22 Şubat 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Hicr (65-78)(84-C)



B sayfasından devam


65-) Feesri Bi ehlike Bi kıt'ın minel leyli vettebı' edbarehüm ve lâ yeltefit minküm ehadün vemdu haysü tü'merun;

"O hâlde gecenin bir bölümünde aileni al, uzaklaştır... Sen de arkalarından takip et... Sizden hiçbir kimse geriye bakmasın... Emrolunduğunuz tarafa geçin - gidin!"(A.Hulusi)

65 - Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emr olunduğunuz yere geçin gidin. (Elmalı)


Feesri Bi ehlike Bi kıt'ın minel leyli vettebı' edbarehüm şu durumda sen gecenin bir vaktinde aileni yola çıkar. Sen de onların arkalarını takip et, peşlerine takıl. ve lâ yeltefit minküm ehad sizden hiç kimsenin gözü arkada kalmasın. Yani arkaya bakmasın ifadesi aslında gözü arkada kalmasın mecazını çağrıştırıyor. Çünkü arkada kalanlar varsa, malı varsa, eşyası varsa onlarda gözü kalmasın. Bilsin ki onlar işe yaramaz şeyler. Eğer aileden biri arkada kalmışsa gözü onda kalmasın. Bilsin ki o, artık bir urdur kesilip atılması gereken. Kokuşmuş bir unsurdur. Onun için arkada kalmasın.

vemdu haysü tü'merun emr olunduğunuz yere doğru geçip ilerleyin, geçip gidin.


66-) Ve kadayna ileyhi zâlikel emre enne dabire haülai maktuun musbihıyn;

Ona şu işi hükmettik: "Kesinlikle bunlar sabahlarken arkaları kesilmiş olacaktır." (A.Hulusi)

66 - Ona katî olarak şu emri vahy ettik: sabaha çıkarlarken şunları arkaları katiyen kesilecek. (Elmalı)



Ve kadayna ileyhi zâlikel emre enne dabire haülai maktuun musbihıyn ve ona şu kesin kararımızı bildirdik. İşte bu güruhun kökü sabaha ererken tamamen kazınmış olacaktır.


67-) Ve cae ehlül Mediyneti yestebşirun;

Şehir halkı sevinerek geldi. (A.Hulusi)

67 - Şehir ahalisi de haber alıp keyif içinde gelmişlerdi. (Elmalı)


Ve cae ehlül Mediyneti yestebşirun derken şehir halkı sevinç çığlıkları atarak gelip kapıya dayandı. Hz. Lut’un kapısına tabii ki. Çünkü eli yüzü düzgün insanlar gelmişti şehre.


68-) Kale inne haülai dayfıy fela tefdahun;

(Lût) dedi ki: "Bu kişiler benim misafirlerimdir... Beni utandırmayın." (A.Hulusi)

68 - Amanın dedi onlar benim misafirlerim, artık beni rüsva etmeyin. (Elmalı) 


Kale inne haülai dayfıy fela tefdahun Lut onlara şöyle dedi; Bakın, onlar benim konuklarımdır, sakın bir rezillik çıkarayım demeyin.

fela tefdahun Günümüz Arapçasında skandal olarak, fadiha, kullanılan bir kelime. Sakın bir rezalet çıkarayım demeyin.


69-) Vettekullahe ve lâ tuhzun;

"Allâh'tan çekinin ve beni rezil etmeyin!" (A.Hulusi)

69 - Allahtan korkun, beni utandırmayın. (Elmalı)


Vettekullahe ve lâ tuhzun ve Allah’tan korkun, beni de utanç içinde bırakmayın.

Peki Hz. Lut’un bu ricaları nasıl karşılık buldu dersiniz? Kur’an onu da söylüyor:


70-) Kalu evelem nenheke 'anil alemiyn;

Dediler ki: "Biz sana başkalarının işine karışma demedik mi?" (A.Hulusi)

70 - Seni dediler, âlemden nehy etmedik mi? (Elmalı)


Kalu evelem nenheke 'anil alemiyn

Bakınız şu isyankar güruha, şöyle çıkıştılar. Öyle mi..! Biz seni elalemin işine karışmaman konusunda uyarmamış mıydık. Evet hem suçlu hem güçlü diye buna derler galiba.

İşte peygamberlerin çektiği acı ve ödediği bedel, altına girdikleri yükün ağırlığı. Kalitesi bu olan insanlara karşı sonuna kadar hakkı tebliğe devam edeceksin. Bu ne ağır bir sorumluluk. Bu günün müminine aslında bu sorumluluğu hatırlatmak ve peygamberlerin taşıdığı o büyük bir yükün ağırlığının çok küçük bir kısmını hissetmesini sağlamasını istemek lazım. Gerçekten, işte manzara bu.

Biz seni uyarmamış mıydık elalemin işine karışma diye. Diyorlar. Çünkü Hz. Lut onlara göre bir yabancı. Her ne kadar orada uzun süreden beri o bölgenin sakini olsa da, Hz. İbrahim soyundan, yani Mezopotamya dan gelmiş, Filistin’e yerleşmiş bir yabancı. Onun için sen yabancısın sus. Bugün de rastlayabileceğiniz bir mantık. Hakikati söylemek için yerli olmak gerekmiyor. Hakikati söylemek herkesin kârı olmalı. Onun için böyle itiraz ediyorlar. O ne diyor peki;


71-) Kale haülai benatiy in küntüm faıliyn;

(Lût) dedi ki: "Eğer bu ise yapmak istediğiniz, işte kızlarım!" (A.Hulusi)

71 - Tâ şunlar kızlarım, eğer yapacaksanız dedi. (Elmalı)


Kale haülai benatiy in küntüm faıliyn Lut dedi ki; İşte kızlarım, tabii ki ille de bu işi yapacaksanız.

Bu lafız bir peygamberin gönderildiği toplumun kızları, kendi kızlarıdır diye yorumlanmış müfessirler tarafından. Onun için o toplumun kadınlarını, daha doğrusu bu azgın insanların kendi hanımlarını işaret ettiği yönünde bir yorum yapılmış.


72-) Le amruke innehüm lefiy sekretihim ya'mehun;

Yaşamına yemin olsun ki, onlar (zevk) sarhoşlukları içinde, kör ve şaşkın bocalıyorlar! (A.Hulusi)

72 - Resulüm! ömrüne kasem olsun ki hakikaten onlar sarhoşlukları içinde ne halt ettiklerini bilmiyorlardı. (Elmalı)


Le amruke innehüm lefiy sekretihim ya'mehun Melekler; Hay sen bin yaşa dediler. Le amruke aslında harfiyen; ömrüne yemin olsun demektir. Fakat burada Türkçe on doğru karşılığı bu olsa gerek. Hay sen bin yaşa. Baksana onlar şehvet sarhoşluğu ile gömüldükleri günah bataklığı içerisinde debelenip duruyorlar. Yani seni duyacak durumları mı var, sen onlara öğüt veriyorsun. Şehvetin akıllarını yediği, mantıklarını kuruttuğu bir güruh, kitle onlar. Onun için senin bu öğütlerin onlara hiç fayda vermez demeye getirdiler.


73-) Feehazethümüs sayhatü müşrikıyn;

Güneş doğarken, o korkunç titreşimli ses onları yakaladı. (A.Hulusi)

73 - Derken işrak vaktine girdikleri sırada bunları o sayha tutuverdi. (Elmalı)


Feehazethümüs sayhatü müşrikıyn ve şafak ağarırken onları dehşet bir sayha kıskıvrak yakalayıverdi. Es sayhatü dediğine göre dehşet bir sayha diye değil de, dehşetli sayha diye çevirmemiz daha doğru olur, çünkü marife bir kelime. Marife olduğuna göre de, bu vahyin ilk muhatapları bu sayhanın ne anlama geldiğini biliyorlar demektir. En azından bilinen bir şeyden söz ediliyor burada

Es sayha; ses ve çığlık demek A’raf/78. ayetinde aynı hadiseler anlatılırken bir başka kelime kullanılır; Racfe. Şiddetli sarsıntı, patlamalı deprem anlamına gelir. Yani belki de bir tür hem püskürtü olan içinde, yani yanardağ patlaması, hem de deprem olan bir bela anlamına gelebilir. Sayha buna göre belanın yürek titreten gürültüsü manasını taşıyor. Ki biraz önce de söylediğim gibi el takısı bilindiğini gösteriyor.


74-) Fecealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcareten min sicciyl;

Oranın üstünü altına çevirdik ve üzerlerine siccilden taşlar (pişirilmiş taşlaşmış çamur - volkanik lav) yağdırdık. (A.Hulusi)

74 - Derhal şehirlerinin üstünü altına getiriverdik ve üzerlerine siccilden taşlar yağdırdık. (Elmalı)


Fecealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcareten min sicciyl ve oranın altını üstüne getirdik ve o coğrafyanın üzerine püskürtü halinde akkor balçıktan taşlar yağdırdık.


75-) İnne fiy zâlike leâyâtin lilMütevessimiyn;

Gerçek ki, bu olayda feraset sahipleri (görünüşten, içyüzünü fark edenler) için işaretler vardır.
(
Not: Bir hadîs-î şerîf'te şöyle buyurulur: Rasûlullâh: "İtteku firasetelMu'mini, fe innehu yenzuru BiNûrillâhi teala... Sümme karae; inne fiy zalike leâyâtin lilMütevessimiyn: Mu'minin ferasetinden sakının (dikkate alın), çünkü o, B sırrınca Allâhu Teâlâ'nın Nûr'u ile bakar..." Sonra 75. âyeti okudu.) (A.Hulusi)

75 - Elbette bunda fikr-u feraseti olanlara âyetler var. (Elmalı)


İnne fiy zâlike leâyâtin lilMütevessimiyn Kuşku yok ki bütün bunlarda işaretlerin dilinden anlayan kimselerin alacağı nice ibretler vardır.

lilMütevessimiyn aslında visam, nişan anlamına da gelir. Takılan nişanlara, madalyalara visam denilir Arapçada. Vesm, vesiym, yüksek, görünür yerde olan, alnı açık, yüce manalarına da gelir ki isym de aynı kategoriye dahildir. Onun için Mütevessimiyn işaretlerin dilinden anlayan manasına gelir. Yani işaretlerden mana çıkarmasını bilen. Tabir caizse parmak ayı gösterirken parmağa değil de aya bakan.

Buradan neyi anlıyoruz değerli dostlar; Hayatın içerisinde olup biten her şeyi, Allah’ın bir mesajı gibi anlayan. İşte bu, bir işaret, bir uyarı, bir mesaj. Her şeyi bir mesaj gibi okumak. Belayı bir mesaj gibi okumak, nimeti bir mesaj gibi okumak. Karşılaştığımız hayatın her tür olayını Allah’ın size gönderdiği bir mesaj gibi okumak. İşte Mütevessimiyn olmanın şartı bu. Böyle olursanız Allah ile aranızda iletişim sürer. Böyle olursanız gönderilen mesajı almaya devam edersiniz. Böyle olursanız çektiğiniz yanınıza kalmaz, çektiğiniz ayete dönüşür. Çektiğiniz tecrübeye, bilgiye dönüşür ve o da imana dönüşür. Onun için Mütevessimiyn olmak, yani başa gelenlerden ibretler çıkarmak işte budur.


76-) Ve inneha lebisebiylin mukıym;

Muhakkak ki o şehir, insanların yolları üzerindedir. (A.Hulusi)

76 - Hem o harabe yol üstünde duruyor. (Elmalı)


Ve inneha lebisebiylin mukıym ve yine kuşku yok ki bu şehirler hala varlığı sabit bir yol üzerindedirler. Gerçekten de Güney ile Kuzey arasında ki ticaretin ana yolu olan ve yüzyıllarca geçmiş tarihlerde, kadiym zamanlarda kullanılmış ve terkedilmiş olan bu yol, günümüzde Amerikalı harita bilimcilerinin hava haritası ile fotoğrafları elde edilmiş ve kadiym çağlarda böyle bir yolun varlığı ispat edilmiş.


77-) İnne fiy zâlike leayeten lil mu'miniyn;

Elbette ki bunda iman edenlerce alınası dersler vardır. (A.Hulusi)

77 - Elbette bunda imanı olanlar için bir âyet var. (Elmalı)


İnne fiy zâlike leayeten lil mu'miniyn kuşkusuz bütün bunlarda iman sahiplerinin alacağı nice ibretler vardır.


78-) Ve in kâne ashabül eyketi lezâlimiyn;

Ashab-ı Eyke (orman halkı; Şuayb a.s.ın kavmi) de gerçekten zâlimler idi. (A.Hulusi)

78 - Hakikaten ashabı eyke de zalimler idi. (Elmalı)


Ve in kâne ashabül eyketi lezâlimiyn

Yeni bir pasaja girdik, yine bir başka örnek olay veriyor Kur’an, ibret olay daha doğrusu. Hz. Lut’un olayından, kavmine gelen beladan sonra, bir başka topluma gelen beladan da söz ediyor. Eyke toplumu diyor ona.

Doğrusu, ağaçlı yeşil vadinin halkı da zulme gömülmüş kimselerdi.

Eyke aslında Arap dilinde bol ağaçlı vadi demek. Her tarafı ağaçlarla kaplı. Demek ki baya yüksek bir medeniyetten söz ediliyor. Ağaçlı bir vadide yerleşik, etrafını yeşillendirmiş bir uygarlıktan söz ediliyor ki, bu Meyden de kurulmuş olan bir uygarlık. Hz. Şuayb’ın gönderildiği kavmin yaşadığı yerde kurulu olan bir uygarlık. Semut toplumunun belki kendisi, belki devamı olan toplum diyebiliriz. Hatta bu Eyke’nin, bugünkü Tebük’ün eski adı olduğu söyleniyor. Yani Resulallah’ın da sefer düzenlediği Tebük’ün eski adının Eyke olduğu da söyleniyor. Ama Meyden de yerleşik, günümüzdeki Ürdün sınırları içerisinde kaldığı bilinen bir yer.



Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder