D sayfasından devam
39-) Elleziyne yübelliğune risalâtillahi ve
yahşevneHU ve lâ yahşevne ehaden illAllâh* ve kefa Billâhi Hasiyba;
Onlar (O Rasûller) ki, Allâh'ın
risâletlerini (Hakikat bilgisini) tebliğ ederler, O'ndan haşyet ederler ve Allâh'tan başka
hiç kimseden haşyet etmezler... Hasiyb olarak Allâh kâfidir! (A.Hulusi)
39 - Onlar
ki Allahın risaletlerini tebliğ ederler ve ondan korkarlar, Allah dan başka
kimseden korkmazlardı, hesaba alacak da Allah yeter. (Elmalı)
Elleziyne yübelliğune risalâtillahi ve
yahşevneHU ve lâ yahşevne ehaden illAllâh o peygamberler ki Allah’ın
mesajını tebliğ ederler, O’ndan korkanlar ve Allah’tan başkasından da asla
korkmayanlardır. O’ndan korkar ve Allah’tan başkasından korkmazlar. Korku
konusunda Kur’an nefiy ve ispat yöntemini kullanır. Yani sadece Allah’tan
korkmak yetmez. Allah’tan başkasından da korkmayanlar diyor, risaleti tebliğ
ederler. Fakat sevgiye gelince böyle değil. Sevgide iş değişiyor. Allah’tan
başkasını sevmeyenler değil, en çok Allah’ı sevenler. Küfürde direnenler;
..yuhıbbûnehüm kehubbillah.. (Bakara/165) Allah’tan başkalarını
Allah gibi severler. Ama velleziyne âmenû eşeddü hubben Lillah. (Bakara/165)
İman edenlerse en çok Allah’ı severler. Sevmekle korku arasında ki fark bu
işte.
Neden korkuda sadece Allah’a
hasretme var? Çünkü korktuğunuzun tutsağı olursunuz. Allah için seversiniz.
Allah için sevmek, Allah’ı sevmenin bir parçasıdır. Yaratılanı sevmek
yaratandan ötürü. Fakat Allah için korkulmaz. Bir başkasından. Çünkü korkuyla
sınanmak insanın iç donanımını yok eder. İç potansiyelini eritir. Bu manada;
Ve leneblüvenneküm
Bişey'in minelhavfi velcû'ı ve naks..(Bakara/155) sizi korku
ile açlıkla ve eksiltmekle sınayacağız derken o korku sınamasının diğer
sınavların da zemini olduğunu unutmamak lazım. Açlıkla sınanmak, açlığın
korkusuyla sınanmaktan daha küçük bir şey. Açlığın korkusu açlıktan büyüktür
çünkü. Açı doyurursunuz ama açlık korkusu çekeni doyurmanız mümkün değil. O
nedenle korku özel bir şey.
Allah’tan korkmamız mı, bundan
kimse gocunmasın korkuyu istismar etmeyecek tek varlık vardır, o da Allah.
Allah dışındaki kimden korkarsanız korkun, korkunuzu istismar eder. size karşı
sizi köleleştirmek için kullanır.
ve kefa Billâhi Hasiyba zira Allah
hesap görücü olarak yeter.
40-) Ma kâne Muhammedün eba ehadin min
ricaliküm ve lâkin Rasûlellahi ve Hatemen Nebiyyiyn* ve kânAllâhu Bi külli
şey'in 'Aliyma;
Muhammed,
sizin ricalinizden birinin babası değildir!.. Fakat Allâh Rasûlüdür; Nebilerin
Hâtemidir (zirvesi - sonuncusudur)... Allâh, her şeyi (B
sırrınca) Aliym'dir. (A.Hulusi)
40 - Muhammed
sizin ricalınızdan hiç birinin babası değil, ve lâkin Allahın Resulü ve
Peygamberin hatemidir, Allah, her şeye alîm bulunuyor. (Elmalı)
Ma kâne Muhammedün eba ehadin min ricaliküm
ey mü’minler Muhammed sizin erkeklerinizden herhangi birinin babası değildir. ve lâkin Rasûlellahi
ve Hatemen Nebiyyiyn veya ve lâkin Rasûlellahi ve Hatimen Nebiyyin ikisi de mümkün ve
Hatimen Nebiyyin okursak mana şöyle olur. Fakat o Allah’ın Resulü ve
peygamberlerin sonuncusudur. Ve Hatemen Nebiyyin
okursak o Allah’ın Resulü ve peygamberlerin mührüdür.
Aslında sonuç itibarıyla değişen
bir şey yok. Çünkü mühür bir evrakın sonuna imza olarak vurulur. Ya da bir
hanenin kapısına vurulur. Mühür vurulduktan sonra o evraka bir şey
ekleyemezsiniz. Bir kapıya mühür vurulduktan sonra o kapıdan geçiş yasak olur.
Dolayısıyla peygamberlerin sonuncusudur demekle, peygamberlerin mührüdür
arasında netice itibarıyla bir fark bulunmamaktadır.
Ve o peygamberlerin mührüdür,
sonuncusudur. Yani nübüvvet onunla bitmiştir. Artık onun risaletini insanlığa
ulaştırmak kalmıştır geriye. Bundan sonra eğer vahye elçi olmak isteyen biri
varsa ona düşen tek şey vardır, o da onun risaletini insanlığa taşımak, o
kadar. Bunun dışında her tür iddia şarlatanlık olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü
Allah olgunlaşan insan aklının tamamına Resulallah’ın şahsında son kez hitap
etmiş, bu hitabın son kez oluşu da insanlığın geldiği noktayla tespit edilmiş
ve belgelenmiştir. Ona gelen vahiy evrenseldir. Onun nübüvveti evrenseldir.
Ondan sonra insanlığın aldığı şekil ve yeryüzünde ki geldiği nokta bu
evrenselliği de aslında fiilen doğrulamıştır. Artık yer yüzü adeta bir köydür.
İşte insan oğlunun kolektif
aklının en son sınıfa geçtiğinde Kur’an vahyi bu akla son olarak hitap etmiştir
ve o vahiy, vahiylerin tümünün zirvesi olmuştur.
ve kânAllâhu Bi külli şey'in 'Aliyma
ve zaten Allah her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir.
41-) Ya eyyühelleziyne amenüzkürullahe zikran
kesiyra;
Ey iman
edenler! Allâh'ı çok zikredin! (A.Hulusi)
41 - Ey
o bütün iman edenler! Allah ı çok anış anın. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenüzkürullahe zikran
kesiyra ey iman edenler Allah’ı sürekli hatırda tutun.
42-) Ve sebbihuHU bükraten ve asıyla;
Sabah -
akşam (devamlı)
O'nu tespih edin! (A.Hulusi)
42 - Ve
ona sabah, akşam tesbîh edin. (Elmalı)
Ve sebbihuHU bükraten ve asıyla O’nun
aşkın ve yüce olan zatını sabah akşam anın.
Yukarıda zikirden söz ediliyor,
41. ayet. Çokça zikredin, sürekli. Bu zikir Allah’ı sürekli hatırlamak, hatırda
tutmak. Bunun güncel dile taşınması Allah gündeminizde olsun. Gündeminizden
Allah’ı düşürmeyin demektir bu.
Zikir insanın iç dünyasında yer
bulmasıdır bir şeyin. Bir şeyi zikretmek, iç dünyasında ona yer vermektir. Yani
Allah’ı gündeminize alın, gündeminizden çıkarmayın, gündeminizden hiç düşmesin
Allah. Ama bir sonraki ayet ilginçtir burada tespihten bahsediliyor. Yani
insanın iç dünyasında yer bulmuş olan şeyin dile dökülmesi, dile taşınması
olayıdır tespihte. Orada da ondan söz ediliyor.
Sabah akşam ifadesi genellikle
kinaye olarak kullanılır ve sürekli, yani gün boyu anlamını içerir.
[Ek bilgi; ZİKİR OLAYININ SIRRI;
ZİKİR olayının önemini
kavrayabilmek için, önce beynin çalışma sistemini kavramak, sonra da zikir
hâlinde beyinde nasıl bir işlem oluştuğunu idrak etmek zorunda kalırız.
Milyarlarca hücreden oluşan
beyin, esas itibarıyla biyoelektrik enerji üretip, bunu ışınsal enerjiye
çeviren ve kendisinde oluşan mânâları, bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen
ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.
Genelde, doğuştan alınan ilk
tesirlerle yüzde beş, yüzde on kapasiteyle çalışan beyin, aldığı çeşitli
etkilerin de aracılığıyla, sıradan bir yaşam türü geçirir, bildiğimiz herkes
gibi.
Oysa beyindeki bu kapasitenin
arttırılması mümkündür!
Zikrin önemi, bizim bu konuda
yaptığımız açıklamalardan on sene sonra bilim dünyasında ilk defa olarak tespit
edilmiştir. Aşağıda okuyacağınız metinler bu söylediklerimizin ispatıdır.
NOKTA 6 Mart 1994 tarih 11. Sayısında; "Batı, zikri geç keşfetti!" başlığı
altında;
John Horgan'ın Bilim
dergisinin (Scientific American) Ocak 1994 sayısında yayımlanan "Dağınık
İşlevler" makalesinde savunduğu görüşlerin, ilk kez 1986 yılında Ahmed
Hulûsi tarafından yazıldığını biliyor muydunuz?
Bilimsel konularda aşağılık
kompleksimizi yenmek zaman alacak. İçimizden birinin yıllar önce savunduğu
görüşleri dikkate almaktansa, o görüşlerin benzerlerinin dışarıda da kabul
edilmeye başlanmasını bekleriz. Bazen de, aşağıda anlatacağımız, Ahmed Hulûsi
örneğinde olduğu gibi şaşırtıcı tesadüfle karşılaşabiliriz.
Bilim Dergisi'nde yayımlanan
"Dağınık İşlevler" adlı yazıda John Horgan, "Beyinde
entegrasyonu sağlayan beyin üstü bir yapı var mı?" sorusuna yanıt arıyor
ve 1993 yılında yapılan deneylerden yola çıkarak çeşitli tezler öne sürüyor.
Ahmed Hulûsi ise, 1986 yılında yayımladığı "Din ve Bilim Işığında İnsan ve
Sırları", "Dua ve Zikir" adlı kitaplarında bu soruların yanıtını
çok daha önceden veriyor.
Sözü edilen makalede, John
Horgan şu deneye yer veriyor: Deneyde gönüllülere isimler içeren bir liste
veriliyor ve kendilerinden bu isimleri yüksek sesle okumaları ve her isimle
ilişkili bir yüklem söylemeleri isteniyor. Örneğin, "köpek" sözcüğü
okununca "havlamak" gibi bir yüklem söylenmesi gerekiyor.
Bu deneyde, beynin pek çok farklı bölgesindeki nöron
aktivitesinde artış gözleniyor. Fakat aynı isimleri içeren listenin sürekli
olarak tekrarlanması, nöron aktivitesinin değişik bölgelere kaymasına yol
açıyor. Gönüllülere yeni bir isim listesi verildiğinde ise nöron aktivitesinin
arttığı ve ilk bölgelere döndüğü görülüyor.
"Allâh” ismini dilinizle
söylediğinizi kabul edelim... 'Allâh' kelimesinin beyinde hatırlanması demek,
bu kelimenin mânâsını oluşturan hücre grupları arasında bir biyoelektriğin
akışı demektir...
Esasen beyindeki tüm
fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki biyoelektrik faaliyetten başka bir şey
değildir!.. Her mânâya göre beyindeki değişik hücre grupları arasında bir
biyoelektrik akışı söz konusudur... Bu akış neticesinde devreye giren hücre
grubuna göre ortaya sayısız mânâlar çıkmaktadır..."
Belleğin işlevi, John Horgan,
"Dağınık İşlevler" makalesinde aynı konuyu şöyle açıklıyor: "Bu
deney beynin bir bölgesinin sözcük türetmeyi gerektiren kısa süreli bellek
görevi gördüğünü, ama iş otomatikleştikten sonra beynin başka bir bölümünün bu
görevi devraldığını gösteriyor. Diğer bir deyişle, bellek yalnızca içeriğine
göre değil, aynı zamanda işlevine göre de bölümlere ayrılıyor."
"Zikir yaptığınız zaman
yani Allâh'a ait olarak bilinen bir mânâyı tekrar ettiğiniz zaman beyinde
ilgili hücre grubunda bir biyoelektrik akım meydana geliyor ve bu, bir tür
enerji şeklinde, manyetik bedene yükleniyor! Aynı zamanda siz bu mânâyı tekrara
devam ederseniz yani bu kelimeyi tekrara devam ederseniz, bu defa tekrarlanan
kelimenin tekrarından oluşan biyoelektrik, daha da güçlenerek yeni hücre birimlerini
devreye sokuyor ve bir kapasite genişlemesi söz konusu oluyor."…
(Ahmed Hulusi – Dua ve zikir)
http://www.ahmedhulusi.org/kitap/duavezikir/dua-ve-zikir-sayfa-015.htm
]
[Ek bilgi 2 ; http://www.youtube.com/watch?v=uLUnPcQ_6wA&feature=related
]
43-) "HU"velleziy yusalliy aleyküm ve
melaiketüHU li yuhriceküm minez zulümati ilenNûr* ve kâne Bil mu'miniyne
Rahıyma;
"HÛ"
ki, sizi (oluşmuş benlik - bilinç) karanlıklarından Nûr'a (hakikat
ilmi yaşamı) çıkarmak için size salât (tecelli) eder ve O'nun
melekleri (Esmâ kuvveleri) de! Hakikatine iman etmişlere Rahıym'dir. (A.Hulusi)
43 - Odur
ki o sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize feyz-u bereket
indiriyor, ve müminlere rahîm bulunuyor. (Elmalı)
”HU"velleziy
yusalliy aleyküm ve melaiketüHU li yuhriceküm minez zulümati ilenNûr
O sizi melekleri eşliğinde üzerinize indirdiği vahiyle destekleyip dimdik
ayakta tutar. Niçin li yuhriceküm minez zulümati ilenNûr bu sayede
sizi zifiri karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Aydınlığa çıkarmak için yapılır
bu. İşte vahyin indiriliş amacı bu cümlede gizli. Veya açık. Vahyin gayesi bu,
tasavvuru, aklı, şahsiyeti hayatı inşa etmektir. Vahiy insanın yaratılış
amacına uygun bir hayatı inşa etmek için indirilmiştir. Vahyin maksadı hayatın
inşasıdır. Yoksa sadece okunup duvarlara asılmak değildir. Karanlıklardan
aydınlığa çıkarmaktır.
Karanlıklarda olan nedir? Her
halde lambanın altına oturunca benim vahye ihtiyacım yok diyemeyeceksiniz. Her
halde bu değildir kasıt. Karanlıklarda olan cismani şeyler değil, insanın iç
dünyasıdır, tasavvurudur, yüreğidir, aklıdır, muhakemesidir. İşte vahiy orayı
karanlıklardan kurtarır. Sadece bir karanlıktan değil, karanlıktan kurtulmak
yetmiyor zaten. Çünkü bir karanlıktan kurtulur öbürüne saplanırsınız.
Karanlıkların tamamından kurtulmak gerekiyor, aydınlığa çıkmak gerekiyor. Bu
aydınlıkta kökü Allah’a uzanan vahiyden başkası değildir. Onun verdiği
enerjiyle iç dünyanız aydınlanacaktır. Unutmayınız ki içinden aydınlanamayan
dışını aydınlatamaz.
ve kâne Bil mu'miniyne Rahıyma zira
O müminler için sınırsız bir merhamet kaynağıdır.
44-) Tahıyyetühüm yevme yelkavneHU Selâm* ve
e'adde lehüm ecran keriyma;
O'na (ölümle) kavuşacakları
zaman, onlara esenlik dileği "Selâm"dır... Onlar için kerîm (cömert - zengin şerefli)
bir karşılık hazırlamıştır. (A.Hulusi)
44 - Ona
kavuşacakları gün tahiyyeleri selâmdır ve onlar için kerîm bir ecir
hazırlamıştır. (Elmalı)
Tahıyyetühüm yevme yelkavneHU Selâm
Onun huzuruna çıkacakları o gün “selâm” diye karşılanırlar. Yani mü’minler,
yani cennette selâm diye karşılanırlar. Artık aydınlanmış olanlar, içi dışı
aydınlık olanlar, hayatını ışık kılanlar, başkası için karanlık değil aydınlık
olanlar. Yolları ve gözleri aydın olmuştur onların gözleri ve gönülleri aydın
olmuştur. Gözlerini aydınlatacak en büyük müjdeyi görünce selâm diye buyur
edilirler.
ve e'adde lehüm ecran keriyma O
kendilerine tarifsiz güzellikte bir rızk hazırlamıştır.
Kimsenin Ahirette hangi göz
kamaştırıcı sürprizlerle karşılaşacağına akıl sır ermez. Biraz öncede
hatırlamaya çalışmıştım ayeti. Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün.
(secde/17) çok ilginç. Hiç kimsenin aklı ermez hangi göz alıcı sürprizlerle
karşılaşacağına diyor. Gerçekten akıl sır ermez bir göz alıcı güzellik
merkezidir cennet.
45-) Ya eyyühenNebiyyü inna erselnake şahiden
ve mübeşşiren ve neziyra;
Ey
Nebi... Muhakkak ki biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak irsâl
ettik; (A.Hulusi)
45 - Ey
o Peygamber! Biz seni hakka bir şahit hem bir müjdeci hem bir gocundurucu
gönderdik. (Elmalı)
Ya eyyühenNebiy sen ey peygamberler
ailesinin ferdi,
inna erselnake şahiden ve mübeşşiren ve neziyra şüphe yok ki biz
seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak göndermiş bulunuyoruz.
Şahit, hayata tanık insana tanık,
imana tanık. Evet şahit ama nasıl? Doğru şahit sadık şahit, yalan söylemeyen
şahit, yalancı şahitlik yapmayan şahit. Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazû hazel Kur'âne
mehcura. (Furkan/30) Furkan suresinde ki bu ayeti hiç unutmayalım.
Aynı zamanda ümmetinden böyle şikayet edecek olan şahit. Rabbim bu toplum bu
Kur’an ı metruk, terk edilmiş bir kitap olarak bıraktı diye şikayet edecek olan
bir şahit. Cenneti müjdeleyen bir müjdeci. Cehennemle uyaran bir uyarıcı. Hepsi
bir arada.
46-) Ve da'ıyen ilAllâhi Biiznihi ve siracen
müniyra;
Allâh'a
(Hakikatine)
O'nun izniyle çağıran ve nûr saçan bir ışık kaynağı olarak! (A.Hulusi)
46 - Hem
Allaha izniyle bir davetçi ve nurlar saçan bir şavk. (Elmalı)
Ve da'ıyen ilAllâhi Biiznihi ve siracen müniyra
yine O’nun izniyle Allah’a çağıran bir davetçi ve etrafını aydınlatan bir
kandil.
Evet, ve siracen müniyra etrafını aydınlatan
bir kandil, ışık saçan bir kaynak. Yarasalar kaçar bu ışıktan. Resulallah bir
ışık kaynağı. Ondan kaçanlarsa ancak yarasa olabilirler. Karanlığı seven
yarasalar.
47-) Ve beşşiril mu'miniyne Bi enne lehüm
minAllâhi fadlen kebiyra;
İman
edenlere, muhakkak ki onlar için Allâh'tan büyük bir lütuf - ihsan olduğunu
müjdele! (A.Hulusi)
47 - Mü'minlere
müjdele: onlara Allah dan bir büyük fadıl var. (Elmalı)
Ve beşşiril mu'miniyne Bi enne lehüm minAllâhi
fadlen kebiyra imdi mü’minlere kendilerine Allah’tan büyük bir lütuf
beklediğini müjdele.
48-) Ve lâ tutı'ıl kafiriyne vel münafikıyne ve
da' ezâhüm ve tevekkel alAllâh* ve kefa Billâhi Vekiyla;
Hakikat
bilgisini inkâr edenlere de, münafıklara da uyma! Onların eziyetlerine aldırma!
Allâh'a tevekkül et! Esmâ'sıyla hakikatin Allâh, Vekiyl olarak yeterlidir!
(A.Hulusi)
48 - Kâfirlere
ve münafıklara itaat etme, onların ezalarını bırak da Allaha mütevekkil ol,
Allah, vekîl olunca hepsine yeter. (Elmalı)
Ve lâ tutı'ıl kafiriyne vel münafikıyne ve da'
ezâhüm asla inkarcılara ve iki yüzlülere uyma.
Hani demiştik ya iki dünyası
olanın tek yüzü olur, iki yüzü olanın tek dünyası. İki dünyalı olan iki yüzlü
olamaz. Çünkü ahireti iman eden maskeyle dolaşamaz. İki yüzlülere uyma ve
onları incitici sözler söyleme, onların incitici sözlerine de aldırma. Aslında ve da'
ezâhüm faile de mefule de izafe edilebilir. Yani onların sözlerine aldırma,
onları da incitecek söz söyleme. İki manaya birden gelebilir. İkisine birden
geldiğini düşünmek daha doğru olur. Çünkü Ben-i Kureyza ile Resulallah arasında
yaşanan diyalogların ayrıntılarına baktığımızda bu ikisi de doğru olarak
tarihsel bir vaka olarak gözüküyor.
ve tevekkel alAllâh ve yalnız
Allah’a güven. Resulallah ömründe tek bir yerde çok kızdığı için pişman olduğu
bir cümle söyledi. Ben-i Kureyza’ya geldi ve dedi ki ey maymunların kardeşleri.
Onlar ya Muhammed sen daha önce böyle bir şey hiç demezdin, sen cahillerden
değildin, sana ne oldu deyince, bir başka kaynakta şu ilave var. Resulallah’ın
omuzlarında ki rida düştü utandı, elinde ki silah düştü ve söylediğine pişman
oldu. İşte bunu da beraber düşündüğümüzde bu ibareyi böyle çevirmemiz uygun.
ve tevekkel alAllâh ve yalnız
Allah’a güven ve
kefa Billâhi Vekiyla zira koruyucu otorite olarak Allah yeter.
Yetmeseydi yer yüzünün en büyük iman hamlesini, yer yüzünün en karanlık çağında
bir avuç mü’min Resulallah önderliğinde nasıl başarabilirdi. Allah yeter, biz
buna şahidiz.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
132. videonun sonu.
132. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder