25 Nisan 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (010-014)(93-C)




B sayfasından devam.

10-) İz evel fityetü ilelKehfi fekalu Rabbenâ âtinâ min ledünKE rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ;

Hani o delikanlılar, o mağaraya sığınmışlar ve "Rabbimiz (hakikatimiz olan Esmâ bileşimimiz) bize ledünnünden (aslın olan mutlak El Esmâ mertebesinden açığa çıkan özel bir kuvve ile) bir rahmet (lütfunla oluşacak bir nimet) ver ve bize (bu) işte bir kemâl hâli oluştur" demişlerdi. (A.Hulusi)

010 - O vakit ki o genç yiğitler Kehfe çekildiler de şöyle dediler: ya Rabbenâ! Bizlere ledünnünden bir rahmet ihsan eyle ve bizim için işimizden bir muvaffakıyet hazırla. (Elmalı)


İz evel fityetü ilelKehfi fekalu Rabbenâ âtinâ min ledünKE rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ hani zamanın birinde o gençler mağaraya sığınmışlar ve rabbimiz demişlerdi. Bize yüce katından bir rahmet bahşet ve bizi içine düştüğümüz şu durumdan dolayı doğru bir sonuca ulaştıracak bir bilinçle bir şuurla donat.


11-) Fedarebna alâ azânihim fiyl Kehfi siniyne adeda;

Bu sebeple uzun yıllar o mağarada onların kulakları üzerine vurduk (algılamalarını dünyaya kapadık, uyuttuk). (A.Hulusi)

011 - Bunun üzerine müteaddin seneler kehifte kulakları üzerine vurduk. (Elmalı)


Fedarebna alâ azânihim fiyl Kehfi siniyne adeda bunun üzerine biz de kulaklarına yıllar boyu onları dış dünyaya kapatan bir mühür vurduk. Dış dünyaya kapattık. Özel bir moda geçirdik. Çok özel bir hayat düzlemine aldık. Ona bizin bildiğimiz ve yaşadığımız hayat diyemeyiz. Belki bildiğimiz anlamda ölüm de diyemeyiz. Bu ikisinin dışında bir hayat mertebesi diyebiliriz. Allah daha iyisini bilir.

Bunu uyku olarak alıyor müfessirlerimiz. Fakat biraz önce de söyledim bu kıssada uyku sözcüğü hiç geçmiyor. Bu hayat mertebelerinden, ki hayatın bir tek ya da iki mertebesi yok. Bir çok mertebesi var. Ki hayatın farklı mertebelerini Üstad Bediüzzaman Said Nursi gerçekten de risalelerde güzel bir biçimde, veciz bir biçimde açıklar.


12-) Sümme beasnahüm li na'leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisû emeda;

Sonra onları bâ'settik, iki grubun hangisinin, kaldıkları süreyi daha iyi tahmin edeceğini bilelim (daha iyi hesap edeceği ortaya çıksın) diye. (Burada bilelim demek, açığa çıkaralım, fiilen tahakkuk ettirelim de kendileri de anlasın demektir. {Elmalılı Tefsir; Cilt:5 Sayfa:3226})(A.Hulusi)

012 - Sonra da onları ba'settik ki hep bilelim: iki hizbin hangisi bekledikleri gayeyi iyi hesap etmiş? (Elmalı)


Sümme beasnahüm li na'leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisû emeda sonra onları dirilttik ki geçip giden süreci iki gruptan hangisinin olayın hikmetine uygun değerlendireceğini seçip ortaya çıkaralım diye.

Evet, beasnahüm sonra onları dirilttik diyor. Ba’sü ba’del mevt öldükten sonra dirilişte kullandığımız o kelime burada kullanılan. Ya da gönderdik manasına da gelebilir. Ama uyandırdık anlamına almışlar. Biraz da tarihsel anlatıma uygun olarak müfessirlerimiz.

Fakat bu fazla serbest bir çeviri biçimi olsa gerek. Biraz yorum ağırlıklı bir çeviri. Oysa ki Bakara/259. de benzer bir olay anlatılır. Üzeyir kıssası diye bildiğimiz olay. Orada 100 yıl öldükten sonra diriltildiği ifade edilir o zat. Öldükten sonra diriltildiği ifade edilir açıkça. Onun için de bu kıssa ile Bakara/259 de yüz yıl öldürüldükten sonra diriltilen o zatın kıssasını birlikte okumak çok daha aydınlatıcı ve tefsir edici olacaktır.

Burada ki hızbeyni ifadesi bize göre 21. ayette gelecek olan bu olay üzerine iki farklı bakış açısına bir atıf yapıyor. Yani bu olayı;

1 - Atıf yaptığı hakikate bakarak okuyan bakış açısı, Yani camdan bakıp gerçeği izleyenler.

2 – Cama bakıp arkasını görmeyenler.

Yani bir parmağın gösterdiği aya bakanlar, bir de parmağa bakıp parmağın gösterdiği yeri hiç göremeyenler. İki hizipten kasıt, iki bakış açısı olsa gerektir.


13-) Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk* innehüm fityetün amenû Bi Rabbihim ve zidnahüm hüda;

(Rasûlüm) Onların haberlerini Hak olarak sana hikâye ediyoruz... Muhakkak ki onlar Rablerine (Bi-Rabbihim = hakikatleri olan şuurlarında olarak) iman etmiş delikanlılardı... Biz de onların hakikatlerini yaşamalarını kuvvetlendirdik. (A.Hulusi)

013 - Biz sana onların kıssalarını doğru olarak naklediyoruz: hakikat bunlar, bir kaç genç yiğit rablerine iman ettiler, biz de hidayetlerini artırdık ve kalplerine rabıta verdik. (Elmalı)


Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk sana onların haberini mutlak hakikate atıf olan boyutlarıyla birlikte aktaracağız. İşte burada ki Bil Hakk, anahtar bir terim. Bütün gerçekliği ile şeklinde de çevrilebilir. Hatta aslına uygun olarak biçiminde de çevrilebilir. Fakat vahyin maksadına uygun en doğru anlayış Bil Hakk ibaresini bizim çevirdiğimiz, tercih ettiğimiz gibi olmalıdır ki, Hakikate atıf olan boyutlarıyla, Bil Hakk şeklinde çevirdik.

Asıl amaç, burada anlatılan kıssanın amacı ölüm ve hayatın hakikatine, tabiatına bir atıftır. İşte hakikatte odur. Yoksa kıssanın kendisi değildir, ayrıntıları değildir. Onun içinde kıssanın bitişinde gelecek bir ayeti kerime doğrudan bu kıssanın muhatabı olan tüm müminlere, ama başta Resulallah’a bu kıssa hakkında kimseden ayrıntı istemeye kalkma. Yani parmağa değil, parmağın gösterdiği yere bak emri gelir. Onun için burada kıssanın yaptığı atıf, yani kıssadan hisseye bir atıf vardır. Onun için de;

..fa'tebiru ya ulil'ebsar (Haşr/2) ayetinde olduğu gibi. Ey basiret sahipleri ibret alın, geçiş yapın, ebur geçmek demektir. Yani bu anlatılan şeyden, onun arkasında yatan hakikate geçin.

Bu kıssalar, ki Yusuf kıssası, Habil Kabil kıssası, Musa Harun kıssası, Süleyman Belkıs kıssası Yahudi kutsal metinlerinde de geçer. Fakat Kur’an da ki geçişi çok farklıdır. Ahlaki ve akidevi sonuçlar çıkarmak için geçer Kur’an da Yoksa sahibini malumat sahibi kılmak için değil muhatabını.

innehüm fityetün amenû Bi Rabbihim ve zidnahüm hüda şu bir gerçek ki onlar rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların doğru yolda olma bilincini artırmıştık.


14-) Ve rabatna alâ kulubihim iz kamu fekalu Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned'uve min dûniHİ ilâhen lekad kulna izen şetata;

Onların kalplerine râbıta koyduk (şuurlarını, müşahede hâlinde devamlı kıldık)! İşte (o delikanlılar) ayağa kalktılar da şöyle dediler: "Rabbimiz (aslımız olan El Esmâ mertebesi), semâların ve arzın Rabbidir (varlıkta olan her şeyi El Esmâ'sıyla oluşturandır)! O'nun dûnunda (o kavrama denk olmayan) ilâh (varlıkta tasarruf eden) kabul edemeyiz! Andolsun, bunun aksini dillendirirsek o takdirde akıl ve mantığın alamayacağı kadar saçma bir laf etmiş oluruz." (A.Hulusi)

014 - O vakit ki kıyam ettiler de dediler: bizim rabbimiz Göklerin ve Yerin rabbi, biz ihtimali yok ondan başka bir ilâhe tapmayız, doğrusu o surette cidden saçma söylemiş oluruz. (Elmalı)


Ve rabatna alâ kulubihim öyle ki onların yüreklerini imanda sabit kılmıştık. Yüreklerini imanda sabit kılmıştık, imanda sabit olmasaydı içinde bulundukları toplumu, belki çoluk çocuğunu, belki eşlerini, ailelerini, belki mevkilerini, makamlarını, servetlerini terk edipte Allah için bu eyleme girişirler miydi. Evet, imanda sabit kılınmak nasıldır onun modeli veriliyor burada.

 iz kamu fekalu küfre baş kaldırdıkları zaman, kamu, kıyam ettikleri zaman, ayaklandıkları, baş kaldırdıkları zaman aralarında şöyle konuşmuşlardı.

Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned'uve min dûniHİ ilâhen bizim rabbimiz göklerin ve yerin rabbidir. Asla onu bırakıp ta ilah diye başkalarına kulluk etmeyiz. lekad kulna izen şetata eğer böyle yaparsak asıl o zaman haddimizi aşmış oluruz. Gerçekten uzaklaşmış oluruz.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder