6 Ekim 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (043-047)(63-C)

B sayfasından devam


43-) 'AfAllâhu 'ank* lime ezinte lehüm hatta yetebeyyene lekelleziyne sadeku ve ta'lemel kazibiyn;

Allâh seni affetti (bunun sıkıntısını yaşamazsın)! (Tebuk Seferi dolayısıyla) doğru söyleyenleri ve yalancıları net olarak bilinceye kadar niçin onlara izin verdin? (A.Hulusi)

43 - Allah senden affetti ya, şu neden onlara izin verdin de beklemedin ki doğru söyleyenler sence tebeyyün ede ve yalancıları bilesin? (Elmalı)


'AfAllâhu 'ank Allah seni affetsin. lime ezinte lehüm hatta yetebeyyene lekelleziyne sadeku ve ta'lemel kazibiyn; daha kimin doğru söylediği aydınlanmadan ve yalan söyleyenleri iyice öğrenmeden niçin onlara izin verdin?

Hitabın muhatabı, birincil muhatabının Resulallah olduğu belli, açık. Allah seni affetsin diyor. Aslında form olarak Allah seni affetti anlamına gelir. Ama işlevi budur, Allah seni affetsin. Adeta bir şefkat uyarısı. Sanki tüm çağlarda gelen müminlere böyle bir ilahi mizansene bir şey söylenmek isteniyor. Buradaki hatanın taktik bir hata olduğunda tüm müfessirler müttefiktir. Yani bu ahlaki alanda, kişisel bir zaaftan kaynaklanan bir hata değil. Bu aslında anlaşılabilir nedenlere dayalı bir hata, çünkü; Lem ad’as en aşukka ala kulûbin nas. Diyen bir peygamber.

Ben insanların gönüllerini yüreklerinin içini açıp bakmak için gönderilmedim diyen bir peygamberin bu davranışı anlaşılabilir bir hata. Taktik bir hata. Niçin iyice bir araştırmadan, senden savaşa katılmamak için bin bir türlü mazeret ileri sürerek izin isteyenleri gönderdin, izin verdin diyor. Aslında daha sonra gelecek ayetlerin içinde öyle ibareler var ki, sanki ilahi senaryoda kaçınılmaz idi. Adeta bize verilmesi gereken ders ancak böyle verilebilirdi gibi bir izlenim uyanıyor insanda.

O ders ne olabilirdi? O ders şudur; Peygamberin vahiy dışı davranış ve kararlarının tahlile açık olduğunu görün ey insanlar ve azizlerinizin, büyüklerinizin, üstatlarınızın, önderlerinizin, liderlerinizin her tavır ve davranışında, her taktik ve stratejik hatasında bir hikmet aramaya kalkmayın. Bundan büyük öğüt mü olur.

Kehf suresinin son ayeti adeta bu ayetle fiiliyata dönüşüyor. Neydi o;

Kul innema ene beşerun mislüküm yuha ileyye ennema ilâhuküm ilâhun vahıd.. (Kehf/110)

De ki; Ben de sizin gibi bir insanım, yalnızca bir insanım. Bu çok önemli. Peygamber bunu yine ümmetine bir vasiyet formunda şöyle dile getiriyordu bu hakikati;

La tutruni kema etrıyyet ne Meryem, Meryem oğlunu yücelttikleri gibi beni de uçurmayın. Fe innema ena abdun ben yalnızca bir kulum. Fe kulu Abdullahi ve rasuluhu..! Deyin ki Allah’ın kulu ve elçisi. (Buhari, hudut, 31 vd)

Adeta Kehf suresinin son ayetinin bir fiili göstergesiydi bu olay. Bu şefkat fırçası anlaşılabilir nedenlere dayanıyordu demiştim biraz önce. Gerçekten de bu nedenlere dayanmasına rağmen rabbimizin o olayı böylesine ölümsüzleştirmesinin hikmeti üzerinde durduğumuzda biraz önce söylediğim dersi çıkarmamak mümkün değil.

Resulallah’ın vahiy dışında verdiği görüş, vardığı sonuçlar böylesine tartışılabilirken ey insanlar, önünüze düşmüş insanların taktik hatalarını kutsallaştırmayın mesajıdır.


44-) Lâ yeste'zinükelleziyne yu'minune Billâhi vel yevmil ahıri en yücahidu Bi emvalihim ve enfüsihim* vAllâhu Aliymun Bil müttekıyn;

Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ve yaşanacak sonsuz sürece iman edenler, mallarıyla, canlarıyla mücahede etmekten (geri kalmamak için) senden izin istemezler... Allâh korunanları (Esmâ'sıyla onların hakikati olarak) Bilen'dir. (A.Hulusi)

44 - Allaha ve Âhiret gününe imanlı kimseler mallarıyla, canlarıyla cihat edeceklerinden dolayı senden istizan etmezler ve Allah o muttakileri bilir. (Elmalı)


Lâ yeste'zinükelleziyne yu'minune Billâhi vel yevmil ahıri en yücahidu Bi emvalihim ve enfüsihim Allah’a ve ahiret gününe yürekten inanan kimseler, mallarıyla ve canlarıyla cihattan, kendilerini muaf tutmanı senden istemekte. Evet, davranış kodları açıklanıyor ve iki kip insan davranışı var. aslında burada sözü edilen, burada konunun bizatihi merkezinde insanlar yok, onlar adeta tarihin birer oyuncusu gibi. Burada konunun özü itibarıyla davranışlar var. Biçim, davranış biçimleri var.

1 – Mümin davranışı,

2 – Münafık davranışı.

Nasıl olur iki davranış arasındaki fark nedir, iki davranışı farklılaştıran unsurlar nedir, işte bunları bize söylüyor. Burada iki davranışı test ediyor Kuran.

Onlar senden Allah yolunda cihada gitmemek için izin istemezler. Kim izin istemez? Allah’a ve ahiret gününe yürekten inanan diyor. Çok önemli, demek ki problem imanla ilgili bir problem. Yani aslında dışarıdan çok farklı nedenlere dayanır gibi görünen birçok problemi, insan davranışlarının dayandığı temel saiki iman problemidir.

İnsanlar nedense problemin kaynağına inmek yerine hep yüzeyinde dolaştıkları için problemin temelini görmüyorlar. Problemi doğru teşhis edemedikleri için tedavi de edemiyorlar. İşte Kuran, insan davranışlarında ki hemen tüm problemlerin kaynağında yürek problemlerinin, hastalığının yattığını söylüyor.

vAllâhu Aliymun Bil müttekıyn; Zaten Allah sorumlu davrananları çok iyi bilir.


45-) İnnema yeste'zinükelleziyne lâ yu'minune Billâhi vel yevmil'ahıri vertabet kulubühüm fehüm fiy raybihim yetereddedun;

Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ve yaşanacak sonsuz sürece iman etmeyen ve bilinçleri şüphe dolu kimseler (seninle sefere çıkmamak için) senden izin isterler... Onlar şüpheleri içinde tereddüt edip dururlar. (A.Hulusi)

45 - Ancak o kimseler senden istihzan ederler ki Allaha ve Âhiret gününe inanmazlar ve kalpleri işkillidir de işkilleri içinde çalkanır dururlar. (Elmalı)


İnnema yeste'zinükelleziyne lâ yu'minune Billâhi vel yevmil'ahır Yalnızca Allah..2a ve ahiret gününe yürekten inanıp güvenmeyen kimseler senden cihada katılmama izni isterler. Yukarıdakinin tam tersi. vertabet kulubühüm zira onların kalbi kuşkuya teslim olmuştur.

Bu çok önemli, vertabet kulubühüm İrtiyab, kuşkuya teslim olmak, kuşkuyla dolmak, şüpheyle dolmak anlamına gelir ve Allah’a teslim olmak, ya da kuşkuya teslim olmak, işte birbirine tam zıt iki tavır.

fehüm fiy raybihim yetereddedun; Bu yüzden derin tereddütler içinde bocalayıp dururlar. Evet, açık. İmanın ahlaki anlamda yerleşmesi, güven ve teslimiyettir. İmanın ahlaki anlamı güvendir demiştim. Cihat ise İmanın en keskin sınavıdır. Nifakı su yüzüne çıkarır. Tabir caizse imanın turnusol kağıdıdır. İmanın hangi renk olduğunu, imanın kaç kırat olduğunu, ya da imanın kaç ayar olduğunu bu mihenk taşına vurarak öğrenen insan. Onun için rabbimiz de onları ve hepimizin iman altınını, -ki bunun altın olması bir iddiadır- bunun ne kadar altın olduğunu, kaç ayarlık altın olduğunu işte imtihan ederek, böylesine mihenk taşına vurarak bize öğretiyor.


46-) Velev eradül huruce lee'addu lehu 'uddeten ve lâkin kerihellahünbiasehüm fesebbetahüm ve kıylak'udu meal ka'ıdiyn;

Eğer (onlar sefere) çıkmak dileselerdi elbette onun için bir hazırlıkları olurdu. Fakat Allâh onların sefere çıkmalarını gereksiz gördü de, onları sefere çıkarttırmadı: "Oturun, oturanlarla beraber" denildi. (A.Hulusi)

46 - Eğer cihada çıkmayı dileselerdi elbet onun için hazırlık görürlerdi, lâkin davranmalarını Allah istemedi de onları alıkoydu ve oturun oturanlarla beraber denildi. (Elmalı)


Velev eradül huruce lee'addu lehu 'uddeten Hem gerçekten sefere çıkmak isteselerdi, elbet bir hazırlığa girişirlerdi. ve lâkin kerihellahünbiasehüm fesebbetahüm fakat Allah onların kalkış biçimlerini hoşlanmadı. Ünbias aslında çıkış noktası, çıkış tavrı, çıkış biçimi anlamına gelir. Ben kalkış biçimi, biçiminde çevirdim, Allah onların kalkış biçimlerini hoşlanmadı. Bu yüzden de onları alıkoydu.

Eğer üşene üşene kalkıyorsanız, Allah sizin kalkma arzunuzu yok eder. Nasıl alıkoyar? İşte öyle. O arzuyu aldığı zaman kalkamaz olursunuz. Tıpkı iştah gibidir. Onun için nimet, her nimet iki nimettir. Bir nimet, bir tenahhum (Asık suratlı olmak, ekşi yüzlü olmak.). Nimet, nimetin kendisidir. Elma bir nimettir. Elmayı yeme arzusu ise Tenahhumdur. Eğer ikincisini alır da birincisini verirse o sizin için nimet olmaz. Ekmek verir ama ekmeği yeme arzusunu alırsa o sizin için nimet olmaktan çıkar. Görüyorsunuz ki sadece nimetin olması yetmiyor. Tenahhumun olması lazım. Ayeti verir, vahyi verir, ama vahyi hayata dönüştürecek size de bir lezzet, bir can isteme, bir iştah, bir manevi iştah vermezse ayet orada siz burada durursunuz.

Bu çok önemli. Onun için burada adeta ona bir gönderme var gibi.

ve kıylak'udu meal ka'ıdiyn; Adeta onlara sefere ehil olmayıp oturanlarla birlikte siz de oturun denildi. Nasıl denildiğini biraz önce açıkladığım şeylerden yola çıkarak bulabilirsiniz. Yani arzuyu aldı.

Namaz bir nimettir bakınız. Namaz ekmek gibi su gibi bir nimettir. Ama namaz kılma arzusu, ekmeği yeme iştahı ile aynıdır. Eğer iştahı alırsa namaz sizin için bir nimet olmaktan çıkar, dolayısıyla o nimetten artık yararlanamaz olursunuz. Onun için Allah o nimeti verdiği gibi, o nimete ulaşma arzusunu da versin diye dua etmek gerek.

Burada oturanlardan kasıt belli, aslında ve kıylak'udu Arap dilinde ince bir nükte var. Ayaktakine otur demekle yatana otur demek arasında fark vardır Arap dilinde. Aynı kelimeyi kullanmazlar. Onun içinde siz otur sözcüğünden yola çıkarak ayaktakine mi otur denmiş, yatana mı otur denmiş anlarsınız. Ayaktakine otur demek için iclis denilir, yatana otur demek için Ug’ud denilir. Buradan yola çıkarak ayeti açıklayacak olursak, onlar zaten ayağa kalmamışlardı ki. Yani onlar sefere çıkmak, cihada katılmak için ayaktaydılar da Allah onları oturttu değil. Onlar yatıyorlardı zaten, öyle bir niyetleri yoktu anlamı verebiliriz.


47-) Lev harecu fiyküm ma zâduküm illâ habâlen ve le evda'û hılaleküm yebğunekümül fitnete, ve fiyküm semma'une lehüm* vAllâhu Aliymun Bizzâlimiyn;

Eğer sizinle sefere çıksalardı, size dertten başka katkıları olmayacaktı. Mutlaka fitne arzulayarak aranıza sokulurlardı... İçinizde onları dinleyenler var. Allâh zâlimleri (Esmâ'sıyla onların hakikati olarak) Bilen'dir. (A.Hulusi)

47 - Eğer içinizde çıkmış olsalardı bozgunluk etmekten başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınıza saldıracaklardı, içinizde de onları dinleyecekler vardı, Allah o zalimleri bilir. (Elmalı)


Lev harecu fiyküm ma zâduküm illâ habâle eğer sizinle birlikte sefere çıkmış olsalardı, sorun çıkarmaktan başka bir katkıları olmayacaktı.

Çok ilginç, yani sırf sorun olacaklardı sefere çıksalardı. “İşte onun için yukarıda 'AfAllâhu 'ank (43) Allah seni affetsin ayetini, adeta Allah’ın yazdığı ilahi bir senaryo dediğim bu yüzdendir.” Yani sefere çıksalardı kâra olmayacaklardı zaten diyen de vahyin kendisi.

ve le evda'û hılaleküm yebğunekümül fitnete, ve fiyküm semma'une lehüm zira içinizden kendilerini can kulağı ile dinleyecek olanları görüp aranıza daha fazla fitne sokmak amacıyla saflarınıza daha bir sokulacaklardı.

vAllâhu Aliymun Bizzâlimiyn; Ne ki Allah o zalimleri çok iyi bilmektedir.


Devam ediyor. D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder