19 Ekim 2011 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (107-109)(66-A)






Değerli Kuran dostları bugünkü tefsir dersimize tevbe suresinin 107. ayeti ile devam ediyoruz. Geçen dersimizde işlediğimiz ayetleri hatırlayacak olursanız, iki yüzlülerin Tebük seferi çerçevesinde ortaya koydukları bir takım iki yüzlü davranış modlarıyla ilgiliydi ve bu vahiy bu davranışların psikolojik arka planlarını çözüyor ve zamanlar ve zeminler üstü iki yüzlü davranış kodunu bize öğretiyordu.

İşte şimdi yine o sefer çerçevesinde, Tebük seferi çerçevesinde iki yüzlü davranış modelinin daha farklı biçimlerini gündeme getiren şu ayetleri okuyoruz.


107-) Velleziynettehazu mesciden dıraren ve küfren ve tefriykan beynel mu'miniyne ve ırsaden limen harebAllâhe ve RasûleHU min kabl* ve leyahlifünne in eradna illel Hüsna* vAllâhu yeşhedü innehüm le kâzibun;

Bir de iman edenlere zarar vermek, küfür, iman edenler arasında ayrılık çıkarmak ve daha önce Allâh'a ve Rasûlüne savaş açmış kimseyi gözetmek için mescit açmış olanlar var... "İyilikten başka bir amacımız yoktu" diye yemin ederler... Allâh şahitlik eder ki, onlar kesinlikle yalancılardır. (A.Hulusi)

107 - Bir de şunlar var ki tuttular bir mescit yaptılar, inadına ızrar için, küfür için, müminlerin arasına tefrika sokmak için, ve bundan evvel Allaha ve Resulüne harbeden herife bir pusu yapıvermek için, bununla beraber hüsni niyetten başka bir muradımız yoktu diye yemin de edecekler, fakat Allah şahit ki bunlar şeksiz şüphesiz yalancıdırlar. (Elmalı)


Velleziynettehazu mesciden dıraren ve küfren ve tefriykan beynel mu'miniyne ve ırsaden limen harebAllâhe ve RasûleHU min kabl bir de zarar vermek, inkarda direnmek, inananlar arasına ayrılık sokmak ve öteden beri Allah ve O’nun elçisine savaş açan kimseler adına gözetleme yapmak amacıyla ibadethane inşa edenler var.

Bu ayette ki Mescid-i Dırar kalıbını bir yerlerden duymuş olanlarınız vardır. Aslında bu kalıp isimleşmiş olsa bile bu ayetin indiği dönemde böyle bir isimleşmiş kalıp değil, bir fonksiyon, bir işleve işaret ediyordu bu ifade. Yani zarar veren ibadethane, zarar amacıyla kurulmuş mabet.

Bir ibadethane nasıl zarar verebilir diye soracak olursanız hemen benim cevabım; İbadethane, ibadethane olma özelliğini mimarisine veya adına değil, kullanılış amacına bakılarak tespit edilir ve kazanır. Onun için burada verilen mesajda budur. Bir mekanı mukaddes kılan o mekana verdiğiniz isim değil, o mekanın ne amaçla kullandığınızdır. Mimarisi değil, minaresi olup olmaması değil, mihrabı olup olmaması değil, orayı ne amaçla kullandığınızdır.

Bu aynı zamanda şunu gösteriyor; Mescit görünümünde olur, fakat Allah’ın yıkılmasını emrettiği yer olur. İçinde şeytanların amacına hizmet edilir. Fakat mescit görünümünde olmaz, hiç hoşlanmayacağınız bir görünümde bile olabilir, veya sıradan düz bir yapı, düz bir mimari bile olabilir, fakat Kabe’nin şubesi olur. Doğrusu Kabe’nin kendisi, yani yeryüzündeki mescitlerin anası olan Kabe de o kadar sade, o kadar tabii ve doğal bir yapı değimlidir. Yer yüzünün en sade yapısı belki Kabe dir, fakat yeryüzünde rahmetin dağıldığı merkez mekandır. Bunun gibi.

ve leyahlifünne in eradna illel Hüsna Üstelik onlar, amacımız daha güzelini ortaya koymaktır diye ısrarla yemin ederler. vAllâhu yeşhedü innehüm le kâzibun; Fakat Allah şahittir ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.

Tabii ki bu ayetin muhtevasına baktığımızda tarihsel bir boyutu var ve tarihi bir olaydan söz ettiği açık. Nedir bu olay, bu olayın merkezinde Ebu Amir isimli bir Medine’li, Hazreç kabilesine mensup bir adam bulunuyor. Ebu Amir Arap olmakla birlikte sonradan Hıristiyanlığı kabul edip hatta keşiş olmuş, el Kıssiys diye de bilinen, keşişin Arapça söylenişidir, keşiş olmuş bir Hıristiyan. Yani Hıristiyanlık dininde dahi etrafı tarafından kabul görmüş bir dini önder.

Uhut’ta Resulallah’a karşı savaşmış. İlginçtir ben Ebu Amir’i, Resulallah’ın yanında Uhut’ta savaşan Yahudi alimi ve zengini Muhayrık’ın tam tersi rolde görürüm. İlginç. Gerçekten tarihsel iki olay birbirinin tam zıddı olarak yaşanmış, aynı yerde ve aynı anda, Uhut’ta. Ebu Amir Hıristiyan bir papaz. Fakat Allah inancını bulandıran, şirke inanan, daha doğrusu vahiy olmayan ve kitap ehli de olmayan müşriklerin safında savaşıyor peygambere karşı. Fakat Muhayrık, o da bir kitap ehli. Yahudi. Resulallah’la savaşıyor onlara karşı.

Ebu amir bir baktırıma göre Uhut’tan sonra Suriye’ye göçtü. Daha sonra göçtüğünü nakleden bir başka aktarım da var. Suriye’ye göçtükten sonra Gatafan, Hıristiyan Gatafan kabileleri içerisinde sözü dinlenir biri olduğu. Oradan Medine’de ki yandaşlarına sürekli takviyede bulundu, akıl verdi, taktik verdi ve verdiği taktiklerden bir tanesi tarihsel bir hakikat olarak Resulallah’ın Kuba’da namaz kıldığı ve daha sonra namaz kıldığı yere hürmeten yapılan mescidin karşısına kendi yandaşlarının karargah olarak bir mescit, bir ibadethane yapmaları talimatıydı. Bu talimatı alan yandaşları Kuba mescidinin yakınlarında bir yere liderleri Ebu Amir’in talimatına uyarak bir mescit inşa ettiler. Mescitlerin meşrulaşması için de Resulallah’ı mescitlerine davet ettiler. İlginç, fakat onlar orada Allah’a ibadeti değil, orayı peygambere karşı bir kalkışmanın, bir isyanın üssü olarak kullanmak istiyorlardı, amaçları buydu.

İşte bu ayet, bu olaydan söz ediyor ve biraz önce de başta değindiğim gibi mekanların değerini, mekanların mimarisi ya da adı değil, o mekanların ne için kullanıldığı, yani amacı belirliyor. Bu ayet bize aslında bu değişmez ilkeyi veriyor.


108-) Lâ tekum fiyhi ebeda* lemescidün üssise alet takva min evveli yevmin ehakku en tekume fiyh* fiyhi Ricalün yuhıbbune en yetetahheru* vAllâhu yuhıbbul muttahhiriyn;

O mescidin (mescid-i dırar'ın) içinde asla namaza durma! Tâ ilk gününden temeli takva üzere tesis edilmiş mescid, içinde kıyam etmene elbette daha lâyıktır... Orada arınmışlığı seven rical vardır... Allâh arınanları sever. (A.Hulusi)

108 - Onun için ebedi namaza durma, tâ ilk günden temeli takva üzerine kurulan mescit, içinde kıyamına elbette daha lâyık ve müstahaktır, onun içerisinde öyle rical var ki çok temizlenmeyi severler, Allah da çok temizlenenleri sever. (Elmalı)


Lâ tekum fiyhi ebeda asla orada durma. La Tekum; nehyi, yani olumsuz emri, aslında aynı zamanda namazda ki kıyam emrinin de olumsuzudur, onun için orada ibadet etme, orada namaza durma, manasına gelir. Biraz önce de verdiğim bilgide olduğu gibi Resulallah’ı mescitlerine davet etmişlerdi meşrulaştırmak için tabii ki. “Peygamber bizim mescidimizde namaz kıldı.” Diye hava atacaklar ve yapacakları bir takım entrikaları daha kolay yapacaklar.

Vahiy haber vermeseydi eğer, sanırım Resulallah’ta gelip namaz kılacaktı. Tıpkı münafıkların reisinin cenazesinde bulunduğu gibi. Tıpkı kendisine gelip de yalan mazeretle izin alan, Tebük’ten geri kalan münafıklar gibi.

 Ama Resulallah tutalım ki gelmiş olsaydı ve orada namaz kılmış olsaydı; o ihanet merkezinin, ihanet merkezi olma vasfını değiştirmeyecekti. Aslında buna da bir atıf görüyorum ben bu ayette.

lemescidün üssise alet takva min evveli yevm beri yandan ilk günden beri Allah kaygısı üzerine inşa edilmiş olan bir ibadet hane daha var. ehakku en tekume fiyh İbadete durmana en layık olan da orasıdır. fiyhi Ricalün yuhıbbune en yetetahheru burası arınmak için can atan adamların yeridir. vAllâhu yuhıbbul muttahhiriyn; Allah ise özünü arındıranları pek sever.

Bir önceki dersimizde rics ve taharet sözcüklerini tahlil ederken, bunların Kuran’da genellikle manevi kirlilik ve manevi temizliğe delalet ettiklerine işaret  etmiştik. İşte burada da yine o delaleti görüyoruz ve bir takva mescidinden söz ediliyor. Beri yan da olan bir takva mescidinden. Takva mescidinin neresi olduğu konusu ilk tefsirlerde ihtilaflı bir konu olarak ele alınmış, Kuba mescidi, Resulallah’ın Hicrette bir miktar kaldığı ve namazlarını kıldığı mekanda inşa edilen Kuba mescidi olduğunu söyleyenler var. Fakat bazı hadislere binaen, ki Ahmed Bin Hambel, İbn Mace bu haberi naklediyorlar, Resulallah’ın Medine’de ki merkezi mescidinin ismine de takva mescidi adını verdiği rivayetleri var. Ama bu ayetler tarihsel değildir. Bu ayetlerin mesajı ebedi olduğu için maksadı Allah’a kulluk ve hayatı güzelleştirmek olan her ibadethaneyi içine alır ve muhatabı da bu ibadethaneleri inşa edenlerdir.


109-) Efemen essese bünyanehu alâ takva minAllâhi ve rıdvanin hayrun emmen essese bünyanehu alâ şefa cürüfin harin fenhare Bihi fiy nari cehennem* vAllâhu lâ yehdil kavmez zâlimiyn;

Binasını Allâh'tan bir takva ve rıdvan üzere kuran kimse mi hayırlıdır yoksa binasını yıkılmaya yüz tutmuş uçurumun kenarı üzere kurup da onunla Cehennem ateşinin içine yuvarlanan kimse mi? Allâh zâlimler topluluğuna (şirk, küfür ve nifak ehline) hakikati yaşatmaz! (A.Hulusi)

109 - O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını sel bıçığında sarkan bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehenneme yuvarlanan mı? Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez. (Elmalı)


Efemen essese bünyanehu alâ takva minAllâhi ve rıdvanin hayrun Şimdi bir kıyas getiriyor Kuran, diyor ki; şimdi yapısını, Allah kaygısı ve rızası temelleri üzerine inşa eden kimse mi daha iyidir, emmen essese bünyanehu alâ şefa cürüfin harin fenhare Bihi fiy nari cehennem Yoksa, ya yoksa yapısını; Suyun altını oyduğu kırılgan bir yar kenarına yapıp, sonunda da onunla birlikte cehennem ateşine sürüklenen kimse mi. vAllâhu lâ yehdil kavmez zâlimiyn; Allah zulmü içselleştiren bir toplumu asla doğru yola iletmez.

Dikkat buyurunuz lütfen, ayet somut bir binadan yola çıkarak soyut bir karşılaşma yaptı. Aslında kötü amaçla kurulmuş olan bir mescit ve yine iyi amaçla kurulmuş olan bir ibadethaneyi karşılaştırarak hayata taşıdı örneği ve dedi ki; Yapısını, Allah kaygısı diye çevirdim ben onu. Takva, Allah kaygısı.

Bir anlamı da budur Takvanın. Sorumluluk bilinci Toşiko İyotsu’nun harika tespitiyle. Sorumluluk bilinci diye çevirebiliriz tabii ki. Ama Kuran’da bu gibi kavramlar her yerde aynı anlamda kullanılmazlar. Bağlamına göre anlam zenginliği değişir. Çağrışımı değişir. Onun için burada da Allah kaygısı dedim. İnsanın içinde bir kaygı olur ve eylemlerini o kaygıya bina eder. Bazen bu kaygı dünya kaygısı olur. Bazen bu insan kaygısı olur. Bazen ne diyecekler kaygısı olur. Vitrin kaygısı olur, imaj kaygısı olur. Ama Allah kaygısı kaygıların en soylusudur. İşte takva odur. Onun için bir insan var Hayat binasını takva üzerine bina ediyor. Yani Allah kaygısı o binanın temelini oluşturuyor. Allah ne der diyor bir şey yapacakken. Yani her yapacağı işin önünde sorduğu soru bu ve tabi ki Allah’ın ne dediğini sorduğu için Allah’ın dediğine de uygun yapıyor.

Bir başka insan düşünün, bunun karşısında yer alan bir insanı da Kuran şöyle tarif ediyor. Binasını bir yar kenarına yapmış Kelimeler çok çağrışımda bulundu. Şefa kenar demektir, kıyı demektir ama cürüfHarin’de – Har kelimesi de Harin; o boşlukta duran parçanın kırılgan olmasıdır. Kırıldı, kırılacak. Kırılgan bir parça.- İşte Takva üzere yapılmamış her eylemi böyle, altını selin oyduğu, boşlukta duran kırılgan bir temel üzerine inşa yapmak, Bina inşa etmek olarak niteliyor Kuran. kelimesi çok daha çağrışımlı zengin çağrışımı olan bir kelime. Cürüf’te şudur; Sel vura vura altını oymuş bir toprak parçası. Böyle boşlukta duruyor. Sertleşmiş boşlukta duruyor. Hemen sonra gelen kelime

Tabii buradan yola çıkarak şu karşılaştırmayı hemen yapabiliriz. Bina; amel, temel; iman. Münafık, imansız amel, temelsiz bina yapar. Çok önemli. Münafığın eylemi değerlendiriliyor, iki yüzlünün. Temeli olmayan bir bina. Zulüm. Ki ayetin bitişi öyle hatırlayın; vAllâhu lâ yehdil kavmez zâlimiyn; Allah zulmü içselleştiren bir toplumu doğru yola iletmez. Zulüm; hakkını vermemek, yani binanın hakkını vermemek, koca bir apartmanı çürük bir temel üzerine inşa etmek. Ne olur? Küçük bir sarsıntı da yıkılır. Yıkılırsa ne olur; İçindekileri mesut etmek için yapılmış olan bina, içindekilere mezar olur. Tıpkı depremde küçük bir sarsıntıyla yıkılıp içindekilere mezar olan çürük temel üzerine yapılmış binalar gibi.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder