26 Nisan 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (015-019)(93-D)





 
C sayfasından devam


15-) Haülai kavmünettehazû min dûniHİ aliheten, levla ye'tune aleyhim Bi sultanin beyyin* femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziba;

İşte şunlar (asılsız zanlarının getirisini ilâh edinenler); şu bizim halkımız, O'nun dûnunda tanrılar edindiler... Bari bu ilâhlarının gücüne dair, açık bir delil gösterebilseler! Bu durumda, Allâh üzerine yalan söyleyerek iftira edenden daha zâlim kim olabilir? (A.Hulusi)

015 - Şunlar şu bizim kavmimiz olacaklar, tuttular ondan başka ilâhlar edindiler, onlara karşı açık bir bürhan getirselerdi ya, artık bir yalanı Allaha iftira edenden daha zalim kim olabilir? (Elmalı)


Haülai kavmünettehazû min dûniHİ alihe işte bizim kavmimiz olan şu güruh tutturdular onsan başkalarını ilah edindiler. Yani kendilerine hizmet için yaratılan eşyayı, kendilerine ilah edindiler. Yani altlarında ki bineklerinin bineği oldular. Kölelerinin kölesi oldular. Tersine döndürdüler eşyayı. Yaratılışın amacını unuttular, Allah’ın kendilerine verdiği, biçtiği yüce rolü unuttular, rablerini unutunca kendilerine sahte rabler tedarik ettiler.

levla ye'tune aleyhim Bi sultanin beyyin oysa ki onların bu konuda somut ikna edici güçlü bir delil getirmeleri gerekmiyor muydu. Yani belli ki inandılar. Somut güçlü bir delil. Bi sultanin beyyin ikna edici, akla hitap eden somut, güçlü bir delil gerekmiyor muydu. İman cehaletle olmaz. İman bilgi üzerine oturursa hakiki ve tahkiki iman olur.

femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziba şu halde kendi uydurduğu yalanı Allah’a isnat edenden daha zalim biri olabilir mi?


16-) Ve izı'tezeltümuhüm ve ma ya'budune illAllâhe fe'vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiHİ ve yüheyyi' leküm min emriküm mirfeka;

Mâdemki onlardan ve Allâh'tan ayrı olarak taptıklarından uzaklaştınız, o hâlde o mağaraya sığının ki, Rabbiniz Rahmetinden size yaysın ve yaptığınızda sizin için yararlı bir şey oluştursun. (A.Hulusi)

016 - Madem ki onlardan ve Allah dan maada taptıklarından uzleti ihtiyar ettiniz, o halde Kehfe (mağaraya) çekilin ki sizin için rabbiniz rahmetinden kısmet neşretsin ve size işinizden bir kolaylık hazırlasın. (Elmalı)


Ve izı'tezeltümuhüm ve ma ya'budune illAllâh  madem siz onlardan ve Allah dışında taptıkları her şeyden uzaklaştınız fe'vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiH o halde şu mağaraya sığının ki rabbiniz rahmetinden size bir pay ulaştırsın. ve yüheyyi' leküm min emriküm mirfeka ve sizi soylu eyleminizden dolayı ihtiyaç duyduğunuz maddi manevi donanıma sahip kılsın.

Mirfak, ya da merfık tersi de mümkün, iki şekilde de okunur. Yolcunun yol donanımı anlamına gelir. Dirseğe de bu kelime kullanılır mirfak. Eylemin mahiyetinden dolayı cismani ve ruhani tüm ihtiyaçları kapsar. Yani siz madem Allah’ı desteklediniz, Allah’ta sizi destekleyecektir. Lojistik destek verecektir. Belki burada ki en güzel açılımı da bu olsa gerektir.


17-) Ve teraşŞemse izâ tale'at tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve izâ ğarebet takriduhüm zâteş şimali ve hüm fiy fecvetin minh* zâlike min âyâtillâh* men yehdillâhu fehüvel mühted* ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;

Güneş doğduğunda, mağaralarının sağından döner... Gurubunda da sol taraflarından geçer... Onlar mağaranın geniş avlusu içindedirler... İşte bu, Allâh'ın işaretlerindendir... Allâh kime hidâyet ederse, işte o hakikate erdirilmiştir... Kimi de saptırmışsa artık onu aydınlatacak bir velî bulamazsın. (A.Hulusi)

017 - Güneşi görüyorsun â doğduğu vakit kehiflerinden sağ tarafa meyleder, battığı vakit da onları sol tarafa makaslar ve onlar, onun içinde bir geniş sahadadır, bu işte Allahın âyâtındandır, Allah her kime hidayet ederse işte o, irmiştir, her kimi de saptırırsa artık onu irşat edecek bir veliy bulamazsın. (Elmalı)


Ve teraşŞemse izâ tale'at tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve izâ ğarebet takriduhüm zâteş şimali ve hüm fiy fecvetin minh ve onlar o mekanın geniş bir bölümünde bulunuyorlarken, güneşin doğarken onların mağarasını sağ tarafından teğet geçip gittiğini. Yine batarken de sol tarafından teğet geçip gittiğini görürdün eğer baksaydın.

zâlike min âyâtillâh Allah’ın ayetlerinden biri idi bu. Yani Allah onları, onların haberi olmadan korudu. Doğrudan güneşe muhatap kılmadı. Cesetlerini muhafaza etti, kurutmadı. Öyle bir ortam hasıl etti, yarattı ki onları bir belge olarak sakladı. Onun için bu Allah’ın olağanüstü işaretlerinden biriydi. Ki burada söylenen de ibret verici desteğinden biriydi, Allah’ın ayetlerinden biriydi. Doğru yolu arayanlar ve bedel ödeyenlerin Allah tarafından desteklendiğinin örnek gösterildiği bir olay bu.

men yehdillâhu fehüvel mühted Allah kimi doğru yola yöneltirse işte odur doğru yolu bulan. ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida ama kimi de sapıklığa terk ederse artık onun için ne bir dost, ne de bir kılavuz bulunabilir.


18-) Ve tahsebühüm eykazan ve hüm rukud* ve nukallibühüm zâtel yemiyni ve zâteş şimal* ve kelbühüm basitun zira'ayhi Bil vesıyd* levittala'te aleyhim levelleyte minhüm firaren ve le muli'te minhüm ru'ba;

Onlar (ölü gibi) uykuda oldukları hâlde, sen onları ayıktırlar sanırdın... Onları sağlarına sollarına çevirdik... Köpekleri de (mağaranın) önüne iki kolunu uzatıp yaymıştı! Onları o hâlde görseydin, arkanı döner uzaklaşırdın! Onların bu durumundan heyecanlanır ürkerdin! (A.Hulusi)

018 - Bir de onları uyanıklar zannedersin halbuki uykudalar dır, ve biz onları sağa sola çeviririz, köpekleri de medhalde iki kolunu uzatmış, üzerlerine çıkıversen mutlaka onlardan döner kaçardım ve her halde onlardan dehşet dolardın. (Elmalı)


Ve tahsebühüm eykazan ve hüm rukud onlar ölüm uykusuna yattıkları halde sen onları uyanık sanırdın. Rukut; uyku ya da ölüm için yatmak. Ki biz burada ölüm uykusuna yatmak biçiminde karşıladık. Kur’an da merkat, mezar olarak ta geçer. Yasin/52 de. ..min merkadinâ* hazâ ma ve'ader Rahmân.. (Yasin/52)

Eykazan olayın uyku ile irtibatlı tek kelimesi bütün kıssa boyunca bu kelimedir. Uyanmak demek. Fakat bu da gerçek manada değil, sanırdım, bir sanı, bir yanılsama manasında alınmış. Onun için uyanık sanırdın. Yoksa bir gerçeği ifade etme manası değil.

ve nukallibühüm zâtel yemiyni ve zâteş şimal dahası biz onları bir sağa, bir sola döndürüp duruyorduk. Böylesine olağanüstü bir olayda bile ilahi müdahale, yine ilahi yasaların uyumu içinde geliyor. Yani bu kadar olağanüstü bir olayda sağa sola döndürmeden de olmaz mıydı diye düşünebilirsiniz. İşte böyle bir soru sorarsanız alacağınız cevap; Allah olağanüstü bir müdahale de bulunacakken de olağan yasaları çerçevesinde bu müdahaleyi yapıyor. Yani onlarla uyum içinde yapıyor. Çünkü her ikisi de Allah’tan. Allah’ın tabii yasaları, bir de olağanüstü yasaları. İkisi birbiri ile uyumlu. Yoksa bu kadar büyük mucizevi bir olayda sağa sola döndürmeden de olmaz mıydı bu iş demek mümkün. İşte bunun için.

ve kelbühüm basitun zira'ayhi Bil vesıyd köpekleri ise girişte ön ayaklarını uzatmış durumdaydı. levittala'te aleyhim levelleyte minhüm firaren ve le muli'te minhüm ru'ba eğer onların üzerine çıkagelseydin kesinlikle dönüp ardına bakmadan kaçardın, zira bu manzaradan dolayı içini bir ürperti kaplar, korkardın.


19-) Ve kezâlike beasnahüm li yetesaelu beynehüm* kale kailün minhüm kem lebistüm* kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm* kalu Rabbuküm a'lemü Bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm Bi verikıküm hazihi ilelMediyneti felyenzur eyyüha ezka taamen fel ye'tiküm Bi rizkın minhu vel yetelettaf ve lâ yüş'ıranne Biküm ehadâ;

İşte böylece, onları bâ's ettik (BÂİS isminin işaret ettiği bir özellik onlarda açığa çıktı) aralarında yaşadıklarını sorgulasınlar, diye... Onlardan biri: "Ne kadar kaldınız?" dedi...(Bazıları): "Bir gün veya bir günün bir parçası kaldık" dediler... (Diğerleri de) şöyle dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir... Şimdi içinizden birini şu gümüşle (parayla) şehre gönderin de şehrin en temiz yiyeceği hangisiyse bir bakıp, ondan size biraz yaşam gıdası getirsin; çok dikkatli davransın ve sizi kimseye fark ettirmesin." (A.Hulusi)

019 - Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyleyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yahut bir gün yahut bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbiniz alemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızk getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin. (Elmalı)


Ve kezâlike beasnahüm li yetesaelu beynehüm işte durum böyleyken onları hayata döndürdük. Nihayet kendi aralarında ne olup bittiğini sormaya başladılar. kale kailün minhüm kem lebistüm içlerinden biri bu şekilde ne kadar kaldınız diye sordu. Bunun üzerine kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm  diğerleri dediler ki bir gün ya da günün bir parçası kadar, Günün bir kısmı kadar kaldık.

Zaman duygusunu yitirdikleri anlaşılıyor. Zaman mefhumunun orada parantez içine alındığı anlaşılıyor. Unutmayalım zaman mahluktur, zamanı da Allah yaratmıştır. Allah yarattığının mahkumu değil, hakimidir.

Burada ilginçtir Bakara/259.  ayetinde de 100 yıl öldürülüp diriltilen zat aynı sözü söylüyor. Yani bir gün ya da bir günden daha az. İki kıssanın da hedefi aynı. Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaracağını böyle gösteriyor. Yani, hani hatırlarsınız A.İmran suresini işlerken o ayeti de işlemiştim 27. ayet.

kalu Rabbuküm a'lemü Bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm Bi verikıküm hazihi ilelMediyneh o anda söze giren daha başkaları ise şöyle dedi; Ne kadar kaldığınızı en iyi bilen sadece rabbinizdir. Şimdi bunu bırakında içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin. felyenzur eyyüha ezka taamen fel ye'tiküm Bi rizkın minh bir bakıversin yiyeceklerden en temizi, en uygunu hangisi ise size erzak olarak onu alıp gelsin. vel yetelettaf ve lâ yüş'ıranne Biküm ehadâ fakat çok hassas davransın ve sakın sizin varlığınızı kimseye sezdirmesin.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
93. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/20/islamoglu-tef-ders-kehf-001-02693/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder