23 Ekim 2011 Pazar

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (124-129)(66-E)


D sayfasından devam.


124-) Ve izâ ma ünzilet suretün fe minhüm men yekulü eyyüküm zadethü hazihi iymana* feemmelleziyne amenû fe zadethüm iymanen ve hüm yestebşirun;

Bir sûre inzâl edildiğinde, onlardan kimi: "Bu hanginizin imanını arttırdı (ne yararı oldu)?" der... İman etmiş olanlara gelince, onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlar. (A.Hulusi)

124 - Bir Sûre indirildi mi içlerinden biri çıkar «bu hanginizin imanını artırdı bakalım?» der, evet, imanı olanların imanını artırmıştır ve onlar müjdelenip duruyorlar. (Elmalı)


Ve izâ ma ünzilet suretün fe minhüm men yekulü eyyüküm zadethü hazihi iymana ne zaman Kuran’dan bir bölüm indirilse hemen onlardan birileri; “Bu hanginizin imanını artırdı.” Derler. Alaycı bir tavır tabii ki. Vakarıyla bağlantı, yani direnişin temelinin güçlü bir iman olduğuna bir gönderme bu aslında. Yukarıda ki vakarla bağlantılı bir ayet. Çünkü burada her ilahi tavsiye imana eklemlenmiş bir yakıt gibi.

Şu da ortaya çıkmıyor mu o zaman, aslında Kuran ile alakanız, iman ile alakanızdır. Kuran’a ne kadar vakıfsanız imanınızda o kadar güçlü olur. Aslında bu böyle ortaya çıkıyor. Eğer inen her ayet imanı güçlendiren bir gönül yakıtı ise, söyler misiniz sizn yüreğinize kaç ayet indi. Kuran’ın şu iki kapağı arasındaki ayetlerden kaçını algılamış, sindirmiş, anlamış ve hayatınızda gerekli yere koymuşsanız, o kadar inmiştir. Sanırım buna siz de katılırsınız.


feemmelleziyne amenû fe zadethüm iymanen ve hüm yestebşirun; Evet, bir başka kesime geldi Kuran. İman edenler var ya, bu onların imanlarını tabii ki artırmıştır. Elbette artırmıştır iman edenlerin imanını ve elbet onlar bunun sevincini paylaşırlar. Yestebşirun ben en güzel tercümeyi böyle bulabildim.Bu karşılığı bu kelimenin en doğru tercümesi olarak görüyorum; birbiriyle sevinç paylaşırlar. İman paylaşırlar. Bilgiyi paylaşmak, imanı paylaşmak. Aslında emr-i bil ma’ruf nehy-i anil münker bir paylaşma değil midir. Davet bir iman paylaşımı değil midir. Unutmayınız sevgi gibidir iman, paylaşıldıkça çoğalır, tükenmez artar.


125-) Ve emmelleziyne fiy kulubihim meradun fezadethüm ricsen ila ricsihim ve matu ve hüm kafirun;

Hastalıklı düşünce sahiplerine gelince; onların pisliğine pislik katıp arttırmış; onlar hakikat bilgisini inkâr edenler olarak ölmüşlerdir. (A.Hulusi)

125 - Kalplerinde bir maraz olanlara gelince: onların da küfürlerine küfür katmıştır ve kâfir olarak ölüp gitmişlerdir. (Elmalı)


Ve emmelleziyne fiy kulubihim meradun fezadethüm ricsen ila ricsihim bir de kalpleri hastalıklı olan kimseler var ve bu onların çirkefliklerinin katmerlenmesine yol açmıştır. fezadethüm ricsen ila ricsihim ibaresini; çirkefliklerinin katmerlenmesi diye çevirdim ki sanırım doğru bir çeviri. ve matu ve hüm kafirun; nihayet onlar inkara saplanmış bir halde ölüp giderler.

Hakikatin çift boyutlu etkisini bu ayette hissediyoruz. Şifa, ya da hüsran. Görüyorsunuz hani bir başka ayeti hatırlarım hemen;

Ve nünezzilu minel Kur'âni ma huve şifaun ve rahmetun lil mu'miniyne Kur’an dan öyle şeyler var ki inen, müminler için şifa ve rahmettir. ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara; (İsra/82) Fakat, herkes için mi? Zalimlerin, yani Kur’an ı doğru yere koymayanların, Kur’an a doğru noktadan bakmayanların, yanlış yere koyanların, ki zulüm bir şeyi yerinden etmektir, yerine koymamak hüsranını artırır. O ayeti hatırlattı bana.

Buradaki rics, taharetin zıddıdır. Temizlik ve pislik. 108. ayeti hatırlayın hemen, oradaki tahareti hatırlayın; manevidir burada da işte. Bu kirlilik elbisenin, bedenin kirliliği falan değil, yüreğin ve zihnin kirliliğidir. Unutmayınız ki en, en tehlikeli kirlilik, yüreğin ve zihnin kirliliğidir ve din de bu kirliliği arıtmak için gelmiştir, gönderilmiştir.


126-) Evela yeravne ennehüm yüftenune fiy külli 'amin merreten ev merreteyni sümme lâ yetubune ve lâ hüm yezzekkerun;

Görmüyorlar mı ki onlar her yıl bir veya iki kere deneniyorlar? (Hâlâ) tövbe etmiyorlar; ibret de almıyorlar. (A.Hulusi)

126 - Görmezlerde mi ki her yıl bir veya iki kere fitneye tutulurlar, sonra da tevbe etmezler, ibret almazlar. (Elmalı)
  

Evela yeravne ennehüm yüftenune fiy külli 'amin merreten ev merreteyn her yıl bir ya da iki kez sınandıklarını görmüyorlar mı, sümme lâ yetubune ve lâ hüm yezzekkerun; oysa ki ne tevbe ediyorlar ne de ders alıyorlar.

Böyle çevirdim hemen ilk etapta görür görmez ama, şöyle de çevirebilirim bu ayeti; Evela yeravne ennehüm yüftenune fiy külli 'amin merreten ev merreteyn görmüyorlar mı ki her yıl en az bir ya da iki kez tongaya düşüyorlar. sümme lâ yetubune ve lâ hüm yezzekkerun; fakat buna rağmen yine de ne tevbe ediyorlar, ne de ders alıyorlar. Sanırım bu çeviri biraz daha güzel oldu, daha isabetli bir çeviri oldu.

İlk kuşak müfessirleri bu bir ya da iki kez imtihandan, fitneden farklı şeyler anlamışlar. Açlık ve kıtlık demiş bazı ilk kuşak müfessirleri. Daha başkaları savaş ve gaza demiş. Tabii bu yorumlar biraz uzak yorumlar gibi geldi bize. Fitne kelime manası olarak, altının hamını hasından ayırmak için ateşte eritilme işlemine denilir. Yani saf altını cürufundan ayırmak için yapılan işlemdir.

Saf imanı, imana karışmış bir takım tortulardan ayırmak için kişinin sınava çekilmesi. Fakat Kur’an da fitne yaklaşık 20 yi aşkın anlamda kullanılır ve gerçek bir çok anlamlı kelime ile karşı karşıyayız ve bence fitne biraz önceki anlamıyla değil, tongaya düşmek. Tıpkı dilimizde kullanıldığı sınırlı manasında olduğu gibi, fitneye düşmek anlamında, hatta hatta,şu anda müfessirinin ismini hatırlayamadığım ilk tefsircilerinden birinin Mukatil bin Süleyman’ın tefsir ettiği gibi bunu bir fabiha, yani skandal. Her yıl 1 – 2 skandala konu olduklarını görmüyorlar mı. Ki gerçekten tarihsel olarak böyle çevirirsek Medine’de ki her yılda bir iki münafık skandalını görüyoruz. Bu skandalla yine maskeleri fora ediliyordu. Burada söylenen o olsa gerek.


127-) Ve izâ ma ünzilet suretün nezara ba'duhüm ila ba'd* hel yeraküm min ehadin sümmensarefu* sarafAllâhu kulubehüm Biennehüm kavmün lâ yefkahun;

Bir sûre inzâl edildiğinde: "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine bakıp sonra sıvışarak gittiler... Anlayışsız bir topluluk olmaları dolayısıyla da Allâh bilinçlerini (ters) döndürdü. (A.Hulusi)

127 - Bir Sûre indirildi mi sizi birisi görüyor mu? «diye birbirlerine göz ederler, sonra» sıvışır giderler, Allah kalplerini burkmuştur, çünkü bunlar Fıkhı istemez kimselerdir. (Elmalı)


Ve izâ ma ünzilet suretün nezara ba'duhüm ila ba'd* hel yeraküm min ehadin sümmensarefu Bir de ne zaman Kur’an da bir bölüm indirilse; siz görecek birimi var ki der gibi birbirlerine bakıyorlar, sonra da dönüp uzaklaşıyorlar.

Tipik bir iki yüzlü tavırdan söz ediliyor. İkği yüzlülüğün en temelinde yatan etmen, nedir o; görülmediğine, fark edilmediğine inanmak. Gören bir Allah’a inanarak münafık olunabilir mi. Münafık olabilmesi için en azından Allah’a iman etse bile, Allah’ın kendisini her an gördüğü konusunda tereddüdü olması lazım. Problem de burada yatıyor. Problem inanca ilişkin bir problem olarak gündeme getiriliyor burada.

sarafAllâhu kulubehüm peki sonuç, Allah kendisine böyle yaklaşan birine nasıl yaklaşır. Allah’ta onların kalplerini Hakk’tan döndürmüştür. Onlar hakikatten nasıl yüz çeviriyorlar, gören bir var mı der gibi.Allah’ta onları hakikatten döndürdü. Yani onlar Allah’a sırt çevirdi ise, Allah’ta onlara sırt çevirdi gibi bir mecazi mana verebiliriz.

Biennehüm kavmün lâ yefkahun; Bunu nasıl yapar biliyor musunuz? Çok sade, çok net; Çünkü onlar Hakk’kı kavramaktan aciz bir topluluktur. Bir insanın bilincini kapattığı zaman artık anlamaz, kavrayamaz hale geldi mi işte budur. Yani aklını kullanmamaya başlarsa işte budur sonuç.

Onun için, çok ilginç değil mi dostlar, Kur’an sürekli makule çağırıyor, sürekli akla çağırıyor, sürekli akletmeye çağırıyor, bir meseleyi kavramaya çalışıyor. Nifakın, şirkin, küfrün ve her türlü kötülüğün temelini, aklı doğru bir biçimde kullanmamaya getirip bağlıyor en son burada olduğu gibi.


128-) Le kad câeküm Rasûlun min enfüsiküm aziyzun aleyhi mâ 'anittüm hariysun aleyküm Bil mu'miniyne Raûfun Rahıym;

Andolsun ki size Rasûl geldi içinizden, Aziyz'dir; sizin sıkıntıya uğramanız O'na ağır gelir... Size haristir! İmanlılara (hakikatine iman edene) Raûf (şefkatli) ve Rahıym'dir (hakikatlerindeki kemâlâtlarını yaşatıcıdır). (A.Hulusi)

128 - Şanım hakkı için size bir Resul geldi ki: kendinizden, gayet izzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, müminlere Raûf, rahîmdir. (Elmalı)


Le kad câeküm Rasûlun min enfüsiküm doğrusu ey insanlık; Hitabın en geniş muhatabı insanlık olsa gerektir. Onun için de ben öyle çevirmeyi uygun görüyorum. Doğrusu ey insanlık..! Surenin taç ayetleri bunlar... Size kendi cinsinizden bir elçi gelmiştir. min enfüsiküm.Enfesiküm yani en iyiniz en güzeliniz. Ama bu birazcık manipülatif bir okuyuş gibi geliyor. Çünkü Kur’an ın genel üslubuna uymuyor. Bazı rivayetlerde yine bazı sahabeye atfedilen bir okuyuş türü daha var.

Kur’an Resulallah’ın beşeriliği üzerinde çok sık durur. 18. surenin son ayetini hatırlayın, 110. ayet;

Kul innema ene beşerun mislüküm.. (Kehf/110) De ki ben de sizin gibi yalnızca ve yalnızca bir insanım. İşte bunun gibi. Tek değildir bu ayet. Bir başka ayette daha. Onun için burada da sizin cinsinizden bir peygamber. Melek olmayan, olağanüstü niteliklere sahip olmayan, yiyen, içen, aranızda gezen, insan olan. Hani efendimizin ifadesi ile Abduhu ve resuluh, kulu ve elçisi bir peygamber.

aziyzun aleyhi mâ 'anittüm sizin kurtuluşu olmayan bir belaya uğramanız ona çok ağır gelir. Anite kelimesinin Arap dilinde ki karşılığı; bir kimsenin içinden çıkamayacağı bir belanın, acının, musibetin ortasına düşmesidir. Herhalde buradaki belayı, küçük, dünyevi, gündelik sıkıntılar olarak anlamak, bira anlamı küçültmek olur. Resulallah’ın rahatsız olduğu, insanlık için kaygılandığı şey; ebedi mutluluğu kaybetme arzusudur. O her bir insanın ebedi mutlu olması için varlığını bu yolda harcamıştır. Davet uğruna saçını değil sadece, ömrünü ağartmıştır ve tabii ki, yüzü de ağarmıştır.

hariysun aleyküm o sizin üzerinize tir tir titrer. Neden; Bil mu'miniyne Raûfun Rahıym; “Çünkü” o müminlere karşı çok şefkatlidir ve çok merhametlidir.

Şefkat ve merhamet adeta Allah’ımıza mutlak manada ait olan rauf ve rahim, mukayyet olan Resulallah’a da verilmiştir. Hepimize küçük bir parça da olsa verilmiştir. Her anne evladı için rauf ve rahimdir. Ama bu kimsenin garibine gitmez. Annedir, evlattır. Fakat peygamber için tüm insanlığa karşı bir şefkat numunesi, bir muhabbet abidesi, bir merhamet çeşmesidir peygamberler.


129-) Fein tevellev fekul hasbiyAllâhu, lâ ilâhe illâ HUve, aleyhi tevekkeltü ve HUve Rabbül arşil azıym;

Eğer yüz çevirirler ise de ki: "Allâh bana yeter! Tanrı yoktur sadece 'HÛ'! O'na tevekkül ettim... Arş-ı Aziym'in Rabbi 'HÛ'dur!" (A.Hulusi)

129 - Eğer aldırmazlarsa deki: bana Allah yetişir ondan başka ilâh yoktur, ben ona dayanmaktayım ve o, o büyük Arşın sahibidir.(Elmalı).


Fein tevellev fekul hasbiyAllâh buna rağmen, böyle bir insanlığın merhamet çeşmesi olmasına rağmen peygamber, insanlığın yanmış dudaklarına ve kavrulmuş yüreğine, ciğerine su akıtmasına rağmen siz yine de ona yüz çevirirsiniz.

De ki; lâ ilâhe illâ HU, hasbiyAllâh Allah bana yeter, O’ndan başka hiçbir tanrı yok zaten aleyhi tevekkeltü ben hep O’na güvenmişimdir. ve HUve Rabbül arşil azıym; Çünkü O’dur en yüce hükümranlığı rabbim de.

Biz, sevgili efendimiz, yüce önderimiz, aziz rehberimiz, iki cihanda mutluluğumuzun yolunu gösteren büyük yol kılavuzumuz. Efendimizin bize yaptığı güzelliğin, iyiliğin kadrini bildiğimizi düşünmüyoruz. Fakat rabbimden onun kadrini ve kıymetini, onun bize olan şefkatinin mukabelesini yapacak bir yürek, bir sadakat, bir iman ve bir ahlak dileniyoruz. Umarım bir gün o insanlık ufku ile karşı karşıya geldiğimizde benim mirasıma hakaret ettiniz dedikleri arasında olmayız ve umarım onun Allah’a

 ..ya Rabbi inne kavmittehazû hazel Kur'âne mehcura; (Furkan/30)

Ya rabbi bu toplum senin Kur’an ını terkedilmiş bıraktı dedikleri arasında olmayız. Bu dua ile amin diyor, bu sureyi böylece bitiriyorum.



“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”


66. videonun sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder