25 Ocak 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. AHZAB (39-48) (132-E)



D sayfasından devam


39-) Elleziyne yübelliğune risalâtillahi ve yahşevneHU ve lâ yahşevne ehaden illAllâh* ve kefa Billâhi Hasiyba;

Onlar (O Rasûller) ki, Allâh'ın risâletlerini (Hakikat bilgisini) tebliğ ederler, O'ndan haşyet ederler ve Allâh'tan başka hiç kimseden haşyet etmezler... Hasiyb olarak Allâh kâfidir! (A.Hulusi)

39 - Onlar ki Allahın risaletlerini tebliğ ederler ve ondan korkarlar, Allah dan başka kimseden korkmazlardı, hesaba alacak da Allah yeter. (Elmalı)


Elleziyne yübelliğune risalâtillahi ve yahşevneHU ve lâ yahşevne ehaden illAllâh o peygamberler ki Allah’ın mesajını tebliğ ederler, O’ndan korkanlar ve Allah’tan başkasından da asla korkmayanlardır. O’ndan korkar ve Allah’tan başkasından korkmazlar. Korku konusunda Kur’an nefiy ve ispat yöntemini kullanır. Yani sadece Allah’tan korkmak yetmez. Allah’tan başkasından da korkmayanlar diyor, risaleti tebliğ ederler. Fakat sevgiye gelince böyle değil. Sevgide iş değişiyor. Allah’tan başkasını sevmeyenler değil, en çok Allah’ı sevenler. Küfürde direnenler;

..yuhıbbûnehüm kehubbillah.. (Bakara/165) Allah’tan başkalarını Allah gibi severler. Ama velleziyne âmenû eşeddü hubben Lillah. (Bakara/165) İman edenlerse en çok Allah’ı severler. Sevmekle korku arasında ki fark bu işte.

Neden korkuda sadece Allah’a hasretme var? Çünkü korktuğunuzun tutsağı olursunuz. Allah için seversiniz. Allah için sevmek, Allah’ı sevmenin bir parçasıdır. Yaratılanı sevmek yaratandan ötürü. Fakat Allah için korkulmaz. Bir başkasından. Çünkü korkuyla sınanmak insanın iç donanımını yok eder. İç potansiyelini eritir. Bu manada;

Ve leneblüvenneküm Bişey'in minelhavfi velcû'ı ve naks..(Bakara/155) sizi korku ile açlıkla ve eksiltmekle sınayacağız derken o korku sınamasının diğer sınavların da zemini olduğunu unutmamak lazım. Açlıkla sınanmak, açlığın korkusuyla sınanmaktan daha küçük bir şey. Açlığın korkusu açlıktan büyüktür çünkü. Açı doyurursunuz ama açlık korkusu çekeni doyurmanız mümkün değil. O nedenle korku özel bir şey.

Allah’tan korkmamız mı, bundan kimse gocunmasın korkuyu istismar etmeyecek tek varlık vardır, o da Allah. Allah dışındaki kimden korkarsanız korkun, korkunuzu istismar eder. size karşı sizi köleleştirmek için kullanır.  

ve kefa Billâhi Hasiyba zira Allah hesap görücü olarak yeter.


40-) Ma kâne Muhammedün eba ehadin min ricaliküm ve lâkin Rasûlellahi ve Hatemen Nebiyyiyn* ve kânAllâhu Bi külli şey'in 'Aliyma;

Muhammed, sizin ricalinizden birinin babası değildir!.. Fakat Allâh Rasûlüdür; Nebilerin Hâtemidir (zirvesi - sonuncusudur)... Allâh, her şeyi (B sırrınca) Aliym'dir. (A.Hulusi)

40 - Muhammed sizin ricalınızdan hiç birinin babası değil, ve lâkin Allahın Resulü ve Peygamberin hatemidir, Allah, her şeye alîm bulunuyor. (Elmalı)


Ma kâne Muhammedün eba ehadin min ricaliküm ey mü’minler Muhammed sizin erkeklerinizden herhangi birinin babası değildir. ve lâkin Rasûlellahi ve Hatemen Nebiyyiyn veya ve lâkin Rasûlellahi ve Hatimen Nebiyyin ikisi de mümkün ve Hatimen Nebiyyin okursak mana şöyle olur. Fakat o Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Ve Hatemen Nebiyyin okursak o Allah’ın Resulü ve peygamberlerin mührüdür.

Aslında sonuç itibarıyla değişen bir şey yok. Çünkü mühür bir evrakın sonuna imza olarak vurulur. Ya da bir hanenin kapısına vurulur. Mühür vurulduktan sonra o evraka bir şey ekleyemezsiniz. Bir kapıya mühür vurulduktan sonra o kapıdan geçiş yasak olur. Dolayısıyla peygamberlerin sonuncusudur demekle, peygamberlerin mührüdür arasında netice itibarıyla bir fark bulunmamaktadır.

Ve o peygamberlerin mührüdür, sonuncusudur. Yani nübüvvet onunla bitmiştir. Artık onun risaletini insanlığa ulaştırmak kalmıştır geriye. Bundan sonra eğer vahye elçi olmak isteyen biri varsa ona düşen tek şey vardır, o da onun risaletini insanlığa taşımak, o kadar. Bunun dışında her tür iddia şarlatanlık olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü Allah olgunlaşan insan aklının tamamına Resulallah’ın şahsında son kez hitap etmiş, bu hitabın son kez oluşu da insanlığın geldiği noktayla tespit edilmiş ve belgelenmiştir. Ona gelen vahiy evrenseldir. Onun nübüvveti evrenseldir. Ondan sonra insanlığın aldığı şekil ve yeryüzünde ki geldiği nokta bu evrenselliği de aslında fiilen doğrulamıştır. Artık yer yüzü adeta bir köydür.

İşte insan oğlunun kolektif aklının en son sınıfa geçtiğinde Kur’an vahyi bu akla son olarak hitap etmiştir ve o vahiy, vahiylerin tümünün zirvesi olmuştur.

ve kânAllâhu Bi külli şey'in 'Aliyma ve zaten Allah her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir.


41-) Ya eyyühelleziyne amenüzkürullahe zikran kesiyra;

Ey iman edenler! Allâh'ı çok zikredin! (A.Hulusi)

41 - Ey o bütün iman edenler! Allah ı çok anış anın. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenüzkürullahe zikran kesiyra ey iman edenler Allah’ı sürekli hatırda tutun.


42-) Ve sebbihuHU bükraten ve asıyla;

Sabah - akşam (devamlı) O'nu tespih edin! (A.Hulusi)

42 - Ve ona sabah, akşam tesbîh edin. (Elmalı)


Ve sebbihuHU bükraten ve asıyla O’nun aşkın ve yüce olan zatını sabah akşam anın.

Yukarıda zikirden söz ediliyor, 41. ayet. Çokça zikredin, sürekli. Bu zikir Allah’ı sürekli hatırlamak, hatırda tutmak. Bunun güncel dile taşınması Allah gündeminizde olsun. Gündeminizden Allah’ı düşürmeyin demektir bu.

Zikir insanın iç dünyasında yer bulmasıdır bir şeyin. Bir şeyi zikretmek, iç dünyasında ona yer vermektir. Yani Allah’ı gündeminize alın, gündeminizden çıkarmayın, gündeminizden hiç düşmesin Allah. Ama bir sonraki ayet ilginçtir burada tespihten bahsediliyor. Yani insanın iç dünyasında yer bulmuş olan şeyin dile dökülmesi, dile taşınması olayıdır tespihte. Orada da ondan söz ediliyor.

Sabah akşam ifadesi genellikle kinaye olarak kullanılır ve sürekli, yani gün boyu anlamını içerir.

[Ek bilgi; ZİKİR OLAYININ SIRRI;

ZİKİR olayının önemini kavrayabilmek için, önce beynin çalışma sistemini kavramak, sonra da zikir hâlinde beyinde nasıl bir işlem oluştuğunu idrak etmek zorunda kalırız.

Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibarıyla biyoelektrik enerji üretip, bunu ışınsal enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan mânâları, bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.

Genelde, doğuştan alınan ilk tesirlerle yüzde beş, yüzde on kapasiteyle çalışan beyin, aldığı çeşitli etkilerin de aracılığıyla, sıradan bir yaşam türü geçirir, bildiğimiz herkes gibi.

Oysa beyindeki bu kapasitenin arttırılması mümkündür!

Zikrin önemi, bizim bu konuda yaptığımız açıklamalardan on sene sonra bilim dünyasında ilk defa olarak tespit edilmiştir. Aşağıda okuyacağınız metinler bu söylediklerimizin ispatıdır.
NOKTA 6 Mart 1994 tarih 11. Sayısında; "Batı, zikri geç keşfetti!" başlığı altında;

John Horgan'ın Bilim dergisinin (Scientific American) Ocak 1994 sayısında yayımlanan "Dağınık İşlevler" makalesinde savunduğu görüşlerin, ilk kez 1986 yılında Ahmed Hulûsi tarafından yazıldığını biliyor muydunuz?

Bilimsel konularda aşağılık kompleksimizi yenmek zaman alacak. İçimizden birinin yıllar önce savunduğu görüşleri dikkate almaktansa, o görüşlerin benzerlerinin dışarıda da kabul edilmeye başlanmasını bekleriz. Bazen de, aşağıda anlatacağımız, Ahmed Hulûsi örneğinde olduğu gibi şaşırtıcı tesadüfle karşılaşabiliriz.

Bilim Dergisi'nde yayımlanan "Dağınık İşlevler" adlı yazıda John Horgan, "Beyinde entegrasyonu sağlayan beyin üstü bir yapı var mı?" sorusuna yanıt arıyor ve 1993 yılında yapılan deneylerden yola çıkarak çeşitli tezler öne sürüyor. Ahmed Hulûsi ise, 1986 yılında yayımladığı "Din ve Bilim Işığında İnsan ve Sırları", "Dua ve Zikir" adlı kitaplarında bu soruların yanıtını çok daha önceden veriyor.

Sözü edilen makalede, John Horgan şu deneye yer veriyor: Deneyde gönüllülere isimler içeren bir liste veriliyor ve kendilerinden bu isimleri yüksek sesle okumaları ve her isimle ilişkili bir yüklem söylemeleri isteniyor. Örneğin, "köpek" sözcüğü okununca "havlamak" gibi bir yüklem söylenmesi gerekiyor.

Bu deneyde, beynin pek çok farklı bölgesindeki nöron aktivitesinde artış gözleniyor. Fakat aynı isimleri içeren listenin sürekli olarak tekrarlanması, nöron aktivitesinin değişik bölgelere kaymasına yol açıyor. Gönüllülere yeni bir isim listesi verildiğinde ise nöron aktivitesinin arttığı ve ilk bölgelere döndüğü görülüyor.

"Allâh” ismini dilinizle söylediğinizi kabul edelim... 'Allâh' kelimesinin beyinde hatırlanması demek, bu kelimenin mânâsını oluşturan hücre grupları arasında bir biyoelektriğin akışı demektir...

Esasen beyindeki tüm fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki biyoelektrik faaliyetten başka bir şey değildir!.. Her mânâya göre beyindeki değişik hücre grupları arasında bir biyoelektrik akışı söz konusudur... Bu akış neticesinde devreye giren hücre grubuna göre ortaya sayısız mânâlar çıkmaktadır..."


Belleğin işlevi, John Horgan, "Dağınık İşlevler" makalesinde aynı konuyu şöyle açıklıyor: "Bu deney beynin bir bölgesinin sözcük türetmeyi gerektiren kısa süreli bellek görevi gördüğünü, ama iş otomatikleştikten sonra beynin başka bir bölümünün bu görevi devraldığını gösteriyor. Diğer bir deyişle, bellek yalnızca içeriğine göre değil, aynı zamanda işlevine göre de bölümlere ayrılıyor."

"Zikir yaptığınız zaman yani Allâh'a ait olarak bilinen bir mânâyı tekrar ettiğiniz zaman beyinde ilgili hücre grubunda bir biyoelektrik akım meydana geliyor ve bu, bir tür enerji şeklinde, manyetik bedene yükleniyor! Aynı zamanda siz bu mânâyı tekrara devam ederseniz yani bu kelimeyi tekrara devam ederseniz, bu defa tekrarlanan kelimenin tekrarından oluşan biyoelektrik, daha da güçlenerek yeni hücre birimlerini devreye sokuyor ve bir kapasite genişlemesi söz konusu oluyor."…





43-) "HU"velleziy yusalliy aleyküm ve melaiketüHU li yuhriceküm minez zulümati ilenNûr* ve kâne Bil mu'miniyne Rahıyma;

"HÛ" ki, sizi (oluşmuş benlik - bilinç) karanlıklarından Nûr'a (hakikat ilmi yaşamı) çıkarmak için size salât (tecelli) eder ve O'nun melekleri (Esmâ kuvveleri) de! Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir. (A.Hulusi)

43 - Odur ki o sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize feyz-u bereket indiriyor, ve müminlere rahîm bulunuyor. (Elmalı)


HU"velleziy yusalliy aleyküm ve melaiketüHU li yuhriceküm minez zulümati ilenNûr O sizi melekleri eşliğinde üzerinize indirdiği vahiyle destekleyip dimdik ayakta tutar. Niçin li yuhriceküm minez zulümati ilenNûr bu sayede sizi zifiri karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Aydınlığa çıkarmak için yapılır bu. İşte vahyin indiriliş amacı bu cümlede gizli. Veya açık. Vahyin gayesi bu, tasavvuru, aklı, şahsiyeti hayatı inşa etmektir. Vahiy insanın yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmek için indirilmiştir. Vahyin maksadı hayatın inşasıdır. Yoksa sadece okunup duvarlara asılmak değildir. Karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktır.

Karanlıklarda olan nedir? Her halde lambanın altına oturunca benim vahye ihtiyacım yok diyemeyeceksiniz. Her halde bu değildir kasıt. Karanlıklarda olan cismani şeyler değil, insanın iç dünyasıdır, tasavvurudur, yüreğidir, aklıdır, muhakemesidir. İşte vahiy orayı karanlıklardan kurtarır. Sadece bir karanlıktan değil, karanlıktan kurtulmak yetmiyor zaten. Çünkü bir karanlıktan kurtulur öbürüne saplanırsınız. Karanlıkların tamamından kurtulmak gerekiyor, aydınlığa çıkmak gerekiyor. Bu aydınlıkta kökü Allah’a uzanan vahiyden başkası değildir. Onun verdiği enerjiyle iç dünyanız aydınlanacaktır. Unutmayınız ki içinden aydınlanamayan dışını aydınlatamaz.

ve kâne Bil mu'miniyne Rahıyma zira O müminler için sınırsız bir merhamet kaynağıdır.


44-) Tahıyyetühüm yevme yelkavneHU Selâm* ve e'adde lehüm ecran keriyma;

O'na (ölümle) kavuşacakları zaman, onlara esenlik dileği "Selâm"dır... Onlar için kerîm (cömert - zengin şerefli) bir karşılık hazırlamıştır. (A.Hulusi)

44 - Ona kavuşacakları gün tahiyyeleri selâmdır ve onlar için kerîm bir ecir hazırlamıştır. (Elmalı)


Tahıyyetühüm yevme yelkavneHU Selâm Onun huzuruna çıkacakları o gün “selâm” diye karşılanırlar. Yani mü’minler, yani cennette selâm diye karşılanırlar. Artık aydınlanmış olanlar, içi dışı aydınlık olanlar, hayatını ışık kılanlar, başkası için karanlık değil aydınlık olanlar. Yolları ve gözleri aydın olmuştur onların gözleri ve gönülleri aydın olmuştur. Gözlerini aydınlatacak en büyük müjdeyi görünce selâm diye buyur edilirler.

ve e'adde lehüm ecran keriyma O kendilerine tarifsiz güzellikte bir rızk hazırlamıştır.

Kimsenin Ahirette hangi göz kamaştırıcı sürprizlerle karşılaşacağına akıl sır ermez. Biraz öncede hatırlamaya çalışmıştım ayeti. Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (secde/17) çok ilginç. Hiç kimsenin aklı ermez hangi göz alıcı sürprizlerle karşılaşacağına diyor. Gerçekten akıl sır ermez bir göz alıcı güzellik merkezidir cennet.


45-) Ya eyyühenNebiyyü inna erselnake şahiden ve mübeşşiren ve neziyra;

Ey Nebi... Muhakkak ki biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak irsâl ettik; (A.Hulusi)

45 - Ey o Peygamber! Biz seni hakka bir şahit hem bir müjdeci hem bir gocundurucu gönderdik. (Elmalı)


Ya eyyühenNebiy sen ey peygamberler ailesinin ferdi, inna erselnake şahiden ve mübeşşiren ve neziyra şüphe yok ki biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak göndermiş bulunuyoruz.

Şahit, hayata tanık insana tanık, imana tanık. Evet şahit ama nasıl? Doğru şahit sadık şahit, yalan söylemeyen şahit, yalancı şahitlik yapmayan şahit. Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazû hazel Kur'âne mehcura. (Furkan/30) Furkan suresinde ki bu ayeti hiç unutmayalım. Aynı zamanda ümmetinden böyle şikayet edecek olan şahit. Rabbim bu toplum bu Kur’an ı metruk, terk edilmiş bir kitap olarak bıraktı diye şikayet edecek olan bir şahit. Cenneti müjdeleyen bir müjdeci. Cehennemle uyaran bir uyarıcı. Hepsi bir arada.


46-) Ve da'ıyen ilAllâhi Biiznihi ve siracen müniyra;

Allâh'a (Hakikatine) O'nun izniyle çağıran ve nûr saçan bir ışık kaynağı olarak! (A.Hulusi)

46 - Hem Allaha izniyle bir davetçi ve nurlar saçan bir şavk. (Elmalı)


Ve da'ıyen ilAllâhi Biiznihi ve siracen müniyra yine O’nun izniyle Allah’a çağıran bir davetçi ve etrafını aydınlatan bir kandil.

Evet, ve siracen müniyra etrafını aydınlatan bir kandil, ışık saçan bir kaynak. Yarasalar kaçar bu ışıktan. Resulallah bir ışık kaynağı. Ondan kaçanlarsa ancak yarasa olabilirler. Karanlığı seven yarasalar.


47-) Ve beşşiril mu'miniyne Bi enne lehüm minAllâhi fadlen kebiyra;

İman edenlere, muhakkak ki onlar için Allâh'tan büyük bir lütuf - ihsan olduğunu müjdele! (A.Hulusi)

47 - Mü'minlere müjdele: onlara Allah dan bir büyük fadıl var. (Elmalı)


Ve beşşiril mu'miniyne Bi enne lehüm minAllâhi fadlen kebiyra imdi mü’minlere kendilerine Allah’tan büyük bir lütuf beklediğini müjdele.


48-) Ve lâ tutı'ıl kafiriyne vel münafikıyne ve da' ezâhüm ve tevekkel alAllâh* ve kefa Billâhi Vekiyla;

Hakikat bilgisini inkâr edenlere de, münafıklara da uyma! Onların eziyetlerine aldırma! Allâh'a tevekkül et! Esmâ'sıyla hakikatin Allâh, Vekiyl olarak yeterlidir! (A.Hulusi)

48 - Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların ezalarını bırak da Allaha mütevekkil ol, Allah, vekîl olunca hepsine yeter. (Elmalı)


Ve lâ tutı'ıl kafiriyne vel münafikıyne ve da' ezâhüm asla inkarcılara ve iki yüzlülere uyma.

Hani demiştik ya iki dünyası olanın tek yüzü olur, iki yüzü olanın tek dünyası. İki dünyalı olan iki yüzlü olamaz. Çünkü ahireti iman eden maskeyle dolaşamaz. İki yüzlülere uyma ve onları incitici sözler söyleme, onların incitici sözlerine de aldırma. Aslında ve da' ezâhüm faile de mefule de izafe edilebilir. Yani onların sözlerine aldırma, onları da incitecek söz söyleme. İki manaya birden gelebilir. İkisine birden geldiğini düşünmek daha doğru olur. Çünkü Ben-i Kureyza ile Resulallah arasında yaşanan diyalogların ayrıntılarına baktığımızda bu ikisi de doğru olarak tarihsel bir vaka olarak gözüküyor.

ve tevekkel alAllâh ve yalnız Allah’a güven. Resulallah ömründe tek bir yerde çok kızdığı için pişman olduğu bir cümle söyledi. Ben-i Kureyza’ya geldi ve dedi ki ey maymunların kardeşleri. Onlar ya Muhammed sen daha önce böyle bir şey hiç demezdin, sen cahillerden değildin, sana ne oldu deyince, bir başka kaynakta şu ilave var. Resulallah’ın omuzlarında ki rida düştü utandı, elinde ki silah düştü ve söylediğine pişman oldu. İşte bunu da beraber düşündüğümüzde bu ibareyi böyle çevirmemiz uygun.

ve tevekkel alAllâh ve yalnız Allah’a güven ve kefa Billâhi Vekiyla zira koruyucu otorite olarak Allah yeter. Yetmeseydi yer yüzünün en büyük iman hamlesini, yer yüzünün en karanlık çağında bir avuç mü’min Resulallah önderliğinde nasıl başarabilirdi. Allah yeter, biz buna şahidiz.


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


132. videonun sonu.
      132. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder