21 Mart 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. SÂFFÂT(40 - 60) (140-D)



C sayfasından devam


40-) İlla 'ıbadAllâhil muhlesıyn;

Allâh'ın ihlâsa (samimiyete, sâfiyete) erdirilmiş kulları (azaptan) müstesna. (A.Hulusi)

40 - Müstesnâ ancak Allahın ihlâs verilmiş kulları. (Elmalı)


İlla 'ıbadAllâhil muhlesıyn ancak Allah’ın ihlasını desteklediği kulları hariç. Muhlesiyn; Kur’an da 2 tür gelir. Muhlisiyn ve muhlesıyn. Yani hem ismi fail olarak, hem ismi meful olarak. Bu ne manaya gelir? Hem aktif bir özne olarak kişi ihlas sahibi olur, hem de Allah ona ihlas verir, samimiyetini artırır. Bu şu demektir; özünde samimi olmaya çaba gösterirse, Allah onun bu çabasını destekleyerek samimiyetini maksimum seviyeye yükseltir. Onun için bu ayetin söylediği de aslında bu.

Hani Üzmer/11. ayetinde deniliyordu ya; Kul inniy ümirtü en a'budAllâhe muhlisan lehüd diyn. (Zümer/11)aslında ihlasın tarifidir bu. De ki ben dini yalnız Allah’a has kılarak, onu başka her tür sapmadan, kirlenmeden korumakla emr olundum, O’na kulluk etmekle emr olundum. Yani dini temiz tutarak, inancı, imanı temiz tutup ona sağdan soldan kir karıştırmamak ihlastır işte, budur.


41-) Ülaike lehüm rizkun ma'lum;

İşte onlar için bilinen (takdir edilmiş olan) bir rızık vardır. (A.Hulusi)

41 - Onlar için bir «malûm rızık» var. (Elmalı)


Ülaike lehüm rizkun ma'lum işte onlar için ahirette belirlenmiş bir rızık vardır.


42-) Fevakih* ve hüm mükremun;

Meyveler (elde etmiş oldukları kuvvelerin getirileri)... Onlar ikram olunanlardır. (A.Hulusi)

42 - Meyveler, ve onlar hep ikram olunurlar. (Elmalı)


Fevakih lezzet kaynağı her tür ürün. Fakihe de meyve manasına gelir Arap dilinde ama üretildiği fe ki he kökü aslında neş’e, lezzet, haz, sevinç manalarına gelir. Yani hazzın, refahın sevincin sürurun kaynağı. ve hüm mükremun zira onlar tarifsiz bir ikrama mazhar olacaklar. Yani tarifsiz bir ikram, mükemmel ikram daha doğrusu.


43-) Fiy cennatin ne'ıym;

Nimetler cennetlerinde. (A.Hulusi)

43 - Naîm Cennetlerinde. (Elmalı)


Fiy cennatin ne'ıym nimetlerle tıka basa dolu olan cennetlerde. Cennet; güzelliklerin üretildiği merkezdir değerli Kur’an dostları. Bildiğimiz, dünyada tanıdığımız ne kadar lezzet, tat, neşe, zevk varsa hepsi cennette ki mükemmel aslının çok geri bir kopyasıdır. Aslı cennettedir. Cennet, varlığın tekamül ettiği yerdir. Cennet güzelliğin üretildiği merkezdir unutmayınız ve onun için cennete girmiş Mü’min, tekamül sürecinin sonuna ermiş mümindir. Yani yürüyüşün sonu cennet olursa içinizdeki potansiyelin maksimum gerçekleştirildiği yerdir orası. Yani siz de maksimum noktanıza çıkmış olursunuz. Onun için cennet en iyinin en iyi ile en iyi ortamda buluştuğu en iyi yerdir.

[Ek bilgi; Cennet hakkında detaylı bilgi için Yasin/55 bakınız.]


44-) Alâ sürurin mütekabiliyn;

Serirler (makamlar) üzerinde karşılıklı olarak otururlar. (A.Hulusi)

44 - Karşılıklı tahtlar üzerinde. (Elmalı)


Alâ sürurin mütekabiliyn muhteşem tahtlarda birbirlerine bakışarak. Cennette kimse kimsenin ensesinden bakmayacak. Kur’an da cennetliklerden söz ederken hep yüz yüze bakmaktan, sevgi dolu bakışlarla bahseder. Enseden bakmak aslında arkadan bakmaktır. Cennette herkes herkesin yüzüne bakacak, yüzünden tat alacak. Çünkü yüzüne bakılacak insanlar olacak. Sevginin aslı orada. Adeta sevgi ırmağı cennetten doğuyor. Dünyaya da birkaç damla gelmiş olsa gerek. O birkaç damlacık dahi insanın hayatını günü gülzar ediyor, ya aslı ne etmez.


45-) Yutafü aleyhim Bi ke'sin min me'ıyn;

Kaynaktan (Esmâ hakikatinden) doldurulmuş kâseleri (kuvveleri) gezdirilir. (A.Hulusi)

45 - Maînden bir ke's ile üzerlerine pırlanılır. (Elmalı)


Yutafü aleyhim Bi ke'sin min me'ıyn aralarında kaynak sularından doldurulmuş kristal kaseler dolaştırılacak. Ke’s; Arapça da dolu bardak, dolu kâse, dolu kadeh. Boşuna kû’t denir. Kû’t ta ke’s te bardak manasına gelir ama dolu olanına ke’s, boş olanına kû’t denir. Arap dilinde iclis te u’kut ta otur manasına gelir. Fakat arasında ciddi bir nüans vardır. Nedir o? Ayaktakine otur demektir iclis, yatana otur demek te u’kut tur. Böylesine harika bir ayırım vardır. Yani incelik vardır dilde.


46-) Beydae lezzetin lişşaribiyn;

Bembeyaz (marifet nûru), içenlere (kullananlara) keyif veren kâseler (kuvveler). (A.Hulusi)

46 - Bembeyaz, içenlere lezzet. (Elmalı)


Beydae lezzetin lişşaribiyn içenlere tarifsiz bir lezzet veren berraklıkta olacak.


47-) Lâ fiyha ğavlün ve lâ hüm anha yünzefun;

Aklı yanlışa yönlendiren bir özellik yoktur onda... Onlar ondan sarhoş da olmazlar (neyi nasıl yaptıklarının bilincini hiç yitirmezler)! (A.Hulusi)

47 - Onda ne bir gaile vardır, ne de başlarına vurur. (Elmalı)


Lâ fiyha ğavlün ve lâ hüm anha yünzefun ne zahmet verir ne de baş döndürür.


48-) Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi ıyn;

Yanlarında gözlerini yalnızca onlara dikmiş, göz aydınlığı olanlar vardır. (A.Hulusi)

48 - Yanlarında iri gözlü nazarlarını kasretmiş nazenînler. (Elmalı)

Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi ıynun ve yanlarında gözü dışarıda olmayan tatlı bakışlı eşler olacak. Bunun cinsiyeti falan verilmiş değil. Geleneksel tefsirimiz hep beyli cinslere hasreder ama gözü dışarıda olmayan kasıratüt tar. Bakışın bir kısmını kısmak demektir kelime olarak. Yani belli şeylere bakmayan. Daha doğrusu bakışını kontrol altında tutan, kontrol eden bakışını demektir. Bu da çevirdiğim gibidir. Yani gözü dışarıda olmayan, gözü hep eşinde olan eşler. İşte bu, adeta burada iffet timsali sevgi dolu eşlere tekabül ediyor.


49-) Keennehünne beydun meknun;

Sanki onlar (kendileri için) korunmuş yumurtalar (kuvvelerini açığa çıkarmada yardımcı objeler) gibidir. (A.Hulusi)

49 - Sanki saklı yumurtalar. (Elmalı)


Keennehünne beydun meknun sanki kumda gizlenmiş deve kuşu yumurtaları gibi kusursuz eşler. Kumda gizlenmiş deve kuşu yumurtaları. Yani burada gün görmemiş, ellenmemiş. Bu manaya gelir. El değmemiş, bu manaya gelir. Evet, eşler.

[Ek bilgi; “Bu ayet müfessirler tarafından çok çeşitli şekillerde yorumlanmış olmasına rağmen en doğrusu, Hz. Ümmü Seleme'den rivayet edilen şu hadistir. Rasûlullah'a (s.a.) bu ayetin anlamı sorulduğunda o şöyle dedi: "Bunlar, yumurtanın kabuğu ile içi arasındaki zar kadar nazik ve yumuşak olacaklardır." (İbn Cerir.) (Ebul Al’a Mevdudi- Tefhimu’l Kur’an)]


50-) Feakbele ba'duhüm alâ ba'dın yetesaelun;

(Cennettekiler) birbirlerine yönelip soruşurlar. (A.Hulusi)

50 - Derken bazısı bazısına dönmüş soruyorlardır: (Elmalı)


Feakbele ba'duhüm alâ ba'dın yetesaelun işte onlar da birbirlerine dönerek sualler soracaklar.


51-) Kale kailün minhüm inniy kâne liy kariyn;

Onlardan biri dedi ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı." (A.Hulusi)

51 - İçlerinden bir söyleyen «benim der: bir karînim vardı. (Elmalı)


Kale kailün minhüm inniy kâne liy kariyn içlerinden biri diyecek ki bir zamanlar benim bir arkadaşım vardı.


52-) Yekulü einneke le minel musaddikıyn;

(O) derdi ki: "Hakikaten sen (bildirilenleri) tasdik edenlerden misin?" (A.Hulusi)

52 - Derdi: sen cidden inananlardan mısın? (Elmalı)


Yekulü einneke le minel musaddikıyn bana; “Ne, yoksa sen onun doğruluğunu tasdik mi ediyorsun.” Diye itiraz ederdi.


53-) Eizâ mitna ve künna türaben ve 'ızamen einna le mediynun;

"Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı cezalandırılacağız?" (A.Hulusi)

53 - Öldüğümüz de bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakit hakikaten biz cezalanacak mıyız?» (Elmalı)


Eizâ mitna ve künna türaben ve 'ızamen einna le mediynun ne yani derdi, biz şimdi ölüp gittikten, toza toprağa karıştıktan sonra bir iskelet halini aldıktan sonra hesap vereceğiz öyle mi? Diye eklerdi. einna le mediynun Medine, bakınız aynı köktendir. Medeniye, temeddün. Aslında Medine; içinde hukukun uygulandığı yerleşim merkezi anlamına gelir. Medeniyette hukukun hakim olduğu uygarlıktır. Hukukun üstün olduğu. Burada reddettiği şey hesap, yargılama. Aslında ahireti inkarın arkasında yatan gizli gerçeği söylüyor bu ayet. Sorumsuzca bir hayatı yaşamak istiyor, onun içinde yargılanmayı reddediyor, hesap vermeyi reddediyor. Hesapsız yaşamak istiyor, hepsi bu. Ahireti inkarın temelinde bu yatıyor.


54-) Kale hel entüm müttali'un;

Dedi ki: "Siz söz ettiğinizin gerçekleşmesine şahit oldunuz mu?" (A.Hulusi)

54 - Nasıl der bir bakıştırır mısınız: (Elmalı)


Kale hel entüm müttali'un sözüne devamla sordu. Onun halini görmek ister misiniz. Onun ne durumda olduğunu bilmek ister misiniz?


55-) Fettale'a fereahü fiy sevail cahıym;

İşte şimdi onu yaşadılar; üstelik onu cehennemin tam ortasında gördü. (A.Hulusi)

55 - Derken bakmış onu tâ Cehennemin ortasında görmüştür. (Elmalı)


Fettale'a fereahü fiy sevail cahıym bunun üzerine bakar etrafına ve onu cehennemin taa..! orta yerinde görür.


56-) Kale tAllâhi in kidte le turdiyn;

Dedi ki: "TAllâhi, az kalsın beni de bu çukura yuvarlayacaktın." (A.Hulusi)

56 - Tallahi, der: doğrusu sen az daha beni helâk edecektin. (Elmalı)


Kale tAllâhi in kidte le turdiyn aman Allah’ım der. Aman Allah’ım, az kalsın beni de mahvedecektin. Beni de yanına buraya alacaktın der.


57-) Velev lâ nı'metü Rabbiy leküntü minel muhdariyn;

"Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle (cehennem) kapısına zorunlu getirilenlerden olurdum." (A.Hulusi)

57 - Rabbimin nimeti olmasa idi ben de bu ihzar edilenlerden olacaktım. (Elmalı)


Velev lâ nı'metü Rabbiy leküntü minel muhdariyn eğer rabbimin yardımı olmasaydı ben de burada tutulanlardan olmuştum diyecek.

Burada bir diyalog geçiyor, temsili bir diyalog. Zaten bu ayetlerde anlatılan ahiret hayatının ve hassaten cennet hayatının, bizim şu sınırlı havsalamız ve aklımızla algılayabileceğimiz bir gerçeklik değil. Aklımızı aşan bir gerçeklikten, aklımızın alacağı kelimelerle söz ediliyor ve burada ki diyalogdan amaçta kötü arkadaşın ne dehşet zararı olduğu yeriliyor. Yani aslında akıbeti kötü olanların bir çoğu, kötü arkadaş yüzünden oluyor. Belki Sadi Şirazi’nin dediği gibi;

“Yâri bed bed ter-bâd ez mâri bed” kötü arkadaş engerek yılanından daha zehirlidir dediği gibi gerçekten de kötü arkadaşın soktuğu ölüyor. Burada söylenen gerçekte o olsa gerek.


58-) Efema nahnu Bi meyyitiyn;

"Biz beden kaydından kurtulmuşlardan değil miyiz?" (A.Hulusi)

58 - Nasılmış bak? Biz ölecek değiliz. (Elmalı)


Efema nahnu Bi meyyitiyn cennet arkadaşlarına yönelerek, bir daha ölmeyeceğiz değil mi der sevinçle.


59-) İlla mevtetenel ula ve ma nahnu Bi muazzebiyn;

"İlk ölümü tadışımız dışında (artık başka ölüm yaşanması söz konusu değil)! Biz azap olunacaklar da değiliz." (A.Hulusi)

59 - ilk ölümümüzden başka. Ve biz muazzep değiliz. (Elmalı)


İlla mevtetenel ula ve ma nahnu Bi muazzebiyn ölüm sadece şu ilk ölümümüzdü değil mi. ve biz artık asla azaba uğratılmayacağız değil mi. Allah, Allah, insanın cennette dahi nasıl sevindiğini gösteren ayetler bunlar.


60-) İnne hazâ lehüvel fevzül azıym;

"Muhakkak ki bu büyük kurtuluşun ta kendisidir." (A.Hulusi)

60 - Bu işte hiç şüphesiz o büyük murad, büyük kurtuluş. (Elmalı)


İnne hazâ lehüvel fevzül azıym evet bu, işte budur muhteşem zafer. Evet dostlar işte budur muhteşem zafer. Kazanmak nedir, başarı ne, başarısızlık ne, kaybetmek ne. Allah’tan bağımsız bir başarı tasarımı yok. Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması yok. Bir mü’min Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması yapamaz, yapmamalı. Çünkü başarı dediğiniz şeyin içini Allah dolduracak. Yoksa yok. Parçada başarı görünen öyle şeyler var ki bütünde korkunç bir kayıptır. Nasıl garanti edeceksiniz. Bütünü gören birine sığınmadan nasıl garanti edeceksiniz. Sizi aldatan bir parça ise ve bütün içinde gerçekte çok berbat duruyorsa..! Evet..!


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
140. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder