7 Mart 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. YASİYN (15-24) (138-D)



C sayfasından devam.

15-) Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna ve mâ enzelerRahmânu min şey'in in entüm illâ tekzibun;

Dediler ki: "Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz... Rahmân da hiçbir şey inzâl etmedi... Siz ancak yalan söylüyorsunuz." (A. Hulûsi)

15 - Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz. (Elmalı)


Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna muhatapları dediler ki siz de sadece bizim gibi birer ölümlü beşersiniz, insansınız. Yani burada melek peygamber talebi var. Aslında Kur’an da helaki anlatılan tüm toplumların peygamberlerinden ilk istedikleri ilk itirazları daha doğrusu bize bir melek gönderilmeli değil miydi. Bununla Allah’ın hayata aktif müdahalesini inkar etmek istiyorlar. Bunun altında yatan gizli sebep o. Çünkü eğer melek gönderilmiş olsaydı onu izlemeyeceklerdi ve Allah’ın insanoğluna Melek göndermeyeceğini de biliyorlar. Çünkü Allah’ın maksadı hayatın içine müdahil olmaktır. Yani vahyi ile insana kılavuzluk yapmaktır ve insana vahy ile kılavuzluk yapacaksa bu vahyi yer yüzünde bir insan uygulayacak, bir insanın şahsında bu vahiy tecessüm etmesi, gerekecek. O da peygamberden başkası değil. Onun için mazeret ileri sürüyorlardı, üretiyorlardı.

Nisa/95. ayete de denildiği gibi; Yer yüzünde salına salına yürüyen melekler olsaydı eğer, melek peygamber gönderilirdi. Ama yer yüzünde  insanlar yürüyor.

ve mâ enzelerRahmânu min şey'in rahman da hiçbir şey indirmemiştir dediler. Yani onlar Allah’a inanmak, fakat O’nun müdahalesini reddetmek. Mantık bu. Allah’a inanmak, fakat hayata müdahalesini reddetmek. Onun için rahman ismi ısrarla geliyor çünkü Rahman ismi Allah’ın hayata rahmetiyle müdahil olduğunu ifade eder ve vahiy de Allah’ın bu rahmetinin bir tezahürüdür.

in entüm illâ tekzibun siz sadece yalan söylüyorsunuz dediler.


16-) Kalu Rabbüna ya'lemu inna ileyküm lemurselun;

(Rasûller) dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız." (A. Hulûsi)

16 - Dediler: rabbimiz bilir, inanın biz gerçek size gönderilmiş, Resulleriz, (Elmalı)


Kalu Rabbüna ya'lemu inna ileyküm lemurselun elçiler dediler ki; Rabbimiz biliyor ki biz size gönderilmiş elçileriz.


17-) Ve ma aleyna illelbelağul mubiyn;

"Bize ait olan sadece apaçık tebliğdir." (A. Hulûsi)

17 - Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze değil, (Elmalı)


Ve ma aleyna illelbelağul mubiyn ve biz size açıkça tebliğ etmekten başka bir şeyle mükellef değiliz. Yani biz sadece size tebliğ ile emr olunduk. Görevimiz tebliğ etmektir polemik yapmak değil demeye getiriyor.


18-) Kalû inna tetayyerna Biküm lein lem tentehu lenercümenneküm ve leyemessenneküm minna azâbün eliym;

Dediler ki: "Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz... Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır." (A. Hulûsi)

18 - Doğrusu dediler: biz sizinle teşe'üm ettik, yemin ederiz ki vaz geçmezseniz sizi hiç tınmadan recm ederiz ve her halde size bizden pek acıklı bir azâb dokunur. (Elmalı)


Kalû inna tetayyerna Biküm Onlar; Siz bize uğursuzluk getirdiniz dediler. Yani uğursuzsunuz dediler.

Bakınız Allah’a iman etmezken ya da vahyin Allah’tan geldiğine iman etmezken şunların inandığına bakınız, batıl inançlarına bakınız. Batıl inançlarında da vaz geçmiyorlar. Uğursuzluk, Allah’ın müdahalesini reddeden akıl, eşyayı özneleştiriyor. Uğursuzluk ya da uğurluluk bu anlama gelir.

A’raf/131 de İsrail oğulları da Hz. Musa’yı aynı şeyle suçlamışlardı. Sen bize uğursuzluk getirdin demişlerdi. Uğurlu ya da uğursuz olarak nitelemek eşyayı, onun karşısında kendinizi nesneleştirmektir. Artık o öznedir siz nesne. Siz onu değil o sizi kullanmaya başlar. Onun içinde Allah; El Kuddüs’tür her tür kutsallık atfı O’ndan gelmelidir. O’nun dışında bir şeye kutsallık atfı, O’na ait olan bir vasfı çalmaya kalkmaktır başka bir şey değil.

lein lem tentehu lenercümenneküm ve leyemessenneküm minna azâbün eliym eğer buna bir son vermezseniz sizi öldüresiye taşa tutar ve sizi keyfimizce şiddetli bir cezaya uğratırız dediler. Yani sözün gücüne karşı gücün sözünü kullanmaya kalktılar. Sözün gücü vahiydi, gücün sözü ise zulüm. Bu sadece o çağda değil, bu çağda da aynı oldu. sözün gücünü yüceltmeye çalışan vahiy erbabının karşısında hep gücün sözcüsü olan ve zorbalık ve güce başvuran, zulmü söze karşı çıkaran zorbalar olmuştur. Tarih bunun tanığıdır.


19-) Kalu tairuküm me'aküm* ein zükkirtüm bel entüm kavmün müsrifun;

Dediler ki: "Sizin uğursuzluğunuz sizinledir... Eğer (hakikatinizle) hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz." (A. Hulûsi)

19 - Dediler: sizin şum kuşunuz beraberinizde, ya... nasihat edilirseniz öyle mi? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz. (Elmalı)


Kalu tairuküm me'aküm elçiler dediler ki kaderimiz size bağlıdır. Kaderimiz elinizde yani. Maiyet, me’a harfi cerri edatı maiyet ifade eder. Yani kaderimiz sizin elinizde size bağlı. İnsanın kaderi seçmektir, belki burada bunu hatırlamak lazım. Onun içindir ki En’am/148 de .lev şaAllâhu ma eşrekna.. (En’am/148)Allah dilemeseydi biz şirk koşmazdık diyen müşrikler gibi yapmaya kalkıyorlar. Şimdi müşriklerin kadere iman ettiğine mi inanacağız. Yoksa istismar ettiğine ve yamuk ve sapık bir kader inancı olduğuna. Galiba 2. sine.

ein zükkirtüm ne yani, size öğüt verdik diye mi böyle oldu. Yani öğüt verdik şimdi başımıza bumu gelecekti, böyle mi tepki koyacaktınız. Öğüt verdik diye teşekkür etmeniz gerekirken tehdit mi ediyorsunuz. bel entüm kavmün müsrifun hayır, asıl siz haddi aşmış bir toplumsunuz.

Evet, yani hayatını harcamış bir toplumsunuz. İsraf edilir, ekmek israfı, su israfı, para israfı. Ama israf edilen hayatsa, işte bu israfların en büyüğüdür.


20-) Ve cae min aksalmediyneti racülün yes'a, kale ya kavmit tebi'ul murseliyn;

Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: "Ey halkım, Rasûllere tâbi olun" dedi. (A. Hulûsi)

20 - O esnada şehrin tâ ucundan bir er koşarak geldi, ey hemşerilerim: dedi: uyun o gönderilen Resullere. (Elmalı)


Ve cae min aksalmediyneti racülün yes'a, kale ya kavmit tebi'ul murseliyn derken şehrin en uzağından bir adam koşarak gelip ey kavmim dedi, ey kavmim, elçilere uyun.


21-) İttebi'û men lâ yes'elüküm ecren vehüm mühtedun;

"Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!" (A. Hulûsi)

21 - Uyun sizden bir ecir istemeyen o zatlara ki onlar hidayete irmişlerdir. (Elmalı)


İttebi'û men lâ yes'elüküm ecren vehüm mühtedun uyun sizden hiçbir karşılık beklemeyen bu kimselere. Zira bunlar doğru yoldadırlar.

Bu ayetten öncesi genel bir üslup ile anlatılıyor. Aslında genelleştirilebilir. Bu ayetten sonrası ille de tarihsel bir kıssaya atıf yapılacaksa, işte bu ayetle birlikte atıf yapılabilir. Habib’i Neccar olayı belki bu ayetle birlikte gündeme gelebilir.

Büyük müfessirimiz Elmalı’lı burada anlatılan kıssanın temsili olduğunun üzerinde sıkı sıkıya duruyor. Ki gerçekten doğru olan yorumda budur. Ayetlere getirilecek her türlü tarihsel karşılık bir yorumdur. Ama bu ayetler tarihsel karşılıklarıyla örtüştürülüp, zamanlar ve mekanlar üstü öğüt vericiliği görmezden gelinemez. Onun içindir ki temsil ettiği şey bellidir ayetlerin.

Resulallah’ın yakınında ki amca iman etmez, şehrin en uzağında, ülkenin en uzağından gelmiş Habeşli Bilal iman eder. Mekke’nin göbeğinde ki evi Kabe’ye Resulallah’ın evinden yakın olan Ebu Cehil iman etmez, Bizans’tan koşup gelmiş olan Süheyb-i Rumi iman eder. Utbe ve Şeybe iman etmez Mekke’nin göbeğinde yerleşik bulunan bu insanlar.

Ama İran’dan destani bir yolculukla çıkıp gelmiş Selman iman eder. Şehrin en uzağından, kentin en uzağından, ülkenin en uzağından, yer yüzünün en uzağından fark etmez. Bir yerde hakikat savunuluyorsa o hakikate, o yerde oturanlar, o yerde sakin olanlar dönüp bakmasa dahi o hakikat uzakta ki birilerini çeker kendisine cezp eder.

Bu evrensel hakikati müjdeliyor ayet aslında ve Resulallah’ı bir yerde teselli ediyor, dahası orada da kalmıyor kıyamete kadar gelecek tüm muhataplarına bu gerçeği söylüyor ve diyor ki; Siz hakikati savunun, Hakikate nispet edin kendinizi. Eğer bulunduğunuz yerde kıymeti bilinmezse, kıymetini bilecek birileri çıkar ve gelir.


22-) Ve maliye lâ a'budülleziy fetareniy ve ileyHİ turce'ûn;

"Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O'na rücu ettirileceksiniz." (A. Hulûsi)

22 - Hem neyime kulluk etmeyeyim ben, o beni yaratana? Hep de döndürülüp ona götürüleceksiniz. (Elmalı)


Ve maliye lâ a'budülleziy fetareniy ve ileyHİ turce'ûn Hem ben, beni yaratana, dahası hepinizin huzuruna varacağı O zata neden kulluk etmeyeyim ki.


23-) Eettehızü min dûniHİ aliheten in yüridnir Rahmânü Bidurrin lâ tuğni 'anniy şefa'atühüm şey'en ve lâ yunkızûn;

"O'nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahmân bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur..." (A. Hulûsi)

23 - Hiç, ben ondan başka mabutlar mı tutarım? Eğer o Rahman bana bir keder irâde buyurursa onların şefaati benden yana hiç bir şeye yaramaz ve beni kurtaramazlar. (Elmalı)


Eettehızü min dûniHİ alihe O’nu bırakıp da başka ilahlar edineyim öyle mi? in yüridnir Rahmânü Bidurrin lâ tuğni 'anniy şefa'atühüm şey'en ve lâ yunkızûn eğer Rahman bir zarar vermeyi dilerse ne onlar bana zerre kadar şefaat edebilir, ne de beni bundan kurtarabilir. Rahman, bakınız burada da geldi vahiy ile müdahil olmanın rahmetin bir eseri olduğuna bir atıf bu aslında.

Kur’an ın ilk 30 suresinde, ilk nazil olan 30 suresinde rahman suresi hariç, bakınız rab ismi 80 kez. İlah Allah ismi 20 kez. Tam ¼ e. Yani Allah isminden daha fazla rab ismi çerçevesinde Allah’a isyan ediyorlardı. Belki bu çerçeve de düşündüğümüzde, bu trentte Rahman ismi de, rab isminden sonra, belki Allah isminden daha fazla, ilk 30 surede geçen bir isimdi. Bu çerçevede Allah’ın rahmetiyle insanoğluna müdahalesine karşı bir itiraz yükseltiliyordu vahyin ilk inkarcı çevresi.


24-) İnniy izen lefiy dalâlin mubiyn;

"O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!" (A. Hulûsi)

24 - Şüphesiz ben o vakit açık bir dalâl içindeyim. (Elmalı)


İnniy izen lefiy dalâlin mubiyn işte o zaman ben apaçık bir sapıklığa düşmüş olurum.


Debvam ediyor E sayfasına geçiniz.
138. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder