28 Ekim 2011 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. Yunus (016-020)(67-E)


D sayfasından devam.



16-) Kul lev şaAllâhu ma televtühu aleyküm ve lâ edraküm Bihi, fekad lebistü fiyküm umüren min kablih* efela ta'kılun;

De ki: "Eğer Allâh dileseydi Onu size okumazdım; Onu size bildirmemiş olurdu!.. Ondan önce sizin içinizde gerçekten bir ömür kaldım... Aklınızı kullanıp bunu anlamayacak mısınız?" (A.Hulusi)

16 - De ki: eğer Allah dilese idi ben onu size okumazdım, hiç bir suretle de size onu bildirmezdi bilirsiniz ki ben sizin içinizde bundan evvel bir ömür durdum, artık bir kere aklınıza müracaat etmez misiniz? (Elmalı)


Kul lev şaAllâhu ma televtühu aleyküm ve lâ edraküm Bih De ki; eğer Allah öyle dileseydi ben onu size okumazdım, zaten O’da onu size göndermezdi. fekad lebistü fiyküm umüren min kablih hem doğrusu şu ki ondan önce yıllarımı sizin aranızda geçirmişim. efela ta'kılun; bu kadarını dahi akıl edemiyor musunuz. Sizin aranızda yaşadım, siz verdiniz bana Muhammed-ül emiyn ismini, el emiyn diyen siz değil miydiniz. Hacer-ül esved i bana yerleştirten siz değimiydiniz, sor onlara diyor Kur’an, söyle. Sizin aranızda yaşadı yılları sizin aranızda geçti. Nasıl çelişki bu.

Hiç şiir yazmamıştı şiir yazdığı şair olmadı peygamberin. Entelektüel faaliyetine hiç rastlanmamıştı 40 yaşına kadar. Dahası; felsefi düşünce ürettiğine dair herhangi bir delil yoktu. Herhangi bir yazı da yazmamıştı. O ana kadar bir yazılı belgeye imza atmamıştı. Entelektüel bir faaliyete katılmamıştı. Aralarında yaşamıştı, her gününe şahitlerdi. O ana kadar böyle bir şeyle uğraşmayan bir insani, birden bire yeryüzünde hiçbir insanın yazamayacağı müthiş hakikatleri ebedi bir biçimde, insandan mutlak bir biçimde bahseden, insan psikolojisini bir fotoğraf gibi insanın gözünün önüne seren, ebedi bilgiler veren, hiç kimsenin ulaşamayacağı müthiş şeyler söyleyen ve bu sözleri söylerken de mükemmel bir belagatle söyleyen, bir metni, bir gecede nasıl oldu da geldi. Siz bunun arkasını önünü düşünmüyor musunuz. Yani bu insan, aranızda yaşayan bu insan bir gecede mi değişti. Bunu görmüyor musunuz. İşte bu bir itirazdı onlara.


17-) Femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe BiâyâtiHİ, innehu lâ yüflihul mücrimun;

Allâh'a yalan iftira eden yahut O'nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Muhakkak ki suçlular kurtuluşa ermezler! (A.Hulusi)

17 - Artık bir yalanı Allaha iftira eden veya onun âyetlerine yalan diyenden daha zâlim kim olabilir? Şüphe yok ki: mücrimler, felâh bulmaz. (Elmalı)


Femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe BiâyâtiH hem kendi uydurduğu yalanları Allah’a yakıştırandan daha, ya da O’nun mesajlarını yalanlayandan daha zalim biri olabilir mi.

Burada iki çevreye, iki şeye itiraz var;

1 – Eğer biri bir şeyler yazıp ta  Allah yazdı, Allah gönderdi derse o Allah’a iftira etmiş olur.

2 - Ama Allah’ın gönderdiği gerçek bir vahyi de inkar ederseniz bu sefer siz inkar etmiş, siz Allah’a nankörlük etmiş olursunuz. İki tür bir itiraz var burada.

Mekke de müşriklerin, vahyin kaynağına olan itirazları aslında temelde vahyin hayat tarzlarına getirdiği itiraza redde, bir inkar biçiminde ortaya çıkmıştı. Yoksa vahiy hayat tarzlarına bir itiraz etmeseydi, onların hayat tarzlarına yönelik herhangi bir şey söylemeseydi, vahye karşı herhangi bir şey söyleyecekleri yoktu onların.

innehu lâ yüflihul mücrimun; gerçek şu ki günaha gömülüp gidenler asla iflah olmazlar.


18-) Ve ya'büdune min dûnillâhi ma lâ yadurruhüm ve lâ yenfeuhüm ve yekulune haülai şüfe'âuna indAllâh* kul etünebbiunAllâhe Bima lâ ya'lemü fiys Semavati ve lâ fiyl Ard* subhaneHU ve teâlâ amma yüşrikûn;

Allâh dûnundakilere tapınırlar; oysa onlar ne zararı ne de faydası olmayan şeylerdir! Üstelik: "İşte bunlar Allâh indînde bizim şefaatçilerimiz" derler... De ki: "Siz, Allâh'a, semâlar ve arzda bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Subhan'dır O; onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir. (A.Hulusi)

18 – Allah’ı bırakıyorlar da kendilerine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere tapıyorlar, ve «ha, onlar bizim Allah yanında şefaatçilerimizdir» diyorlar, de ki: siz Allaha Göklerde ve Yerde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Hâşâ o onların isnat ettikleri ortaklıklardan münezzeh sübhan, yüksek çok yüksektir. (Elmalı)


Ve ya'büdune min dûnillâhi ma lâ yadurruhüm ve lâ yenfeuhüm ve yekulune haülai şüfe'âuna indAllâh Bir de Allah dışında kendilerine ne yararı, ne de zararı dokunmayan şeylere kulluk edipte, üstelik işte şunlar Allah katında bizim kayırıcılarımızdır diyenler iflah olmaz.

Yukarıdaki ayetle bitiştirerek anlamak lazım, bir de onlar iflah olmazlar. Daha önce söylemiştim, Mekke de iki grup vardı. Ele başılar dan bir kısmı mutlak ateist idiler. Yani ahirete inanmıyorlardı. Ama genel müşrik kitlesi bozulmuş bir ahiret inancına sahipti ve ahiret inancının en büyük tahrifi de şefaat inancı biçiminde gerçekleşiyordu. Bu putlar, Allah ile aramızdaki aracılardır diyorlardı. İşte bu8rada ona bir itiraz var.

kul etünebbiunAllâhe Bima lâ ya'lemü fiys Semavati ve lâ fiyl Ard De ki; Yoksa siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey varda onu mu haber veriyorsunuz,  subhaneHU ve teâlâ amma yüşrikûn; O, sınırsız yüceliği ve aşkın varlığıyla onların putlaştırdığı her şeyden beridir.

Aslında burada müşriklerin şefaat inancının da şirk olduğuna dair bir ima, açık bir ima var. Hem sebebi, hem sonucunun yani müşriklerin Ahiret ve Allah inancını tahrif etmelerinin sebebinin aslında bu yamuk, bu çarpık şefaat inançları olduğu burada ifade buyruluyor.


19-) Ve ma kânenNasu illâ ümmeten vahıdeten fahtelefu* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm fiyma fiyhi yahtelifun;

İnsanlar tek bir ümmetten (İslâm fıtratı üzere yaratılma gerçeği) başka bir şey değildi, ayrılığa düştüler! (Anlatılmak istenen; var oluşun, zamansallıkla anlaşılan değil, her an geçerliliği olan olduğu. Şöyle ki: Her insanın, yaratılış olarak İslâm fıtratı üzere tek bir esasa göre meydana geldiği, anne-babasının dinini benlenince ayrılığın oluştuğuna işaret ediliyor. A.H.) Eğer Rabbinden öne geçmiş bir söz (kullukların gereğinin yaşanması hükmü) olmasaydı, hakkında ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilirdi. (A.Hulusi)

19 - İnsanlar bir tek ümmetti, sonra ihtilâf ettiler, eğer rabbinden ezelde bir kelime sebk etmiş olmasa idi o ihtilâf edip durdukları şeylerde şimdiye kadar beyinlerinde hüküm verilmiş bitmişti. (Elmalı)


Ve ma kânenNasu illâ ümmeten vahıdeten fahtelefu İmdi, insanlık başlangıçta müttefik bir toplumdan oluşuyordu. Fakat sonradan ayrı görüşlere saptılar.

Söz açık, vahdet asli imiş, tefrika arizi imiş, sonradan olmuş.

Vahdet tabii, doğal tefrika sunnidir, Sün’i dir.

Tevhid asli imiş, şirk suni imiş, sentetik imiş. Burada öyle o ima ediliyor.

Hakk asli imiş, batıl arizi imiş, Hakk önce imiş, batıl sonradan gelmiş.

İyi asli imiş, kötü sonradan gelmiş.

İman asli imiş, inkar sonradan gelmiş.

Cennet asli imiş, cehennem sonradan gelmiş.

Sevap asli imiş, günah sonradan gelmiş.

Adem asli imiş, şeytan sonradan gelmiş. İşte burada söylenen bu. Fakat daha önce tefsir ettiğimiz Allah’ın; yerlerin ve göklerin, geceyi ve gündüzün ihtilafını örnek gösterdiği o ayeti kerimeden yola çıkarsak, varlığın iki yüzü var. Kötü olmasaydı iyi, batıl olmasaydı Hakk, küfür olmasaydı imanın değeri ve kıymeti bilinmezdi. Seçmekte olmazdı. İşte burada bu gerçek dile getiriliyor.

ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm fiyma fiyhi yahtelifun; ve eğer rabbin tarafından da daha önce bir yasaya bağlanmamış olsaydı onların kendi aralarında tartıştıkları konularda daha başından hüküm verilip iş bitirilirdi.

Nedir Allah’ın yasası? Farklılıklar, iman ve küfür Allah’ın yasasıdır. Bir örneklik insan zihninin ahlakının ve toplumsal gelişmenin önünün tıkanması demektir. Onun için alternatifin olmadığı yerde seçimden söz edilemez. Seçim yoksa irade ve akıldan söz edilemez. Dolayısıyla ödül ve cezadan söz edilemez.


20-) Ve yekulune levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* fekul innemel ğaybü Lillâhi fentezıru* inniy meaküm minel müntezıriyn;

"O'nun üzerine Rabbinden bir mucize inzâl edilmeli değil miydi?" derler... De ki: "Gayb yalnızca Allâh içindir! Bekleyin! Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim." (A.Hulusi)

20 - Bir de «ona rabbinden bambaşka bir âyet indirilse ya» diyorlar, sen de, de ki: gayb ancak Allaha mahsus, intizar edin ben de sizinle beraber muntazır olanlardanım. (Elmalı)


Ve yekulune levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih birde diyorlar ki; ona rabbinden bir mucize gönderilmeli değil miydi.  fekul innemel ğaybü Lillâh buna karşılık de ki; Aşkın hakikatler yalnızca Allah’a ait bir alandır. fentezıru* inniy meaküm minel müntezıriyn; şimdi artık bekleyin akıbetinizi. İyi bilin ki ben de sizinle birlikte bekliyorum.

Akıbeti cennet olanlardan kılması niyazıyla..!


“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”



67. videonun sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder