27 Mayıs 2014 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. NAZİ’AT SURESİ (15-29)(186-B)b

a sayfasından devam

15-) Hel etake hadiysü Mûsa;

Musa'nın olayı sana ulaştı mı? (A. Hulusi)

15 - Geldi ye sana Musâ’nın kıssası? (Elmalı)


Hel etake hadiysü Mûsa şimdi bir girizgâh yaptı, bir giriş yaptı ve bize ahiretten sondan akıbetten, insanın ebedi istikbalinden bir manzara sundu. Bu dehşet manzarasıydı. Kıyametin, son saatin dehşet manzarası. Yerlerin göklerin ömrünün doluş manzarası bu.

Şimdi ise insanoğluna tarihten bir pencere açıyor ve bu pencereden Hz. Musa’yı seyrettiriyor. Tabii ki bu kıssa bir çok yerde anlatılır Musa ve Firavun kıssası. Ama burada anlatılan kıssa tamamen Hz. Musa ile ilgili. Demek ki ilk muhatap Allah resulüne bir teselli babında, aynı zamanda bir inşa babında bir anlatım bu. Hel etake hadiysü Mûsa kad etake hadiysü Mûsa. Hel ile başlayan tüm ayetleri böyle anlayabiliriz demiştim. Yani Musa’nın haberi sana geldi mi? Musa’nın haberi işte sana geldi.


16-) İz nadahu Rabbuhu BilVadilMukaddesi Tuva;

Hani Onun Rabbi Ona, (Bi-)mukaddes vadi Tuva'da hitap etti: (A. Hulusi)

16 - O vakit ki ona rabbi nidâ etmişti o mukaddes vadîde: Tuva da. (Elmalı)


İz nadahu Rabbuhu BilVadilMukaddesi Tuva hani ona rabbi nida etmişti mukaddes Tuva vadisinde. Ona rabbi nida etmişti, seslenmişti.

Mukaddes; ismi mef’ul, kutsal kılınmış demek. Zaten fail olarak hiç gelmez, hep mef’ul olarak gelir. Fail olarak nasıl gelsin ki, Allah’ın esmasından biridir Kuddus. ..Kuddûs'üs Selâm'ul Mu'min'ul Müheymin.. (Haşr/23) çünkü kutsallığı O koyar. O bir şeyi kutsal kılarsa o kutsaldır. Yoksa olmaz. Onun için mukaddes denilmiş. Bakınız, yani Allah’ın kutsal kıldığı, bir fail tarafından kutsallık yüklenmiş bir mef’ul. Kur’an da 3 yerde kullanılıyor ikisi Tuva vadisi için, birisi Filistin için, Ama Kur’an Filistin için aynı zamanda mübarekte kullanılıyor. Mekke ve havalisi için. Yine Filistin için de mübarekte kullanılıyor. Filistin için hem mübarek, hem mukaddes kullanıldığına göre. Demek ki bu ikisi birbirine yakın manalarla kullanılıyor. Bereketli ve Allah’ın kutsallık verdiği, mukaddes kıldığı vadi.

Vadi mukaddesliğini kendisinden almıyor, o vadide olan şeyden alıyor. Ne oldu orada? O vadide vahiy indi. Vahiy indiği yere bir mübareklik, bir bereket, bir mukaddeslik katıyor. Çünkü vahiy kutsal olandan neş’et ediyor. Ey insan sana inerse seni ne yapmaz zımni suali bunun içinde var. Onun kutsal kılmadığını kutsal ilan etmek Allah’tan rol çalmaktır. Bunu unutmamak lazım.


17-) İzheb ila fir'avne innehu tağâ;

"Git Firavun'a! Muhakkak ki o azgınlaştı!" (A. Hulusi)

17 - Haydi demişti git Firavuna da, çünkü o pek azdı. (Elmalı)


İzheb ila fir'avne innehu tağâ Musa’ya seslendik Tuva vadisinde. Dedik ki firavuna git, şüphesiz o haddini aştı, azdı, çığırından çıktı. Tam da tağa; tağalma; su taşınca çığırından çıkınca bu cümle kullanılır. Çığırından çıktı, haddini aştı firavun.


18-) Fekul hel leke ila en tezekkâ;

"De ki: Arınıp saflaşmaya ne dersin?" (A. Hulusi)

18 - De ki: ister misin temizlenesin? (Elmalı)


Fekul hel leke ila en tezekkâ ve ona de ki senin arınmaya gönlün var mı? Adam olmaya gönlün var mı? Yani sana öğüt versem sende öğüt alacak beni dinleyecek bir kulak var mı? Şu kibarlığa bakınız, davetçiye davet üslubu da öğretiliyor aynı zamanda. Davet eden Musa AS. davet edilen yer yüzünün süper güçlerinden biri olan Mısır’ın firavunu. hel leke ila en tezekkâ seni uyarsam benim uyarımı dinler misin?


19-) Ve ehdiyeke ila Rabbike fetahşâ;

"Seni Rabbine erdirmeme? (Azameti karşısında) haşyet duyarsın!" (A. Hulusi)

19 - Ve rabbine irşat edeyim de seni saygılanasın? (Elmalı)


Ve ehdiyeke ila Rabbike fetahşâ eğer cevabın evet ise ben seni doğru yola yönlendireceğim, sen de kendine çeki düzen vereceksin. Böyle biraz açılımlı çevireyim. Yani ben seni hidayet yoluna yönlendireceğim, sen de kendine çeki düzen verip Allah’a karşı saygılı olacaksın. Fetahşâ; Haşyet içinde olacaksın.


20-) Feerahul'ayetelkübra;

Derken ona büyük mucizeyi gösterdi! (A. Hulusi)

20 - Vardı ona o büyük mucizeyi de gösterdi. (Elmalı)


Feerahul'ayetelkübra ve ona Musa en büyük ayeti gösterdi. Yani mucizeyi gösterdi, büyük mucizeyi. Burada nübüvvet, yani peygamberlik belgesini gösterdi şeklinde anlayabiliriz. Her peygamberin bir peygamberlik belgesi vardır. Mucize budur ve Allah Resulünün peygamberlik belgesi Kur’an dır. Ne yaptı peki Firavun?


21-) Fekezzebe ve 'asâ;

(Firavun) yalanladı ve isyan etti. (A. Hulusi)

21 - Fakat o tekzip etti, isyan etti. (Elmalı)


Fekezzebe ve 'asâ yalanladı ve isyan etti. ‘asa yı eğer değnek gibi dümdüz durdu manasına alırsak; yalanladı ve diklendi. Değnek gibi, kazık gibi diklendi.


22-) Sümme edbere yes'â;

Sonra koşarak ardına döndü. (A. Hulusi)

22 - Sonra koşarak idbara gitti. (Elmalı)


Sümme edbere yes'â sonra hışımla bulunduğu yeri terk etti.


23-) Fehaşere fenâda;

Akabinde topladı, seslendi: (A. Hulusi)

23 - Derken mahşerini topladı da bağırdı: (Elmalı)


Fehaşere fenâda sonra adamlarını topladı başladı bağırıp çağırmaya. Taktik veriyor;


24-) Fekale ene Rabbukümül'a'lâ;

"Ben, sizin en âlâ Rabbinizim!" dedi. (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahedesi yerine; bilincine yükleyerek bedenselliğine vermiş; bilinç varlığına tanrısallık vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına yani nefs-i emmâre yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine, yani Allâh'a iman yerine, Rabb-ül âlemîn'e iman noktasına çekerek uyarı yapmıştı. Yani tüm varlıkta tedbir eden Esmâ mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti, bilinç - beden boyutunda yaşayarak birimselliğiyle sınırlamak yerine; şuur boyutunda tüm varlığa yaygın Esmâ mânâları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.) (A. Hulusi)

24 - Benim en yüksek rabbiniz, dedi. (Elmalı)


Fekale ene Rabbuküm  ve dedi ki ben sizin rabbinizim el ‘alâ en büyük benim. Mahsus böyle çevirdim Ben sizin en büyük rabbinizim şeklinde çevirmedim. Çünkü el ‘alâ sebebi nat olmalı burada. Sebebi nat olarak anlaşıldığında böyle çevirmek lazım. Çünkü Firavun da biliyordu ki gökleri ve yeri yaratan kendisi değil. Güneşi doğudan doğdurup, batıdan batıran kendisi değil. Bunu da itiraf ettiğini biz yine Kur’an dan öğreniyoruz. Dolayısıyla en büyük rabbin gökleri yaratan güneşin ve ayın rabbi olduğunu biliyordu. Fakat kendisi yer yüzünde bir numara olduğunu düşünüyordu.

Hatta göklerin ilahı göklere karışsın yere de beni memur kıldı ben karışırım kafasındaydı. Yani bir tür Allah’ın müdahil olmadığı alan fikrine inandığı için Firavunlaştı. Yani seküler mantığa saplandığı için firavunlaştı. Allah’ın müdahil olmadığı alan düşüncesi şirk düşüncesinden başka bir şey değildi. Firavunu firavun yapan da belki ta zihniyetinin arka planında buydu.

Bu firavun tarihsel olarak Hiksos hanedanı, -ki Hiksos hanedanı Hz. Yusuf’a görev veren hanedan- Çoban krallar manasına geliyor ve aslen Arap soyundan olan bir hanedan dı, Mısır’ın fatihleri olarak Mısır’a girdiler. Aslen Irak ve Suriye kökenlidirler. Dolayısıyla Hiksos hanedanı ile Hz. Yusuf arasında da bir köken birliği, Sami kök ailesine ait bir birlik söz konusuydu. Evet, o hanedan sürüldükten sonra, çıkarıldıktan sonra, yerine geçen kamosa hanedanı kendini; tanrının yer yüzünde ki simgesi olarak ilan etti., yani yaşayan tanrı. Eskiden firavunlar öldükten sonra tanrı ilan edilirdi, ama kamosa hanedanı döneminde ilk defa yaşayan tanrı ilan ettiler. Bu aslında ona bir atıf olsa gerek.


25-) Feehazehullahu nekâlel 'ahıreti vel ûla;

Bunun üzerine Allâh, onu sonsuz yaşam boyutunun ve öndekinin (dünyanın) ibret verici azabı ile yakaladı. (A. Hulusi)

25 - Allah da onu tuttu sonuna önüne nekâl olmak üzere tenkîl ediverdi. (Elmalı)


Feehazehullahu nekâlel 'ahıreti vel ûla dünya ve ahirete ibret olsun diye Allah onu enseledi. Bunun sonucunda Allah onu enseledi. Ehazehu; yakaladı. Niçin? Dünya ve ahirete ibret olsun diye.


26-) İnne fiy zâlike le'ıbreten limen yahşâ;

Muhakkak ki bunda haşyete ermiş kimseler için elbette bir ibret vardır! (A. Hulusi)

26 - Şüphesiz ki bunda bir ibret var, saygı duyacaklar için. (Elmalı)


İnne fiy zâlike le'ıbreten limen yahşâ hiç şüphe yok ki bunda Allah’a karşı sorumlu davrananlar için derin bir ibret vardır. ‘ıbre, ubur, geçit manasına gelir kökü. Yani bir geçitten geçeceksiniz düşünceyle, olayın arka planından bakacak ve satır aralarını ve satır arkalarını okuyarak sadece rabbim ne dedi değil, rabbim ne demek istedi bana diye soracağız. İşte bu ‘ıbret oluyor.


27-) Eentüm eşeddü halkan emisSema'* benâha;

Sizin yaratılışınız mı zorlu yoksa Semâ mı? (Ki Allâh) onu bina etti! (A. Hulusi)

27 – Siz mi daha çetinsiniz yaratılışça yoksa Semamı? O «Allah» onu bina etti. (Elmalı)


Eentüm eşeddü halkan emisSema'* benâha yaratılış açısından siz mi daha eşed siniz, yoksa gök kubbe mi. Eşed i klasik mealler gibi zor diye çevirmek kökten yanlış olur. Zira Allah için zor yok ki yaratışta. Allah için şunu yaratmak, bunu yaratmaktan daha zordur diye bir şey söylenemez ki. Eşed de zaten tek manası bu değil, daha sağlam manasına gelir. Aslında ilk manası budur, ana manası budur. Yani siz mi sağlamsınız, gökler mi sağlam. Hiç şüphesiz gökler sağlam. Çünkü insanoğlu yaşasa yaşasa 100 yıl kadar yaşar, göklerse milyarlarca yıldan beri duruyor. Onun için hangisi daha sağlam sualinin cevabını biliyoruz.


 28-) Rafe'a semkeha fesevvaha;

Onun sınırlarını yükseltti de onu tesviye etti (işlevini yerine getireceği özelliklere göre oluşturdu)! (A. Hulusi)

28 - Boyuna irtifa' verdi. Nizamına koydu. (Elmalı)


Rafe'a semkeha fesevvaha gök kubbeyi yükseltti ve dengeli bir iç düzene kavuşturdu. Fesevvaha. Hatta belki mahul kaleyhini yükledi, yaratılış amacı neyse onu da yükledi, programladı diye anlamakta mümkin. Tesviyenin bir manası da odur.


29-) Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha;

Onun gecesini kararttı, onun gündüzünü aydınlattı. (A. Hulusi)

29 - Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı. (Elmalı)


Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha onun gecesini karanlık ve gündüzünü de aydınlık yaptı.

Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Nazi’at suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder