B sayfasından devam.
10-) İz evel fityetü ilelKehfi fekalu Rabbenâ
âtinâ min ledünKE rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ;
Hani o
delikanlılar, o mağaraya sığınmışlar ve "Rabbimiz (hakikatimiz olan Esmâ bileşimimiz) bize ledünnünden (aslın
olan mutlak El Esmâ mertebesinden açığa çıkan özel bir kuvve ile) bir rahmet (lütfunla oluşacak
bir nimet) ver ve bize (bu) işte bir kemâl hâli
oluştur" demişlerdi. (A.Hulusi)
010 - O
vakit ki o genç yiğitler Kehfe çekildiler de şöyle dediler: ya Rabbenâ! Bizlere
ledünnünden bir rahmet ihsan eyle ve bizim için işimizden bir muvaffakıyet
hazırla. (Elmalı)
İz evel fityetü ilelKehfi fekalu Rabbenâ âtinâ
min ledünKE rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ hani zamanın
birinde o gençler mağaraya sığınmışlar ve rabbimiz demişlerdi. Bize yüce
katından bir rahmet bahşet ve bizi içine düştüğümüz şu durumdan dolayı doğru
bir sonuca ulaştıracak bir bilinçle bir şuurla donat.
11-) Fedarebna alâ azânihim fiyl Kehfi siniyne adeda;
Bu
sebeple uzun yıllar o mağarada onların kulakları üzerine vurduk (algılamalarını dünyaya kapadık, uyuttuk). (A.Hulusi)
011 - Bunun
üzerine müteaddin seneler kehifte kulakları üzerine vurduk. (Elmalı)
Fedarebna alâ azânihim fiyl Kehfi siniyne adeda
bunun üzerine biz de kulaklarına yıllar boyu onları dış dünyaya kapatan bir
mühür vurduk. Dış dünyaya kapattık. Özel bir moda geçirdik. Çok özel bir hayat
düzlemine aldık. Ona bizin bildiğimiz ve yaşadığımız hayat diyemeyiz. Belki
bildiğimiz anlamda ölüm de diyemeyiz. Bu ikisinin dışında bir hayat mertebesi
diyebiliriz. Allah daha iyisini bilir.
Bunu uyku olarak alıyor
müfessirlerimiz. Fakat biraz önce de söyledim bu kıssada uyku sözcüğü hiç
geçmiyor. Bu hayat mertebelerinden, ki hayatın bir tek ya da iki mertebesi yok.
Bir çok mertebesi var. Ki hayatın farklı mertebelerini Üstad Bediüzzaman Said
Nursi gerçekten de risalelerde güzel bir biçimde, veciz bir biçimde açıklar.
12-) Sümme beasnahüm li na'leme eyyül hızbeyni
ahsa lima lebisû emeda;
Sonra onları
bâ'settik, iki grubun hangisinin, kaldıkları süreyi daha iyi tahmin edeceğini
bilelim (daha iyi hesap edeceği ortaya çıksın) diye. (Burada bilelim
demek, açığa çıkaralım, fiilen tahakkuk ettirelim de kendileri de anlasın
demektir. {Elmalılı Tefsir; Cilt:5 Sayfa:3226})(A.Hulusi)
012 - Sonra
da onları ba'settik ki hep bilelim: iki hizbin hangisi bekledikleri gayeyi iyi
hesap etmiş? (Elmalı)
Sümme beasnahüm li na'leme eyyül hızbeyni ahsa
lima lebisû emeda sonra onları dirilttik ki geçip giden süreci iki
gruptan hangisinin olayın hikmetine uygun değerlendireceğini seçip ortaya
çıkaralım diye.
Evet, beasnahüm sonra onları dirilttik diyor. Ba’sü ba’del mevt öldükten sonra dirilişte kullandığımız o kelime
burada kullanılan. Ya da gönderdik manasına da gelebilir. Ama uyandırdık
anlamına almışlar. Biraz da tarihsel anlatıma uygun olarak müfessirlerimiz.
Fakat bu fazla serbest bir çeviri
biçimi olsa gerek. Biraz yorum ağırlıklı bir çeviri. Oysa ki Bakara/259. de
benzer bir olay anlatılır. Üzeyir kıssası diye bildiğimiz olay. Orada 100 yıl
öldükten sonra diriltildiği ifade edilir o zat. Öldükten sonra diriltildiği
ifade edilir açıkça. Onun için de bu kıssa ile Bakara/259 de yüz yıl
öldürüldükten sonra diriltilen o zatın kıssasını birlikte okumak çok daha aydınlatıcı
ve tefsir edici olacaktır.
Burada ki hızbeyni ifadesi bize göre 21.
ayette gelecek olan bu olay üzerine iki farklı bakış açısına bir atıf yapıyor.
Yani bu olayı;
1 - Atıf yaptığı hakikate bakarak
okuyan bakış açısı, Yani camdan bakıp gerçeği izleyenler.
2 – Cama bakıp arkasını
görmeyenler.
Yani bir parmağın gösterdiği aya
bakanlar, bir de parmağa bakıp parmağın gösterdiği yeri hiç göremeyenler. İki
hizipten kasıt, iki bakış açısı olsa gerektir.
13-) Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk*
innehüm fityetün amenû Bi Rabbihim ve zidnahüm hüda;
(Rasûlüm) Onların
haberlerini Hak olarak sana hikâye ediyoruz... Muhakkak ki onlar Rablerine (Bi-Rabbihim = hakikatleri olan şuurlarında olarak) iman etmiş delikanlılardı... Biz de onların hakikatlerini
yaşamalarını kuvvetlendirdik. (A.Hulusi)
013 - Biz
sana onların kıssalarını doğru olarak naklediyoruz: hakikat bunlar, bir kaç
genç yiğit rablerine iman ettiler, biz de hidayetlerini artırdık ve kalplerine
rabıta verdik. (Elmalı)
Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk
sana onların haberini mutlak hakikate atıf olan boyutlarıyla birlikte
aktaracağız. İşte burada ki Bil Hakk, anahtar bir terim. Bütün gerçekliği ile
şeklinde de çevrilebilir. Hatta aslına uygun olarak biçiminde de çevrilebilir.
Fakat vahyin maksadına uygun en doğru anlayış Bil Hakk ibaresini bizim
çevirdiğimiz, tercih ettiğimiz gibi olmalıdır ki, Hakikate atıf olan
boyutlarıyla, Bil Hakk şeklinde çevirdik.
Asıl amaç, burada anlatılan
kıssanın amacı ölüm ve hayatın hakikatine, tabiatına bir atıftır. İşte
hakikatte odur. Yoksa kıssanın kendisi değildir, ayrıntıları değildir. Onun
içinde kıssanın bitişinde gelecek bir ayeti kerime doğrudan bu kıssanın
muhatabı olan tüm müminlere, ama başta Resulallah’a bu kıssa hakkında kimseden ayrıntı
istemeye kalkma. Yani parmağa değil, parmağın gösterdiği yere bak emri gelir.
Onun için burada kıssanın yaptığı atıf, yani kıssadan hisseye bir atıf vardır.
Onun için de;
..fa'tebiru ya
ulil'ebsar (Haşr/2) ayetinde olduğu
gibi. Ey basiret sahipleri ibret alın, geçiş yapın, ebur geçmek demektir. Yani
bu anlatılan şeyden, onun arkasında yatan hakikate geçin.
Bu kıssalar,
ki Yusuf kıssası, Habil Kabil kıssası, Musa Harun kıssası, Süleyman Belkıs
kıssası Yahudi kutsal metinlerinde de geçer. Fakat Kur’an da ki geçişi çok
farklıdır. Ahlaki ve akidevi sonuçlar çıkarmak için geçer Kur’an da Yoksa
sahibini malumat sahibi kılmak için değil muhatabını.
innehüm fityetün amenû Bi Rabbihim ve zidnahüm
hüda şu bir gerçek ki onlar rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de
onların doğru yolda olma bilincini artırmıştık.
14-) Ve rabatna alâ kulubihim iz kamu fekalu
Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned'uve min dûniHİ ilâhen lekad kulna izen
şetata;
Onların
kalplerine râbıta koyduk (şuurlarını, müşahede
hâlinde devamlı kıldık)! İşte (o delikanlılar) ayağa
kalktılar da şöyle dediler: "Rabbimiz (aslımız
olan El Esmâ mertebesi), semâların ve arzın
Rabbidir (varlıkta olan her şeyi El Esmâ'sıyla
oluşturandır)! O'nun dûnunda (o kavrama denk olmayan)
ilâh (varlıkta tasarruf eden) kabul edemeyiz! Andolsun, bunun aksini dillendirirsek o
takdirde akıl ve mantığın alamayacağı kadar saçma bir laf etmiş oluruz."
(A.Hulusi)
014 - O
vakit ki kıyam ettiler de dediler: bizim rabbimiz Göklerin ve Yerin rabbi, biz
ihtimali yok ondan başka bir ilâhe tapmayız, doğrusu o surette cidden saçma
söylemiş oluruz. (Elmalı)
Ve rabatna alâ kulubihim öyle ki onların
yüreklerini imanda sabit kılmıştık. Yüreklerini imanda sabit kılmıştık, imanda
sabit olmasaydı içinde bulundukları toplumu, belki çoluk çocuğunu, belki
eşlerini, ailelerini, belki mevkilerini, makamlarını, servetlerini terk edipte
Allah için bu eyleme girişirler miydi. Evet, imanda sabit kılınmak nasıldır
onun modeli veriliyor burada.
iz kamu fekalu küfre baş kaldırdıkları zaman,
kamu, kıyam ettikleri zaman, ayaklandıkları, baş kaldırdıkları zaman aralarında
şöyle konuşmuşlardı.
Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned'uve min
dûniHİ ilâhen bizim rabbimiz göklerin ve yerin rabbidir. Asla onu
bırakıp ta ilah diye başkalarına kulluk etmeyiz. lekad kulna izen şetata eğer böyle
yaparsak asıl o zaman haddimizi aşmış oluruz. Gerçekten uzaklaşmış oluruz.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
93. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/20/islamoglu-tef-ders-kehf-001-02693/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder