19 Mart 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. SÂFFÂT(06 - 21) (140-B)



A sayfasından devam

6-) İnna zeyyennes Semâed dünya Bi ziynetinil kevakib;

Muhakkak ki biz, o Dünya semâsını gezegenler ile zinetlendirdik. (A.Hulusi)

06 - Bakınız biz o Dünya Semayı (o yakın Göğü) bir ziynetle donattık: kevakib. (Elmalı)


İnna zeyyennes Semâed dünya Bi ziynetinil kevakib şüphesiz biz yerin en yakın göğünü yıldızların güzelliğiyle süsledik. Evet, insanoğlu nedense yıldızları yer yüzünde arar, gök yüzündekileri unutur. İnsanoğlu nedense otellerin duvarlarında ki yıldızları sayar da gökteki sayılamayacak yıldızların ihtişamını unutur. İnsanoğlu böyledir. Alıştığı mucizeleri unutur da alışmadığı sıradanlıklara hayran olur. İnsanoğlu böyledir ve Rabbimizde alıştığımız mucizelere bir kez daha dikkatimizi çeker. Yani bütün bu muhteşem mucizelerin tek kusuru sizin çok görmüş olmanız mı? Aslında bu hatırlatılır.

Aslında el kevakip gezegen anlamına gelir. Afaki ayetler içerisinde. Fakat yıldızlar diye çevirmek daha doğru Çünkü burada bize bahsedilen şey gezegen ya da yıldızların bizzat cismi değil gelen ışığı. Semanın süslendiği şey ışık. Onun içinde bize kadar gelen ışık bildiğimiz bu evrenin içinde her buuttan, her boyuttan bize kadar gelir. Onun için burada ki dünya, yani seması en yakın gök. Bizim evren dediğimiz. O halde seb’a semavat, yedi gök, ne anlayacağız, o çıkmıyor mu. En yakın gök şu evrense, onun ötesinde göklerden söz ediyor. Bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz, aklımızın ermeyeceği, akıl sır ermeyen bambaşka alemlerden söz ediyor. Yedi kat gökten söz ederken. Aslında burada ki yedi rakamı kat katlılığa, çok katlılığa çeşitliliğe delalet eder. Yani aritmetik değildir.

[Ek bilgi; "Yakın gök" ifadesi ile, gözlerimizle görebilmenin mümkün olduğu uzaya işaret edilmektedir. Nitekim daha uzakta bulunan, yerlerini bilemediğimiz birçok "sema" vardır. Başlangıçtan günümüze kadar insan, "sema=gök" ifadesi ile belli bir yeri kastetmemiş ve uzayın görebildiği kadarını "sema" olarak adlandırmıştır. (Ebu’l Alâ Mevdudi – Tefhimu’l Kur’an)]


7-) Ve hıfzan min külli şeytanin marid;

(Dünya semâsını) kurallara itaatten çıkan her şeytandan koruduk. (A.Hulusi)

07 - Hem mütemerrid ve her şeytandan koruduk. (Elmalı)


Ve hıfzan min külli şeytanin marid üstelik onları her isyankar şeytanın tasallutundan koruduk.

Marid; kontrol dışı diye de çevrilebilir. Kontrol dışı her şeytanın. El Haric anidda’a. Öyle demiş üstad Aşur. Kontrol dışı, itaat dışı. İradeyi zaafa uğratan her türlü kehanet ve onu yapan kâhine bir atıf var burada. Şeytanlaşmış tip. Kehanet ve Kâhinlerin en büyük zararı nedir? İnsan iradesini sıfıra indirmek. Neden? Bazı kehanetler kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerdir. Nasıl olur? Der ki size; sizin yıldızınız, sizin burcunuz hep başarısızlığı gösteriyor. Mesela, şimdi siz buna bir kere inanırsınız, inandıktan sonrada başarısız olmak için elinizden geleni yaparsınız. Çünkü kendi, kendini gerçekleştiren kehanet diyoruz biz buna işte. Önce inanıyorsunuz, sonra başarısız olmak için elinizden ne geliyorsa onu yapıyorsunuz. Ve başarısız olduktan sonra da; Gördün mü nasıl doğru çıktı diyorsunuz. Aslında doğru çıkan falan yok siz doğrulamak için kendi kendinizi mahvettiniz. İç enerjinizi tükettiniz. Yamuldunuz tabir caizse.

İşte tüm bu tip hurafelerin ve batıl inançların en büyük zararı insan iradesinin istikametini saptırmasıdır. Tıpkı pusulayı saptıran sahte manyetik alanlar gibi. Sahte manyetik alanlar yaratır, sahte manyetik alanlar doğurur ve sizin pusulanız o sahte manyetik alan sayesinde sapar. Siz zannediyorsunuz ki pusulanızın ucu kuzeyi gösteriyor, hayır, kuzeyi gösteriyor diye hesaplayıp yürüyüşünüzü ona göre devam ettirdiğinizde Mekke’ye varacakken bir de bakmışsınız Moskova’ya varmışsınız. Veya Washington’a varmışsınız. Yani yanlış yere varmışsınız. Çünkü pusulanız sapmış. Onun içinde burada ayet ve ayetler bu pasaj saptırıcı her tür iradeyi kısıtlayıcı her tür müdahaleye tekabül eder.


8-) Lâ yessemme'une ilel Meleil A'la ve yukzefune min külli canib;

(O şeytanlar) Mele-i Âlâ'yı dinleyemezler ve her taraftan şiddetle defedilirler! (A.Hulusi)

08 - Onlar melei alâyı dinleyemezler, tart için her taraftan sıkıya tutulurlar. (Elmalı)


Lâ yessemme'une ilel Meleil A'la ki yüce katın sakinlerini dinleme iddiasında bulunamasınlar. İsyankar şeytanın tasallutundan koruduk demişti bir önceki ayet, Neden? Ki yüce katın sakinlerini dinleme iddiasında bulunamasınlar, dinleyemesinler, dinlemesinler. Yüce kat, Melei âlâ, melekler alemi. Daha özelde vahiy meleğini dinleyemesinler.

ve yukzefune min külli canib bu ayet, biraz önceki okuduğumuz ayetin aslında bir kısmı, yarısı şunu söylüyor; Kâhinler, kehanette bulunanlar, falcılar ve ona benzer gaybdan haber verdiğini iddia eden şarlatanlar, hemen bütün bunların hepsi nedense yalanlarını sahici bir kaynağa atfederler. Zaten yalan diye söylese kim dinler. İşte onu ret içindir bu ibare. ve yukzefune min külli canib ve her yandan terslensinler, yüz geri edilsinler, çevrilsinler.


9-) Dühuren ve lehüm azâbün vasıb;

Kovularak... Onlar için daimî bir azap vardır. (A.Hulusi)

09 - Ve onlara ayrılmaz bir azâb vardır. (Elmalı)


Dühuren ve lehüm azâbün vasıb dünyada dışlansınlar ve ahirette de sürekli bir azaba mahkum olsunlar.


10-) İlla men hatıfel hatfete feetbe'ahu şihabün sâkıb;

Ancak bir söz kapan olursa, bu yüzden onu yakıcı bir alev takip eder. (A.Hulusi)

10 - Ancak bir çalıp çarpan, onun da peşine bir şihabı sâkıb takılır. (Elmalı)


İlla men hatıfel hatfete feetbe'ahu şihabün sâkıb ancak bir bilgi kırıntısı kapanlar olursa onlar da delik deşil eden, burgu gibi oyan, matkap gibi oyan bir ateş korunun pençesine düşsünler. Sanki beddua eder gibi ayetler. Yani bir bilgi kırıntısı, onun için her sahte peygamber gaybdan haber verdiğini iddia eden herkes mutlaka bir parça doğru söyler. Zaten söylediğinin tamamı baştan sona yalan olması şeytan için bile mümkün değil. Onun için hiçbir kitap yazlamaz ki baştan sona yalan olsun. En azından içinde bir doğru bulursuz.

Bu noktadan yola çıkarak şunu söylüyor bu ayet; Eğer söylediği içinde bazı gerçekleri görüyorsanız, bu diğer yalanları meşrulaştırmaz, ya da onun gaybdan haber aldığı anlamına gelmez. Çünkü birçok şey zaten iki ihtimallidir. Atar, %50 tutma payı vardır. Eğer siz %50 tutma payının içinde bazıları tutmuşta bildi diye alkışlamanız gerekmiyor siz de atsanız o kadar tutar, belki ondan çok tutar. O nedenle sahte ile yalan, yalanla gerçeği ayırt edin ve yalanın peşine düşmeyin, kapılmayın.


11-) Festeftihim ehüm eşeddü halkan emmen halaknâ* inna halaknâhüm min tıynin lazib;

O hâlde görüşlerini sor onlara (seni inkâr edenlere): Yaratılışları itibarıyla onlar mı daha güçlü yoksa yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları Tıyn-i Lazib'den (yapışkan - kopup ayrılmayan bir balçıktan) yarattık. (A.Hulusi)

11 - Şimdi sor onlara yaradılışça kendileri mi daha çetin yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini bir cıvık çamurdan yarattık. (Elmalı)


Festeftihim onlardan şu sorunun cevabını iste ehüm eşeddü halkan emmen halaknâ kendileri yaratılışça takdir ettiğimizden daha üstün ve güçlümüdürler, yoksa bizim yarattığımız ve çok iyi bildiğimiz kimselerden midirler. Biraz tasarruflu çevirdim bunu Yani açmalıyım galiba, Kendileri bizim kendilerini yarattığımız kapasitede midirler, yoksa biz çoktan aştık Allah’ın kapasitesini mi demeye getiriyorlar. (haşa) Yani yaratılıştan getirdiğimiz yeteneklerin kapasitesini aştık, dolayısıyla bizim türümüz için Allah’ın koyduğu yasalar bize işlemez demeye mi getiriyorlar. Evet onu diyor burası.

inna halaknâhüm min tıynin lazib açık gerçek şu ki onları konsantre bir balçıktan, yani bir çamursan yaratan biziz.

Zımnen şunu söylüyor Yaratılıştan konulan sınırları aştıklarını mı zannediyorlar. O zaman şunu söylemeli onlara Elâ ya’lemü men hâlâk, (Mülk/14) Allah tarattığını bilmez mi. Yani siz Allah’ın sizin için koyduğu sınırları aştığınızı mı söylemek istiyorsunuz. Bu nasıl bir iddia, bu nasıl bir arlanmazlık demeye getiriyor ayet.

Kaderi aşmak, Burada ki kader Allah’ın koyduğu ölçü. Kader ölçüdür. Ölçüsüz şey yok, Allah ölçüsüz şey yaratmaz. Onun için Allah’ın koyduğu ölçüyü aşma iddiası ha, bu ne cüret. Toprakta bulunan elementlere de dikkat çekerek ayetin sonu, yani topraktaki elementlerden yarattık sizi. Fakat toprakta o elementler hala duruyor. Haydi sizde ondan yola çıkarak laboratuarınızda bir şeyler yaratsanıza. Orada ki elementler orada. 140 küsur element var. Toprakta ne kadar element varsa, sanırım 144, insanda da o kadar var. Çok ilginç. Aynı, aynen, aynı sayıda, ne fazla ne eksik. Fakat buyurun bir avuç toprağı alın bu insan deyin.

Peki onu insan haline getiren kim bize bu soruyu sordurmak istiyor aslında. Yani basit bir hammaddeden kompleks bir şaheser yaratan biziz.

[Ek bilgi; Çünkü biz kendilerini, cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık. Onlar yaratıldıktan sonra cıvık bir çamurun ne çetinliği olur? Bir cıvık çamur ki, en gelişmiş şekli nutfe (bir damla su)dir. (Elmalı- Tefsir)]


12-) Bel 'acibte ve yesharun;

Hayır, onların alaylı hâllerine şaşıp kaldın. (A.Hulusi)

12 - Fakat sen taaccüp ettin onlar eğleniyorlar. (Elmalı)


Bel 'acibte ve yesharun ama hayır sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken onlar işin gırgırındalar. ‘acipte’yi; hem hayranlık, hem şaşkınlık olarak çevirdim, doğrudur iki anlamı da içeriyor. Hayranlık duyarken böyle bir şaheser yaratan Allah’a ve böyle bir Allah’a isyan edenlere de şaşkınlık duyarken onlar işin dalgasındalar, gırgır geçiyorlar.


13-) Ve izâ zükkiru lâ yezkürun;

Onlar hatırlatıldıklarında da hatırlayıp düşünmezler! (A.Hulusi)

13 - İhtar edildiklerinde de düşünmüyorlar. (Elmalı)


Ve izâ zükkiru lâ yezkürun hatırlatıldığı zamanda öğüt almazlar. Yani uyarırsınız uyarı da kar etmez, dinlemezler.


14-) Ve izâ raev ayeten yesteshırun;

Bir işaret gördüklerinde, alaya alırlar. (A.Hulusi)

14 - Bir mucize gördükleri vakit da eğlence yerine tutuyorlar. (Elmalı)


Ve izâ raev ayeten yesteshırun ve bir ayet gördüklerinde küçümsemeye kalkarlar. Bir ayet, Allah’ın bir hitabı, ilahi hitap, ya da bir mucize fark etmez. ama burada özellikle zaten kendisi mucize olan ilahi vahiy ifade ediliyor olsa gerek.


15-) Ve kalu in hazâ illâ sıhrun mubiyn;

"Bu apaçık bir büyüleyici etkidir" dediler. (A.Hulusi)

15 - Ve, bu, diyorlar başka bir şey değil, apaçık bir sihir. (Elmalı)


Ve kalu in hazâ illâ sıhrun mubiyn ve derler ki açıkça bu büyüleyici sözden başka bir şey değildir.

Ahiretten söz edilen her yerde akılları almadığı için sevgili dostlar Ahiretten ve gaybdan bahseden her ayeti sihir olarak görüyorlar. Aslında burada gördükleri olağanüstü bir hal falan yok, sadece kafalarının, havsalarının almadığı bir dünyadan söz edildiğini gördüklerinde buna sihir diyorlar. Akıllarının almadığı ahiretle ilgili tüm ayetlere yaklaşımları bu.


16-) Eizâ mitna ve künna türaben ve ızamen einna le meb'usûn;

"Öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda, gerçekten biz bâ's olunacak mıyız?" (A.Hulusi)

16 - Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakit mı? biz mi ba's olunacakmışız? (Elmalı)


Eizâ mitna ve künna türaben ve ızamen einna le meb'usûn ne yani biz ölüp gittikten, toza toprağa karışmış bir iskelet halini aldıktan sonra tekrar mı diriltileceğiz derler.


17-) Eve abaünel evvelun;

"Evvelki atalarımız da mı?" (A.Hulusi)

17 - Evvelki atalarımız da mı? (Elmalı)


Eve abaünel evvelun yani eski atalarımızda mı diriltilecek, hala devam ediyorlar. Salvo üstüne salvo. Aslında burada alttan alta farklı bir şey görüyorum ben. Bir korku eski atalarımızda mı diriltilecek derken babalarımızla yüzleşmeyelim. Babalarımız da diriltilecekse yandık der gibiler yani. Onlarla yüzleşmeye kalkarsak eğer hesabı veremeyiz. Yani şimdi onlar gittiler bir daha dönmeyecekler diyerek onların arkasından istediğimizi söylüyor, onları takip ediyor, onlara öldükten sonra yol yordam biçiyoruz. Daha doğrusu misyon giydiriyoruz. Ama şimdi onlar da diriltilecekse bizim halimiz ne olacak. Sanki böyle bir korku var gibi geldi bana. Yani atalarıyla yüzleşmekten korku.


18-) Kul ne'am ve entüm dahırun;

De ki: "Evet! Siz de boyun bükmüş zavallılar olarak (bâ's olunacaksınız)." (A.Hulusi)

18 - De ki: evet, hem siz çok hor, hakîr olarak. (Elmalı)


Kul de ki, cevap ver onlara ne'am evet, elbette de. ve entüm dahırun hem de rezil rüsva bir halde diriltileceksiniz.


19-) Feinnema hiye zecretün vahıdetün feizâ hüm yenzurun;

O ancak bir tek çığlık; birden onlar bakınırlar! (A.Hulusi)

19 - Çünkü o bir zorlu kumandadan ibarettir derhal gözleri açılıverir. (Elmalı)


Feinnema hiye zecretün vahıdetün feizâ hüm yenzurun nitekim o gün bir tek sarsıcı komut yankılanır her tarafta. Ve işte o gün herkes bön bön bakakalır.


20-) Ve kalu ya veylena hazâ yevmüd diyn;

"Vay bize! Bu, Din Günü'dür!" dediler. (A.Hulusi)

20 - Eyvah bizlere derler bu o din günü. (Elmalı)


Ve kalu ya veylena hazâ yevmüd diyn ve eyvaahh..! derler, eyvah.! Bu; işte o haber verilen hesap günüdür.


21-) Hazâ yevmül faslilleziy küntüm Bihi tükezzibun;

"Bu, kendisini yalanladığınız ayırt etme sürecidir!" (A.Hulusi)

21 - Bu işte o sizin yalan dediğiniz fasıl günü. (Elmalı)


Hazâ yevmül faslilleziy küntüm Bihi tükezzibun işte bu yalanlayıp durduğunuz, iyi ile kötünün arasını ayırma günüdür.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
140. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder