17 Ekim 2011 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (096-100)(65-D)


C sayfasından devam


96-) Yahlifune leküm literdav anhüm* fein terdav anhüm feinnAllâhe lâ yerda anil kavmil fasikıyn;

Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler... Siz onlardan razı olsanız da, Allâh o inancı bozuklar topluluğundan razı olmaz! (A.Hulusi)

96 - Siz kendilerinden râzı olasınız diye size yemin edecekler, fakat siz onlardan râzı olursanız her halde Allah fasıklar güruhundan râzı olmaz. (Elmalı)


Yahlifune leküm literdav anhüm kendilerinden razı olasınız diye size yemin ediyorlar. fein terdav anhüm feinnAllâhe lâ yerda anil kavmil fasikıyn; bilmiyorlar ki siz kendilerinden razı olsanız dahi, Allah yoldan sapmış bir toplumdan asla razı olmayacaktır.

Bunu bilmek öyle sıradan bir şey değil. İki yüzlü ve fakat tek dünyalı bir insan bunu nasıl bilsin. İki yüzlü ve fakat tek dünyalı olan bir insan eylem ortaya koyarken insan ne der diye koyar. Çünkü onun yöneldiği yer el ne der sorusudur. Allah ne der sorusu onun defterinde yazmaz.

Peki fark nedir? Hak nedir le Hakk ne der arasındaki fark, Halk insanın yüreğini göremez, ama Hakk görür. Onun için halk ne der diyip de Hakk ne der diye sormadan tek dünyalı ve çift yüzlü olarak hayat yoluna çıkan bir insan, eylemlerini daima vizyona ve vitrine ayarlar. Ama vitrinin arkası çöp tenekesinden beterdir. Camını indirin vitrinin arkada korkunç bir leşleşme göreceksiniz, kokuşma göreceksiniz. Onun için kamufle edilmiş bir fosseptik çukurla karşı karşıya kalırsınız, affınıza sığınıyorum. Ama rics bu, durum bu.Onun içinde burada ayan ve beyan bir biçimde göz önüne serilmiş. Allah’ı hesaba katmayan mantık sahibini o konuma götürür.


97-) El'arabu eşeddü küfren ve nifakan ve ecderu ella ya'lemu hudude ma enzelAllâhu alâ RasûliHİ, vAllâhu Aliymun Hakiym;

Bedevîler, küfür ve nifak itibarıyla daha şiddetlidirler... Allâh'ın, Rasûlüne inzâl ettiğinin inceliklerini anlamamaya daha yatkındırlar... Allâh Aliym'dir, Hakiym'dir. (A.Hulusi)

97 - Ârâbîler küfürce ve nifakça daha şiddetlidirler, bununla beraber Allahın Resulüne indirdiği ahkâmın hududunu bilmeye daha lâyıktırlar, Allah alîmdir, hakîmdir. (Elmalı)


El'arabu eşeddü küfren ve nifakan Bedevi Araplar inkar ve iki yüzlülük açısından “kent soylulardan” daha katıdırlar. Zaten eşedd kelimesi ismi tafdil dır. da’a , en manasını verir. Onun için kimden daha katı, kimden küfür açısından daha şedid dir, tabi iki kent soylulardan. ve ecderu ella ya'lemu hudude ma enzelAllâhu alâ RasûliH ve Allah’ın elçisine indirdiği hayat tarzının sınırlarını tanıyıp kavramamaya daha yatkındırlar. Evet, bir de mazeretleri var. Yine harika bir üslupla yüz yüzeyiz. Allah’ın elçisine indirdiği hayat tarzını gereği gibi kavramaktan biraz da acizdirler diyor. Yani mazurdurlar demiyor ama onu demeye getiriyor gibidir.

vAllâhu Aliymun Hakiym; Allah bu gerçeği de çok iyi bilendir, fakat hikmetle muamele eder. Bu gerçeği bildiği halde yinede hikmetle, hikmet burada nedir dostlar? Ayırımdır, ayırmadır, temyizdir yani. Pirinci taşa katmamaktır, ayıklamadır, herkese hakkını vermedir. Mazereti varsa mazeretini görmedir. Bedevinin kaba sabalığını gören Allah, aynı zamanda onun inceliklere akıl erdiremeyeceğini de görüyor. Bu harika bir temyizdir işte.

Peki neden buraya bu temyiz alınmış? Aslında bize öğüt veriyor. İnsanı insan yapan tekniys değil, temyizdir diyor. Tekniys, süpürmedir, temyiz ayırmadır. Tekniys süpürücülüktür. Süpürüp atarsınız. Taşı var diye pirincini de atarsınız. Kabuğu var diye karpuzu atarsınız. Temyiz ise ayıklamadır. Taşını ayıklar pirincini yersiniz, kabuğunu soyar içini yersiniz. Allah’ın kitabı dışında tüm kitapları için geçerli değil mi. Allah’ın nebisi dışında tüm insanlar için geçerli değil mi. Ayıklayacaksınız.

Onun için bakınız Allah ayıklamayı öğretiyor bize, temyizi öğretiyor burada. Çok küçük nüansları bile, nüans küçüktür zaten, nüansları bile görüyor Rabbimiz ve ayıklıyor. Farkı, fark etmemizi istiyor. İyiye hakkını vermemizi istiyor. Hatta az iyi ile çok iyiyi, az kötü ile çok kötüyü ayırmamızı istiyor. Ebu Talip le Ebu Leheb i aynı kefeye koymamızı istemiyor. Bedevinin münafığı ile şehirlinin münafığını aynı kefeye koymamızı istemiyor. Bedevi onun yaptığını rafine bir biçimde yapmıyor, ne manaya geldiğini de pek bilmiyor, akıl erdiremiyor. Fakat şehirli münafık rafine bir biçimde münafıklık yapıyor. Bunu bile ayırıyor.


98-) Ve minel a'rabi men yettehızü ma yünfiku mağremen ve yeterabbesu Bikümüd devair* aleyhim dairetüssev'* vAllâhu Semiy'un 'Aliym;

Bedevîlerden kimi vardır ki, infak ettiğini boşa gitmiş sayar ve sizde devranın belâsının açığa çıkmasını umarlar... Devranın belâsı üzerlerine olsun! Allâh Semi'dir, Aliym'dir. (A.Hulusi)

98 - Ârâbîlerden kimi vardır ki verdiğini cerîme sayar, size zamanın türlü türlü devr-ü inkılâbını gözetir, kötü devir kendi başlarına, Allah semi'dir, alîmdir. (Elmalı)


Ve minel a'rabi men yettehızü ma yünfiku mağremen ve yeterabbesu Bikümüd devair Bedevi Araplardan, Allah yolunda harcadığı her şeye kayıp gözü ile bakan ve zamanın aleyhinize dönmesini gözleyenler var. aleyhim dairetüssev' Bekledikleri bela kendi başlarına çökecektir. Hatta bu cümleyi şöyle de tercüme edebiliriz, bekledikleri bela başlarına çöksün.

vAllâhu Semiy'un 'Aliym; Zira Allah her fısıltıyı işitmekte, her tasarımı bilmektedir.


99-) Ve minel a'rabi men yu'minu Billâhi vel yevmil ahıri ve yettehızü ma yünfiku kurubatin indAllâhi ve salevatir Rasûl* ela inneha kurbetün lehüm* seyudhıluhumullâhu fiy rahmetiHİ, innAllâhe Ğafûrun Rahıym;

Bedevîlerden kimi de vardır ki, Esmâ'sıyla onların hakikati olan Allâh'a ve yaşanacak sonsuz sürece iman eder ve infak ettiğini Allâh indînde yakınlığa vesile olacak şeyler olarak düşünür; Rasûlullâh'ın dualarında yer almak için vesile edinir... Dikkat edin, muhakkak ki o (infak ettikleri), kendileri için bir yakınlık vesilesidir... Allâh onları rahmetine dâhil edecektir... Muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

99 - Yine Ârâbîlerden kimi de var ki Allaha ve Ahiret gününe inanır ve vergisini Allah yanında yakınlıklara ve peygamberin dualarına vesîle sayar, filhakika onlar kendileri için yakınlıklardır, ilerde Allah onları rahmeti içine koyacaktır, çünkü Allah gafurdur rahîmdir. (Elmalı)


Ve minel a'rabi men yu'minu Billâhi vel yevmil ahır Bedevi Araplar arasında Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ve yettehızü ma yünfiku kurubatin indAllâhi ve salevatir Rasûl Allah yoluna harcadığı her şeyi Allah katında bir yakınlık ve elçinin duasını alma vesilesi bilenler de var. İşte ayırım. Demiştim ya, bedevi Araplar arasında öyleleri var.

Dostlar öncelikle şunu söyleyeyim, Kuran; bedevi, bedevi, bedevi derken, bize ne canım demesin hiç kimse. Biz bedevi değiliz demesin. Bedevi aklı yeryüzünün sadece belli bir zamanında ve belli bir zemininde yaşamış insanlara has değildir. Bu bir düşünme biçimidir, bu bir bakış açısıdır. Onun için de bedevilik bir akılla ilgilidir, zamanla değil. Bir bakış açısı, bir algı biçimi, bir hayat tasavvurudur. Ufku dar, dünyası küçük, hülyası küçük, rüyası küçük, dili sınırlı, düşüncesi kısır insan tipi demektir bedevinin. Bizde; “Köylülüğe” tekabül eder. Ama köylülükten kasıt kişinin oturduğu yer köy olan demek değildir. Davranış ve tavır açısından bir köylülük bu. Yoksa köyde oturur, medenidir. Kentte oturur köylüdür, bedevidir.

Onun için ben burada köylülük sözcüğünü, “özel” bir anlam yükleyerek kullanıyorum. Yani ufku küçük, bakışı küçük, dünyası küçük, kısır, dar, algılayamayan insan demektir. İşte bu noktada bedeviden bahsederken günümüze böyle taşıyabiliriz bunu.

[Önceki ayeti tekrar. Ve minel a'rabi men yettehızü ma yünfiku mağremen ve yeterabbesu Bikümüd devair bedevi Araplardan Allah yolunda harcadığı her şeye kayıp gözü ile bakan ve zamanın aleyhinize dönmesini bekleyenler var. aleyhim dairetüssev' bekledikleri bela kendi başlarına çöksün, çökecektir. vAllâhu Semiy'un 'Aliym; Allah her fısıltıyı işitmekte ve her tasarımı bilmektedir ayetini biraz önce meallendirmiştik]

Ve minel a'rabi men yu'minu Billâhi vel yevmil ahır Bedevi Araplar arasında Allah’ı ve ahiret gününe iman eden de var. ve yettehızü ma yünfiku kurubatin indAllâhi ve salevatir Rasûl Allah yoluna harcadığı her şeyi Allah katında bir yakınlık ve elçinin duasını alma vesilesi bilenlerde var. ela inneha kurbetün lehüm Bakın işte bu onların yakınlığına gerçek bir vesile olacaktır. Yani umduklarına kavuşacaklar. Öyle görüyorlarsa öyle olacaktır. seyudhıluhumullâhu fiy rahmetiHİ ve Allah onları rahmetiyle kuşatacaktır. innAllâhe Ğafûrun Rahıym; çünkü Allah çok bağışlayandır, rahmet kaynağıdır.

Öyle değil mi, onun içindir ki yukarıdan beri bedevilerle ilgili çok söz ettik. Peygamberler şehirlere gelir. Kentlere gönderilmiştir. Onun içindir ki peygamberler Medine kurucusudurlar, medeniyet kurucusudurlar. Onun içindir ki peygamberlerin hepsi Medinelidir, yani medeni insanlardır. Çünkü din muhatap olarak karşısında hukuku olan, insani ilişkileri bilen ve Allah’la ilişkisini kurmak, insanın insanla, insanın eşya ile ilişkisini kurmakla aynı paket içinde değerlendiren insan topluluklarına iner.


100-) Vessabikunel evvelune minel muhaciriyne vel'ensari velleziynettebeuhüm Bi ihsanin radıyAllâhu anhüm ve radu anHU, ve eadde lehüm cennatin tecriy tahtehel'enharu halidiyne fiyha ebeda* zâlikel fevzül azıym;

Muhacir (Mekke'den hicret etmişler) ve Ensardan (Medine'nin yerlileri) ilk öne geçenlerle, onlara hakikati müşahede yollu (ihsan ile) tâbi olmuşlar var ya, işte onlardan Allâh razı olmuştur... (Onlar da) "HÛ"dan razı olmuşlardır! Onlar için, içinde sonsuz yaşayacakları altlarından nehirler akan cennetler hazırlamıştır... İşte bu aziym bir kurtuluştur. (A.Hulusi)

100 - Sâbikunun birincileri Muhacirîn ve Ensar ve ihsan ile onların ardınca gidenler, Allah onlardan razı oldu onlar da Allahtan razı oldular ve onlara altlarında nehirler akar cennetler hazırladı ki içlerinde ebeden muhalled olacaklar, işte Fevzi azîm, bu. (Elmalı)


Vessabikunel evvelune minel muhaciriyne vel'ensari velleziynettebeuhüm Bi ihsan imkanların tükendiği yerden imkanların üretileceği yere göç edenlerle, kendi imkanlarını onlarla paylaşan din yardımcılarının öncülerine, ilklerine ve iyilik yolunda onların izini takip edenlere gelince. Biliyorum, okuduğum bu kadar değil ama neden tercüme bu kadar uzun oldu demezsiniz umarım. Şöyle de tercüme edebilirim; Muhacirler ve ensarın ilklerinin ve öncüleri ile iyilik yolunda onları takip edenlere gelince. Görüyorsunuz tercümemi uzatmamın sebebi, muhacir ve ensar kavramlarını açmak.

Bu sözcükler belirli bir zaman ve zemin dilimine mahkum edilecek sözcükler değil. Bunlar evrensel kavramlar. Onun için muhacir kimdir sorusuna aslında bir cevaptı benim tercümem. Kimdir muhacir diye sorarsanız; Bendenizin lügatinde mühacir; İmkanların tükendiği yerden, imkanların yeniden üretileceği yere göç edendir. Veya İmkanların tükendiği yerden, imkanları üretmek için göç edendir.

Evet, muhacir budur. Böylesine bir hicretin bittiği söz konusu mudur, bitebilir mi? Hele bugün içinde yaşadığınız şartları göz önüne aldığınızda nasıl bittiğini söylersiniz böylesine bir kavramın. Hayatımızda yerinin olmadığını söyleyebilir misiniz.

İmkanların bittiği yerden, imkanların yeniden üretileceği yere göç etmek. Bu göç manevi olabilir. Yüreğinizde ve zihninizde yaşanabilir. Yüreğinizde o imkanlar bitmiştir o noktada, artık kanal değiştirirsiniz, makas değiştirirsiniz. Zihninizde düşüncenin makasını değiştirirsiniz. O usulü denemişsinizdir. O yöntem sonuç vermemiştir, bir başka yönteme hicret edersiniz. Ama dünyanızda da bunu yaparsınız. İşte budur hicret.

Ensar nedir? Ensar da kendi imkanlarını hicret edenlerle paylaşan din yardımcıları. Ensarın nusreti dinedir. Dine yardım ettiği için muhacire yardım eder. İşte onlara kucak açan, kol kanat geren, lokal manasına ilaveten belki total manası, dine yardım eden herkes ensardır. İsterse muhacir olsun bu manada. İşte onların ilkleri, öncüleri ve onların izini takip edenler.

radıyAllâhu anhüm ve radu anHU Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı olmuştur.

Bana bir tanesi bu cümleyi bir ömür söylese usanmam. Allah onlardan razı, onlarda Allah’tan razı olmuşlardır…!

Bakın eğer Arap dili açısından buradaki vav’a, ve radu anH’ ın başındaki vav’a, haliyye vav’ı anlamı verirsem mana şöyle olur. Allah’ın razı olma şartı, kulun Allah’tan razı olmasına bağlıdır.

Evet..! Sen Allah’tan razı mısın..! Hepiniz Allah razı olsun diyorsunuz, ama Allah’tan razı ol demiyorsunuz. Birbirinize bazen de böyle tavsiye edin. Allah’tan razı ol deyin. Allah’tan razı olmayandan Allah niçin razı olsun ki. “Ben senden Rab olarak razıyım ya rabbi” demeyenden Allah niçin “kul olarak senden razıyım desin. Onun için doğru bir biçimde anlamak gerekiyor bunu. Allah’tan razı olun ki, O’da sizden razı olsun.

Allah’tan razı olmanın en güzel göstergesi nedir? O’nun; Sizin için tayin ettiği sınırları, sizin de kendiniz için kabullenmektir. Evet, O’nu Rab olarak kabullenmektir. Sen düşünürsen benim için en iyisini düşünürsün ya rabbi. Sen benim için hüküm vermişsen bu benim için verilebilecek hükümlerin en güzelidir ya rabbi. Budur işte Allah’tan razı olmak.

ve eadde lehüm cennatin tecriy tahtehel'enharu halidiyne fiyha ebeda ve onlar için, içerisinde ırmaklar çağlayan, İçerisin- den diye tercüme etmedim bir tek n yi, eksik bıraktım, çünkü burada da o eksikti. Daha doğrusu ibare öyle gelmiş. tecriy tahtehel'enhar. Terciy min tahtehel’enhar gelirdi hep, min siz geldiği için ben ben de nun suz, n siz çevirdim. İçerisinden ırmaklar çağlayan ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır Allah.

zâlikel fevzül azıym; İşte budur büyük mutluluk. Büyük mutluluk bu imiş dostlar. Mutluluk tatminle ilgilidir dostlar. Mutluluk imkanla ilgili değildir, tatminle ilgilidir. Tatmin, akılla ilgilidir. Deliler ve çocuklar şekerlerle tatmin olabilirler. Küçük bir şeker verirsiniz, bir bebeği tatmin edersiniz. Yarım biberon süt, bir süt çocuğunu tatmin eder. Çünkü aklı onunla tatmin olacak kadar küçüktür. Fakat büyük akıllar oyuncaklarla tatmin edilemez. Oyuncaklarla tatmin olmayan büyük insanları tatmin eden şey cennettir. Cennetten aşağısıyla tatmin olmayanı yer yüzünde satın alacak hiçbir güç yoktur ve aslolan da işte budur. Onun için;

 Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh; (Fecr/27) Ey cennetle tatmin olan nefis kişi demektir. Ey Allah’tan aşağısıyla tatmin olmayan adam demektir. Yiğit demektir. Fedhuliy fiy 'ıbadİY; , Vedhuliy cennetİY; (Fecr/29-30) Cennetten aşağısıyla tatmin olmadın madem, madem dünyaya okey demedin. Tamam fit olduk demedin, o zaman hadi gir tatmin olacağın cennete. İşte bu, aşağısıyla tatmin olmayan. Yüce ruhlar küçük şeylerle tatmin olmazlar.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder