20 Ekim 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (110-113)(66-B)


A sayfasından devam

 
110-) Lâ yezalu bünyanühümülleziy benev riybeten fiy kulubihim illâ en tekattaa kulubühüm* vAllâhu Aliymun Hakiym;

Onların kurdukları mescidleri; kalpleri parçalanmadıkça, içlerinde bir kuşku olarak devam edecektir... Allâh Aliym'dir, Hakiym'dir. (A.Hulusi)

110 - Onların kumaş oldukları Bünyanları kalplerinde bir nifak ukdesi olup kalacak, meğer ki kalpleri parçalansın, Allah alîmdir, hakîmdir. (Elmalı)


Lâ yezalu bünyanühümülleziy benev riybeten fiy kulubihim illâ en tekattaa kulubühüm yüreklerinde ki kuşku yarı üzerine bina ettikleri hayat binası, ancak yüreklerini param parça edinceye kadar dayanacaktır.

Serbest bir şekilde çevirdim hedef dile kaynak dil olan Arapçadan, hedef dil olan Türkçeye biraz serbest çevirdim. Yukarıdaki örneği yansıtmak için. Ki maksadı da budur bu ayetin zaten. Yüreklerindeki kuşku yarı üzerine inşa ettikleri hayat binası, ancak yüreklerini param parça edinceye kadar dayanacaktır.

Bakınız Kuşku kelimesinin metindeki karşılığı riybe . Aslında riybe, sıradan bir kuşku değil.Yalın kat kuşku kelimesi Arapça da şehk’ tir. Kuranda da var şehk. Fakat hiç bu manaya kullanılmaz. Kuran’da hep riybe gelir. Riybe’yi şehk’ten ayıran anlam; İbn. Faris’in Mekayis-ül Lüga’sında verdiğine göre; kuşkunun yanında bir de korkudur. Endişe. Ne endişesi; Kuşkumda ya haksız çıkarsam. Münafığın kuşkusunun korkusu. İşte Münafığın yürek halini, ruh fırtınasını bize harikulade bir biçimde resmini çeken güzel bir ifade. Korkulu kuşku. Kuşku duyuyorum ama ya kuşkumda haksız çıkarsam. Bina yapıyorum ama ya bina yıkılırsa. Yani yıkılacağını bilerek bina yapmak. Aslında münafığın durumu bu. Zor sanat münafıklık. Bu ayet, bir önceki teşbihe bina edilmeden okunmamalı bence. Çünkü temsili bir dil kullanılmış.

vAllâhu Aliymun Hakiym; Allah, hem onların bu halini bilen, hem de hikmeti gereği buna izin verendir.


111-) İnnAllâheştera minel mu'miniyne enfüsehüm ve emvalehüm Bienne lehümül cennete, yukatilune fiy sebiylillâhi feyaktülune ve yuktelune va'den aleyhi hakkan fiyt Tevrati vel İnciyli vel Kur'an* ve men evfa Bi ahdiHİ minAllâhi festebşiru Bi bey'ıkümülleziy baya'tüm BiHİ, ve zâlike hüvel fevzül azıym;

Muhakkak ki Allâh iman edenlerden, karşılığında onlara cennet vermek üzere, nefslerini ve mallarını satın almıştır... Allâh uğruna savaşıp, öldürürler veya öldürülürler... Tevrat'ta, İncil'de ve Kurân'da, üstlendiği Hak vaattir! Kim Allâh'tan daha kuvvetli, ahdini yerine getirebilir? O hâlde O'nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin! Aziym kurtuluş işte budur! (A.Hulusi)

111 - Allah müminlerden canlarını ve mallarını; Cennet muhakkak kendilerinin olmak bahasına satın aldı, Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler, Tevrat ta da, İncilde de Kur'anda da hakka taahhüt buyurduğu bir vaat, Allah dan ziyade ahdine vefa edecek kim? O halde akdettiğiniz şu bîatten dolayı size müjdeler olsun, ve işte, o fevzi azîm bu. (Elmalı)


İnnAllâheştera minel mu'miniyne enfüsehüm ve emvalehüm Bienne lehümül cennete, yukatilune fiy sebiylillâhi feyaktülune ve yuktelun Biraz uzun okudum, buna göre de biraz uzun mana vermem gerekecek, deneyeyim; Hiç şüphe yok ki, kuşkusuz Allah yolunda çarpışan, öldüren ve öldürülen müminlerden Allah, karşılığında cennet vaat ederek mallarını ve canlarını satın almıştır.

Gene mecazi bir ifade ile karşı karşıyayız. Sembolik bir ifade. Sembolik, çünkü eştera, satın alma fiili, ticaret toplumunun profal, kutsal olmayan dilinden ödünç alınıyor, Din diline aktarılıyor. Satın almak o güne kadar sıradan malı satın almak iken, Allah’la insan arasında harikulade bir alış veriş durumuna dönüşüyor. Onun için burada bir dil değişmesi, bir dil transferi var. Sıradan bir kelime, Allah ile insan arasında ki ilişkiyi belirleyen din diline dönüşüyor.

Tek dünyalı fakat iki yüzlü olanlara, amaç uğruna ölümün, amaçsız yaşamdan daha değerli olduğunu bundan daha güzel nasıl ifade edilirsiniz. Ne kadar harika bir ifade. Tek dünyalı olan iki yüzlü bir münafığa; Bir amaç uğruna ölmenin, amaçsız yaşamaktan, tek dünyalı yaşamaktan bin kat değerli olduğunu işte böyle harika bir biçimde ifade ediyor Kuran.

va'den aleyhi hakkan fiyt Tevrati vel İnciyli vel Kur'an bu Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da gerçekleştirmeyi üstlendiği bir vaattir.

Tevrat’ta benzer bir ibare, çağrışım, yani bu ibareyi çağrıştıran, biraz, çok yakından olmasa da çağrıştıran elde ki muharref, Mukaddes kitap’ta tesniyenin 6. babının 3. cümlesi. İncil’de ise Matta incilinde 19. babın 21. cümlesi, burada ki ifadeyi andıran manalar içeriyor.

ve men evfa Bi ahdiHİ minAllâh Hem sözüne Allah’tan daha sadık kim olabilir ki. Yani Allah’tan daha güzel kim tutabilir ki sözünü. festebşiru Bi bey'ıkümülleziy baya'tüm BiHEstibşar, müjdelemek, birbirinize müjde verin, birbirinizle sevinç paylaşın. Aranızda sevinci bölüşün böyle bir alışverişten dolayı diyor. ve zâlike hüvel fevzül azıym; Bu, işte budur muhteşem mutluluk. Tam tercümesi böyledir ve bu tercüme gerçekten metni yansıtır. Bu, işte budur muhteşem mutluluk. öyleyse sevinin O’nunla böyle bir alışveriş yaptığınız için.

Geçen ders demiştim ki mutluluk tatminle ilgilidir. Ne ile tatmin olduğunuza bakın, yüce akıllar yüce değerlerle tatmin olurlar. Deliler ve çocuklar şekerle tatmin olurlar. Oyuncakla tatmin olmayan cennetten aşağısıyla tatmin olmayanı Allah, cennetle tatmin edecektir demiştim.


112-) EtTaibunel Abiydunel Hamidunes Saihuner Raki'unes Sacidunel Amirune Bil ma'rufi venNahune anil münkeri vel Hafizune li hududillah* ve beşşiril mu'miniyn;

Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rükû edenler (Azamet-i İlâhiyye'yi müşahede edip eğilenler), secde edenler (mutlak kulluğunu itiraf edenler), olumlu olanı emredenler, olumsuzdan yasaklayanlar ve Allâh'ın koyduğu sınırları muhafaza edenler... Müjdele o iman edenleri! (A.Hulusi)

112 - O tövbekârlar, o Abidler, o hâmidler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o marufu emredip münkirden nehy eyleyenler ve Allâhın hududunu muhafaza eyleyenler, müjdele hem o bütün müminleri. (Elmalı)


EtTaibune “Tevbe edenler,” Şöyle bir tırnak içi başlık korsak eğer bu. Çünkü geçen ayetin üzerine bir atıf yapmamız lazım, vav bile koymamış, o kadar önceki ayetin devamı bir ayet bu. Adeta tek bir ayet gibi okumak lazım. Bu yani bu mutluluk kimin mutluluğu; EtTaibune Allah’a yönelenlerin mutluluğu.

Tevbe yöneliş demektir. Bir günah işlediklerinde hemen Allah’a yönelenlerin. Görüyorsunuz, günah işlemeyenlerin demiyor. Suç işlemeyenlerin demiyor. Günahsız olanların demiyor, yok böyle bir şey. İnsandır, kul kusurludur. Ama günah işleyip işledikten sonra da ısrar etmeden, o günahın affını kimden dileyeceğini bilerek affı dileyeceği zata yönelenlerin mutluluğu. Devam ediyoruz;

el abiydune  Yalnız O’na kulluk edenlerin mutluluğu. el Hamidun övgülerin tamamını O’na hasredenlerin mutluluğu. es Saihun seyyah olup Allah rızasının peşine düşenlerin mutluluğu.

Buradaki, dikkatinizi çekmişse eğer, sadece, tamamen, yalnızca, hasreden ibareleri var. Metinde bunlar yok nereden koydunuz diye bir soru gelecek olursa, hayır biz koymadık, metinde var. O baştaki “el” takıları bu anlamı verir. Çünkü o takıların anlamları ahd için, istiğrak için, cins için olur el takıları. İşte biz kaynak dilin, Arapçanın bu anlamını, hedef dil olan Türkçeye yansıtmak istersek, işte böyle anlam vermemiz lazım. Yalnızca Allah’a kulluk edenler, övgülerin tamamını O’na hasredenler, seyyah olup Allah’ın rızasının peşine düşenler.

Fakat burada ki es Saihun tefsirler tarafından oruç tutanlar diye anlaşılmış. Böyle nakledilmiş. Ki İbn. Abbas Kuran’da ki tüm esseyahe kökünden gelen sözcükler oruç anlamına gelir diye de böyle bir görüş serdetmiş. Ya da İbn. Abbas adına böyle bir görüş serdedilmiş. Yani bu demektir ki bu kelime seyahatle ilgili olduğu halde mecaza hamledilmiş. Oruca kaydırıldığına göre. İnsan yemeden içmeden ve cinsi arzulardan seyahat eder oruçta, onun için de böyle bir mecazla karşılamışlar. Fakat biz kelimenin mecaza hamledilmesini yine koruduk, doğru buluyoruz. Ama o anlamdan daha geniş olan seyyah olup Allah’ın rızasının peşine düşenler anlamını çok daha geniş. Kelimenin bize vermek istediği en geniş çağrışım olduğu için daha makul buluyoruz ve böyle çevirdik.

er Raki'un Yalnızca O’nun önünde eğilen, es Sacidun yalnızca O’nun huzurunda yere kapananların mutluluğu. el Amirune Bil ma'rufi venNahune anil münker iyi ve doğru olanı önerip kötü ve yanlış olandan alıkoyanların mutluluğu. Emr-i bil ma’ruf ve Nehy-i anil münker ve infak. Nifak’ın zıddıdır. İlginç bir tevafuk değil mi; İnfak, nifak. İnfak Allah için harcamak, harcama yapmak. Nifak ise iki yüzlülük. Neden aynı kökten gelmiş diye sorar mısınız, Sormuş kabul ediyor ve cevabını veriyorum.

Aslı, kökeni nifak ve infak gibi kelimelerin kökeni, çift delikli hücrelere denir. Onun için köstebek yuvasına da “nefak” denir. Hatta metrolara Nefak, enfak denir, metro enfak diye kullanırlar. Çünkü iki yüzü var. İki giriş ve çıkışı var. Nereden girip nereden çıktığını bilemeyebilirsiniz. Fakat neden infak bunun için söylenmiş? Nifaka düşmüş iki yüzlü, iki yüzlü olduğu için nifak denilmiş. İnfak ise iki dünyaya inandığı için, buradan yollayıp orada geri alacağı için Allah yolunda yapılan harcamaya infak denir. Yani tıpkı bir tünelden, bir ucundan verip öbür ucundan, ahiret ucundan geri alacağımız için infak denilmiş.

vel Hafizune li hududillah ve Allah’ın koyduğu sınırları koruyanların mutluluğudur bu mutluluk. ve beşşiril mu'miniyn; o halde bu evsaftaki tüm müminleri müjdele.


113-) Ma kâne linNebiyyi velleziyne amenû en yestağfiru lil müşrikiyne velev kânu üliy kurba min ba'di ma tebeyyene lehüm ennehüm ashabül cahıym;

Ne En Nebi'ye ne de iman edenlere, akraba dahi olsalar, ateş ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra şirk koşanlar için bağışlanma dilemeleri olur şey değil (zira "Allâh şirki bağışlamaz")! ( Açıklaması şudur: Allâh kişinin beyninde öyle bir sistem oluşturmuştur ki; o sisteme göre şirk düşüncesi yani bir dışsal varlığa tapınma hâli yaşayan beyin kendi yapısında bulunan ilâhî kuvvetleri harekete geçirme yetisinden mahrum kalır.) (A.Hulusi)

113 - Ne Peygambere ne iman edenlere, akraba bile olsalar Cehennemlik oldukları onlara tebeyyün ettikten sonra müşrikler için istiğfar etmek yoktur. (Elmalı)


Ma kâne linNebiyyi velleziyne amenû en yestağfiru lil müşrikiyne velev kânu üliy kurba min ba'di ma tebeyyene lehüm ennehüm ashabül cahıym; Ayeti bölecek yer bulamadım, onun için tamamına birden mana vermek durumundayız. Küfre saplanarak ölenlerin –Ki öyle olduğu mefumdan çıkıyor.- Küfre saplanarak ölenlerin, cehennemlik oldukları kendilerine açıklandıktan sonra müşrikler için isterse yakın akrabalık bağları bulunsun Allah’tan af dilemek ne peygambere, ne de iman eden kimselere şık kaçmaz.

Evet, şık kaçmaz diyor. Ma kâne uygun düşmez, yakışık almaz, güzel olmaz. O kadar nazik bir üslûp ki; kim ki isterse yakınları olsun, akrabaları olsun Allah’a şirk koşan bir topluluğa, artık onun Allah’ı inkar ettiği ortaya çıktıktan, kendilerine açıklandıktan sonradan kasıt, iyice artık ölüp gitmiş ve o hal üzere ölmüşse.

Gerçi bu tip ayetler ne zaman gelse hemen Ebu Talip’in ismi gündeme getirilir tefsirlerde, bu çok ta tutarlı değildir. Takdir edersiniz. Çünkü Tevbe suresini okuyoruz ve hicretin neredeyse 9. yılında inmiş bir sureyi okuyoruz. Ebu Talip bundan yaklaşık 12- 13 yıl önce vefat etmiş biri.

Burada özellikle dile getirilen sebep-i nüzûllerden biri de Müslümanlar arasında geçmiş gitmiş müşrik anne baba ve yakınlarına dua edenler vardı deniliyor. Bir tanesine bu söylendiğinde, ama İbrahim’de babasına dua etti diye bir gerekçe ileri sürülmüştü onun üzerine bu ayetler nazil oldu denilse de bendeniz böyle sebeb-i nüzûllere mahsus olmadığını, çok daha genel olduğunu ve hepimizi kapsayan bir öğüt içerdiğini görüyorum ve asıl şuna dikkat çekmek istiyorum; Şirk suçunun bağışlanabilir olduğunu düşünmek, Allah’a karşı işlenmiş bir nezaketsizliktir. Ayetin vermeye çalıştığı bu. Yani siz müşrik olduğunu bile bile ölüp gitmiş birine Allah’tan af dileniyorsunuz, unutmayın ki affedecek olan Allah’tır. Siz şirk zulmünün affedilecek bir suç olduğunu düşünüyorsunuz demektir.

Oysa ki Allah bunun tersini söylüyor. Şirk hariç diyor. Şirk hariç Allah dilerse onun dışındaki tüm günahları affedebilir diyor Kuran. Ama şirk hariç. Onun için siz bu noktada Allah’ın gör dediği yerden bakmıyorsunuz, işte problem bu, buradadır. İfadede ki nezakete yine dikkat çekmek istiyorum.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder