Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha
25-26-27-28)
Rabbim göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi. Çöz düğümü dilimden ki anlasınlar beni.
Hz. Musa’nın, Kur’an ın
ebedileştirdiği bu duasına canı gönülden amin diyerek Kur’an devletinin yepyeni
bir şehrine daha giriyoruz. Kur’an ülkesinin girdiğimiz bu sitesi gerçekten de
müstesna bir site. Kur’an sureleri arasında bambaşka bir yeri olan sembolik
dili, temsiller ve meselleri ile simgesel üslubuyla KEHF suresi.
Kehf suresi gerçekten de bize
meseller ve kıssalarla ebedi hakikatin nasıl anlatılacağını öğreten bir üslup
zirvesi, bir usül şahikasıdır. Onun için bu surenin tefsirinde çok daha
ayrıntılı ve çok daha detaylı durmak isterdim. Bunu zamanımız elverdiği oranda
yine yapmaya çalışacağım. Ama şunu söylemeliyim ki özelde Kehf suresinin,
genelde ilahi kelamın insan diline yansıması olan Kur’an ın imkanı tükenmez,
anlamı tüketilemez. Hiçbir tefsir, hiçbir yorum, hiçbir müfessir, hiçbir
yorumcu ben şu ayetin anlamını ya da anlam imkânını tükettim iddiasında
bulunamaz. Kur’an ın mucize oluşunun tezahürlerinden biri belki de birincisi,
taşıdığı engin ve okyanusvari anlamın tüketilememesi. Bu imkanın insanoğlu
yaşadığı sürece üretilebilmesi ve yeniden konuşması. Her gördüğü insana yeni
şeyler söyleyebilmesi. Her zamana, her zemine yepyeni mesajlar taşıması, Kur’an
ın mucize oluşunun delillerinden biridir.
Kehf suresi resmi sıralamada,
elimizde ki tedvinde 18. sırada yer alır. Hemen isra suresinin ardından. Adını,
12. ve 20. ayetler arasında anlatılan mağara arkadaşları, yani ashabı kehf
kıssasından alır. Mekkidir. Firuz Abadi’nin Besairu
zevi't-temyiz fi letaifi'l-kitabü'l-aziz’ inde Mekki olduğu konusunda ittifak
olduğu iddiası yer alır.
Mekke’nin son döneminde nazil
olduğu, sureye şöyle kuş bakışı bakıldığında kolayca anlaşılır. Çünkü
Resulallah’ın ruh haritasını okuyan rabbimiz, onun tasavvurunu inşa etmek için
bu surede bir çok teselli bahsine başvurur. Kehf kıssası da aslında bunlardan
biridir. Bir teselli kıssasıdır. Siz rabbinize samimi olarak inanır ve
güvenirseniz Allah sizi destekler ve yarı yolda bırakmaz mesajıdır.
Ğaşiye ile Nahl sureleri arasında
indirilmiştir. Konusu Allah-İnsan ilişkisidir. Bu ilişkinin çift kutuplu
tabiatıdır. Bir yanda yaratan ve yaratılan arasındaki mahiyet farkı, öte yandan
ise Allah-İnsan arasında ki var oluşsal bağlantı. Daha doğru bir ifade ile
insanın Allah’a olan muhtaçlığı, ihtiyacı. İşte Allah-İnsan ilişkisinin çift
kutuplu tabiatından kastımda bu.
Sure Allah’ın mutlaklığı ile
başlar İlk ayeti ebedi ve ezeli olan kâinatın yaratıcısının yüceliği ve
mutlaklığı ile başlar ve yaratılmışların zirvesi olan insanın ve insanlığın
ufku Hz. Peygamberin beşeri tabiatını, ölümlü tabiatını vurgulayan bir ayetle
son bulur. Yani varlığın zirvesi olan Allah’ın mutlaklığı ile başlar,
insanlığın zirvesi olan Resulallah’ın ölümlü ve beşeri tabiatını vurgulayarak
son bulur. Onun için Allah-İnsan ilişkisini işler dedim.
Kur’an ın en sembolik suresidir
girişte de söylediğim gibi. Çünkü bir çok kıssa mesel ve temsil içerir.
Söyleyeceğini kıssalar meseller ve temsillerle dile getirir.
Kehf kıssası mesela. 13 - 20.
ayetler arasında işlenir.
Zengin yoksul meseli 32 44. ayetler arasında.
Adem İblis kıssasına kısa bir
değinir 50 – 53. ayetler arasında.
Musa – Salih kul kıssasına 60 –
82. ayetlerde yer verilir.
En son Zülkarneyn kıssasına ise
83 – 98. ayetler arasında yer verilir.
Bu kıssaların her birinin temsil
ettiği bir hakikat vardır. Yani bu kıssalar birer parmaktırlar, ayı
gösterirler. Parmak ayı gösterirken parmağa değil aya bakılır. Tabii önce
parmağa bakılır ki nereyi gösteriyor. Gördükten sonra da gösterdiği yere
bakılır. Onun için bu kıssalar gerçekten de tefsir edilmelidirler. Hatta sadece
tefsirle yetinilmeyip te’vil edilmelidirler. Yani ne dediğinden hariç, ne demek
istediği de sorgulanmalı, dahası; Kur’an a soru sorulmalı ve cevap alınmalıdır.
Her biri bir hakikate atıf olan
bu kıssalardan 1. si olan ashabı Kehf kıssası, varlığın en temel yasası,
mahlukatın en temel yasası olan hayat ve ölüm gerçeğine bir atıftır.
İnsanoğlunun ölümden sonra dirileceğini işleyen bu mübarek kıssa ölümden sonra
dirilişe inanmayanların tasavvurunu inşa eden, yamuk tasavvurlarını imha edip
onlarda ölünden sonra bir dirilişin olduğunu inşa etmeye çalışan bir kıssadır.
Ondan sonra gelen zengin-yoksul
kıssası ise, iki bahçe sahibi zengin, onun karşısında bir yoksul adam meseli
anlatılır. Aslında bir meseldir bu. Yani tarihsel bir olaya atıf değildir,
fakat her zaman her yerde yaşanması görülmesi mümkün olan bir misal, bir
temsildir. İşte bu temsil de varlık ve yokluk. Varsıllık ve yoksulluk.
Zenginlik ve fakirliğin mahiyeti üzerine insanoğlunu derin derin düşünmeye
davet eder ve aslında zenginlik dediğimiz, yoksulluk dediğimiz şeylerin görece
olduğunu ve bizim zengin dediğimiz insanların gerçekte çok yoksul olduğunu, yoksul
gibi gördüklerimizin ise gerçekte çok zengin olduğunu. Varsıllık ve
yoksulluğun, zenginlik ve fakirliğin bir de Allah’ça tanımı olduğunu. Allah’ın
gör dediği yerden bakıldığında varlıklı gibi görünenlerin özü itibarıyla çok
yoksul çok muhtaç olduğunu ve varlık gibi gördüğümüz şeylerin de bir gün
elinden uçup gideceğini. Geriye kalanın öz zenginliği, iman zenginliği, kişilik
ve şahsiyet zenginliği olduğunu. Yoksul gibi görünen insanların ise eğer
içlerinde zengin bir yürek,i zengin bir iç dünyası taşıyorlarsa kaybedilmeyecek
bir servete sahip olduklarını bize ima eder.
Daha sonraki temsil ve kıssa ise
Adem – İblis kıssası. Kur’an da bir çok yerde anlatılan bu kıssa ki 7 surede
anlatılır. İyi ve kötünün tabiatı, Şeytanın; Allah’ın insanın dostu oluşunun aksine,
insanın ebedi düşmanı oluşu dile getirilir.
Ve Musa bir kul kıssası haddi
zatında eşyanın görünen ve görünmeyen iki boyutu olduğu, yani çift boyutlu
tabiatı dile getirilir ve hikmetle bilgi arasında ki derinlik farkı, iki ayrı
bakış açısının aynı olayı nasıl değerlendirdiği. Dolayısıyla hakikatin, eşyanın
gördüğümüz kabuğundan müteşekkil olmadığı, onun altında yatan bir boyutunun
daha olduğu ve tabii buradan yola çıkarak hiç kimsenin ben her şeyi biliyorum
iddiasında bulunmaması gerektiğini ve bilmediği bir boyutunun mutlaka olduğunu
ve en son nihayetinde Allah’ın kâinata yönelik fiillerinin, eylemlerinin taa..!
arka planında, temelinde çok farklı nedenler ve hikmetler yatabileceğini. Bu
hikmetleri kavramadan, kavrayamadan Allah’ın yaratışı, Allah’ın müdahalesi,
Allah’ın fiilleri üzerinde son sözü söylemememiz gerektiğini ima ve ihsas eder.
En son olarak ta Zülkarneyn
kıssası, ki bu serinin son kıssasıdır. Maddi iktidar, manevi bilgelik ve bir
açıdan da yerellik, evrensellik arasındaki farkı vurgular. Zülkarneyn’in
şahsında doğuya ve batıya hükümdar olmuş, sahip olmuş bir cihangir, bir dünya
hükümdarı, imparatorunun şahsında, aslında neyin geçici, neyin kalıcı. Hangi
iktidarın geçici, hangi iktidarın kalıcı olduğunu bize ima eder.
Gördüğünüz gibi gerek ashabı
kehf, gerek zengin yoksul, gerek Adem ve iblis. Gerekse Musa ve bir kul ve
nihayet Zülkarneyn kıssalarının hepsinin bir ortak boyutu var. O da eşyanın
çift kutuplu tabiatı. Yani hakikat iki kutba sahiptir. İşte doğum ve ölüm. Bu
hayat ve öte hayat. İyilik ve kötülük. Bir yüzünde o, diğer yüzünde o. Gece ve
gündüz, yine bilgi ve hikmet. Görünen ve görünmeyen. Bir başka kıssanın verdiği
dünyevi iktidar, uhrevi iktidar. Yerellik ve evrensellik hepsinde gördüğümüz
müşterek nokta hakikatin çift boyutluluğu.
Surenin makro hedefi insanın
hayat bilgi ve iktidarının geçici, Allah’ın hayat bilgi ve iktidarının ise
kalıcı olduğunu söylemektir. Bunu Musa - bir Kul kıssasında ki bilgi
felsefesiyle. Ashabı kehf kıssasında ki ölüm ve hayat bakışıyla. Zülkarneyn kıssasında
ki iktidar bakış açısıyla bize söyler sure.
Ve bir tasavvur inşa eder bu
sure, muhatabının tasavvurunu yeniden inşa eder. Yani sizin bilgiye nasıl
baktığınızı veya nasıl bakmanız gerektiğinizi. Hayata mevcut bakışınızla,
aslında bakmanız gereken arasında ki fark. Yine iktidara nasıl baktığınızı ve
ideal olarak bakmanız gereken yeri öğretir, gösterir.
İşte böylece inşa eder ve tabii
ki sadece Tasavvurunu inşa etmez, aynı zamanda ahiretini imar ve mamur eder.
Yani hem dünyada hayatı inşa edecek insanı eder, hem de bu insanın ahiretini
inşa eder vahiy. İşte bütün bu nedenlerden dolayı sure tüm insanlığa şu ebedi
mesajı vererek son ayetinin son cümlesi şöyle son bulur;
femen kâne yercu Lıkae Rabbihi felya'mel
amelen salihan ve lâ yüşrik Bi 'ıbadeti Rabbihi ehadâ (110) kim
rabbine kavuşacağına inanırsa, bunu yürekten kabul eder ve buna hazır olur,
hatta buna iştiyak duyarsa felya'mel
amelen Saliha mutlaka iyi bir şeyler yapsın. İyi eylemler ortaya koysun.
Kim gibi diye sormazsınız değil
mi? İşte mağara arkadaşları gibi. İyi eylemler ortaya koysun. Yani şeytan gibi
kötü eylem değil, Adem gibi iyi eylemler. Yani işte bu surede meseli ve kıssası
anlatılan o iyilerin eylemleri. Onların izini sürsün, yoksa şeytanın izini
sürmüş olur. ve
lâ yüşrik Bi 'ıbadeti Rabbihi ehadâ ve rabbine, özellikle rabbine,
rububiyeti öne çıkarmış ayet. Yani kendisini terbiye eden, koruyup gözeten,
koruyup kollayan, öğreten, yaşatan, yaşaması için gerekli olan her şeyi temin
eden rabbine de hiçbir şeyi ortak koşmasın. Yani Allah’a ait hiçbir niteliği
Allah dışında hiçbir varlığa yakıştırmasın. Mükemmelliği Allah dışında birine
izafe etmesin diyerek son bulur.
Bu kısa ve muciz girişten sonra
şimdi surenin tefsirine başlayabiliriz.
1-) El Hamdu Lillâhilleziy enzele alâ abdiHİl
Kitabe ve lem yec'al lehu 'ıveca;
HAMD o
Allâh'a mahsustur ki, kuluna Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini (KİTAP), kendisinde hiçbir
tutarsızlık olmaksızın inzâl etti. (A.Hulusi)
001 - Hamd
o Allaha ki kuluna kitap indirdi, hem ona hiç bir yamukluk yapmaksızın.(Elmalı)
El Hamdu Lillâhilleziy enzele alâ abdiHİl
Kitabe ve lem yec'al lehu 'ıveca Hamdolsun Allah’a ki kuluna ilahi
mesajı indirdi ve onda hiçbir çarpıklığa yer vermedi. Hiçbir karmaşaya, hiçbir
yamukluğa, hiçbir çapraşıklığa yer vermedi.
Iveca; Çarpıklık diye çevirdim Türkçeye, ki karmaşa, yamukluk aynı
anlamlara gelir. Bakara suresinin girişindeki ayette de hatırlayacaksınız;
Zâlikel Kitâb'u lâ raybe fiyhi hüden
lil muttekıyn (Bakara/2) ifadesi var. Bu ayeti kerimede lâ raybe fiyhi, kendisinde şüphe
bulunmayan bu kitap Allah bilincine ulaşanlar, daha doğrusu var oluş bilincini
yitirmemiş herkes için bir yol gösterici, bir yol haritası bir kılavuzdur.
Oradaki lâ raybe fiyhi ile birlikte
düşünmek lazım Iveca’yı. Yani
yamukluğa, kuşkuya yer vermeyen bir kitap.
Yine Nisa/82. ayetteki eğer o
Allah dışında bir kaynaktan gelmiş olsaydı; ..levecedu
fiyhıhtilafen kesiyra
(Nisa/82) buyruluyordu ya. Onda bir çok karmaşık şey bulurdunuz. Birbiriyle
çelişen nokta bulurdunuz, çelişki bulurdunuz. Onun için bunu bulamazsınız diyor
Kur’an ilahi kaynağına atıf yaparak Kur’an vahyin.
Yine İsra/105. ayetinde, ki bir
önceki surede, derste işlemiştik; Ve Bil Hakkı enzelnahu ve Bil Hakkı nezel
(İsra/105) biz onu hakikate bir atıf olarak, kaynağından geldiği gibi indirdik
ve o da hakikate bir atıf olmak üzere kaynağından indiği gibi insanlara ulaştı.
İşte bütün bunlarla, bu ayetlerle
birlikte düşündüğümüzde burada ki ıvecen
kelimesinin ne demeye geldiği daha iyi anlaşılır.
2-) Kayyimen, li yünzire be'sen şediyden min
ledünHU ve yübeşşiral mu'miniynelleziyne ya'melunes salihati enne lehüm ecran
hasena;
Dosdoğru
(bir Kitap'tır)
da... O'nun ledünnündendir; şiddetli bir sıkıntıya karşı uyarmak ve de imanın
gereği çalışmalar yapan iman edenlere, kendileri için güzel bir karşılık
olduğunu müjdelemek içindir. (A.Hulusi)
002 - Dosdoğru,
ledünnünden şiddetli bir beis ile inzar etmek, ve Salih, Salih ameller yapan
müminlere şunu müjdelemek için ki kendilerine cidden güzel bir ecir var. (Elmalı)
Kayyimen, li yünzire be'sen şediyden min ledünH
aksine onu dosdoğru, dolambaçsız kıldık ki, inkarcıları kendi katından gelecek
şiddetli bir ceza ile uyarsın. ve yübeşşiral mu'miniynelleziyne ya'melunes salihati enne lehüm
ecran hasena yararlı ve erdemli davranan müminlere ise kendilerini
bekleyen güzel bir karşılığı müjdelesin diye indirdik.
3-) Makisiyne fiyhi ebeda;
Ki (bu iman edenler) onun
içinde sonsuza dek kalacaklardır. (A.Hulusi)
003 - Ebediyen
onda arâm edecekler. (Elmalı)
Makisiyne fiyhi ebeda içinde ebedi
kalacakları bir karşılığı. Yani geçici olmayan bir karşılığı.
Neden böyle bir ilaveye ihtiyaç
duyulmuştur derseniz, aslında bir üstteki 2. ayet, bu karşılığın sadece ukbada
değil dünyada da bir biçimde verildiğini zaten ima ediyor ve biraz sonra
gelecek mağara arkadaşları kıssası bunun tipik bir örneği. Bakın Allah severse
kendisini razı eden, kendisini sevindiren, yani aslında kendilerini
sevindirdiler onlar. Yoksa insanoğlunun imanından Allah’ın hiçbir çıkarı
olmadığı gibi, inkarından da hiçbir kaybı olamaz.
Allah insanı sevdiği için kendi
lehine yaptıklarından dolayı da sevinir. Yani insanın kendi kendisine ikram
etmesine sevinir. Zulmetmesine ise razı olmaz. Çünkü Allah’a zulmetmez, edemez
zaten. ve mâ zalemûna ve lâkin kânû
enfüsehum yazlimûn. (Bakara/57) Bize zulmetmediler zaten bu mümkün de
değil. Fakat kendilerine, bizzat öz benliklerine zulmettiler, haksızlık
yaptılar.
Peki burada ki 3. ayetin muradı nedir dersek,
bu dünyada ki Allah’ın ödülünün yanında bir de kalıcı ebedi bir ödül beklediği
ifade buyruluyor ve devam ediyor. Aslında bunlar duraklarıyla birer ayet
olsalar da mâna ve mânanın aslı olan cümle devam ediyor, şu 4. ayeti de
kapsıyor;
4-) Ve yünziralleziyne kalüttehazAllâhu veleda;
"Allâh
çocuk edindi" diyenleri de uyarmak için. (A.Hulusi)
004 - Hem
şunları inzar etmek için ki «Allah velet edindi» demekteler. (Elmalı)
Ve yünziralleziyne kalüttehazAllâhu veleda bir de Allah çocuk edindi diyen kimseleri
uyarsın için indirdi.
Bu uyarının doğrudan muhatabı
Hıristiyanlaşan Hz. İsa müminleridir. Çünkü hemen bir üstte 2. ayette müşrikler
uyarılmıştı. li yünzire be'sen şediyden (2) biçiminde
uyarılmıştı. Onun için burada ki özellikle ehli kitap içerisinden Allah’a oğul
isnat etmesi ile ünlü, belki bir takım yorumlarla, bir takım te’villerle bir
takım dolaylı yollardan ama teslis akidesinin temelde taşıdığı şirk unsuruna
dikkat çeken bir ayet bu.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
93. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/20/islamoglu-tef-ders-kehf-001-02693/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder