4 Mart 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. YASİYN (01-01) (138-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!

Değerli Kur’an dostları bugün Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha giriyoruz. Yasiyn suresi. Kur’an ın 36. suresi olan Yasiyn bir yoruma göre “Ey insan” anlamına geliyor, adını 1. ayetinden alıyor. Hz. Peygamber bu sureyi bu adlanmış. Buhari ve Tirmizi’ye sure bu ismi ile girmiş.

Surenin Mekki olduğunda her hangi bir ihtilaf yok. Mekke döneminin 2. periyoduna, yani 3 dilimlik orta periyoduna denk geliyor. Cabir Bin Zeyd’in nüzul tertibine göre, yani iniş sırası tertibine göre 41. sırada yer alıyor sure. Cin suresi ile Furkan suresi arasında.

Surenin ana teması yeniden diriliş tek kelime ile. Surenin bütünü içerisinde bazen lafzen, bazen manen, bazen de bir dip akıntısı gibi işaret eden ahiret ve hassaten yeniden diriliş gerçeği, realitesi surenin ana temasını, konusunu teşkil ediyor.

Hz. Peygamber onu hassaten ölüm döşeğinde ölmek üzere olan kimselerin üzerine okumayı tavsiye etmiş bir hadislerinde. Ebu Davud ve İbn. Hibban bu hadisi naklederken özellikle bunu vurgulamışlar ki anlamı şu; ölüm döşeğinde iki dünya arasında ki köprüye gelmiş olan bir insan bu sure ile, bu surenin kendisine hatırlattığı ahiretle yüzleşir, karşılaşır, hatta onu gözünde ve gönlünde canlandırır da belki bu sayede hazırlıklı bir biçimde ebedi hayata yürür.

Sure Kur’an ın kalbi olarak nitelendirilmiş. Onun böyle nitelendirilmesi tesadüfi değil. Çünkü ahirete iman, yani surenin ana fikri, ana teması olan ahirete iman ilkelerinin kalbidir. Kur’an ın atan kalbi olarak nitelendirilmesinin sebebi de budur yasin suresinin. Adeta Kur’an ın tüm surelerine, tüm ayetlerine kan pompalayan bir kalp işlevi biçilmiş. Bu durumda Kur’an ın tamamına ilişkin ahiretle ilgili, mahşerle ilgili, yeniden dirilişle, hesap günü ile ilgili vurgular bu surenin sanki bir uzantısı , bir yasiyn uzantısı, bir yasiyn damarı gibi algılanmalı Kur’an ın her tarafında.

Ahirete iman gerçekten de iman ilkelerinin kalbidir. Bu sadece doğru bir Allah inancının değil, bizatihi Allah inancının kendi garantisidir. Eğer Allah olsaydı bunca mutsuzluğa, bunca zulme, bunca haksızlığa asla izin vermezdi diyen bir mantık düşünün. Böyle bir mantık Allah inancını sadece beşeri ve dünyevi beklentileri ile tanımlıyor demektir. Bu durumda öte dünya realitesini dikkate almadığı açık. Eğer böyle bir mantık öte dünya realitesini dikkate alırsa, yeniden diriliş gerçeğine iman ederse böylesine bir sakatlığa ve sapmaya düşer mi? Onun için Allah inancının temelinde ahiret inancı yatmak zorundadır. Yani adalet inancı, yani anlam inancı. Bu manada ahirete iman, adalete imanın ta kendisidir.

Çünkü Ahlaki davranış sorumluluk bilincine dayanır. Hiçbir ahlaki davranış kendisinden başlamaz. Niçin böyle davrandın sorusuna; Hiç..! diye cevap verildiğini düşünün. Hiçe dayalı bir ahlaki davranış olabilir mi? Hiçe dayalı bir davranış tekerrür etme garantisine sahip olabilir mi? Hiçe dayalı bir davranış anlamlı olabilir mi? Anlamsız bir davranış ahlaki olabilir mi?

Onun için bir ahlaki davranış mutlaka gücünü kendi dışında ki bir kaynaktan almalıdır. Derin bir kaynaktan. O davranışı yapan insan bu davranışın temel esasını o kaynağa dayandırabilsin ki bu davranış onda geçici, anlık bir harekete dönüşmesin, kalıcı sabit bir değere dönüşsün. Ahlaki davranışlar, kalıcı ve sabit bir değere dönüşmezlerse bu davranışın kendisi iyi olabilir. Fakat sahibini iyi kılmaz. Çünkü mutlak ahlak değil, mukayyet ahlak denir buna. Bir yerde bir topluluğa karşı o davranışı yapan bu insan, bir başka yerde kendi toplumunun dışında, veya görülmediği, gözetilmediği ya da tanımadığı bir yerde aynı davranışı göstermez.

İşte bu ikisi arasında ki fark iyinin onu yapan kimsede bizatihi ahlaki davranışa dönüşmemiş olmasıdır. Yani kaynağını onu yapanın yüreğinden almıyor, kökü orada değil. Dolayısıyla bu iliştirilmiş bir davranış olur. İyi dahi olsa bu iyiliğin garantisi yoktur, kırılgandır.

İşte bunun için sorumlulukla sorumsuzluk arasında ki ayrım şarttır. Sorumluluk gereği yapılan davranışlar mutlaka adalet ayrımına tabi tutulmalı. Yani sorumsuzlukla sorumluluk arasında ki farkın adil bir biçimde ortaya konmalı, konması gerekir.

İşte ahirete iman burada gündeme girer Adaletin tecellisine imandır ahirete iman. Hesap gününü inkar, hayatı sorumsuzca tüketmek kaygısından neş’et eder. Hayatı sorumsuzca tüketenler, hesabını verebileceği bir hayat yaşarlar mı? Veya niçin yaşasınlar. İşte bunun için hesabı verilebilecek bir hayat yaşayanlar ahirete inanırlar.

Ahireti inkar edenlerin temel derdi aslında sadece inkar değildir, sorumluluğu inkardır. Sorumlu yaşamayı, ahlaki davranışı inkardır. Böyle bir akıl hiçbir iyiliği bizatihi kayıtsız ve şartsız bir kökene dayalı olarak yapmaz. Hesaplı iyiliktir, kayıtlı iyiliktir, şartlı iyiliktir. Çünkü ahiret inancı kayıtsız ve şartsız iyiliğin ödüllendirileceği esasına dayanır. Eğer bir gün yaptığınız tüm davranışların onu hiç kimse görmemiş olsa dahi bir bir ortaya dökülüp hepsinin hesabını vereceğinize iman etmişseniz, iyi davranmak sizin için artık alternatifi olmayan, düşünülemeyecek olan bir davranış biçimine dönüşür.

Tüketilmiş bir hayatın hesabı verilemez. Fakat inkar hesap günü gerçeğini de ortadan kaldırmaz. Onun için bu sure 65. ayetinde;

Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn (65) O gün der, onların ağızlarını kapatırız, mühürleriz, bantlarız. Bize elleri konuşur ve ayakları şahitlik, tanıklık yapar. Ne kazandığı, ne yaptığı, ne ettiği, ne eylediğini bir bir sayar ve döker. İşte tamamının ana fikri yeniden diriliş ve hesap günü olan Yasiyn suresi içinden sadece bir ayet bu.

Bu surenin ahiret ana fikri etrafında böylesine yoğunlaşmasının bir başka sebebi de varlığın unuttuğumuz, ya da gözümüzden kaçan çoğu zaman bir yasasıdır. Tekamül yasası.

Tekamül yasası; materyalist kimi düşüncelerin de kabul ettiği bir yasa. Fakat nedense sadece madde ile sınırlı olarak gördü. Bu tekamülün manaya, maddeyi aşan boyuta geçmediğini sandığı bir yasa. Oysa ki tekamül maddenin sadece görünen boyutunu değil görünmeyen boyutunu, varlığın sadece maddi boyutunu değil manevi boyutunu da ilgilendiren bir yasadır.

Maden, bitki, hayvan ve insan bu yasaya tabi. Bu yasaya tabi olduğu içindir ki madenlerin en yüksek en soylu en gelişmiş birimi bitkilerle bir teğetlik oluşturur. Adeta kendisinden bir üstte ki varlık katmanına yükselir. Bitkilerin en gelişmiş türü, kendisinden bir üstte ki varlık katmanıyla irtibata geçer. Yoğun geçen bir cereyan akımının atlama yapması gibi bir üst varlık katmanıyla buluşur. Orada bir kontak noktası oluşur. Bir iletişim noktası kurulur.

Bu sadece insana kadar böyle değildir. Maddi ve manevi boyutuyla, ruhani boyutuyla, maddenin değil, aşkının konusu olan, lâhutun konusu olan insan, kendi türünün içinde yükselir ve yücelirse, bir üst alem olan alem-i Melekûtla irtibata geçer. Orada insan ruhunun çeperlerine tutunarak adeta yol alır, tekamül eder. Ve bu Tekamül sonuna kadar sürer. Madde de biten tekamül, manada devam eder gider. Ve aslında cennet insanın tekamül etmiş halinin son durağıdır.

Onun içindir ki ahiret bu sürecin maddi olmayan yüzünü temsil eder. Ve işte bu sure bu bakımdan da okunurken insanın tekamül sürecinin, varlığın maddi olan yüzü ile sınırlı olmayıp, manevi olan boyutuyla da devam ettiğinin bir göstergesi, bir işareti olarak okunmak durumundadır. Bu mukaddimeden sonra Yasin suresinin tefsirine geçebiliriz.

[Ek bilgi-1 ;  SURENİN İSİMLERİ

Bu sûreye «Kaîb» adı da verilmiştir. İtikada dair birçok esasları ihtiva ettiği ve okuyanların kalplerini nûrlandırdığı için de «Kalbü'r-Kur'an» adını almıştır. Birçok yanlış inançları ortadan kaldırdığı ve İslâmiyet’i müdafaa ettiği için de «Dafia» unvanını almıştır. Gafilleri ikaz edip haklarındaki hükmü-i ilâhîyi bildirdiği için de “Kaziye» adını almıştır. Kendisini, ihlâs ile okuyanların dünyevi ve uhrevî nimetlere nail olacaklarına vesile olacağı için «Muammime» unvanını da almıştır. (Ebü'l-Leys Semerkandi Tefsirü'l-Kur'an) ]

[Ek bilgi-2 ; YASİN SURESİNİN ESASLARI

Yasin suresi Kur’an ın 4 esas maddesinden 3. olan
1 - Tevhid, Allah’ın birliği demek,
2 – Ahiret
3 – Risalet yani peygamberlik hakikatini ayrıntılı denecek derecede ele alır. Şöyle ki;
1 – Yüce Allah’ın gök yüzünde tezahür eden, görünen kudreti, güneş ve ayın hikmetleri gece ve gündüzün oluşumu, bitkiler ve hayvanlar aleminde, insanın yaratılışında tezahür eden, ortaya çıkan, görünen deliller hatırlatılarak bütün bunların tek olan yüce yaratıcıyı gösterdiği zihinlere yerleştirilir.
2 - Yasin suresi 2. olarak ölmüş yer yüzünün her sene bahar mevsiminde canlanması, insanın bir damla sudan yaratılması, ölülerin diriltilmesinin delili olarak anlatılır.
3 – Üçüncü olarak insanlık tarihinde risaletin yani peygamberliğin öteden beri mevcut olup Hz. Muhammed (S.A.S.) ile devam ettiği, mahiyet olarak beşerden başka bir şey olmayan elçilerin sadec ilahi mesajı tebliğ ile görevli oldukları, onların bu ağır vazifeden ötürü insanlardan hiçbir karşılık beklemedikleri bildirilir.
Kısaca bu surede Hz. Muhammed (S.A.S.)in peygamberliğini inkar etmenin, alay ve zulüm ile karşı koymanın korkunç sonuçlarıyla dini inkar edenler korkutulmaktadır. Her ne kadar deliller öne sürülerek açıklamalar yapılıyorsa da bu surede inzar yani korkutarak uyarma esastır ve ağır basmaktadır…..

Prof Dr Davut Aydüz



Rahman, rahiym Allah adına.


1-) Yaa, Siiiiyn;

Yâ Siiin (Ey Muhammed)! (A. Hulûsi)

01 - Yâsîn. (Elmalı)


Yaa, Siiiiyn ey insan. Aslında bu kelimenin kimi tefsir otoriteleri anlamlı bir kelime olmaktan öte bir çok surenin başında gelen mukaddaat harflerinden biri olduğunu söylemişler ve onlardan biri bu. Fakat Tercüman-ül Kur’an lakaplı İbn. Abbas bu harflerin, ya da bu kelimenin daha doğrusu hurufu mukadda değil, anlamlı bir isim olduğu görüşünde. Arap kabilelerinden Tay lehçesinde insan yerine kullanılan ya uneysiyn, yani bir şefkat ifadesi olan ismi teshıyr kipinde ya buneyy, yavrucuğum, canım yavrum, ey can insan, ey değerli insan, ey değerli varlık manasına, ey insan manasına kullanıldığını tespit etmiş.

Yine bu görüşe İlk tefsir otoritelerinden İkrime, Dehhak, Said Bin Cübeyr gibi Kûfe ekolüne mensup müfessirlerle, Hasan Basri gibi Basra ekolüne mensup müfessirler de katılmışlar. Hatta Said Bin Cübeyr bunun, Resulallah’ın isimlerinden bir isim olduğu yorumunu yapmış, öyle okumuş. Yine Habeş dilinde de Yasiyn in ey insan anlamına geldiği konusunda tespitte bulunmuşlar.

Neden böyle bir isimle giriyor sure, ey insan..! eğer bütün bu otoritelerin yorumlarını kabul edersek, ki en kabule şayan görüş bu olmalı; Ey insan. diye nida ile girmesinin sebebi ne. Öncelikle burada ey insan denilenin Resulallah olduğunu hemen hatırlatalım. Çünkü hemen devamında; İnneke leminelmurseliyn (3) sen diye devam ediyor. Gönderilmiş peygamberlerdensin diyor. Demek ki burada ki ey insan hitabı genel olarak insanlığa olmaktan daha çok Resulallah’a dır.

Peki neden? Bunun iki nedeni olabilir. İnsan olmanın haysiyet ve değerine bir atıf. Yani bizatihi insan olmak çok kıymetli bir şey, çok değerli bir şey, çok yüce bir şey onun için bir insanı övecekseniz ona insan demeniz yeter. Onun için bir insan eğer yücelmek istiyorsa, büyümek istiyorsa, gelişmek istiyorsa, kendisine tumturaklı, şatafatlı bambaşka sıfatlar aramaya kalkmasın “İnsan” olsun. Çünkü insan doğulmaz, insan olunur. Beşer doğulur, insan olunur.

İnsan olmak anatomik bir şey değildir. İnsanın fiziki boyutuyla ilgili bir şey değildir. İnsan olmak insanın ruhani boyutuyla, akli boyutuyla, iradi boyutuyla ilgili bir şeydir. Onun için 1. amacı insan olmanın değerine bir atıf.

2. si ise Peygamberin, Resulallah’ın, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.)in “insan” olduğuna, yani hem beşer olduğuna, melek olmadığına, ayaklarının yerden kesik olmadığına, yer yüzünde iz bıraktığına, dolayısıyla izlenecek birini arıyorsak onu izlememiz gerektiğine bir işaret, hem de kelimenin en güzel manalarının tamamıyla insanlığın ufku olduğuna bir atıftır.

Bu noktada Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna.. (15) i hatırlatırım. Dediler ki siz bizim gibi bir beşerden, ölümlü bir insandan başkası değilsin. Yani bu mantığa bir atıf adeta aynı zamanda. Tüm inkarcı toplumlar kendilerine gönderilen peygamberlere itiraz ederken ilk gösterdikleri itiraz delili siz de bizim gibi bir insansınız demek olmuştur.

Melek bekliyorlardı, aslında onların melek beklentileri muhataplarından çok kendilerinin bulacağı mazerete bir kulp olsun içindi. Eğer melek gönderilmiş olsaydı peygamberlerin insan yerine, o zaman da bizim bir meleği izlemek gibi bir şeyimiz, kabiliyetimiz olamaz, çünkü aramızda yapısal fark var. Tabiatımız uyuşmuyor diyeceklerdi. Zaten itaat etmeye, izlemeye gönüllü olmadıkları için, o zaman daha kolay mazeret uyduracaklardı. Onun içinde Kur’an açıkça Nisa suresinde olacak yanlış hatırlamıyorsam. (hayır İsra/95); Eğer yeryüzünde salına salına gezen insanlar değil de melekler olsaydı, biz de peygamber olarak melekler gönderirdik. (İsra/95) cevabını veriyor.

Bu anlamda ey insan hitabının, muhatabın aklında çağrıştırdığı ilk düşünce “insan ol” sözcüğünün en güzel anlamlarıyla beraber gözümüzün önüne kim gelir insan deyince? Aslında ders bu. İnsan deyince, veya biri bize insan ol deyince gözümüzün önüne Resulallah’ın, Allah’ın resulünün gelmesi gerektiğini ima ve ihsas ediyor bu ayet. Kim gibi, nasıl insan olalım..! işte insan olmak..! Ey insan.

Yine ilginç bir anekdot olabilir, Kur’an da Resulallah’ın Muhammed ismi mükerreren kullanılır, Ahmed ismi kullanılır. Fakat bunların hiç biri nida ve münada olarak kullanılmaz. Yani bu isimlerle nida edilmez, nida formunda gelmez. Ey Muhammed, Ey Ahmed, nida formunda gelmez. Bu kalıp kullanılmaz. Ama Resulallah’a nida formu ile gelen tek vasıf veya Said bin Cübeyr’in görüşüyle isim budur. Ey insan..! Yani her şeyi anlatmaya yetiyor aslında. Ey insan, o kadar Ey insanlığın zirvesi, ey insanlığın ufku, ey insanlığın mostrası, ey insanlık modeli üsvetün hasenetün de bu işte. İnsanlık için bir model, bir şahit, bir şehiyd, bir tanık, bir mostra.

Bu manada Hz. İsa’yı düşmanlarına şikayet eden hain Yahuda’nın hikayesi anlatılırken onun Romalı askerlere Hz. İsa’yı, İşte insan diye gösterdiği nakledilir. İşte İnsan, Yani demek ki tüm peygamberler aslında Allah’ın insanlığın önüne sunup da işte insan diye model gösterdiği ufuk şahsiyetlerdir ve onların tamamının ufkuda, zirvesi de bu surenin girişinde kendisine hitap edilen Allah Resulü A.S. dır.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
138. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder