Hakiym, Hikmet
sahibi Lokman. Taberi’nin naklettiği bir olayı esas alırsak eğer, ki Lokman’ın
kimliğine dair müfessirler bize bir çok birbiriyle uyuşmayan bilgi verir. Hz.
Musa’ya yetişen biri, ya da Hz. Davud’u gören çok uzun yaşamış, 1000 yıl
yaşamış biri, hatta akrabası vs. gibi. Ama Taberi’nin ve başka müfessirlerimizin
naklettiği bir olayı esas alırsak, onun eski Yunan eserlerinde de hikmetine yer
verilen Ezop olduğunu düşünebiliriz.
Ezop hikayeleri, hikmetli
hikayeleri çok meşhurdur. Bu adla ünlenmiş kişi eğer Lokman ise, bu
varsayımımız doğru ise Ezob’un tarihte muvahhit bir şahsiyet olduğunu
biliyoruz. Nereden biliyoruz? Belfoillere elçi olarak gönderilen Ezop ilginç,
dramatik bir şekilde şehid edildi. Sebebi de onların taptığı putları alaya alıp
dil uzatması, iğnelemesi onları. Yani müşrik bir toplumun putlarını iğnelediği
için kayadan atılmak suretiyle idamına hükmedildi ve ceza infaz edildi. Ezob’un
böyle bir akıbetinin olduğunu bildikten sonra Ezob’un Lokman olduğunu düşünmek
gayet mantıklı ve tabii gibi görünüyor.
Burada hikmet verdik diyor MÖ. 6.
yy. da yaşadığı söyleniyor bu zatın. Verilen hikmet, çok ilginç. Bu hikmeti
aslında uzun uzun bahsetmek hikmet üzerinde çok uzun durmak isterdim. Ayeti
bitireyim de öyle durayım.
enişkür Lillâhi* ve men yeşkür feinnema yeşküru
linefsih Allah’a şükret, Lokman’a verilen hikmetin ilki. Çünkü O’na
şükreden kendi lehine şükretmiş olur. ve men kefere feinnAllâhe Ğayniyyün Hamiyd fakat
kim de nankörlük ederse iyi bilsin ki Allah kendi kendine yetendir. Her türlü
övgüye layık olan tek varlıktır.
Ayet böyle bitti. Peki Lokman
neye şükretsin, niçin? Çünkü hikmet verilmiştir. Kime ki hikmet verilmiştir,
ona hayırdan çok şey verilmiştir diyor ya Kur’an (Bakara/269) Çok hayır
verilmiştir. Lokman’a da hikmet verilmiştir, çok hayır verilmiştir. Peki hikmet
nedir? Çok uzun durmak isterdim dedim ama maalesef vaktimiz çok sınırlı. Kısaca
ana hatlarıyla duracağım.
…lein şekertüm le eziydenneküm ve lein kefertüm
inne azâbiy leşediyd. (İbrahim/7) eğer şükrederseniz artırırım. Yok
nankörlük ederseniz azabım şiddetli olur. Nankörlük ederseniz elinizdekini de
alırım. Ya da elinizdekinin hayrını görmezsiniz. Demek ki hikmet verilen
bazıları şükretmeyebilirde. Buradan zımnen bunu anlıyoruz. Bazıları hikmet
verildiği halde şükretmiyor. İşte bazı filozoflar, bazı bilginler, bazı ilim adamları,
kendilerine hikmet verildiği halde, ilim verdiği halde şükretmiyorlarsa eğer o
cinse girerler.
Burada hikmetin şükründen söz
ediliyor. Hikmet; varlıkların bilinenlerin illet ve gayelerini keşfedip onu ait
olduğu yerde kullanmak yeteneğidir. Yani herhangi bir varlığın keşfettiğiniz herhangi bir değeri
ait olduğu yerde kullanmak ve bunu yapmak içinde illet ve amacını, sebep ve
gayesini bilmek ve bulmaktır. Bu yetenektir. Yani özeti şu; parçayı, ait olduğu
bütün içine yerleştirmek ve onu orada görmek, halkayı zincirde bilmek,
zincirden halkayı koparmamak. Onun içindir ki Hikmet Allah’a atfedildiğinde bir
şeyi yerli yerince yaratmak, kula atfedildiğinde bir şeyi Allah’ın koyduğu
yerde tutmak manasına gelir. Bir şeyi Allah’ın koyduğu yerde tutmak anlamına gelir.
Hikmet; düşüncede kopuş ve
kırılışın zıddıdır. Kopuk ve kırık düşüncelerde hikmet olmaz. Yani bütünü
içinde değerlendiremiyorsa parçayı hikmetsiz diyor. Parçaya ayarlanmış,
düşünün. Parça tek başına kötü görünüyor. Hatta anlamsız görünüyor. Ama bütün
içine yerleştirdiğinizde mükemmel görünecek. Onun için parçaya ayarlı bakışlar
üzülürler, o parçayı bütün içinde görenlerse üzülenlere acırlar, boşuna
üzüldüklerini bilirler.
Dünya da yaşadığınız her hangi
bir musibet, keder acı, dert, ıstırap, hastalık, sıkıntı bir parçadır. Bu parça
bütün içine yerleştirilmediği sürece insanı krize sokabileceğini unutmamak
lazım. Ama bu parçayı ait olduğu bütün içinde düşündüğünüzde o zaman bunda bir
hayır vardır diyebilmek hikmetini göstereceğiz. O zaman bütünün olduğunu
göreceksiniz. Bütünün tamamını görmek sadece Allah’a aittir. Ama zaten iman da
bunda geçerli. Bütünü göremediğiniz fakat bütünü gören birine teslim olduğunuzu
beyandır iman. Onun için şükredersiniz.
Bütünü gören biri var, benim
göremediğimi gören biri var. Ya rabbi sen benim görmediğimi görüyorsun onun
için sana sığınıyorum. Hayırlı olan neyse onu kıl. İşte iman söyletir. Hikmet
bu noktaya getirir insanı.
Hikmet; veriyi, sıradan bilgiyi,
datayı ilme çeviren çevrim istasyonudur. İlme, yani onu gösteren alamete,
işarete El ‘ılmu yedıllü alâ eserin bi’ şey’i yetemeyyezü bihi an gayrih
diyordu ya İbn. faris Mekayisinde tarif ederken ilim bir işarettir bir izdir
bir eserdir. Onu izleyerek maksada gidersiniz. Yani ilim bir araçtır, amaç
değil. Onun için bilgiyi amacına, amacı istikametinde kullanma yeteneğine
hikmet denilir.
Kısaca, çok çok uzun söz edilmesi
gereken hikmeti böyle tarif edebilirim. İşte bunun için şükret deniliyor
Lokman’a. Ve Lokman’ın şahsında herkese, hepimize.
13-) Ve iz kale Lukmanü libnihi ve huve
ye'ızuhu ya büneyye lâ tüşrik Billâh* inneş şirke le zulmün azıym;
Hani
Lukman oğluna, ona öğüt verirken dedi ki: "Ey oğulcuğum! Esmâ'sıyla
hakikatin olan Allâh'a (benliğini - bedenini
tanrı edinerek) şirk koşma! Kesinlikle şirk
çok büyük bir zulümdür!" (A.Hulusi)
13 -
Hani Lokman da oğluna demişti: ona vaaz ediyordu: yavrum, Allaha şirk koşma,
çünkü şirk çok büyük bir zulümdür. (Elmalı)
Ve iz kale Lukmanü
libnihi ve huve ye'ızuh evet, hani Lokman oğluna öğüt verirken Ve iz kale Lukmanü
libnihi ve huve ye'ızuh öğüt verirken şöyle demişti. ya büneyye lâ
tüşrik Billâh yavrucuğum Allah’tan başkasına Allah’a ait olan
herhangi bir vasfı, sıfatı verme. inneş şirke le zulmün azıym çünkü her tür ilahlık
yakıştırma, Allah’a ait bir vasfı başkasına verme denemesi, teşebbüsü korkunç
bir şirktir, zulümdür. Her şirk korkunç bir zulümdür. Neden? Çünkü Allah’a
karşı işlenmiş bir zulümdür. Zulümlerin en büyüğü Allah’a karşı işlenmiştir.
Allah bundan
etkilenir mi? Hayır. Kim etkilenir? İnsan. Neden? Her şirk, şirk koştuğunuz şey
karşısında şirk koşanı nesneleştirir. Onun oyuncağı eder. Şirk koşanın iç
potansiyelini tüketir, iradesini teslim alır, zincir vurur, onu kendine kul
köle eder. Nesnenin nesnesi olur şirk koşan kişi. Oysa ki kendisi onun öznesi idi.
Eşyanın öznesi iken insan, eşyanın nesnesi olur. Yani şirkin zararı şirk koşan
kişiyedir, o nedenle yasaktır, en büyük zulümdür.
14-) Ve vassaynel insane Bi valideyh* hamelethü
ümmühu vehnen alâ vehnin ve fisaluhu fiy ameyni enişkürliy ve livalideyk*
ileyYEl masıyr;
Biz insana, ana-babasını vasiyet ettik... Onun anası, onu
zayıflık üstüne zayıflıkla yüklenip taşımıştır... Onun sütten kesilmesi de iki
yıl içindedir... "Bana ve ana-babana şükret; dönüş banadır!"
(A.Hulusi)
14 - Gerçi insana ebeveynini de tavsiye ettik - anası onu
za'f, za'f üstüne taşıdı, süt kesimi de iki sene içinde şükret diye bana ve
anana babana, ki banadır geliş. (Elmalı)
Ve vassaynel insane
Bi valideyh nitekim Allah şöyle buyurur; Biz insana anne babasına
iyi davranmasını emrettik. hamelethü ümmühu vehnen alâ vehnin annesi onu
ağır acılara, kat kat acılara katlanarak karnında taşımıştı. ve fisaluhu fiy
ameyn ve onun sütten kesilmesi iki yılda gerçekleşti. enişkürliy ve
livalideyk o halde ey insan bana ve anne babana şükret ileyYEl masıyr
sonunda dönüş yalnızca banadır. Nasıl olsa dönüş yalnızca banadır.
Anne babayı
evlattan ayırıyor suçlamasının müşrikler tarafından yönlendirildiği
peygamberimizin bu suçlamaya ayetle verdiği bir cevaptır işte. Anne babayı
evlattan ayırıyor mu, yoksa kıymet bilmeye mi çağırıyor. Ayıran kim? Ayıran
Kur’an, ayıran Resul değil, ayıran vahiy değil, asıl ayıran şirktir. Anne
babayı evlattan ayırıyor diye vahyi ve onu getiren, tebliğ eden Resulü suçlayan
mantık, asıl siz insanı Allah’tan ayırıyorsunuz, ya buna ne demeli.
15-) Ve in cahedake alâ en tüşrike Biy ma leyse
leke Bihi ilmün fela tutı'hüma ve sahıbhüma fiyd dünya ma'rufa* vettebı'
sebiyle men enabe ileyYE, sümme ileyYE merci'uküm feünebbiüküm Bima küntüm
ta'melun;
İlmine uymayan bir şeyi bana eş koşman konusunda
zorlarlarsa o ikisine itaat etme! Dünyalık konusunda o ikisiyle (iyi) geçin; bana yönelenin
yoluna tâbi ol! Sonra geri dönüşünüz banadır. Yaptıklarınızı size haber
vereceğim. (A.Hulusi)
15 - Bununla beraber o ikisi de sana sence hakkında bir
ilim olmayan hiçi bana şerik koşturmağa uğraşırlarsa o vakit onlara itaat etme
ve kendilerine Dünyada ma'ruf surette musahabet eyle de bana yüz tutanın yolunu
tut, sonra dönüp bana geleceksiniz de ben size yaptıklarınızı haber vereceğim.
(Elmalı)
Ve in cahedake alâ
en tüşrike Biy ma leyse leke Bihi ilmün fela tutı'hüma yine Allah
şöyle buyuruyor eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman
için seni zorlarlarsa onlara fela tutı'hüma asla itaat etme. ve sahıbhüma fiyd
dünya ma'rufen yine de onlara şu dünyada (şu yalan dünyada, şu
geçici dünyada) iyi davran. Yani yine de iyi davran.
Burada çok
ilginç bir ifade var. Uyma, tabi olma fakat iyi davran. Sorun itaatle ilgili
değil, sorun iyi davranışla ilgili. İyi davran. Ama kötüye uyma. İyi davranmak
kötüye uymak değildir. Kötüye uymamak kötü davranmayı da mazur kılmaz. Onların
seni kötüye çağırıyor olmaları, onlara kötü davranmanın gerekçesi olamaz. O
nedenle Allah’a isyanda kula itaat yoktur buyurur Resulallah. Kula itaatin
sınırları bu. Onun için bizim geleneğimizde anne babaya iyi davranmak, ihsan
ile muamele emri itaate dönüştürülmüş. Başlık değiştirilmiş. Oysa ki ihsan ile
muamele iyi davranma başlığı Kur’ani başlık.
Aslında ilk
inen uyarı bu konuda İsra/23-24. ayetleri. Anne babaya davranış konusunda.
Orada mücerret. Yani herhangi bir sınırlama, kayıtlama yok. Fakat demek ki
oradaki hani Üff..!bile deme emri var ya onu istismar eden anne babalar olmuş
ve ezmeye kalkan anne ve babalar olmuş ki burada sınır konuluyor. Yani ayetlerin
geldiği süreç göz önüne alındığında bunu görüyoruz.
ve sahıbhüma fiyd
dünya ma'rufen ve onlara şu geçici dünyada iyi davran vettebı' sebiyle
men enabe ileyY ve yönünü bana dönenlerin yönüne çevir. Yani bana
dönenlerin yolunu izle. Bana dönmüş olan, yönünü bana çevirmiş olan kimseleri
izle. Demek ki burada anne babayı izlemekle iyi davranmak ayrı şeyler olarak
geçiyor. Anne babanı izleme, yönünü bana çevirmiş olanları izle. Peygamberi
izle, sıddıykleri izle, velileri izle. Yani anne babalar kötü yoldan
gidiyorlarsa evladın referansı olamazlar. Zaten biraz ilerde bu gelecek.
Atalarımızın yoluna uyduk diyenler sapıtmalarına gerekçe bulmak için bu
mazereti getirenlerin mazeretinin kabul edilmediğini ifade buyuracak Kur’an.
sümme ileyYE
merci'uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta'melun en sonunda elbet bana
döneceksiniz ve yapıp ettiğiniz her şeyin gerçeğini size bir bir haber
vereceğim, göstereceğim.
16-) Ya büneyye inneha in tekü miskale habbetin
min hardelin fetekün fiy sahretin ev fiys Semavati ev fiyl Ardı ye'ti
BihAllâhu, innAllâhe Latıyfün Habiyr;
"Ey evladım... Muhakkak ki o (yaptığın şey), bir hardal
tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde yahut semâlarda yahut arzın
içinde olsa, Allâh onu (hakikatinin sonucu
olarak) getirir... Muhakkak ki Allâh
Latiyf'tir, Habiyr'dir." (A.Hulusi)
16 - Yavrum! haberin olsun ki yaptığın bir hardal danesi
tartısı olsa da bir kaya içinde veya Göklerde veya Yerin dibinde gizlense Allah
onu getirir mizanına kor, çünkü Allah lâtiftir, habîrdir. (Elmalı)
Ya büneyye inneha
in tekü miskale habbetin min hardelin Lokman konuşuyor bu ayette.
Yavrucuğum yapıp ettiğiniz o şeyler bir hardal tanesi kadar da olsa, fetekün fiy
sahretin ister bir kayanın bağrında olsun, ev fiys Semavati ev fiyl Ard ister
göklerin derinliklerinde, ister yerin ta dibinde olsun ye'ti BihAllâh Allah onu bulup
ortaya çıkarır. Nerede olursa olsun innAllâhe Latıyfün Habiyr çünkü Allah ilmiyle her
şeye nüfuz eder, her şeyden haberdardır.
Latıyf; Lütuftan ismi failde olabilir,
letafetten sıfatı müşebbehe de. Burada letafetten sıfatı müşebbehe, kesafetin
zıddı, yani öyle nüfuz eder ki bilgisiyle, hiçbir şey ona karşı engel
oluşturamaz anlamına gelir.
17-) Ya büneyye ekımıs Salâte ve'mur Bil
ma'rufi venhe anil münkeri vasbir alâ ma esabek* inne zâlike min azmil umûr;
"Ey evladım... Salâtı ikame et... İmanına uygun olanla
hükmet; kötü davranışlardan vazgeçir. Sana isâbet eden şeye de sabret! Muhakkak
ki bunlar, azmetmeyi gerektiren işlerdendir." (A.Hulusi)
17 - Yavrum! namazı kıl, ma'rufu emir ve münkirden nehiy
ve başına gelene sabır et, çünkü bunlar azm olunacak işlerdendir. (Elmalı)
Ya büneyye ekımıs
Salât yavrucuğum salâtı ikame et. Namazı Allah’a karşı esas duruş
bil. İbadetlerinin istikametini doğru tut. Kulluğunun istikametini rotasını
doğrult, yamuk durma. ve'mur Bil ma'rufi venhe anil münker her zaman
iyi ve doğru olanı önerip, kötü ve yanlış olandan sakındır.
Namaz kendine
katma değer olmak emri bil ma’ruf, nehyi anil münker, topluma katma değer
olmak. Namaz insanın kendi istikametini düzeltmesi emri bil ma’ruf iyiliği
önermek, kötülükten sakındırmaksa toplumun istikametini düzeltme çabasıdır. Bu
ikisi birbirinden ayrılmaz adeta. Bireysel iyilik tek başına kalamaz. Mutlaka
bu iyilik topluma da bulaşmalı, sıçramalı. Onun için etrafına karşıda borcun
var ey insan.
vasbir alâ ma esabek
başına gelenlere göğüs ger inne zâlike min azmil umûr şüphesiz bütün bular
kararlılık ve direnç isteyen işlerdendir. İyiler kötüleri mutlaka rahatsız
eder. İyiler kötüleri rahatsız ederse eğer, kötüler iyilere iyiliğin bedelini
ödetmeye kalkarlar ve onlarda bu bedeli ödemek durumunda kalırlar. Eğer böyle
bir durumda kalırlarsa ödemekten çekinmesinler. İşte göğüs germek, sabır budur.
18-) Ve lâ tüsağğir haddeke linNasi ve lâ temşi
fiyl Ardı mereha* innAllâhe lâ yuhıbbu külle muhtalin fahur;
"Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde
kendini beğenerek yürüme! Muhakkak ki Allâh, elindekilerle gururlanan kibirli
hiçbir kimseyi sevmez!" (A.Hulusi)
18 - Hem nâsa avurdunu şişirme ve Yer yüzünde çalımla
yürüme, çünkü Allah, öğüngen kurulganın hiç birini sevmez. (Elmalı)
Ve lâ tüsağğir
haddeke linNasi ve lâ temşi fiyl Ardı mereha kasıntılık yapıp
insanlara karşı böbürlenme ve yer yüzünde çalım satarak, hava atarak yürüme,
dolaşma. innAllâhe
lâ yuhıbbu külle muhtalin fahur zira unutma ki Allah her kendini
beğenmiş küstahı, kibirliyi sevmez.
İnsanları
küçümseyen seçkinci akla ret bu ayet. Cennete giden yol kulların arasından
geçmiyor muydu. Fedhuliy fiy
'ıbadİY, Vedhuliy cennetİY. (Fecr/29-30) gir kullarımın arasına gir cennetime.
Kendilerini alemlere rahmet sananlar, sonunda alemlere zahmet olurlar. Alemlere
rahmet olan efendimizdir. Ama kendi kendilerini alemlere rahmet ilan edenlere
ne demeli. Kasıntı olanlara. Belki onları kendinize gelin diye kendine
çağırıyor ayet. Nebinin insan sancısını düşünsenize. İnsanlara karşı başını
dikme, insanlara karşı hava atma derken biz bunu Resulallah’ta ne güzel insanlara
karşı tevazünün örneklerini görüyoruz.
Ve diyor; Ya
Ali, Hayber’in fethinde. Senin elinle yer yüzünün tamamının fethedilip bana
verilmesinden, bir insanın hidayeti evladır. İşte insana saygı, işte insana
hürmet. Onun için galiba bizim bu manada bu ayetlerin verdiği öğüdü öğrenmek
için Resulallah’tan alacağımız çok ders var.
Devam ediyor D
sayfasına geçiniz.
129.
videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder