28 Şubat 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. FATIR (36-41) (137-D)



C sayfasından devam

36-) Velleziyne keferu lehüm naru cehennem* lâ yukda aleyhim feyemutu ve lâ yuhaffefü anhüm min azâbiha* kezâlike necziy külle kefur;

Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, onlar için cehennemî yanış vardır... Ne onlara ölümle hükmedilir ki ölsünler ve ne de azaplarından hafifletilir... Her (hakikat bilgisine karşı) nankörlük edeni böylece cezalandırırız. (A.Hulusi)

36 - Küfredenlere gelince: onlara Cehennem ateşi var: hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azâbı da hafifletilmez, işte her nankörü böyle cezalandırırız. (Elmalı)


Velleziyne keferu lehüm naru cehennem inkarda ısrar edenlere gelince onlar cehennem ateşine mahkum olacaklar. lâ yukda aleyhim feyemutu ve lâ yuhaffefü anhüm min azâbiha evet, çok ilginç. İzin verilmez ki ölsünler, ölebilsinler. Yani ölmek isteyecekler, toprak olmak, yok olmak isteyecekler, bu ölüm öyle bir ölüm, buna Kur’an dilinde sübûr denilir. Fakat bunu beceremeyecekler. Dahası azapları kısmen dahi hafifletilmez. Ölümü değil ölümleri çağırın diyordu ya;

Lâ ted'ul yevme süburen vahıden ved'u sübura. (Furkan/14) bugün bir tek ölüm yetmez size bir tek ölümü çağırmayın, ölümleri çağırın.

kezâlike necziy külle kefur işte biz her bir nankörü böyle cezalandırırız.


37-) Ve hüm yastarihune fiyha* Rabbena ahricna na'mel salihan ğayralleziy künna na'mel* evelem nu'ammirküm ma yetezekkeru fiyhi men tezekkere ve caekümün neziyr* fezûku fema liz zâlimiyne min nasıyr;

Onlar orada (cehennemde) feryat ederler: "Rabbimiz! Bizi (bu şartlarımızdan) çıkar ki önceden yaptıklarımızdan farklı olarak esas yapılması gerekli olanları yapalım"... (Cevap verilir:) "Sizi, düşünme kapasitesi olan birinin, düşünebileceği kadar bir ömürle yaşatmadık mı? Size uyarıcı da geldi! O hâlde şimdi tadın (kendinize hazırladığınızı)! Zâlimler için bir yardımcı yoktur." (A.Hulusi)

37 - Ve onlar orada şöyle feryat ederler: «ya Rabbenâ, bizleri çıkar, yapa geldiklerimiz gayri yarar bir amel yapalım» ya size düşünecek olanın düşüneceği kadar ömür vermedik mi ki, hem size Peygamber de geldi, o halde tadın, çünkü zalimleri kurtaracak yoktur. (Elmalı)


Ve hüm yastarihune fiyha ve onlar orada şöyle feryadü figan edecekler; Rabbena ahricna na'mel salihan ğayralleziy künna na'mel rabbimiz kurtar bizi, söz daha önce yaptıklarımızdan daha farklı, daha iyi şeyler yapacağız eğer bize bir fırsat daha tanırsan. evelem nu'ammirküm ma yetezekkeru fiyhi men tezekkere öyle mi diyeceğiz. Size aklını başına almaya gönüllü birine yetecek kadar uzun bir ömür vermemiş miydik? Vermiştik.

Aklı başa almaya yetecek kadar uzun bir ömür.  Bu konuda çok farklı görüşler ileri sürülmüş müfessirler tarafından. Fakat aslında Kur’an bize bu sorunun cevabını veriyor. Ahkâf/15. ayeti ışığında anlayabiliriz bunu; ..hattâ izâ beleğa eşüddehu ve beleğa erba'ıyne seneh. (Ahkâf/15) rüşt yaşına eriştiğinde, yani 40 ına geldiğinde diyor. Bu ayette ki o süreyi de 40 yaş olarak görebiliriz.

ve caekümün neziyr üstelik bir de uyarıcı gelmişti. fezûku fema liz zâlimiyne min nasıyr şu halde elinizle yaptıklarınızı tadın ama zalimlerin yardımcısı olmayacağını da asla unutmayın.


38-) İnnAllâhe 'Alimu ğaybis Semavati vel Ard* inneHU 'Aliymun Bi zatis sudur;

Muhakkak ki Allâh semâların (Esmâ hakikatinden gelen beyindeki kapasitenin) ve arzın (beyindekilerin) gaybını bilendir... Şüphesiz ki O, sadırların (derûnlarınızın) zâtı (hakikati) olarak Aliym'dir. (A.Hulusi)

38 - Şüphe yok ki Allah, Göklerin ve Yerin gaybına âlimdir. Elbette o sînelerin künhünü bilir. (Elmalı)


İnnAllâhe 'Alimu ğaybis Semavati vel Ard şüphe yok ki Allah göklerin ve yerin gaybi gerçeklerini çok iyi bilir. inneHU 'Aliymun Bi zatis sudur nitekim o göğüslerde saklı en mahrem sırları da bilir. Yani hem içinizde ki enfüsi sırlarınızı bilir, hem de kainatta ki afâki sırları bilir. Dolayısıyla Allah’tan bir şey kaçıramazsınız.


39-) "HU"velleziy ce'aleküm halâife fiyl Ard* femen kefere fealeyhi küfruh* ve lâ yeziydül kafiriyne küfruhüm 'ınde Rabbihim illâ maktâ* ve lâ yeziydül kafiriyne küfruhüm illâ hasârâ;

"HÛ" ki sizi arzda halifeler olarak meydana getiren (hilâfet özelliği; meydana getirilmiştir, yaratılmamıştır. Bu ince ve derin düşünülmesi gereken bir konudur. A.H.)... Kim nankörlük eder (birimsel, bedensel zevkler ve kabuller uğruna halifeliğini örter) ise, onun (hakikatini) inkârı kendi aleyhinedir! Hakikat bilgisini inkâr edenlere bu inkârları Rableri indînde şiddetli gazap yaşatmaktan başka bir şey artırmaz! Hakikat bilgisini inkâr edenlere inkârları hüsrandan başka bir şey eklemez! (A.Hulusi)

39 - O ki sizleri Yer yüzünde halîfeler kıldı, o halde kim küfrederse küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlere küfürleri rablerinin kıtında buğzdan başka bir şey artırmaz kâfirlere küfürleri hasardan başka bir şey artırmaz. (Elmalı)


"HU"velleziy ce'aleküm halâife fiyl Ard odur sizleri yer yüzünde halifeler kılan.

Halife, ardıl, vekil, kefil. Yer yüzünde ama. Bu önemli, bu sınırlıyor. Yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa için halife kıldık. Yani yer yüzünün halifesi. Kur’an da insanın halifeliği Allah’a atfedilmez. İzafe edildiği böyle bir yer yok. Yer yüzünün halifesi, yer yüzüne atfedilir.

Bu hayatı inşa sorumluluğudur. Keramet sahibisin ey insanoğlu Ve lekad kerremna beniy Adem.. (İsra/70) sorumsuzluk yapma. Sorumsuzluk küfür, nankörlüktür. İlahi misafir hanenin konuğusun ey insanoğlu. Size zimmetlendi bu misafirhane, zimmet suçu işleme. Misafir olduğun yeri kırıp dökme, mahvetme. Zararını yine siz çekersiniz. Aslında anlamamız gereken bu.


İlim, gereği yaşanmak için ARAÇTIR!..

Hilâfetini yaşayabilmek ise AMAÇTIR!..

Halife olarak yaratılmış insan için tek amaç da bütün engelleri aşıp, bunu yaşayabilmektir...

Yarın zorunlu olarak terk edeceğin her şeyi, bugün şuur boyutunda ihtiyârınla terk etmedikçe, onlardan bağımsızlığını elde etmedikçe gerçek kimliğine ulaşamazsın!

Yaşadığımız devirde artık tarikat olayı bitmiş; gerçek anlamıyla şeyh-derviş ilişkisi son bulmuş; yetiştirici ve yetişecek ikilisi ortadan kalkmıştır!

Bu tür yetiştirilmenin örneği Yunus ve Taptuk olayıdır!.. Yunus yirmi yaşında tekkesine girdiği Taptuk'un yanında kırk yıl hamur gibi yoğrulmuş; oturup-kalkmasından, yiyip-içmesine, ağzından çıkan her kelimesine ve düşüncelerine kadar forme edilmiş, yontulmuş; altmış yaşında öğrendiklerinin gereğini yaşaması için dünya sahnesine salıverilmiştir...

Bugün ise böyle bir yaşam tarzı olanak dışıdır! Sizin her an yanında ve kontrolünde olup, her davranışınızı düzeltip yönlendirecek bir yetiştirici bulmanız imkânsızdır!

Hayali kavramlardan arınınız! Uzaklardan bir kontrol ile, kimse elini oynatasıya terbiye edilemez!..

İlim ötelerden, Çin'den yayılabilir; o ilme açık beyinler tarafından da alınarak değerlendirilebilir... Ama yaşam biçiminizin ve davranışlarınızdaki yanlışların kontrolü ise asla mümkün değildir!.. Bunu ancak ilminiz kadarıyla siz başarabilirsiniz!

Duyguların, yanlış değerlendirmelerin uzaktan hokus-pokusla düzeltilebileceği, ancak gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir!..

İçinde yaşadığınız SİSTEM ve DÜZEN, Allâh ahlâkının eseridir!

Kur'ân, içinde yaşamakta olduğumuz "Allâh SİSTEM ve Düzeni"ni fark etmemiz için elimize verilmiş kitaptır!
Anladığımız Kur'ân, içinde yaşadığımız sistem ve düzen algılamamızla bütünleşmiyorsa, biz daha Kurân'ı "”OKU” mamışız demektir!

Kur'ân, okunduğu zaman sistem ve düzen fark edilir ki, bu da "Allâh ahlâkı"nın fark edilmesi sonucunu getirir. Ne kadar "Allâh ahlâkı" ile bütünleşmiş ve o bakış ile varlıkları ve yaşamı değerlendirebilmiş iseniz; o nispette de "Halife"siniz demektir!

        Gökten inecek bir hokus-pokus değneği sizi "Halife" ya da "Velî" yapmayacaktır; çünkü bunlar bir yaşam ve bakış açısının adlarıdır... Eğer bu yaşam ve bakış açısı sizde yoksa, altın varakla bu kelimeler yazılıp etiketlenseniz, gene de ne olduğunuz gerçeğini değiştiremezsiniz!

Lütfen kendinizi kandırarak, hayalî beklentilerle "nefsinize zulmetmeyin"!...(Devam ediyor) (A. Hulusi)]

femen kefere fealeyhi küfruh şu halde kim onu inkar ederse bundan kesinlikle kendisi zarar görür. ve lâ yeziydül kafiriyne küfruhüm 'ınde Rabbihim illâ maktâ zira inkarcıların küfrü rableri katında sadece alçalışlarını, bayağılaşmalarını artırır. ve lâ yeziydül kafiriyne küfruhüm illâ hasârâ yine inkarcıların küfrü kendileri içinde sadece aldanışlarını artırır.


40-) Kul eraeytüm şürekâekümülleziyne ted'une min dunillâh* eruniy mazâ haleku minel Ardı em lehüm şirkün fiys Semavat* em ateynahüm Kitaben fehüm alâ beyyinetin minh* bel in ye'ıdüz zâlimune ba'duhüm ba'dan illâ ğurura;

De ki: "Allâh dûnunda tapındığınız ortaklarınızı - dostlarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, arzdan ne yarattılar (bedeninizde ne tasarrufları oldu)?"... Yoksa onların semâlarda bir ortaklığı mı var (bilinç dünyanıza farklı bir kendini bilme hâli mi oluşturdular siz kendinizi beden kabullenirken)? Yoksa kendilerine hakikat bilgisi (kitap) verdik de onlar ondan bir açık delil üzere midirler? Bilakis, zâlimler birbirlerine aldanıştan başka bir şey vadetmezler. (A.Hulusi)

40 - De ki gördünüz a o Allahın berîsinden yalvardığınız şeriklerinizi? Gösterin bana onlar bu Arzdan hangi cüz'ü yaratmışlar? Yoksa onların gökler de mi bir ortaklığı var? Yoksa kendilerine bir kitab vermişiz de ondan bir beyyine üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler birbirlerine aldatmadan başka bir vaad de bulunmuyorlar. (Elmalı)


Kul eraeytüm şürekâekümülleziyne ted'une min dunillâh de ki; hiç Allah’ı bırakıp ta yalvarıp yakardığınız varlıklar olan şu şirk nesneleriniz hakkında kafa yordunuz mu? Düşündünüz mü? Kim bunlar, neyi becerirler, ne yaptılar, Sizin üzerinizde ki hakları ne, neyi borçlusunuz ve Allah’a neyi borçlusunuz hiç düşündünüz mü? Hiç kafa yordunuz mu? Allah’a ait vasıfları Allah dışında birilerine yakıştırırken cömertçe Allah’a ait sıfatları Allah dışındakilere verirken hiç ne kadar büyük bir cinayet işlediğinizi yani tanrı atama yetkisinin sizde olduğu gibi bir sapkınlığı ifade ettiğini hiç düşündünüz mü?

eruniy mazâ haleku minel Ardı em lehüm şirkün fiys Semavat gösterin bakalım yeryüzünde neyi yaratmışlar. Yoksa onların göklerin yönetiminde bir paylarımı var. em ateynahüm Kitaben fehüm alâ beyyinetin minh veyahut onlara bir vahiy indirdik te delil olarak ona mı dayanıyorlar.

Tabii bu hayatın bir yolculuk olduğunu hatırlatıyor. İnsan yolcu, hayat yolculuk, ömür yol. Yolcu ya sahih bir harita, pusula ve kılavuzla yol alır, ya da evet, ya da yolda kalır, dolaşır, yol almaz. Eğer pusulanız yanlış yolu gösteriyorsa, haritanız yanlışsa, kılavuzunuz yamuksa her halde buna yol alma denmez, yolda kalma denir.

bel in ye'ıdüz zâlimune ba'duhüm ba'dan illâ ğurura bu haddini bilmezler birbirlerine sadece ve sadece aldanış vaad ederler. Zalimler, ben haddini bilmezler diye çevirdim, serbest çeviri olduğu için değil, zulüm bir şeyi yerinden etmektir. İnsanın kendisine zulmetmesi, kendisi hakkında, kendisini Allah’ın koyduğu yerden başka bir yere koyması.

Bunu nasıl yapar? Kendini bilmeyen yapar. Kendini bilmemesidir zulüm. Onun için haddini bilmeyen kendini bilmez. Kendini bilmeyen kendine zulmetmiştir. Tabii kendini bilmeyeni takip eden elbette aldanır. Eğer kendini bilmiyorsa rabbini de bilmiyor, yani parmağın nereyi gösterdiğini görmüyorsa, parmağın gösterdiği yere de bakmıyor demektir. Onun için kendini bilmek Allah karşısında ki zayıflığını, yetersizliğini, eşya karşısında ki üstünlüğünü, şerefini ve onurunu bilmektir. Kula kul olmamak, Allah’a kul olmaktan geçer.


41-) İnnAllâhe yümsiküs Semavati vel Arda en tezula* ve lein zaleta in emsekehüma min ehadin min ba'diHİ, inneHU kâne Haliymen Ğafûra;

Muhakkak ki Allâh, semâları ve arzı, işlevlerini yitirmemeleri için ayakta tutuyor! Andolsun ki eğer işlevlerini yitirseler O'ndan sonra hiç kimse onları ayakta tutamaz... Muhakkak ki O, Haliym'dir, Ğafûr'dur. (A.Hulusi)

41 - Doğrusu Gökleri ve Yeri zeval buluvermelerinden Allah tutuyor, celâlim hakkı için zeval buluverirlerse onları ondan başka kimse tutamaz, o cidden halîm bir gafûr bulunuyor. (Elmalı)


İnnAllâhe yümsiküs Semavati vel Arda en tezula şu açık ki, şu bir gerçek ki sapmasınlar diye gökleri ve yeri yörüngede tutan sadece Allah’tır. ve lein zaleta in emsekehüma min ehadin min ba'diH eğer yörüngeden sapmalarına izin verirse bunun ardından hiç kimse onları tutamaz. İşte kıyamet o olur. O kıyamet olur. İnsan şu dünyada ki varlığının tek güvencesinin Allah olduğunu hiç unutur mu? inneHU kâne Haliymen Ğafûra ne var ki O cezalandırma da hiç acele etmeyen, sınırsız bağışlayandır.

Surenin son ayetinde açılımı yapılan ilahi merhamete bir atıf aslında. Allah ihmal etmez, yani görmezden gelmez. Ama inha eder, mühlet verir, süre tanır, fırsat verir. Yoksa bu ihmal anlamına gelmez. Onun içinde rabbimizin insana olan şefkat ve merhameti, sevgisi, onun kendinse dönüp dönüp ihanet eden, her şeyi kendisine borçlu olduğu halde, hatta inkar ettiği dili bile kendisine borçlu olduğu halde dönüp bir daha inkar eden insana açtığı ömürlük kredidir bu aslında. Bu krediyi bütünüyle çar çur edenin başka ne istemeye hakkı vardır.


Devan ediyor E sayfasına geçiniz.
137. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder