13 Ekim 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (074-080)(64-E)


D sayfasından devam


74-) Yahlifune Billâhi ma kalu* ve lekad kalu kelimetel küfri ve keferu ba'de İslâmihim ve hemmu Bi ma lem yenalu* ve ma nakamu illâ en ağnahumullâhu ve RasûluHU min fadliHİ, fein yetubu yekü hayren lehüm* ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben eliymen fiyd dünya vel ahireti, ve ma lehüm fiyl Ardı min veliyyin ve lâ nasıyr;

Söylemediklerine (dair), Esmâ'sıyla onların hakikati olan Allâh namına yemin ederler... Andolsun ki, o küfür kelimesini söylediler; İslâm'ı kabullerinden sonra hakikat bilgisini inkâr edenler başaramayacakları bir kötülüğe teşebbüs ettiler! Sırf Allâh ve Rasûlü fazlından onları zenginleştirdiği için intikam almağa kalktılar... Eğer tövbe ederler ise onlar için daha hayırlı olur... Eğer dönerler ise, Allâh onları dünyada da sonsuz gelecek sürecinde de acı bir azap ile azaplandırır... Yeryüzünde onların ne bir sahibi ve ne de bir yardımcısı vardır. (A.Hulusi)

74 - Allaha yemin ediyorlar: söylememişler, kasem olsun o kelimeyi küfrü söylediler, İslâm’a geldikten sonra yine kâfirlik ettiler ve o muvaffak olamadıkları cinayeti kurdular, halbuki intikam almağa kalkmaları için kendilerini Allahın Resulüyle fadlı ilâhîsinden zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep de yoktu, bunun üzerine tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur, yok yan çizerlerse Allah onları Dünya ve Âhirette elîm bir azab ile ta'zib eder, ve yer yüzünde onlar için ne himaye, ne imdat edecek kimse bulunmaz. (Elmalı)


Yahlifune Billâhi ma kalu Onlar kötü bir söz söylemediklerine ilişkin Allah adına yemin ediyorlar. ve lekad kalu kelimetel küfri ve keferu ba'de İslâmihim ve hemmu Bi ma lem yenalu oysaki onlar kesinlikle küfre varan sözler söylemişler. Böylece Allah’a teslim olmalarından sonra inkara saplanmışlar ve başarmaları mümkün olmayan bir işe soyunmuşlardı.

Burada müfessirler başarmaları mümkün olmayan bir iş nedir sorusuna cevap ararken, Resulallah’a iki yüzlülerin düzenlemek istediği suikasta bir gönderme olduğunu düşünürler. Ama bu ayet çok çok daha ayaklarının gösterdiği yerden çok çok daha yüce duruyor ve dolayısıyla tüm zamanlara ilişkin kafirler ve münafıkların hedefi, nihai tahlilde hiçbir zaman tutmayacaktır. Onlar nifaklarıyla ve küfürleriyle hedefledikleri şeye, arzuladıkları sonuca ebediyen ulaşamayacaklardır mesajı vardır ki, 61. ayetteki kulak ithamındaki vahyin kaynağıyla ilgili o tereddüde aynı zamanda bir cevaptır buradaki küfür sözü.

ve ma nakamu illâ en ağnahumullâhu ve RasûluHU min fadliH Kuran’da ki kara mizah örneklerinden biriyle karşı karşıyayız. İronik bir üslupla şöyle söylüyor bu ibare, onların kin duymaları için, Allah’ın ve O’nun lutfû sayesinde elçisinin kendilerini zengin ve yetkin bir hale getirmesi dışında bir neden yok ki. Yani Allah’a ve Resulüne onlar niçin kin duyuyorlar biliyor musunuz, iyilik gördüler de ondan diyor. Yani Türkçeye aktarırsak daha doğrusu Anadolu irfanına aktarırsak; Besle kargayı oysun gözünü sözünü hatırlatırcasına, iyilik gördüler, başka hiçbir nedenleri yok kin duymak için. Onlar böylesine tabiatı, fıtratı sapmış insanlar. Kendilerine sonsuzca iyilik edenlere böylesine kin beslerler anlamını taşıyor.

Yine ilginçtir burada bir zamir, tevhidi hassasiyeti tıpkı 62. ayetteki gibi koruyor, min fadliHİ. Orada da zamir Allah ve Resulünden sonra geldiği halde tekil zamir olarak gelmiş. Yani, Allah’ın fazlından, lütfûndan, kereminden. Allah ve Resulünden sonra geldiği halde zamir tek olarak Allah’ın lütfuna atıf, çünkü Resulallah’ın lütfû olamaz. Resulallah’ta Lûtfa muhtaçtır. O da Allah’ın fazlı ve lütfûyla yaşamaktadır. O sebeple yine tevhidi bir hassasiyete işaret vardır burada.

fein yetubu yekü hayren lehüm artık tevbe edelerse bu kendileri hakkında daha hayırlıdır. ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben eliymen fiyd dünya vel ahirah yok eğer yüz çevirirlerse Allah onları bu dünyada da, öte dünyada da pek acı bir azaba çarptıracaktır. ve ma lehüm fiyl Ardı min veliyyin ve lâ nasıyr; ve onlar yer yüzünde kendileri için ne bir dost ne de bir yardımcı bulabileceklerdir.


75-) Ve minhüm men ahedAllâhe lein atana min fadliHİ le nassaddekanne ve lenekunenne mines salihıyn;

Onlardan kimi de Allâh'a vaatte bulundu: "Eğer bize fazlından verirse, and olsun ki kesinlikle sadaka vereceğiz ve elbette Sâlihlerden olacağız." (A.Hulusi)

75 - Yine onlardan kimi de Allaha şöyle ahdetmişlerdi: «Eğer bize fadlından ihsan ederse her halde zekâtını veririz ve her halde salihînden oluruz»(Elmalı)


Ve minhüm men ahedAllâhe lein atana min fadliHİ le nassaddekanne ve lenekunenne mines salihıyn; Hem onlar arasında eğer O’nun bağışladıklarından bize de bir şeyler düşerse, elbet biz de hayır hasenat için harcar, böylece biz de iyiler arasına karışmış oluruz diye Allah’a yemin edenler var. Yani yardım yapmanın, iyi olmanın, güzel davranışın insanın tabiatından değil de, maddi imkana sahip olmasından olduğuna bir bahane yapıyorlar münafıklar. Onların var da veriyorlar diyorlar. Bizim yok ki, olsaydı biz de verirdik. Onlar var da yapıyorlar. Bizim olsaydı biz de yapardık.

Tam bi namaz özrü. Tam münafıkça bir yaklaşım. İmanın tek ve en büyük imkan olduğunu göz ardı edip, maddi imkanı iman yerine geçiriyorlar. Ne diyor peki Kuran, onu takip edelim;


76-) Felemma atahüm min fadliHİ behılu Bihi ve tevellev ve hüm mu'ridun;

Ne zaman ki onlara (Allâh) fazlından verdi; onunla cimrilik ettiler ve yüz çevirerek vaatlerinden döndüler. (A.Hulusi)

76 - Vaktaki Allah fadlından istediklerini verdi, buhl edip yüz çevirdiler, ve zaten yan çizip duruyorlardı. (Elmalı)


Felemma atahüm min fadliHİ behılu Bihi ve tevellev ve hüm mu'ridun; Ama onlar, Allah kendilerine lûtfundan bağışlar bağışlamaz onda cimrilik ederler de yeminlerinden geri dönerler. Zira onlar dönektirler.

Evet, şimdi anlaşılıyor mu münafığın tabiatı. Allah’la ilişkisinde hep pazarlıkçı. İstiyor ama istediğine kavuşunca da verdiği sözden cayıveriyor. Kaypak, nifakın tabiatı kaypaklık ve bu ayet çok ilginç bir noktaya dikkat çekiyor. İnsanoğlunun nifakının temelinde dünyevileşme, dünyaya olan eğilim, yani servet tutkusu yatıyor. İşte bu ayet nifakın temelindeki ana mikrobu gösteriyor.


77-) Fe a'kabehüm nifakan fiy kulubihim ila yevmi yelkavneHU Bi ma ahlefullahe ma veaduhu ve Bi ma kânu yekzibun;

Allâh'a sözlerini tutmamaları, yalancı olmaları; O'na kavuşacakları sürece kadar (Allâh'ın), bilinçlerinde ikiyüzlülüğü yaşatmasına yol açtı! (A.Hulusi)

77 - Allaha verdikleri vaadi tutmadıkları ve yalan söylemeği âdet edindikleri için o da bu fiillerinin akıbetini kalplerinde kıyamet gününe kadar sürecek bir nifaka kalb ediverdi. (Elmalı)


Fe a'kabehüm nifakan fiy kulubihim ila yevmi yelkavneH bunun üzerine O da, zatıyla karşılaşacakları güne kadar kalplerinde taşıyacakları bir nifakı başlarına sarar. Yani Allah’ta böyle mukabelede bulunur. Onlar tercih ederler, Allah’ta onların tercihlerine sadece saygı duyar. Çünkü iradeyi veren verdiği iradeyi yok saymaz, “Madem siz nifakı tercih ettiniz, ben de tercihinizi başınıza sarayım, bela edeyim.” Dercesine.

Bi ma ahlefullahe ma veaduhu ve Bi ma kânu yekzibun; Bu, onların Allah’a verdikleri sözden dönmeleri ve yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmeleri yüzündendir.


 78-) Elem ya'lemu ennAllâhe ya'lemu sirrahüm ve necvahüm ve ennAllâhe Allamül ğuyub;

(Hâlâ) anlamadılar mı ki, Allâh, onların özlerindekini de, fısıldaşmalarını da bilir ve Allâh gaybları (derûnî boyutları, yaratanı olarak) en detaylı bilendir! (A.Hulusi)

78 - Henüz bilmediler mi ki Allah onların sırlarını de bilir fısıltılarını da; ve Allah «allâmülguyub» dur. (Elmalı)


Elem ya'lemu ennAllâhe ya'lemu sirrahüm ve necvahüm Bilmiyorlar mı ki Allah onların sırlarından ve gizli görüşmelerinden çok iyi haberdardır. Özellikle Tebük seferi öncesinde ve sırasında sık sık münafıklar birleşerek kulis yapıyorlar idi. Rabbimiz işte ona bir gönderme yaparak tüm münafıkların sırlarına vakıfız buyuruyor.

ve ennAllâhe Allamül ğuyub; zira iyi bilsinler ki Allah her tür gizliliği tüm ayrıntılarıyla bilir.


79-) Elleziyne yelmizunel muttavvi'ıyne minel mu'miniyne fiys sadakati velleziyne lâ yecidune illâ cühdehüm feyesharune minhüm* sehırAllâhu minhüm* ve lehüm azâbün eliym;

Sadakalar konusunda mükellef olduğundan fazlasını gönüllü veren iman etmişlere dil uzatanlar ile (fakirlikleri dolayısıyla imkânlarından) fazlasını bulamayanları alaya alan kimselere gelince, Allâh onları maskaraya çevirmiştir... Onlar için acı bir azap vardır. (A.Hulusi)

79 - Sadakatte bulunanlara bir türlü, ve güçlerinin yetebildiğinden başkasını bulamayanlara diğer türlü lâf atarak bunlarla eğlenenler, Allah onları maskaraya çevirdikten başka bir de kendileri için elîm bir azab var. (Elmalı)


Elleziyne yelmizunel muttavvi'ıyne minel mu'miniyne fiys sadakati velleziyne lâ yecidune illâ cühdehüm feyesharune minhüm onlar, yürekten inananlar arasından hem vermesi gerekenden fazlasını gönlünden koparak verenler, hem de gündelik emeğinden başka verecek bir şey bulamayanlara dil uzatmakta ve onlarla alay etmektedirler.

İlginçtir, Buhari ve Müslim’in Ebu Mes’ut’tan naklettiğine göre; biri fazla verse; “Bak, bak gösteriş yapıyor.” Derlerdi. Münafığın bahanesi Allah,,2a karşıdır. Tüm hayırlı işlere bahane üretim merkezidir münafık zihniyeti. Bak, bak gösteriş yapıyor derlerdi fazla verenlere. Gündelik geçimini temin edip hiçbir şeyi olmadığı için küçük bir şey verenlere de; “Allah sanki buna muhtaçmış gibi getirmiş bir avuç hurma veriyor.” Derlerdi.

İlginçtir bu konuda anlatılan hadise; Ebu Akil’in hadisesi. Ebu Akil, elinin emeğiyle geçinen bir mümindi. Akşama kadar su çekmişti bir Yahudi’nin kuyusunda. Elleri patlamıştı. Akşama kadar su çekmesinin karşılığı bir ölçek hurmaydı. O bir ölçek hurmayı, Tebük savaşı için toplanan servetin, toplanan malların yanına getirdi, boynu bükük bir halde patlamış elleriyle yüreğinden koparak o bir ölçek hurmayı oraya boşalttı.

Tabii münafıklar hemen dedikoduyu bastılar. Kahkaha atanları oldu onu mahcup etmek için. O varlığı, hiçbir şeyi yoktu ki, o bir ölçek hurmadan, akşama dek çalışarak elde ettiği bir ölçek hurmadan daha fazla hiçbir şeye sahip olmayan bu sahabenin yaptığı bu hayır, aslında varlığı verenler kadar değerli bir hayırdı. Ama onlar bunu bilemediler.

sehırAllâhu minhüm* ve lehüm azâbün eliym; Allah onların alaylarını başlarına geçirecektir ve acıklı bir azap onları beklemektedir.


80-) İstağfir lehüm evla testağfirlehüm* in testağfir lehüm seb'ıyne merraten felen yağfirAllâhu lehüm* zâlike Bi ennehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ, vAllâhu lâ yehdil kavmel fasikıyn;

Bağışlanmalarını niyaz et onların, ya da etme (fark etmez)! Yetmiş kere bağışlanma dilesen de onlar için, Allâh onları asla bağışlamayacaktır! Bu onların, Esmâ'sıyla kendi hakikatleri olan Allâh'ı ve Rasûlünü inkâr etmeleri nedeniyledir! Allâh inancı bozulmuşlar topluluğuna hakikati yaşatmaz. (A.Hulusi)

80 - Onlar için dile istiğfar et dile etme, onlar için yetmiş kere istiğfar da etsen Allah onlara hiç de mağfiret edecek değil, böyle, çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar, Allah ise öyle baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez. (Elmalı)


İstağfir lehüm evla testağfirlehüm Allah’tan onların bağışlanmaları için ister af dile, ister dileme. in testağfir lehüm seb'ıyne merraten felen yağfirAllâhu lehüm onlar için Allah’tan 70 kez af dilemiş olsan dahi, artık Allah onları affetmeyecektir.

Resulallah, onların cenazesini kılarken Hz. Ömer, bir rivayete göre gelip “Allah seni bundan men etmedi mi” deyince o, “Ben 70 den daha fazla affederek istiğfar edeceğim, Allah beni muhayyer bıraktı.” Diye nakleder rivayet. Gazali der ki bu rivayet karşısında, “Bu rivayet baştan sona sahih olmayan uydurma bir rivayettir. 70 rakamının kinaye olduğunu Allah Resulü bilmiyor mu. O ki Arap dilinin en ince ayrıntılarına vakıftı” der El Mustasfa isimli kitabında Gazali. Ki biz de öyle düşünüyoruz.

zâlike Bi ennehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ Bunun nedeni onların Allah’a ve O’nun elçisine ısrarla nankörlük etmeleridir. vAllâhu lâ yehdil kavmel fasikıyn; zira Allah fıtrat yolundan sapmış kimseleri doğru yola yöneltmez.

Bu ayetin ve bundan sonra gelen yaklaşık 33 ayetin 80 ile 113. ayetler arasındaki bu pasajların Abdullah bin Ubey bin Selül hakkında indirildiği söylenmekle birlikte bu söylentinin tarihi vakaya uymadığını, bu konudaki rivayetlerinde bu yüzden şüpheli, kuşkulu olduğunu gelecek ders işleyelim. Ama bugün dersimize fıtrat yolundan sapan bu örnekleri bize gösteren rabbimize; “Ya Rabbi, bizi fıtrat yolundan saptırma, bizi maskeli bir hayata mahkum etme, bizi imanı imkan, imkanı iman olanlardan kıl” duasıyla bitirelim. Sözümüzün sonu ama sonsuzca hamd etmektir.


“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”



64. videonun sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder