1 Mart 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. FATIR (42-45) (137-E)



D sayfasından devam

42-) Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein caehüm neziyrun leyekûnunne ehda min ıhdel ümem* felemma caehüm neziyrun ma zadehüm illâ nüfura;

Var güçleriyle (billâhi diye) Allâh'a yemin ettiler ki, eğer onlara uyarıcı gelir ise, mutlaka (geçmiş ve gelecek diğer) ümmetlerin (herhangi) birinden daha çok hidâyette olacaklardı... Kendilerine bir uyarıcı geldiğindeyse, (bu) onlarda nefretten başka bir şey artırmadı! (A.Hulusi)

42 - Yeminlerinin en kuvvetlisiyle Allaha kasem de etmişlerdi ki: billâhi kendilerine inzar edici bir Peygamber gelse her halde ilerideki ümmetlerin en birincisinden daha kabiliyetli olacaklar, daha iyi yola geleceklerdi, fakat kendilerine inzar edici bir Peygamber geldiği vakit onlara sırf bir ürküntü artırdı. (Elmalı)


Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein caehüm neziyrun leyekûnunne ehda min ıhdel ümem bir de o inkarcılar kendilerine bir uyarı geldiği takdirde doğru yolu bulmakta tüm toplumların önünde yer alacaklarına dair Allah adına var güçleriyle yemin ettiler. Yani gelmiş geçmiş tüm toplumlardan hidayete daha önce koşacağız. Eğer bize de bir hidayet önderi gelirse, rehberi gelirse diyen bu mantık ne yaptı?

felemma caehüm neziyrun ma zadehüm illâ nüfura fakat onlara bir uyarıcı geldiğinde ise, bu onların sadece tepkilerini nefretlerini artırdı.

Şarta bağlı her iman değerli Kur’an dostları samimiyetsizdir. Şarta bağlıysa bir iman, şöyle yaparsa iman eder, böyle olursa iyi Müslüman olurum. Peygamber döneminde gelseydim bak sen ben nasıl iyi bir Müslüman olacaktım. Veya eğer bana şunu şunu şunu  verirsen Allah’ım sana iyi bir kul olurum. Bütün bu şartlara bağlı olan inanç, samimiyetsizdir. Onun için iman samimiyettir. İman özünde samimiyettir.


43-) İstikbaren fiyl Ardı ve mekres seyyi'* ve lâ yehıykulmekrusseyyiü illâ Bi ehlih* fehel yenzurune illâ sünnetel evveliyn* felen tecide lisünnetillahi tebdiyla* ve len tecide lisünnetillahi tahviyla;

Arzda kibirlenerek (benlikle) ve kötülüğün mekrini (hilelerini) kurarak (uzaklaştılar)... Kötülüğün mekri ise sadece oluşturanları kuşatır! Acaba onlar, öncekilerin tâbi olduğu sünnetten (Allâh sistem ve düzeninden) başkasını mı bekliyorlar? Sünnetullâh için bir alternatif asla bulamazsın! Sünnetullâh'ta bir değişme asla bulamazsın! (A.Hulusi)

43 - Yer de bir kibirlenme ve bir sui kasd düzeni, halbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer, o halde evvelkilerin sünnetinden başka ne gözetirler. O halde Allahın sünnetine bir tebdil bulamazsın, Allahın sünnetine bir tahvil de bulamazsın. (Elmalı)


İstikbaren fiyl Ardı ve mekres seyyi' bir de yer yüzünde ki böbürlenmelerini ve çirkin tuzak kurma kapasitelerini artırdı gelen elçinin gelişi. Yani çok ilginç, ters tepti. Hidayetlerini artıracağı yerde, tuzak kurma, ya da kötü şeyleri iyi paketlere sarma kapasiteleri arttı. Çenelerini yarıştırdılar yani mazeret bulma konusunda ki kapasiteleri daha da artmış oldu. Hidayete ulaşma değil ama.

İmanı ret haddini bilmezliktir aslında küstahlaşmadır. İmansızlık için getirilecek her açıklama bir tuzaktır. Kişinin kendisine karşı kurduğu bir tuzak. Belki burada ki mekr den onu anlamak lazım.

ve lâ yehıykulmekrusseyyiü illâ Bi ehlih oysa ki her çirkin tuzak, bu tuzak ille de bizim bildiğimiz manada bir tuzak değil, dışında ki paket insanın gözünü aldatıp ta içindekinin de değerli olduğunu sandığımız şeydir. Yani bugün albenili ve cazibeli modern hayatta bu tür bir tuzak sayılabilir. Sadece onu kuranı çepe çevre kuşatır ve ağına düşürür diyor. Yani böyle bir tuzak kuranı ağına düşürür.

fehel yenzurune illâ sünnetel evveliyn bu durumda onlar öncekilere uygulanan ilahi uygulama dışında başka bir şeyi mi bekliyorlar. Yani ilahi geleneğin (Sünnetullah) dışına mı çıkılsın istiyorlar. felen tecide lisünnetillahi tebdiyla iyi bilsinler ki Allah’ın yasasında bir başkalaşma göremezsin. Yani bunu bekleyenler de, sen de iyi bil ki Allah’ın yasasında bir başkalaşma göremezsin.

ve len tecide lisünnetillahi tahviyla evet sen Allah’ın yasasında bir sapma da göremezsin. Sünnetullah, orijinal ifadesi ile, Allah’ın adeti. Biz sünnet-i Nebi yi biliriz de, peygamberin sünnetini, Allah’ın sünneti olduğunu pek hatırlamayız. Oysa Allah’ın sünneti var. Yani bu ilahi uygulama, ilahi gelenek. Yasa olmuş ilahi gelenek. Mesela toplumların değişimi bir sünnetullah’a tabidir ve biz bunu Kur’an dan anlarız.

Ve izâ eredna en nühlike karyeten… (İsra/16) Biz bir toplumun helak sürecine girmesini irade ettiğimizde, ..emerna.. emrederiz. İyilikleri, güzellikleri emrederiz. mütrefiyha fefeseku fiyha.. oranın önde gelen, ileri gelen seçkinleri, iktidar seçkinleri, servet sahipleri, şöhret sahipleri, yönetim sahipleri orada fısk işlerler. Yoldan çıkarıcı her şeye başvururlar. fehakka aleyhel kavl.. ve söz gerçekleşir. Onların aleyhinde ki yasa o zaman onlar için de gerçekleşir. fedemmernaha tedmiyra. (İsra/16) en sonunda onları yerle bir ederiz.

İşte bir yasanın ifadesi. Bir başka ifadesi daha;

Ve tilkel eyyamu, iktidar günleri, yönetim günleri, güçlü olunan günler, dönemler daha doğrusu nüdavilüha beynen Nas. (A. İmran/140) İnsanlar arasında döndürür dururuz. Bir iyilere bir kötülere veririz iktidar olma işini. Kötülere verdiğimizde iktidara imrenenler, aklını gücünü iktidara, güce, kuvvete, servete takanlar galiba bunu elde etmek için kötü olmak lazım derler ve oraya seğirtirler ve kaybederler. Böylelikle insanları seçeriz, ayırırız. Akıllılık edenler ve ahmaklık edenler. Doğruyu tercih edenler ve yanlışı tercih edenler böylece seçip ayrılır.

Yine bireysel yasa; innAllâhe lâ yuğayyiru ma Bi kavmin hatta yuğayyiru ma Bi enfüsihim. (Ra’d/11) hiç şüphe yok ki Allah bir topluluk, o topluluğu oluşturan bireyler kendilerini değiştirmedikçe Allah o toplumun halini değiştirmez. Evet, yani toplumsal değişme, bireysel değişmeden geçer. Bu da bir yasa.

İşte bu gibi yasalar Sünnetullah genel başlığı altında değerlendirilirler ve bunlar değişmezler. Hep aynı kalırlar.

[Ek bilgi; SÜNNETULLAH

Yaşadığımız Dünya'da otomatik olarak tâbi olduğumuz yasalar ile, tüm evrensel yasalar Kur'ân-ı Kerîm'de "Sünnetullâh" olarak isimlendirilmiştir...

Stringlerin hareketinden; holografik gerçeklikten; evrenler arası ilişkilerden; evrenin enerji bütünselliğinden; kozmolojik ilişkilerden; insanın kendi yapısı ve özündeki Arş'ından Kürsî'sine, semâvatına ve yedi kat arzına kadar tüm ilişkiler yumağı, hep "Sünnetullâh" kapsamında gerçekleşir!.. Devam ediyor) (A. Hulusi)]


44-) Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim ve kânu eşedde minhüm kuvveten, ve ma kânAllâhu li yu'cizehu min şey'in fiys Semavati ve lâ fiyl Ard* inneHU kâne 'Aliymen Kadiyra;

Arzda gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu basîretle görsünler? Onlar (öncekiler) kuvvet itibarıyla bunlardan daha şiddetli idiler... Ne semâlarda ve ne de arzda hiçbir şey Allâh'ı etkisiz bırakacak değildir! Muhakkak ki O, Aliym'dir, Kaadir'dir. (A.Hulusi)

44 - Ya Yer yüzünde gezip bir bakmadılar da mı? Kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Halbuki onlar onlardan daha kuvvetli idiler, Allah, ne Göklerde ne Yerde hiç bir şeyin onu âciz bırakmasına imkân-ü ihtimal yoktur. O hiç şüphesiz alîm bir kadîr bulunuyor. (Elmalı)


Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim şimdi onlar hiç yeryüzünde dolaşıp ta kendilerinden öncekilerin nasıl bir akıbete uğradığını görmediler mi?

Kur’an da doğrudan bu formda ki ayet 7 yerde, -yanlış hatırlamıyorsam- gelir, ama dolaylı olarak 15 e yakın yerde gelir. Yer yüzünde dolaşmayı öneren, emreden bu ayetler aslında geçmiş uygarlıkların akıbetini görmeye davet eder. Yani onların kalıntılarına bakıp içinde yaşadıkları zamanın süper güçlerinin de gelecekte onların akıbetini beklediğini görsünler. Onun için eğer geçmiştekiler bu akıbete uğramışlarsa, gelecektekileri o akıbete uğramaktan koruyacak şey ne olabilir.

ve kânu eşedde minhüm kuvveten oysa ki onların gücü bunlarınkinden daha üstündü. ve ma kânAllâhu li yu'cizehu min şey'in fiys Semavati ve lâ fiyl Ard nitekim ne göklerde ne de yerde hiçbir şeyin Allah’ı aciz bırakma imkan ve ihtimali bulunmamaktadır, yoktur. inneHU kâne 'Aliymen Kadiyra çünkü O her şeyi bilir, her şeye güç yetirir.


45-) Velev yuahızullahunNase Bima kesebu ma tereke alâ zahriha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feizâ cae ecelühüm feinnAllâhe kâne Bi 'ıbadiHİ Basıyra;

Eğer Allâh, insanlara, yaptıklarının getirisini anında yaşatmayı dileseydi yeryüzünde hiçbir DABBE (insan bedenini sağ) bırakmazdı! Ne var ki onları (bedenli yaşamlarını) takdir edilmiş bir ömrün sonuna kadar tehir ediyor. Onların ecelleri geldiğinde (dünyada işleri biter)! Muhakkak ki Allâh Esmâ'sıyla kullarının varlığında olarak Basıyr'dir. (A.Hulusi)

45 - Bununla beraber Allah insanları kesibleriyle hemen muâheze ediverecek olsa yer yüzünde bir deprenen bırakmazdı ve lâkin müsemmâ bir ecele kadar onları tehir buyurur, nihayet ecelleri geldiği vakit işte o vakit, şüphe yok ki Allah kullarını basîyr bulunuyor. (Elmalı)


Velev yuahızullahunNase Bima kesebu ma tereke alâ zahriha min dabbeh eğer Allah insanları yaptıkları yüzünden (hemen) cezalandıracak, hesaba çekecek olsaydı yer yüzünde bir tek çanlı insan bırakmazdı.

Evet değerli dostlar, yani suçu işler işlemez cezalandırsaydı yeryüzünde bir tek canlı kalmazdı. Allah’ın rahmetine gönderme yapan bir ayet. İlahi merhametin ifadesi bu. İnkar ettiği dili dahi O’na borçlu olanların Allah’a savaş açmış haline rağmen, Allah’ın süre tanıması şefkat ve sevgisinin göstergesi değil de nedir. ..ketebe Rabbüküm alâ nefsiHİr rahme.. (En’am/54) diyordu Kur’an O kendisi için rahmeti, merhameti ilke edindi.

Öyle, Muaz (RA) anh anlatıyor. Resulallah’ın Allah’ın rahmetini nasıl okuduğunu, onu nasıl gördüğüne ilişkin Buhari’nin ve diğer hadis derlemelerinin naklettiği müthiş bir haber var.

Ben Resulallah’ın terkisinde gidiyordum, çok uzun bir yolculuktu. Resulallah iç dünyasına kapanmıştı. Çok gittik sesizce. Bir den Resulallah sanki bambaşka bir dünyadan bu dünyaya dönmüş gibi;

Ya Muaz..!” dedi, lebbeyk ve saddeyk ya Resulallah dedim. Fedake ebi ve ümmi anam babam sana feda olsun buyur ya Resulallah.

Sen biliyor musun Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir.” Allah Resulü daha iyi bilir dedim.

Allah’ın kullar üzerinde ki hakkı ella tüşriku lillah Allah’a şirk koşmamalarıdır.”

Bir müddet daha içine kapandı, çok gittik gittik..! Yine aynı şekilde birden dünyamıza dönmüş gibi;

Ya Muaz..!” dedi. Buyur Ya Resulallah dedim. Bu kez;

“Peki kullarının Allah üzerindeki hakkı nedir biliyor musun?

Gerçekten insanı irkilten bir soru bu. Kulların Allah üzerinde ki hakkı..! Allah Resulü daha iyi bilir dedim.

“Ella yazzibehüm. Allah’ın onlara azab etmemesidir. “

Peki Kur’an ın her tarafında bunca azab vaid ayetini ne yapalım? Azab eden Allah değil insan kendi elleri ile kendi cezasını veriyor. Resulallah işte böyle okuyordu Allah’ın rahmetini, merhametini ve Kur’an da ki bütün azab ayetlerini.

ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma ama onları sonu yasa ile belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Yani hemen cezalandırmıyor. Hemen kesmiyor pusulalarını, sonuna kadar erteliyor. Bakalım tevbe edecek, bakalım kendini bilecek, bakalım Allah’a yönelecek mi.

feizâ cae ecelühüm feinnAllâhe kâne Bi 'ıbadiHİ Basıyra fakat süreleri dolunca artık anlarlar ki Allah kullarını her daim görüp gözetmekyedir.

Ayetin sonu Basıyra, tehdit biçiminde de anlaşılabilir, rahmet ve mağritet biçiminde de anma ben ikincisi olarak anlamayı daha doğru buldum. Onun için görüp gözetmektedir diye meallendirdim.

İlahi rahmetin ışığında bir hayat niyaz ediyorum tüö Kur’an dostlarına.

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


137. videonun sonu.
137. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder