22 Ekim 2011 Cumartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (119-123)(66-D)

C sayfasından devam.


119-) Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe ve kûnu me'as sadikıyn;

Ey iman edenler! Allâh'tan (yaptıklarınızın sonuçlarını kesinlikle yaşatacağı için) korunun ve sadıklarla (Hakk'ı tasdik edenlerle) beraber olun! (A.Hulusi)

119 - Ey o bütün iman edenler! Allahtan korkun ve sadıklarla beraber olun. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenü siz ey iman edenler, üttekullahe ve kûnu me'as sadikıyn; Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve dürüst kimselerle birlikte olun. Kâb Bin Malik’in dürüstlüğüne adeta bir atıf var sanki.


120-) Ma kâne li ehlil Mediyneti ve men havlehüm minel a'rabi en yetehallefu an Rasûlillâhi ve lâ yerğabu Bi enfüsihim an nefsih* zâlike Bi ennehüm lâ yusıybuhüm zameün ve lâ nesabün ve lâ mahmesatün fiy sebiylillâhi ve lâ yetaune mevtıen yağıyzul küffare ve lâ yenalune min adüvvin neylen illâ kütibe lehüm Bihi amelün salih* innAllâhe lâ yudıy'u ecrel muhsiniyn;

Gerek Medine halkına gerekse çevresindeki Bedevîlere, Allâh Rasûlünden geri kalmaları ve kendi nefslerini O'nun nefsine tercih etmeleri yakışmaz! Onların Allâh yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa maruz kalmaları, hakikat bilgisini inkâr edenleri öfkelendirecek yerlere yerleşmeleri, düşmana karşı bir zafer kazanmaları; kendilerine imanın gereği fiiller olarak yazılmıştır! Muhakkak ki Allâh muhsinleri mükâfatsız bırakmaz. (A.Hulusi)

120 - Ne medenîlerin ne de etraflarındaki bedevîlerin Resulallah’tan tahallüf etmeleri, ve onun nefsinde ne yaptığına bakmayıp da kendi nefisleriyle mukayyet olmaları yaraşmaz, çünkü onların Allah yolunda ne bir susuzluk, ne bir yorgunluk, ne bir açlık çekmeleri ve ne küffarı gayza getirecek bir mevkii çiğnemeleri ne de düşmandan bir muvaffakıyete nâil olmaları olmaz ki mukabilinde kendileri için mutlak bir ameli Salih yazılmış bulunmasın, çünkü Allah Muhsinlerin ecrini zayi' etmez. (Elmalı)


Ma kâne li ehlil Mediyneti ve men havlehüm minel a'rabi en yetehallefu an Rasûlillâhi ve lâ yerğabu Bi enfüsihim an nefsih peygamber şehrinin halkına ve çevresindeki bedevilere, ne Allah’ın elçisinden geriye kalmak, ne de kendi canlarını onunkinden fazla sakınmak yaraşmaz, şık kaçmaz.

Evet, kılavuz, çölde hayat. Kılavuzunuzu çölde kaybetmişseniz, hayatınızı kaybetmişsinizdir. Peygamber hayattır onun için. Peygamberin hayatı sizin hayatınızdan daha önce gelmelidir. Kılavuzunuzu kaybetmek sadece hayatınızı değil, istikbalinizi, ebedi istikbalinizi de yitirmek anlamına geldiği içindir.

zâlike Bi ennehüm lâ yusıybuhüm zameün ve lâ nesabün ve lâ mahmesatün fiy sebiylillâh şöyle ki, ne zaman onların başına Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk ve açlık gelse, ve lâ yetaune mevtıen yağıyzul küffar ne zaman inkarda direnenleri öfkelendiren bir hamle yapsalar, bir adım atsalar, ve lâ yenalune min adüvvin neylen ve ne zaman mukadder olan sonuca düşman eliyle ulaşsalar, şehit olmak gibi, gazi olmak gibi. illâ kütibe lehüm Bihi amelün Salih sonuçta bütün bunlar nedeniyle onların lehine üretilmiş bir değer yazılmaktadır. Yani boşa gitmemektedir.

Burada söylenen açık, Allah’a güvenin siz deniliyor. Çünkü iman güvendir. Değer üretmekle peşin nimetleri, vadeli şükür isteyen Allah karşısında, sizde peşin amel yapıp vadeli cennete neden razı olmazsınız. Unutmayın önce bunu Allah yaptı.Göz, kulak, dil, dudak, el ayak, yürek, beyin, hava, su. Bedeli vadeli ödenmek üzere peşin verilmiş değerler değil mi. Allah size güveniyor da siz niçin Allah’a güvenmiyorsunuz. Gözü verirken bedelini ödediniz mi? Kalbi verirken ödediniz mi, havayı solurken ödediniz mi? O halde Allah size peşin peşin nimetini verip şükrünü veresi almakta hiç tereddüt etmedi de; Siz neden peşin amelle vadeli cennet almakta Allah’ta alacağınız olsun, vermeyeceğini mi düşünüyorsunuz. Kaldı ki size verdiği nimetin şükrünü bir ömür O’na hasretseniz yine de heder etmiş olmazsınız. Onun için güven problemidir. İman güven demektir, Allah’a güven.

innAllâhe lâ yudıy'u ecrel muhsiniyn; Her halde Allah iyilerin hakkını zayi edecek değildir.


121-) Ve lâ yünfikune nefekaten sağıyreten ve lâ kebiyreten ve lâ yaktaune vadiyen illâ kütibe lehüm li yecziyehümullâhu ahsene ma kânu ya'melun;

Ne zaman küçük veya büyük bir bağış infak etseler, yeryüzünde yolculuk yapsalar; bu onlara kesinlikle yazılmış olduğu içindir... Bu, Allâh'ın kendilerini, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlandırması içindir! (A.Hulusi)

121 - Ve küçük, büyük bir masraf yapmazlar ve bir vadî kat etmezler ki amellerinin daha güzeliyle Allah kendilerine mükâfat etmek için hesaplarına yazılmış olmasın. (Elmalı)


Ve lâ yünfikune nefekaten sağıyreten ve lâ kebiyreten Yine onlar az ya da çok Allah yolunda her ne harcamışlar, ve lâ yaktaune vadiyen ve herhangi bir vadide ne yol almışlarsa, - Bu bir deyimdir, aslında yakta kesmek manasıdır ama, kat etmek diye bizim dilimize de girmiştir. Yol kat etti, yol almak manasına kullanılır.- illâ kütibe lehüm li yecziyehümullâhu ahsene ma kânu ya'melun; Allah’ın onları yaptıklarından dolayı ve en güzel bir biçimde ödüllendirmesi için elbet O’da onların lehine kayda geçirilmektedir.


122-) Ve ma kânel mu'minune li yenfiru kâffeten, felevla nefera min külli firkatin minhüm taifetün li yetefakkahu fiyd diyni ve li yünziru kavmehüm izâ race'û ileyhim leallehüm yahzerun;

İman edenlerin hepsinin birden sefere çıkmaları yerinde olmaz! Onlardan her bir topluluktan bir grubun, arkalarında kalması; Din'i iyice anlamaya çalışması gerekir. Onlar seferden geri döndüklerinde, belki sakınırlar diye, kavimlerini uyarmaları için! (A.Hulusi)

122 - Bununla beraber müminlerin kâffesi birden toplanıp seferber olacak değillerdir, fakat her fırkadan bir taife toplansa da dinde fıkıh tahsil etseler, ve döndükleri zaman kavimlerini inzar eyleseler, gerek ki sakınırlar. (Elmalı)


Ve ma kânel mu'minune li yenfiru kâffe fakat müminlerin sefere topyekun çıkmaları doğru olmaz. felevla nefera min külli firkatin minhüm taifetün li yetefakkahu fiyd diyn Çok önemli, çok önemli bir Kuranî ilkeyi şu anda öğreniyoruz. Onlar arasından her gruptan birilerinin sefere çıkmayıp dinde derin bir anlayış ve ilim elde etmek için çaba harcamaları, ve li yünziru kavmehüm izâ race'û ileyhim ve onlar yanlarına döndükleri zaman da ait oldukları kitleleri uyarmaları daha uygun olacaktır. leallehüm yahzerun; Belki de böylece ileride doğacak mahsurlar önceden önlenmiş olur.

Kuran, iki dünyayı birbirinden ayırmaz, bıçak sırtı gibi görür. Bir realitenin iki yüzüdür Kuran düşüncesine göre dünya ve ahiret. Onun için bilgiyi de ikiye ayırmaz. Uhrevi bilgi, dünyevi bilgi. Ya da dini bilgi, dini olmayan bilgiyi de ikiye ayırmaz Kuran. Onun içinde burada verilen mesaj bilginin tamamına ilişkindir. Yeter ki yararlı bilgi olsun. Var oluş mücadelesi olan top yekun savunma seferberliği durumunda dahi ilmi faaliyetlerin durmamasını emrediyor bu ayet. Bu Kuran’ın kendine bağlı insanları mitostan logosa çağırdığının, mahsustan, makule çağırdığının, yani efsaneden ve mitolojiden akla çağırdığının bir göstergesidir, hem de açık bir göstergesidir.

Sağlam bir bilincin alt yapısı, sağlıklı bir bilgilenmedir. Özellikle bu bilgi vaka değil, malumat değil, derin düşünceyle işlenmiş rafine bilgi olduğu için li yetefakkahu fiyd diyn diyor. Tefakkuhtan söz ediyor Kuran. Nedir bu? Entelektüel derin düşünce demektir. Yani bilgisayarların data bankına giren malumat değil, derin düşünce. Sadece insanın üretebileceği, malumattan düşünce ile sonuç elde etmek.

O halde buna fıkıh diyemeyiz. Fıkıh okumak başka şey, tefakkuh etmek bam başka şeydir. Kuran fıkıh okumayı değil, tefakkuhu emreder. Fıkh etmeyi yani. Fıkh etmek bir entelektüel eylemdir. Bilgiyi yoğurmak ve bilgiden yepyeni bir bilgi üretmektir. Yani bilgiyi üretmektir, tüketmek değil. Onun için burada tefakkuh sahibi olmadan fıkıh sahibi olanları, insanı kurala feda edenlere de bir öğüt var. Eğer tefakkuh sahibi olmadan fıkıh sahibi olursanız, insanı kurala feda edersiniz. İşte bu Yahudileşmedir bizce. Çünkü Yahudiler dinin hükümlerini kurallaştırdılar, insanı kurban ettiler. Onun için de Yahudileşmeye karşı savaş açan, savaş açmak için gönderilmiş olan Hz. İsa onlara dönüp şu sert üslubuyla diyordu ki;

- Ey yılan dölleri, cumartesi yasağı insan içindir. İnsan Cumartesi yasağı için değildir.

Çok harika bir uyarı. İnciller içerisinde geçen Hz. İsa’ya ilişkin bir cümle bu. Ona ait bir cümle. Yahudileşen İsrail oğullarını cumartesi yasağına uyacağız diye kuyuya düşen bir canlıyı, bir insanı dahi kurtarmadıklarını göz önüne getirirseniz, o zaman dinin emirlerinin maksadından nasıl ayrılıp ruhu öldürülerek uyulmaya çalışıldığını ve nasıl ters bir işe alet edildiğini görürsünüz. İşte buradaki da onu söylüyor.


123-) Ya eyyühelleziyne amenû katilülleziyne yeluneküm minel küffari velyecidu fiyküm ğılzaten, va'lemu ennAllâhe me'al müttekıyn;

Ey iman edenler! Küffardan (gerçeği inkâr edenlerden) size yakın olanlarla savaşın! Sizde şiddet, aziym, yoğun iman yaşamını bulsunlar... Bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir! (A.Hulusi)

123 - Ey o bütün iman edenler! Kâfirlerin size yakın olanlarıyla çarpışın, hem onlar sizde kalın bir kuvvet görsünler ve bilin ki Allah korunanlarla beraberdir. (Elmalı


Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler, katilülleziyne yeluneküm minel küffar inkarda direnenlerden size gelebilecek en yakın tehdide karşı savaşın. velyecidu fiyküm ğılzaten ve sizin şahsınızda sert bir direnişe şahit olsunlar.

Burada söylenmek istenen şey sanırım açık. Yakın ve açık tehlikeyle savaşmak emrediliyor. Öncelik sırasını, tehdit sıralamasını yanlış yapmayın diyor. Doğru tehdit sıralaması yapın. Yanlış yapınca işte şu anda yaşadığımız gibi, toplumu çözersiniz.Yanlış tehditlere karşı savaşmayın, doğru bir sıralama yapın ve en yakın tehdit, sizin rızkınızı, sizin hayat standardını, sizin rahatınızı hedef alan değil, sizin ebedi mutluluğunuzu hedef alan tehdittir. Onun için onunla mücadele edin mesajı da veriliyor. Direnç göstermek, tehlike yaklaşınca bir toprak gibi çözülmeyip bir kaya gibi sert olmak tavsiye ediliyor burada.

va'lemu ennAllâhe me'al müttekıyn; hem şunu iyi bilin ki Allah sorumlu davrananların yanındadır.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder