C sayfasından devam
15-) Haülai kavmünettehazû min dûniHİ aliheten,
levla ye'tune aleyhim Bi sultanin beyyin* femen azlemü mimmeniftera alAllâhi
keziba;
İşte
şunlar (asılsız zanlarının getirisini ilâh
edinenler); şu bizim halkımız, O'nun dûnunda
tanrılar edindiler... Bari bu ilâhlarının gücüne dair, açık bir delil
gösterebilseler! Bu durumda, Allâh üzerine yalan söyleyerek iftira edenden daha
zâlim kim olabilir? (A.Hulusi)
015 - Şunlar
şu bizim kavmimiz olacaklar, tuttular ondan başka ilâhlar edindiler, onlara
karşı açık bir bürhan getirselerdi ya, artık bir yalanı Allaha iftira edenden
daha zalim kim olabilir? (Elmalı)
Haülai kavmünettehazû min dûniHİ alihe
işte bizim kavmimiz olan şu güruh tutturdular onsan başkalarını ilah edindiler.
Yani kendilerine hizmet için yaratılan eşyayı, kendilerine ilah edindiler. Yani
altlarında ki bineklerinin bineği oldular. Kölelerinin kölesi oldular. Tersine
döndürdüler eşyayı. Yaratılışın amacını unuttular, Allah’ın kendilerine
verdiği, biçtiği yüce rolü unuttular, rablerini unutunca kendilerine sahte
rabler tedarik ettiler.
levla ye'tune aleyhim Bi sultanin beyyin
oysa ki onların bu konuda somut ikna edici güçlü bir delil getirmeleri
gerekmiyor muydu. Yani belli ki inandılar. Somut güçlü bir delil. Bi sultanin beyyin ikna edici, akla
hitap eden somut, güçlü bir delil gerekmiyor muydu. İman cehaletle olmaz. İman
bilgi üzerine oturursa hakiki ve tahkiki iman olur.
femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziba
şu halde kendi uydurduğu yalanı Allah’a isnat edenden daha zalim biri olabilir
mi?
16-) Ve izı'tezeltümuhüm ve ma ya'budune
illAllâhe fe'vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiHİ ve yüheyyi'
leküm min emriküm mirfeka;
Mâdemki
onlardan ve Allâh'tan ayrı olarak taptıklarından uzaklaştınız, o hâlde o
mağaraya sığının ki, Rabbiniz Rahmetinden size yaysın ve yaptığınızda sizin
için yararlı bir şey oluştursun. (A.Hulusi)
016 - Madem
ki onlardan ve Allah dan maada taptıklarından uzleti ihtiyar ettiniz, o halde
Kehfe (mağaraya) çekilin ki sizin için rabbiniz rahmetinden kısmet neşretsin ve
size işinizden bir kolaylık hazırlasın. (Elmalı)
Ve izı'tezeltümuhüm ve ma ya'budune illAllâh madem siz onlardan ve Allah dışında
taptıkları her şeyden uzaklaştınız fe'vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiH
o halde şu mağaraya sığının ki rabbiniz rahmetinden size bir pay ulaştırsın. ve yüheyyi' leküm
min emriküm mirfeka ve sizi soylu eyleminizden dolayı ihtiyaç
duyduğunuz maddi manevi donanıma sahip kılsın.
Mirfak, ya da merfık tersi de
mümkün, iki şekilde de okunur. Yolcunun yol donanımı anlamına gelir. Dirseğe de
bu kelime kullanılır mirfak. Eylemin mahiyetinden dolayı cismani ve ruhani tüm
ihtiyaçları kapsar. Yani siz madem Allah’ı desteklediniz, Allah’ta sizi
destekleyecektir. Lojistik destek verecektir. Belki burada ki en güzel açılımı
da bu olsa gerektir.
17-) Ve teraşŞemse izâ tale'at tezaveru an
Kehfihim zatel yemiyni ve izâ ğarebet takriduhüm zâteş şimali ve hüm fiy
fecvetin minh* zâlike min âyâtillâh* men yehdillâhu fehüvel mühted* ve men
yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;
Güneş
doğduğunda, mağaralarının sağından döner... Gurubunda da sol taraflarından geçer...
Onlar mağaranın geniş avlusu içindedirler... İşte bu, Allâh'ın
işaretlerindendir... Allâh kime hidâyet ederse, işte o hakikate
erdirilmiştir... Kimi de saptırmışsa artık onu aydınlatacak bir velî
bulamazsın. (A.Hulusi)
017 - Güneşi
görüyorsun â doğduğu vakit kehiflerinden sağ tarafa meyleder, battığı vakit da
onları sol tarafa makaslar ve onlar, onun içinde bir geniş sahadadır, bu işte
Allahın âyâtındandır, Allah her kime hidayet ederse işte o, irmiştir, her kimi
de saptırırsa artık onu irşat edecek bir veliy bulamazsın. (Elmalı)
Ve teraşŞemse izâ tale'at tezaveru an Kehfihim
zatel yemiyni ve izâ ğarebet takriduhüm zâteş şimali ve hüm fiy fecvetin minh
ve onlar o mekanın geniş bir bölümünde bulunuyorlarken, güneşin doğarken
onların mağarasını sağ tarafından teğet geçip gittiğini. Yine batarken de sol
tarafından teğet geçip gittiğini görürdün eğer baksaydın.
zâlike min âyâtillâh Allah’ın
ayetlerinden biri idi bu. Yani Allah onları, onların haberi olmadan korudu.
Doğrudan güneşe muhatap kılmadı. Cesetlerini muhafaza etti, kurutmadı. Öyle bir
ortam hasıl etti, yarattı ki onları bir belge olarak sakladı. Onun için bu
Allah’ın olağanüstü işaretlerinden biriydi. Ki burada söylenen de ibret verici
desteğinden biriydi, Allah’ın ayetlerinden biriydi. Doğru yolu arayanlar ve
bedel ödeyenlerin Allah tarafından desteklendiğinin örnek gösterildiği bir olay
bu.
men yehdillâhu fehüvel mühted Allah
kimi doğru yola yöneltirse işte odur doğru yolu bulan. ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen
mürşida ama kimi de sapıklığa terk ederse artık onun için ne bir
dost, ne de bir kılavuz bulunabilir.
18-) Ve tahsebühüm eykazan ve hüm rukud* ve
nukallibühüm zâtel yemiyni ve zâteş şimal* ve kelbühüm basitun zira'ayhi Bil
vesıyd* levittala'te aleyhim levelleyte minhüm firaren ve le muli'te minhüm
ru'ba;
Onlar (ölü gibi) uykuda oldukları
hâlde, sen onları ayıktırlar sanırdın... Onları sağlarına sollarına çevirdik...
Köpekleri de (mağaranın) önüne iki kolunu uzatıp yaymıştı! Onları o hâlde
görseydin, arkanı döner uzaklaşırdın! Onların bu durumundan heyecanlanır
ürkerdin! (A.Hulusi)
018 - Bir
de onları uyanıklar zannedersin halbuki uykudalar dır, ve biz onları sağa sola
çeviririz, köpekleri de medhalde iki kolunu uzatmış, üzerlerine çıkıversen
mutlaka onlardan döner kaçardım ve her halde onlardan dehşet dolardın. (Elmalı)
Ve tahsebühüm eykazan ve hüm rukud
onlar ölüm uykusuna yattıkları halde sen onları uyanık sanırdın. Rukut; uyku ya
da ölüm için yatmak. Ki biz burada ölüm uykusuna yatmak biçiminde karşıladık.
Kur’an da merkat, mezar olarak ta geçer. Yasin/52 de. ..min merkadinâ*
hazâ ma ve'ader Rahmân.. (Yasin/52)
Eykazan olayın uyku ile irtibatlı tek kelimesi bütün kıssa boyunca
bu kelimedir. Uyanmak demek. Fakat bu da gerçek manada değil, sanırdım, bir
sanı, bir yanılsama manasında alınmış. Onun için uyanık sanırdın. Yoksa bir
gerçeği ifade etme manası değil.
ve nukallibühüm zâtel yemiyni ve zâteş şimal
dahası biz onları bir sağa, bir sola döndürüp duruyorduk. Böylesine olağanüstü
bir olayda bile ilahi müdahale, yine ilahi yasaların uyumu içinde geliyor. Yani
bu kadar olağanüstü bir olayda sağa sola döndürmeden de olmaz mıydı diye
düşünebilirsiniz. İşte böyle bir soru sorarsanız alacağınız cevap; Allah
olağanüstü bir müdahale de bulunacakken de olağan yasaları çerçevesinde bu
müdahaleyi yapıyor. Yani onlarla uyum içinde yapıyor. Çünkü her ikisi de
Allah’tan. Allah’ın tabii yasaları, bir de olağanüstü yasaları. İkisi birbiri
ile uyumlu. Yoksa bu kadar büyük mucizevi bir olayda sağa sola döndürmeden de
olmaz mıydı bu iş demek mümkün. İşte bunun için.
ve kelbühüm basitun zira'ayhi Bil vesıyd
köpekleri ise girişte ön ayaklarını uzatmış durumdaydı. levittala'te aleyhim levelleyte minhüm firaren
ve le muli'te minhüm ru'ba eğer onların üzerine çıkagelseydin
kesinlikle dönüp ardına bakmadan kaçardın, zira bu manzaradan dolayı içini bir
ürperti kaplar, korkardın.
19-) Ve kezâlike beasnahüm li yetesaelu
beynehüm* kale kailün minhüm kem lebistüm* kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm*
kalu Rabbuküm a'lemü Bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm Bi verikıküm hazihi
ilelMediyneti felyenzur eyyüha ezka taamen fel ye'tiküm Bi rizkın minhu vel
yetelettaf ve lâ yüş'ıranne Biküm ehadâ;
İşte
böylece, onları bâ's ettik (BÂİS isminin işaret
ettiği bir özellik onlarda açığa çıktı)
aralarında yaşadıklarını sorgulasınlar, diye... Onlardan biri: "Ne kadar
kaldınız?" dedi...(Bazıları): "Bir gün veya bir günün bir parçası kaldık"
dediler... (Diğerleri de) şöyle dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha
iyi bilir... Şimdi içinizden birini şu gümüşle (parayla) şehre gönderin de şehrin en temiz yiyeceği hangisiyse bir
bakıp, ondan size biraz yaşam gıdası getirsin; çok dikkatli davransın ve sizi
kimseye fark ettirmesin." (A.Hulusi)
019 - Yine
böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir
söyleyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yahut bir gün yahut bir günün
birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbiniz alemdir, şimdi siz
birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha
temiz ondan size bir rızk getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi
birine sezdirmesin. (Elmalı)
Ve kezâlike beasnahüm li yetesaelu beynehüm
işte durum böyleyken onları hayata döndürdük. Nihayet kendi aralarında ne olup
bittiğini sormaya başladılar. kale kailün minhüm kem lebistüm içlerinden biri bu
şekilde ne kadar kaldınız diye sordu. Bunun üzerine kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm diğerleri dediler ki bir gün ya da günün bir
parçası kadar, Günün bir kısmı kadar kaldık.
Zaman duygusunu yitirdikleri
anlaşılıyor. Zaman mefhumunun orada parantez içine alındığı anlaşılıyor.
Unutmayalım zaman mahluktur, zamanı da Allah yaratmıştır. Allah yarattığının
mahkumu değil, hakimidir.
Burada ilginçtir Bakara/259. ayetinde de 100 yıl öldürülüp diriltilen zat
aynı sözü söylüyor. Yani bir gün ya da bir günden daha az. İki kıssanın da
hedefi aynı. Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaracağını böyle gösteriyor.
Yani, hani hatırlarsınız A.İmran suresini işlerken o ayeti de işlemiştim 27.
ayet.
kalu Rabbuküm a'lemü Bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm
Bi verikıküm hazihi ilelMediyneh o anda söze giren daha başkaları
ise şöyle dedi; Ne kadar kaldığınızı en iyi bilen sadece rabbinizdir. Şimdi
bunu bırakında içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin. felyenzur eyyüha
ezka taamen fel ye'tiküm Bi rizkın minh bir bakıversin yiyeceklerden
en temizi, en uygunu hangisi ise size erzak olarak onu alıp gelsin. vel yetelettaf ve
lâ yüş'ıranne Biküm ehadâ fakat çok hassas davransın ve sakın sizin
varlığınızı kimseye sezdirmesin.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
93.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/20/islamoglu-tef-ders-kehf-001-02693/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder