8 Mayıs 2014 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. İNSAN SURESİ (10-19)(185-A)d



c sayfasından devam


10-) İnna nehafu min Rabbina yevmen 'abusen kamtariyra;

"Muhakkak ki biz Rabbimizden, gazaplı ve çok çetin bir süreçten korkarız" (derler). (A. Hulusi)

10 - Çünkü biz rabbimizden korkarız, bir suratsız kara günden (derler). (Elmalı)


İnna nehafu min Rabbina yevmen 'abusen kamtariyra ve devam ederler, onlar derler ki; biz rabbimizden yüzleri asıp, kaşları çatan bir günün azabından dolayı korkarız. Bu günden dolayı rabbimizden korkarız.

Aslında burada ki havf o gün rabbimizin bize hesap sormasından korkarız. Soracağı hesaptan korkarız. Rabbimizin karşısına hangi yüzle çıkacağımızdan korkarız. Rabbimi bize; Kulum sen nasıl geldin derse korkarız gibi bir zımni mana var.


11-) Fevekahumullâhu şerre zâlikelyevmi ve lakkahüm nadreten ve sürura;

Bundan dolayı Allâh, işte o sürecin şerrinden onları korudu ve onlara bir parlaklık ve sürur verdi. (A. Hulusi)

11 - Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûra indirir. (Elmalı)


Fevekahumullâhu şerre zâlikelyevmi ve lakkahüm nadreten ve sürura bu yüzden Allah onları bu günün dehşetinden koruyacak. şerre zâlikelyevm şerrinden koruyacak ve yüzlerini Nûr, yüreklerini sürur ile donatacak. ve lakkahüm nadreten ve sürura yüzlerine Nûr koyacak, gönüllerine sürur, sevinç koyacak. Rabbimiz koymak isterse koyar. Mutluluk ırmağı Allah’tan çağlar demiştik ya, mutluluk ırmağından bir çay da sizin yüreğinize akıtmak istese kim mani olur. Onun için Allah has kullarının yüzlerine bir nûr, gönüllerine bir sürur ve sevinç koyacak ki, bunun tarifi yok, tarifi olmadığı için nadreten, süruren. Yani belirsiz gelmiş. Belirlilik takısıyla gelmemiş. Tarifsiz çünkü. Bu sevincin tarifi yok, bu parlaklığın tarifi yok. Yüzden, alından doğan bu güneşin tarifi yok.


12-) Ve cezahüm Bima saberu cenneten ve hariyra;

Onlara sabırlarını cennet ve ipek ile cezalandırdı! (A. Hulusi)

12 - Ve sabırlarına mukabil onlara bir Cennet ve bir harîr verir. (Elmalı)


Ve cezahüm Bima saberu cenneten ve hariyra ve yine onları sabırlarından, sabrettiklerinden dolayı cennetle ödüllendirecek. Hariyr i; ipek diye çevirmek mütenasip olmuyor, uyumlu olmuyor. Cennet ve harir; zaten cennet insanın istediği her şeyin içinde bulunduğu ve güzelliğin üretildiği merkez. Ayrıca hariyr ipek, gerçekten “vav” ile gelen iki şey için mütenasip değil. Aslında hariyr, Hûrr dan gelir; özgür. Yani orada sonsuz bir özgürlük verecek. Veyahut ta orada tüm kötü duygulardan, kinden, hasetten, tüm şehvet duygularından arındıracak, özgür kılacak. Her ikisi de geçerli.

Burada aslında ipeğe ipek denmesinin de özgürlükle bir alakası var. Çünkü ipeği özgür olanlar giyermiş. İpek özgürlük giysisi olarak giyilir ve bir simge olarak giyilirmiş. Onun için burada cennet ve sonsuz bir özgürlük vaad ediyor rabbimiz.

Dünyada özgürlük sonsuz değil, asla değil. Çünkü başkasının özgürlüğünün başladığı yere kadardır benim özgürlüğüm. Dünya da biz kul olduk, rabbim de cennette hariyr i verdi. Doya doya yaşayacağımız muhteşem bir özgürlük.


13-) Müttekiiyne fiyha 'alel'eraiki, lâ yeravne fiyha Şemsen ve lâ zemheriyra;

Onda koltuklar üzerine yaslanırlar... Orada ne güneş (sıcağı) görürler ve ne de zemherir (dondurucu soğuğu). (Bedensel duyular yoktur o yaşam boyutunda anlamına. A.H.) (A. Hulusi)

13 - Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne Güneş görürler onlarda ne de zemherîr. (Elmalı)


Müttekiiyne fiyha 'alel'eraiki, orada fiyha, divanlara sere serpe uzanacaklar eriyke; gelin karyolasına denilir. Yani gelinler ve damatlar için hazırlanmış karyolalara uzanır gibi uzanacaklar. Cennet tasvir ediliyor dostlar. Cennet tasvir edilince söz biter, nutk durur, zihin tavana vurur artık kelimeilerin mecali kalmaz, kelimelerin nabzı durur, söz bitmiştir sözün bittiği yerden konuşuluyor.

Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) ayetinde. Öyle denilmiyor mu. Orada cennetlik bir mü’mini hangi göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse bilemez, kimse tahayyül dahi edemez. ‘adettü li ibadis salihiyn salih kullarım için öyle şeyler hazırladım ki cennette ma lâ ‘aynün raed hiçbir göz onu görmedi, onun gibisini görmedi. Velâ üzünün semi’at hiçbir kulak onun gibisini ve lâ hatara ala kalbi beşerin hiçbir insanın aklına öylesi gelmedi. (Hadis) Allah resulünün dilinden işte secde/17 nin tefsiri. Dolayısıyla nasıl tasvir edeceğiz ki güzelliğin merkezini, güzelliğin kaynağını.

lâ yeravne fiyha Şemsen ve lâ zemheriyra orada ne bir güneş yani ne bir sıcak, yakıcı sıcak, ne de bir dondurucu soğukla karşılaşacaklar, görecekler. Bunların hiç biri olmayacak.

Sa’leb demiş ki; güneş ve ay, zemheriri ay olarak tefsir etmiş 2. kuşağın otoritelerinden Sa’leb. Böyle bakarsak eğer şöyle de yaklaşabiliriz. Cennet; ışığını güneşten aydan değil, mü’minin kendisinden alacak. Yani Mü’min cennetin yıldızı olacak, güneşi olacak. Mü’minden doğacak cennetin ışığı, mü’min aydınlatacak. Böyle de bakabiliriz.


14-) Ve dâniyeten 'aleyhim zılaluha ve züllilet kutufuha tezliyla;

Onun gölgeleri üzerlerine yakın, onun devşirilenleri (marifetleri) ise boyun eğdirilmiş hâldedir. (A. Hulusi)

14 - Üzerlerine o Cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur. (Elmalı)


Ve dâniyeten 'aleyhim zılaluha ve züllilet kutufuha tezliyla cennetin kutlu gölgesi üzerlerine düşecek de, oranın salkımları emre amade kılınacak. Eyvallah..! ve züllilet kutufuha tezliyla oranın meyve salkımları cennetlik insanların emrine amade zilletle boyun eğecekler. Ben senin emrine amade oldum diyecekler. Zillet bu, burada. Tezliyl, cennetin gölgesinde sayesinde sayeban olacaklar. Eskilerin eskimez ifadesi.


15-) Ve yutafu 'aleyhim Bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kânet kavâriyra;

Gümüşten kaplar ve billur testiler dolaştırılır çevrelerinde. (A. Hulusi)

15 - Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar. (Elmalı)


Ve yutafu 'aleyhim Bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kânet kavâriyra etraflarında fır fır dönecekler. Aslında yutafu ‘aleyhim; servis yapılacak. Bugünkü dile taşırsak kendilerine servis yapılacak. Bianiyetin min fıddatin tarifsiz gümüşten kaplar içinde kendilerine servis yapılacak. ve ekvabin yine tarifsiz kupalarla kânet kavâriyra ki; kristal gibi. Burada ki kânet aslında teşbih edatı işlevi verir, dolayısıyla Kristal görünümlü gümüş kupalarla onlara servis yapılacak. Fır fır dönülecek etraflarında. Yine bu da cennete ilişkin bir tasvir. Cennete ilişkin her tasvirde olduğu gibi bu da aklımızı, havsalamızı aşan bir hakikati ifade ediyor.

Belki bunu şöyle de anlayabiliriz. Hani etrafları tavaf olunacak ya, onlar dünyada rızaya ram oldular, Allah’ın rızasını tavaf ettiler. Allah’ın rızası şurada mı, burada mı, orada mı diye rızayi bari yi görebilecekleri her yere baktılar. Yani Allah’ın şundan razı olurum dediği şeyleri çok çok işlemeye çalıştılar ya, cennette de onlar tavaf olunacak. Tabir caizse cennetin Kâbe si olacaklar.


16-) Kavâriyre min fıddatin kadderuha takdiyra;

Miktarlarını kendilerinin takdir ettiği gümüşten billur kadehlerdir! (A. Hulusi)

16 - Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır. (Elmalı)


 Kavâriyre min fıddatin kadderuha takdiyra öyle gümüşten billurlar ki onların hamini kendileri takdir edecek. Kadderuha takdiyra. Yani cennetin mükemmel güzelliği anlatılıyor burada, güzelliğin üretildiği merkez. Kendileri içecekleri kadar takdir edecekler, zorlanmayacak. Sadece az gelmeyecek değil, fazla da olmayacak. Arzu ettikleri kadar, iştahları kadar, canları çektiği kadar sunulacak.

Belki Kadderuha takdiyra da her şeyi takdir ettikleri gibi yaşayacaklar. Dünya da Allah’ın takdirine uydular, ahirette ise kendi takdirleri gibi yaşamayı hak ettiler zımni karşılığı var gibi geliyor fakire.


17-) Ve yuskavne fiyha ke'sen kâne mizacuha zencebiyla;

Onda özelliği zencefil olan bir kâse içirilirler. (A. Hulusi)

17 - Ve orada bir kadeh sunulur ki katkısı olmuştur zencefil. (Elmalı)


Ve yuskavne fiyha ke'sen kâne mizacuha zencebiyla zencefil ile tatlandırılmış kadehler içerisinde içkiler sunulacak. Zencefil aslında Farsça bir kelime. İlk defa hatta Arap dilinde Kur’an tarafından kullanıldığı söylenilir. Bizim buradan anladığımız ve anlayacağımız şey, bunun dünyada ki hangi amelimizin karşılığı. Kur’an ın tüm ayetlerinin derin boyutunun bize öğüt olduğu da aklımıza gelirse eğer, bunun bize hangi öğüdü verdiği.

İbadetler de tatlandırılıyor. Cennette güzelliğin üretildiği merkez olan cennette bile sunulan içecekler, muhteşem üstüne bir muhteşemlik ifade eden tatlandırıcılarla veriliyor sanki. Dünyada ki ibadetlerimiz de tatlandırılmaz mı? Mesela namaz, Namaz huşû ile tatlandırılır, hudu ile tatlandırılır değil mi? Oruç sadakayla tatlandırılmaz mı? sadakayla beraber oruç tatlandırılmış bir içecek değil mi? Yine infak teşekkürle tatlandırılmaz mı. Biraz önce de söyledim; Hem verirsiniz, hem teşekkür edersiniz, aldığınız için, kabul ettiğiniz için teşekkür ederim diye. Hac; şuurla ve marifetle tatlandırılmaz mı. Tüm ibadetlerimizi tatlandıracak mutlaka bir şey vardır. İçine katacak muhteşem bir karışım mutlaka vardır.


18-) 'Aynen fiyha tüsemma selsebiyla;

Onda "Selsebîl" denen bir kaynaktır. (A. Hulusi)

18 - Bir çeşme ki denir sel sebil. (Elmalı)


'Aynen fiyha tüsemma selsebiyla öyle bir göze, öyle bir su gözesi ki orada, cennette, tüsemma selsebiyla; selsebiyl diye isimlendirilir o. Nedir selsebiyl? ‘Ayn; ebedi saadeti temsil ediyor aslında ebedi saadetin kaynağı. Tüsemma; İsm den gelir. İsm; hem alâmet, yücelik kökünden türetilmiştir. Vesm, sumuğ veya. Yücelik kökü daha da belirgin bir kök. Onun için orada öyle bir göze yüceltilecekler, yüceltilecekler ki;

Selsebiyl ne manaya gelir peki? Hz. Ali bunu iki kelimeden müteşekkil bir kelime olarak okumuş. Sel; sor sebiyl yolu. Yolu sor. Dolayısıyla ebedi saadetin kaynağı olan oraya yüceltilen bir yolu sor, bir yolu ara. Sor aynı zamanda ara manasına da gelir. Bir yolu ara manasını Hz. Ali tercih etmiş ki bizimde tercihimiz bu güzel mana. Yani cennetin kaynağına seni götürecek bir yolu sor, seni yüceltecek bir yolu sor.

Devam ediyor e sayfasına geçiniz.
       İnsan suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder