5 Ekim 2011 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (040-042)(63-B)

A sayfasından devam.


40-) İlla tensuruhu fekad nasarehullahu, iz ahrecehülleziyne keferu sâniyesneyni, iz hüma fiyl ğayri, iz yekulü lisahıbihi lâ tahzen innAllâhe meana* feenzelAllâhu sekiynetehu aleyhi ve eyyedehu Bi cünudin lem teravha ve ceale kelimetelleziyne keferus süfla* ve kelimetullahi hiyel 'ulya* vAllâhu Aziyzün Hakiym;

Gerçekten Allâh O'na yardım etmiştir, siz O'na yardım etmeseniz de! Hani hakikat bilgisini inkâr edenler O'nu (yurdundan) çıkmak zorunda bıraktıklarında; O, ikinin ikincisi (iki kişiden biri) idi! Hani onlar (Hz.Rasûlullâh ve Hz.Ebu Bekr) mağarada idiler... Hani arkadaşına: "Mahzun olma, muhakkak ki Allâh bizimle beraberdir (mâiyet sırrına işaret ediyordu)" diyordu... Allâh, sekinetini (güven duygusuyla oluşan sakinlik) O'nun üzerine inzâl etmiş ve O'nu görmediğiniz ordularla desteklemişti. Hakikat bilgisini inkâr edenlerin sözlerini süfla (en aşağı) kılmıştı... Allâh sözü, işte ulyadır (en üstün)! Allâh Aziyz'dir, Hakiym'dir. (A.Hulusi)

40 - Eğer siz ona yardım etmezseniz biliyorsunuz â Allah ona yardım etti: o küfür edenler onu çıkardığı sıra ikinin biri iken, ikisi Gardeler iken, ki o lâhzada arkadaşına «mahzun olma çünkü Allah bizimle beraber diyordu, derken Allah onun üzerine sekinetini indirdi. Onu da görmediğiniz ordularla teyit buyurdu da öyle yaptı ki o küfredenlerin kelimesini en alçak etti, Allahın kelimesi ise en yüksek o, öyle ya Allah bir azîz hakîmdir. (Elmalı)


İlla tensuruhu fekad nasarehullah eğer ona destek vermezseniz, unutmayın ki ona Allah yardım edecektir. O, yani Muhammed A.S. Yani biraz önce söylediğimizi, müminler ölçeğinde, Resulallah’a destek veren insanlar ölçeğinde veriyor ayet ve diyor ki, siz tutalım ki ona destek vermediniz. Ama alternatifsiz değilsiniz, unutmayınız onun büyük destekçisi Allah’tır. Siz vermezseniz, bir destek bulur. O bir başka yerden onu desteklettirir.

iz ahrecehülleziyne keferu sâniyesneyni, iz hüma fiyl ğayr örnek mi istiyorsunuz, haydi size bir örnek vereyim. Hatırlayın, şimdi Medine desiniz. Unutmayın bu ayetler hicretin 9. yılında, artık İslam bölgede tevekkün etmiş, artık bölgede Müslümanlara alternatif bir güç kalmamış, Müslümanlar bölgede artık varlıklarını dost ve düşman herkese kabul ettirmişken geliyor. Ama size bir örnek vereyim ki o zaman peygamberin etrafında kimse yoktu.

Hangi zaman o zaman? Hani o ikisi mağaradayken o arkadaşına, – ki küfürde ısrar edenler onu sürüp çıkardıkları zaman Muhammed sadece iki kişiden biri idi. Sadece iki kişiden biri. Sâniyesneyn, Yani etrafında yüzlerce insan yoktu şimdiki gibi. İktidar yoktu şimdiki gibi. Güç yoktu şimdiki gibi. İki kişiden biri. Mağarada, ve devam ediyor ayet;

iz yekulü lisahıbihi lâ tahzen innAllâhe meana O ikisi mağarada iken o arkadaşına demişti ki; Tasalanma Allah bizimle birliktedir. feenzelAllâhu sekiynetehu aleyhi ve eyyedehu Bi cünudin lem teravha bunun üzerine Allah, ona katından bir sükûnet indirmiş ve onu sizin göremeyeceğiniz güçlerle desteklemişti.

Evet, işte neden vazgeçilmezi olmadığının ifadesi. Açık örneği. Allah’ın dininin vazgeçilmezi yok turun açık, yaşanmış tarihsel en büyük delili. İki kişiden biriyken bile Allah onu mahcup etmedi. Ona yardımını farklı bir biçimde indirdi. Neydi ona indirdiği yardım? Sükûnetti. Sükûnet, iç huzur, kalp genişliği, yürek ferahlığı.

Bu Allah’ın farklı bir yardım alternatifi. Allah eğer insana yardım edecekse bunu salt dış unsurlarla, fiziki öğelerle yapmaz. Bazen iç unsurlarla yapar. Dışardan bir ordunun size vereceği morali, belki daha fazlasını, Allah’ın indirdiği o iç sekinet, o kalp huzuru verir ve siz dimdik durursunuz ve siz ayak sesleri yaklaşmışken işte her şeyin bittiği an demişken. Ya da olmak ya da olmamak noktasındayken işte orada, o noktada, o anda siz imtihanı ya vereceksiniz ya veremeyeceksiniz. Her şey bitti.

Ne diyeceksiniz? Yoksa hiçbir şey bitmedi. Çünkü Allah bizimle beraberdir. lâ tahzen innAllâhe meana üzülme mi diyeceksiniz. Çünkü Allah bizimle diyebilecek misiniz. Neden ayak sesleri size kadar gelir, neden siz Sevr’in tepesine çıkarsınız. O yalçın, o çıkılması çok zor, dağın tepesine çıkmadan da Allah yardım edemez mi. Peki tepeye çıkmadan etseydi ya, bu kadar zahmet çekmeseydi. İlla yardım etmesi için tepeye çıkmak mı gerekli.

Evet, mutlaka. Kulun gücünün bitmesi gerek Allah2ın yardımının başlaması için. Sizin size düşeni yapmanız gerek, yardımı hak etmeniz gerek. Önce sizin size yardım etmeniz gerek ve sizin yardım edemeyeceğiniz noktada;

Bittim ya rabbi..!

Demeniz gerek. Unutmayın, “Yettim kulum.” Diyecek birini, hemen bulacaksınız. Eğer kentin ışıkları sönmüşse eğer ışık imal eden bir yüreğiniz varsa, ışıklar söner sönmez yürek jeneratörünün tak, tak..! diye çalışıverecektir ve içten besleneceksiniz. İşte sükûnet odur, işte sekinet odur, Allah işte onu indirir. Dışardan gelen enerji gelmez olursa, içerden gelen enerji size yeter ve artık o zaman anlarsınız. O zaman bittiğinizde yetecek, tükendiğinizde sizi tamamlayacak, sırtınızı dayayacak tek kapının, tutamağın, tek barınağın, tek sığınağın O olduğunu hiç unutmayacaksınız.

Bu bir güvendir ve imanın ahlaki tanımı güvendir. Ben iman ettim fakat güvenmiyorum diyen iman etmemiştir. Allah’a güveni olmayan bir iman, iman değildir ve Allah’a güven de işte böylesi zor ve kor zamanlarda belli olur. Peygamber imanı bile böylesine sınanıyorsa, bana ne oluyor, sana ne oluyor, bize ne oluyor, size ne oluyor. Peygamber imanı bile son noktasına varana dek sınanıyorsa, siz sınanırsanız çok mu..! Bunun neresi fazla, neresi şaşırtıcı.

İşte peygamber imanının sınandığı zor ve kor an. her şeyin bitme ya da, hiçbir şeyin bitmeme noktası. Aslında biten ya da bitmeyen şey sizinle belli olacak. Biten siz olacaksınız, ya da bitmeyen siz olacaksınız. Sizin tavırlarınız belirleyecek. Sizin davranışınız, sizin Allah’a karşı duruşunuz, esas duruşunuzu bozuyor musunuz, bozmuyor musunuz.

Sevr mağarasındaki, artık düşmanın ayak seslerinin çok yaklaştığı ve bütün bir ömürlük mücadelenin bitme ya da bitmeme anında Allah’a güveninizde bir titreme, bir ibre oynaması oluyor mu, olmuyor mu. Korkma, bizimle beraber olan bir üçüncü zat var diyebiliyor musunuz peygamberin dediği gibi.

Tüm hadis derlemelerine giren;

- Üçüncüsü Allah olan iki kişiye kim ne yapabilir ki..!

Demişti efendimiz. Üçüncüsü Allah olan iki kişi olmak, ikincisi Allah olan bir kişi olmak işte o zaman olmuş sayılırsınız. O zaman imkanınız imanınız olur ve bitimsiz bir imana kavuşmuş olursunuz.

ve ceale kelimetelleziyne keferus süfla böylece inkarda ısrar edenlerin davasını alçalttı. ve kelimetullahi hiyel 'ulya Allah’ın davası ise en yüce olma konumunu korudu.

ve kelimetullahi hiyel 'ulya ibaresinin tam tercümesini yapmaya çalıştım. Allah’ın davası en yüce olma konumunu korudu. İbare böyle. Yani inkarda ısrar eden kafirlerin davası alçaldı, Allah’ın davası yükseldi değil. Allah’ın davası hiç alçalmadı. İşte ibarenin verdiği anlam bu. ve kelimetullahi hiyel 'ulya Allah’ın davası hep yüce idi, yüce olma konumunu korudu, ya da yüce olma konumuna siz katkıda bulundunuz. O’nun yüceliğine tutundunuz ve yüceldiniz anlamına almak lazım. O’nun eteğine tutunanlar yüceliyorlar. Öyle yüce bir etek ki, siz yüceltmiyorsunuz, sizi o yüceltiyor.

vAllâhu Aziyzün Hakiym; Çünkü Allah’tır üstün ve yüce olan, hikmetle hükümran bulunan.


41-) İnfiru hıfafen ve sikalen ve cahidu Bi emvaliküm ve enfüsiküm fiy sebiylillâh* zâliküm hayrun leküm in küntüm ta'lemun;

Gerek hafif ve gerek ağır silahlı olarak cihada çıkın... Mallarınızla, canlarınızla Allâh yolunda mücahede edin... Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (A.Hulusi)

41 - Sizler gerek sebükbar ve gerek ağırlıklı olarak seferber olunuz ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihât ediniz, eğer bilir takımdan iseniz bu sizin için hayırdır. (Elmalı)


İnfiru hıfafen ve sikalen ve cahidu Bi emvaliküm ve enfüsiküm fiy sebiylillâhzâliküm hayrun leküm in küntüm ta'lemun; eğer bilincine varırsanız bu sizin için daha yararlıdır. kolayda gelse zor da gelse savaşa çıkın ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin.

Ayette geçen hıfafen ve sikalen hafif ve ağır anlamına gelir kelime olarak. Ama burada bir çok müfessirin de, Razi gibi bir çok müfessirin de katıldığı anlam zorda gelse, kolayda gelse, ağırınıza da gitse, hafifinize de gitse anlamına alındığı için ben de öyle çevirdim. Özellikle ayette ifade edilen mana insanın tüm gücünü yüce ve ölümsüz değerler uğruna harcaması, insan hayatının bedelini fazlası ile ödeyebilecek tek kapı olan Allah’ın arzusudur. Ayet bize bunu veriyor. Ayet; hayatınızı ille de bir kapıya verecekseniz, vereceğiniz kapı hayatınızdan fazlasını size verecek bir kapı olsun diyor.

Söyler misiniz anlaşılmayacak ne var. Bunda anlaşılmayacak ne var. Bu o kadar mantıki bir çağrı ki ben diyorum yetmez mi demiyor rabbimiz. Mantığımıza hitap ediyor. Aklımıza hitap ediyor. Büyük ve küçük bilgisi insan da doğuştandır.

Büyüğün büyük, küçüğün küçük olduğunu insan, husuli bilgiyle bilmez, huduri bilgi ile bilir. Yani doğuştan var olan bilgiyle. Onun için bundan kolay ne var. Size verince daha fazlasını verecek birine verin. Eğer alışveriş yapacaksanız mutlaka daha fazlasını verene verirsiniz. Eğer söz konusu olan hayatınızsa, bir daha elinize geçmeyecek bir şeyse o zaman bunda yanılmayı kim ister. Hayatını ütülen, her şeyini ütülmüştür. O sebeple ayet açık, eğer birine verecekseniz o biri hayatınızın bedelini fazlası ile ödeyebilme imkanına sahip olmalıdır diyor.


42-) Lev kâne aradan kariyben ve seferen kasıden lettebe'ûke ve lâkin be'udet aleyhimüş şükkah* ve seyahlifune Billâhi levisteta'na leharecna meaküm* yühlikûne enfüsehüm* vAllâhu ya'lemü innehüm lekâzibun;

Eğer yakında bir ganimet veya biraz daha yorucu yoldaki olsaydı, senin peşinden gelirlerdi. Fakat bu iş onlara zorlu geldi. (Bununla beraber onlar) "Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber biz de sefere çıkardık" diye Allâh adına yemin edecekler... Kendilerini helâk ediyorlar... Allâh biliyor ki onlar kesinlikle yalancılardır. (A.Hulusi)

42 - O, bir yakın ganimet ve orta bir sefer olsa idi mutlaka arkana düşerlerdi, lâkin o meşakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Bununla beraber eğer istitaatimiz olsa idi elbette çıkarırdık diye yakında yemin edecekler, nefislerini helâke sürükleyecekler, Allah biliyor ki zira onlar katiyen yalancılardır. (Elmalı)


Lev kâne aradan kariyben ve seferen kasıden lettebe'ûk eğer yakın bir menfaat ve kolay bir sefer olsaydı senin ardına tereddütsüz takılırlardı. Tebük seferine bir atıf tarihsel olarak. Onda günlük uzun bir yolculuk demiştim. Gerçekten kolay değil. Ama burada tarihsel bir atıftan da tüm zamanlarda iki yüzlü davranışın, imanın sınavının parametrelerini veriyor ayetler. Onun için tarihi atıf ne olursa olsun bu ayetler tüm zaman ve zeminlerde ki her insana seslenen ayetler ve insanı okuyan, insanın ciğerini ortaya döken tabir caizse. İnsanın içini dışına döndüren ayetler.

Onun için insanın kodlarını öğreniyoruz buradan ve bu ayette öğrendiğimiz şey ne oluyor, sıkıntıya insanın gelmek yerine bedelsiz almak istemesi. Yani bedelini ödemek yerine hep bedelsiz kazancın peşinde koşması. Oysaki bu doğal değil. Bu hiç doğal değil. Yasa böyle değil. Yasası konulmuş, baksanıza hayvanlar dünyasında dahi avlanmanın bir bedeli var. Onun için o bedeli ödemeyenler açlığa mahkum olurlar. Ya insanlar dünyasında, Aklın, idrakin, bincin, iradenin verildiği ve beşerlikten insan olmaya yükseltildiği, yüceltildiği bir dünyada insanın Allah bedelsiz mi versin. Onun için burada eğer diyor, kolay bir sefer olsaydı senin ardına takılırlardı, tereddüt etmezlerdi.

 ve lâkin be'udet aleyhimüş şükkah fakat bu zorlu yolculuk onlara pek uzun geldi. Bu da açık. Hak edilmiş zafer bir tarafta, hak edilmemiş zafer bir başka tarafta. Kulun gücünün bittiği yer gösteriliyor. Zor, neden zor, zor olan, neden zor olan. Çünkü kolay gelenin kolay gittiği bir yasadır da onun için. Kolay kazanılanın kolay harcandığı bir yasadır da onun için. Hak edilmemiş kazancın hiçbir zaman meşru olmayacağı bir yasadır da onun için.

İşte Sevr gerçeği buydu. Sevr mağarasına, dağın tepesindeki mağaraya tırmanışın verdiği ders buydu. Dağın eteğinde gelebilecek bir rahmet, neden tepesine çıkmamızı gerektiriyor, neden tepesinde geliyor, o yardım dağın eteğinde gelse olmaz mıydı. Hatta hiç Mekke’den çıkmadan gelse olmaz mıydı derseniz hayır olmazdı, yasa böyle.  Allah yasasını eğer sevgili Muhammedi için değiştirmemişse, bizim ve sizin için niçin değiştirsin.

ve seyahlifune Billâhi levisteta'na leharecna meaküm* yühlikûne enfüsehüm*yühlikûne enfüsehüm Evet gerçekten ibretlik bir hitap, üstelik eğer gücümüz olsaydı kesin sizinle çıkardık diye Allah adına yemin ederek kişiliklerini mahvedecekler. Bu çok önemli. kişiliklerini mahvedeceklerdi. Kişilik, katl. Şöyle bir şey söylesek sanırım yanlış olmaz. Şahsiyeti katletmek, şahsı katletmekten daha beterdir. Bir insanın şahsını katlederseniz bedenini yok etmiş olursunuz. Ama şahsiyetini katlederseniz insaniyetini yok etmiş olursunuz. Onun için burada kendi kendinizin insanlığını hedef alıyorsunuz. Şahsiyetinizi yok ediyorsunuz. Benliğinizi yok ediyorsunuz. Ben duygunuzu yok ediyorsunuz. Yani sizi insan yapan değerleri yok ediyorsunuz diyor böyle yapmakla.

İki yüzlülüğün çağlar üstü tabiatını okuyor bize Kuran bu ayetlerde. İki yüzlülük nasıl okunur, insan iki yüzlülüğü, münafık davranışı nasıl bir okumaya tabi tutulur bunu Kuran dan, Kuran vahyinden öğrenmek lazım.

vAllâhu ya'lemü innehüm lekâzibun; Oysaki Allah onların yalan söylediklerini çok iyi biliyor. İşte bu kadar. Yani içlerinde bir başka, dışlarında bir başka davranış, bölünmüş kişilik, ikiye bölünmüş kişilik, yırtık kişilik, parçalanmış kişilik. İşte biraz önce yühlikûne enfüsehüm kişiliklerini helak ediyorlar, şahsiyetlerini mahvediyorlar derken bunu kastediyordu. İnsanlıklarını katlediyorlar.

Kişinin kendisine yapacağı en büyük kötülük nifaktır. İki yüzlülüktür. Bu, bu demeye gelir.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder