C sayfasından devam
59-) Ya eyyühenNebiyyü kul liezvacike ve
benatike ve nisail mu'miniyne yüdniyne aleyhinne min celabiybihinn* zâlike edna
en yu'refne fela yü'zeyn* ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma;
Ey
Nebi! Eşlerine, kızlarına ve iman etmişlerin hanımlarına de ki:
"Cilbap"larını (dış elbise) giysinler... Bu, onların tanınmalarına, bu yüzden de
rahatsız edilmemelerine yarar... Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)
59 - Ey
o Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına hep söyle:
cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da
eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bir gafûr rahîm
bulunuyor. (Elmalı)
Ya eyyühenNebiyy sen ey peygamberler
ailesinin ferdi.
kul liezvacike ve benatike ve nisail mu'miniyne yüdniyne aleyhinne min
celabiybihinne eşlerine, kızlarına, bütün mü’minlerin hanımlarına
toplum içine çıktıklarında üzerlerine tesettürü tam sağlayan elbiselerini
almalarını söyle.
Nur/31. ayeti ile birlikte
anlaşılmalıdır bu ayet. Nur suresi 31. ayeti daha önce ilgili yerde işlemiştik.
O ayet özel. Bu ayet ise toplumsal tesettürle ilgilidir. Nur suresinin 31.
ayeti bu ayetten önce inmiş olmak durumundadır. Çünkü onda baştan aksesuar
olarak salınan örtünün göğüsleri, gerdanı da kapatması emr olunuyordu. Buradaki
cilbab ise baştan ayağa bütün vücudu kapatan bir örtü olduğu ittifakla sabit. Eğer
bu önce gelmiş olsaydı Nur/31 e gerek kalmazdı. Onun için Nur/31 önce gelmiş
olmalıdır ki bu onu tamamlayan sosyal bir boyut katıyor tesettüre.
Örtünme fıtridir. Hz. Adem’den
bahsedilirken Kur’an da cinselliğini fark edince örtünme ihtiyacını hissettiği
dile getirilir. ..ve
tafika yahsıfani.. (Tâhâ/121) yani başladılar
cennet bahçesinin yapraklarıyla kendilerini örtmeye. Örtünmenin fıtri olduğunu
gösteriyor bu da. Teşhir de, taciz de yasaktır. Yani bedenin kamuya açılması ve
sergilenmesi, ya da kamuya aslında açık olmayıp özel bir güzellik olan, özel
bir alan olan bedenin kamuya açılması için taciz edilmesi ikisi de yasaktır.
Çünkü beden özeldir. Fakat kadın bedeni daha özeldir, çünkü kadın cinsi
latiyftir, estetik bir formdur. Güzelliği temsil eder. Onun için beden kamuya
açılamaz.
Bu ayet
illeti, nedeni içinde bir hükümdür. Yani ayetin illeti kendi içinde yer alır.
Her hüküm illetini içinde barındırmaz. Bazen illeti uzun akıl yürütmeler
yoluyla, uzu çabalar yoluyla bulunur. Bazılarında ise böylesine açıkça yer
alır.
zâlike edna en yu'refne fela yü'zeyn
işte illet budur. İlleti kendi içindedir ki devamında da
bu vardır onu okuyalım o zaman zâlike edna en yu'refne fela yü'zeyn bu onların
hür ve Mü’min kadınlar olarak tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha
uygundur. Burada daha uygunluğu edna, daha uygundur, belki takvaya daha
uygundur şeklinde de çevrilebilir. Ama daha uygundur. Mota mot çevirisi budur.
Evet, illeti içindedir, bu da
illetidir demiştik. Yukarıdaki, emrin illeti budur. Eza iffete yönelik her
saldırıdır ayetteki eziyet. Değişkendir fakat tanınma. İki illet vardı eza ve
tanınma. Eza edilmemeleri, eziyet edilmemeleri. Bu eziyet edilmiyor madem ilahi
hüküm kalkar mı denilecekse ikincisi var tanınma. Bu kalıcıdır.
Cilbab örtünün niceliğinden çok
bedeni örtme niteliğini ifade eder. Örten bir elbise olması şart, tesettür. Bu
örtünme biçimi iffetsizleri simgelemeye başlarsa, herhangi bir örtünme biçimi,
mesela birgün iffetsizleri, iffetsiz hanımları simgelemeye başlarsa, o örtünme
biçimini terk etmek şart olur. Onun için tanınma yani arif, irfan, ma’ruf işte
marifet hep aynı kökten gelir ve tanınma. Nasıl bir tanınma? Temiz olarak ve
mü’min olarak tanınma, Mü’min kadının simgesi olarak görülmektedir.
Tesettür kadını korumak içindir,
teşri kılınmıştır. Yani kadını korumak içindir. Neden ve nasıl? Çünkü kadın
erkeklerin istismarına açılmamıştır. Kadın
erkeklerle, kişiliğiyle ilişkiye girmesi, dişiliği ile ilişkiye girmemesi böyle
temin edilmiştir. Kadının kişiliğinin gelişmesi için kamuya cinselliğini
açmaması, daha doğrusu karşıt cinsle irtibata girdiğinde onunla kişiliği
aracılığıyla ilişki kurması, dişiliği aracılığıyla ilişki kurmaması burada esas
alınmıştır.
Vahiy özetle örtüye teabbüdi, ya
da hukuki anlam yüklemez. Zaten ayetin sonu da bunu gösterir. ve kânAllâhu
Ğafûran Rahıyma ne ki Allah zaten bağışlayıcıdır, merhamet edendir.
Teabbüdi anlam yüklemez. Mesela domuz eti yasağında oldu gibi teabbüdi
değildir. Veya hukuki anlam da yüklemez, mesela cinayet yasağında olduğu gibi.
Fakat ahlaki anlam yükler. Onun içinde Kur’an da takva örtüsü, takva elbisesi,
libas üd takva hayrulah. Takva elbisesi işin ruhudur. Tesettürse bu ruhun
bedenidir. Bu ikisi birlikte olduğunda ahlaki tamamlayıcılık gerçekleşmiş olur.
İşte vahyin tesettür konusunda ki
temel çıkış noktası ahlakiliktir. Bunun bir boyutu bireysel, bir boyutu
toplumsal olana uzanır. Nur suresi bireysel, ahzap suresi 59. ayette toplumsal
olanı temsil eder. Çünkü vahiy kadın erkek ilişkisinin kadının cinselliği,
cinsel kimliğiyle değil, kadının kişiliğiyle, yani dişiliğiyle değil
kişiliğiyle kurması gerektiği bir insanı ilişkiye dönüştürmeye çabalar. Bu
gayrettir Kur’an ın, vahyin gayreti.
[Ek bilgi; Orijinal bir bakış
açısı;
İslam, kadına örtünme önerisinde bulunur. Ne
zamana kadar? Blûğ çağına girip adet görmeye başladıktan itibaren
doğurganlığının devam ettiği sürece. Sonra açabilirsiniz der. Bunun gerekçesi,
kadının ve doğuracağı çocuğun atalarından gelen genetik formunun korunabilmesi
içindir görüşündeyim.
Bir örnek uygulamaya işaret etmek istiyorum.
Bilindiği gibi Haralarda cins at yetiştiriciliği yapılırken dişi ve erkek
atların farklı cins veya karışık genlere sahip atlarla çiftleşmesine kesinlikle
izin verilmez. Çünkü değerlidir, milyarlarca dolar anlamına gelir. Ana
baba kimlikleri hakkında mutlaka kayıt tutulur. Hatta kızgın oldukları
dönemlerde diğer atların yanına bile bırakılmaz. Tek amaç; cins genlerinin
karışmaması, bozulmaması içindir….. http://ekabirweb.blogspot.com/2012/06/basortusu-gercegi.html
]
60-) Lein lem yentehil münafikune velleziyne
fiy kulubihim meradun vel murcifune fiyl Mediyneti lenuğriyenneke Bihim sümme
lâ yücaviruneke fiyha illâ kaliyla;
Andolsun
ki ikiyüzlüler, sağlıksız düşünenler ve Medine'deki dedikodu yayanlar eğer
vazgeçmezler ise, kesinlikle seni onlara salarız... Sonra orada sana az
komşuluk yapmış olurlar. (A.Hulusi)
60 - Celâlim
hakkı için eğer vazgeçmezlerse o Münafıklar, kalplerinde maraz bulunanlar ve
şehirde erâcif neşr eden, tahrikât yapanlar, mutlak ve muhakkak seni
kendilerine musallat kılarız, sonra orada civarına pek az yanaşabilirler.
(Elmalı)
Lein lem yentehil münafikune velleziyne fiy
kulubihim meradun vel murcifune fiyl Mediyneh şu kesin ki eğer iki yüzlüler
kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde yalan haber yayarak ortalığı
karıştıranlar buna bir son vermezlerse lenuğriyenneke Bihim sümme lâ yücaviruneke fiyha illâ
kaliyla seni onların üzerine öyle bir salarız ki sonra kısa bir süre
dışında sana komşu olarak bile orada kalamazlar. Yani bir daha kısa bir süre
hariç sana komşu bile olamazlar, yurtlarını yuvalarını kaybederler.
61-) Mel'uniyne, eyne ma sükıfu ühızû ve
kuttilu taktiyla;
Lânete
uğramışlar olarak... Nerede bulunup ele geçirilirlerse, tutulurlar ve öldürülür
de öldürülürler. (A.Hulusi)
61 - Mel'un
mel'un: nerede ele geçirilirlerse tutulurlar ve öldürülürler de öldürülürler.
(Elmalı)
Mel'uniyne, eyne ma sükıfu ühızû ve kuttilu
taktiyla Allah’ın rahmetinden dışlanmış olarak görüldükleri yerde
enselenip kesinkes öldürülürler.
[Ek bilgi; {İRCAF,(60) aslında
sarsıntı mânâsına olan "recfe"den alınarak ortalığı sarsacak
tahrikler yapmak demektir ki, fiilî de olur, sözlü de. Bundan dolayı yalan
yanlış uydurma haberler yaymaya "ircaf" denildiği gibi, o yoldaki
yalanlara da "eracif" denilir. Bunu yapanlar içinde münafıklar dahi
varsa da ayrıca zikrolunması daha başkalarını da göstermiş oluyor ki Medine ve
civarındaki Yahudilerdi.
Bütün bunlar akıllarını
başlarına alıp bu kötü huylarından tevbe ederek bu yaptıklarından vaz
geçmezlerse azamet ve şanım hakkı için mutlak ve muhakkak seni onlara musallat
kılar, saldırtırım, öldürülmelerin e ve uzaklaştırılmalarına teşvik ve sevk
ederim. "Sonra da senin civarına pek az yaklaşabilirler."
Elmalı’lı;- Kur’an dili }]
62-) SünnetAllâhi filleziyne halev min kabl* ve
len tecide lisünnetillahi tebdiyla;
Bu,
önceden geçmişler içinde de Sünnetullâh'tır... Sünnetullâh'ın değişecek
alternatifi asla yoktur! (A.Hulusi)
62 - Allahın
bundan evvel geçenler hakkındaki kanunu ki Allahın kanununu tebdile çare
bulamazsın. (Elmalı)
SünnetAllâhi filleziyne halev min kabl
Allah’ın daha öncekilere uyguladığı bir uygulamasıdır, sünnetidir, geleneğidir
bu. ve len
tecide lisünnetillahi tebdiyla Sen Allah’ın uygulamasında,
sünnetinde, geleneğinde asla bir değişiklik bulamazsın. Yani ilahi, kevni
yasalar. İster tabiata koyduğu Allah’ın yasaları olsun, ister toplumsal
dönüşümün yasaları olsun isterse biraz önce tesettür ayetinde dile getirdiğimiz
gibi insanın fıtratında bulunan yasalar olsun. Ki insanın fıtratında güzelliğe
eğilim. Erkeğin fıtratında kadına eğilim, erkeğin fıtratında görme isteği.
Kadının fıtratında ise güzelliği gösterme isteği ve bütün bunlar dikkate
alınarak Allah, insan ilişkilerini sağlıklı bir zemin üzerine inşa ediyor.
Zihinlerimizi inşa ediyor.
İşte bütün bunlar aslında,
temelde Allah’ın varlıkların içine yerleştirdiği temel yasalara bağlı olarak
geliştirilen hükümlerdir. Bunu da en iyi bilen Allah’tır, çünkü O elâ ya’lemü men
halâk.. (Mülk/14) yarattığını bilmez mi? yarattığı insanın neye
zaafı olduğunu, neyi kötüye kullanacağını neyi istismar edeceğini, neyin
altından girip üstünden çıkarak olumlu bir imkanken olumsuza çevireceğini çok
iyi bilir. Onun içinde istismar kapılarını gösterip o kapıların kapanmasını
istemektedir kullarından. Bunu da kendi çıkarı için değil, yine insanın çıkarı
için yapmaktadır.
[Ek bilgi; Sünnetullah hakkında
geniş bilgi Ahzab/38) ayette)]
63-) Yes'elükenNasü 'anis sa'ati, kul innema
'ılmuha 'indAllâh* ve ma yüdriyke lealles sa'ate tekûnü kariyba;
İnsanlar
sana o saatten (ölüm) sorarlar... De ki: "Onun ilmi ancak Allâh
indîndedir"... Sana bildiren nedir, belki o saat yakındır! (A.Hulusi)
63 - O
nâs sana saatten soruyor, de ki: onun ilmi Allahın nezdindedir ve ne bilirsin
belki o saat yakında olur. (Elmalı)
Yes'elükenNasü 'anis sa'a insanlar
sana son saat hakkında soruyorlar. kul innema 'ılmuha 'indAllâh Peki, bilebilir mi
Resulallah? Yani insanlar ona son saati soruyorlar da Resulallah’ın bileceği
bir şey mi soruyorlar? İşte cevabı böyle ver diyor; De ki onun bilgisi sadece
Allah katındadır. Hani Yes'eluneke anis saati eyyane mursaha. (A’raf/187) son saatin ne zaman kopacağını sana soruyorlar sen onun ne zaman olacağını nereden bileceksin ki, nasıl bileceksin ki Olacak
iş değil. Ya kıyameti hesaplamaya kalkanlara ne demeli
ve ma yüdriyke lealles sa'ate tekûnü kariyba
sana kim bildirebilir ki son saat belki yakındır. Müfessir Tahir Bin Aşur’un
ifade ettiği gibi belki de uzaktır. Sözün geliminden bu anlam çıkar diyor,
Belki yakındır beklide uzaktır.
Hadislerin bazılarında toplumsal
çözülme ve medeniyetlerin çöküşü de kıyamet olarak nitelendiriliyor. Yani son
saat; bireyin son saati var, medeniyetlerin son saati var, toplumların son
saati var, devletlerin son saati var ve kozmik son saat var. Kozmik kıyamet,
kozmik çöküş. Onun için iç içe bir son saatler zincirinden söz etmek lazım.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
133.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.