31 Aralık 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. LOKMAN (01-05) (129-A)







El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etbaihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!

Değerli Kur’an dostları bugün Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha gireceğiz. Lokman suresi. Tedvinde 31. sırada yer alan Lokman suresi adını bu tarihteki efsanevi bilgenin oğullarına verdiği öğüt dolayısıyla sure içerisinde ki 12. ve 19. ayetler arasında yer alan bu nasihatler dolayısıyla sure bu adı alır.

Sure Mekke de inmiştir. İçerisinde Mekke’nin büyük bir bölümünü işgal eden müşriklerin imana karşı kullandığı şiddete hiçbir ima içermez. Ama baba ve annelerle çocukları arasında ki inanç çatışmasını, Hz. Lokman’ın oğullarına verdiği öğütler dolayısıyla ele aldığını anlarız. Yani surenin indiği dönemde ciddi bir sosyal yaraya dönüşen iman etmiş çocuklarla onlara karşı çıkan anne babalar arasındaki ilişkiyi düzenleyen ayetler bu surede yer alır. Bunları göz önüne aldığımızda surenin Mekke döneminin ortalarında indiğini kabul etmemiz gerekir.

Surenin en göze çarpan özelliği “söz” üzerine olmasıdır. Yani surede 1. konu sözdür, sözün gücüdür. 6. ayetinde lehvel hadiys, yani boş söz, içeriksiz söz, amaçsız söz, boş boğazlık ifadesine gelen bu ibare, sözün kötü kullanımına, daha doğrusu doğru sözü engellemek için sözün istismarına yönelik bir uyarıdır. Arkasından Lokman’ın nasihatlerine getirilir söz, yani iyi söze. İyi sözün insan ruhundaki etkisine, iyi sözün terbiye için kullanılabilir özelliğine, iyi sözün nasıl muhatabını terbiye ettiğine ve ondan sonra yine sözlerin şahına getirilir söz.

27. ayette dünyanın bütün denizleri mürekkep, bütün ağaçları kalem olsa ve bunun üzerine 7 deniz daha eklense yine de Allah’ın kelamı sözleri tükenmez buyrularak sözlerin sultanı olan ilahi kelama getirilir söz. Biz anlarız ki Lokman suresi sözün gücünden bahsediyor, gücün sözünden değil. gücün sözünün içeriksiz olduğu, sözün gücününse zamanlara ve mekanlara medyan okuyarak direndiğini bu sure vasıtasıyla öğrenmiş oluruz.

Surenin ele aldığı bir diğer konu taklit, yani ataları taklit. 21. ayetinde kendilerine referans olarak ataların yolunu alan müşrikleri uyarır. Ama iyi olan ataların yolunu izlemeyi de ondan ayırır. İşte Lokman iyi olan bir atadır, babadır. Onun içinde Kur’an ataların yolunu izlemeyi mutlak manada dışlamak yerine seçmeyi ayırmayı, ayıklamayı, süpürüp almayı ya da süpürüp atmayı değil, taklidi bir yular gibi değil, bir gerdanlık gibi taşımayı ve oradan tahkike ulaşmayı söyler.

Yine aynı konuya ilişkin olarak 33. ayetinde ahiretten bir haber taşır dünyamıza ve der ki; Hiçbir anne babanın evladına, hiçbir evladın anne babasına herhangi bir yarar sağlamadığı o günden korkun. Yani ebeveyn evlat ilişkisini, anne baba evlat ilişkisini öyle bir zemine oturtur ki bu zemin Allah’a rağmen ayakta tutulamayan, Allah’a rağmen korunamayan, Allah’a rağmen kayan bir zemindir. Onun için eğer bu zemin Allah’ın emirlerine karşı korunmaya çalışılıyorsa bu zemine basan ayaklar kayacaktır bir gün mesajıdır.

Sure; Saffat ve Sebe’ arasında yer alır. Nüzulde 57. sıradadır. Bu genel bilgilerden sonra Lokman suresinin tefsirine geçebiliriz.






1-) Elif, Lâââm, Miiiym;

Eliif, Lâââm, Miiim. (A.Hulusi)

01 - Elif, Lam, Mim. (Elmalı)



Elif, Lâââm, Miiiym Mukaddaat harfleri. Bu harfler Kur’an ın tamamında nerede gelirse gelsin 1 ila 5 harfli yapılar, formlar halinde gelir. Bir den beşe kadar. Bunun verdiği mesaj şu; Arap dilinde bir kelime birden beşe kadar harfli olabilir. Onun için daha fazla olamaz. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz, surelerin başında gelen bu kesik harfler, bu heca harfleri Arap dilinde ki kelimeleri temsil etmektedir. Yani biri temsil etmektedir. Yine ikincisi; Geldiği tüm yerlerde dolaylı ya da dolaysız, 3 surede dolaylı, gerisinde dolaysız doğrudan vahye atıfla başlar. Bu harfler başında gelirse bir surenin, bu harflerin arkasından sure mutlaka vahye atıfla girer. İşte burada olduğu gibi;

Tilke ayatul Kitabil Hakiym (2) elif lâm mim geldi, Yani işte bunlar, işte şunlar hikmetle dolu olan ilahi kitabın ayetleridir der. Geldiği tüm surelerde bu harflerin arkasından mutlaka vahye atıf yapılır. Buradan, bu iki tespitten yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. İlahi anlamlar insanın diline ve düşünce dünyasına nüzul etmiştir, indirilmiştir. Yani bu vahiy başı gökte ayakları yerde bir kelamdır. Başı manayı temsil eder, ayakları lafzı. Lafız; vahyin kabıdır. Vahyin içine indiği bu dil, insanın konuştuğu bir dildir. Beşeri bir dildir. Fakat insanın konuştuğu bir dili Allah almış o dilin içine beşeri olmayan bir mana yüklemiş ve bu vahiy insanın zihin dünyasına bu dil vasıtasıyla inmiştir.

Buradan da yola çıkarak şu sonuca ulaşırız; Ey insan Allah seninle beşeri bir dili araç kılarak konuştu. Yani anlamanı istiyor kendisini. Senin zihin dünyana kelamı ilahiyi  indirdi, nüzul etti, bir gök sofrası indirdi sana. Bu sofraya muhtaçsın, yoksa ruhun açlıktan ölür. Bu sofraya oturabilmen, onu yiyebilmen, bu sofrayla ünsiyet kurabilmen, vahyin anlaşılabilir olduğunu kabul etmenle mümkündür. Vahiy onun için bir beşer dili ile indirilmiştir. Vahyin Arapça oluşu da esasen buna yönelik anlaşılmalıdır. Kur’an da nerede vahyin Arapça oluşuna bir atıf varsa bu kelamın anlaşılabilirliğine bir atıftır bu. Yani ey insan anlamadığın diller üstü bir dille değil, diller üstü bir manayı dil içi bir manaya dönüştürdü Allah, ki anlayasın diye.

Onun için bu harfleri gördüğümüzde biz insana meydan okuyan ilahi bir vahiyle karşılaşmış oluruz. Ey insan bu harfler seninde elinde. Fakat bu harflerden böylesine zamanlar ve mekanlar üstü bir kelamı, bir hitabı kotarabilirsen haydi buyur manasında bir meydan okuma.



2-) Tilke ayatul Kitabil Hakiym;

İşte bunlar Kitab-ı Hakiym'in (o hikmetli BİLGİ'nin) işaretleridir. (A.Hulusi)

02 - Bunlar sana o hikmetli kitabın âyetleri. (Elmalı)



Tilke ayatul Kitabil Hakiym işte şunlar hikmetle dolu olan ilahi kelamın ayetleridirler.

El kitab; sadece iki kapağın arasındaki Mushaf değil, Mushaf’ın içerisinde yer alan her bir sureye, hatta surelerin içeriğini oluşturan her bir bölüme, pasaja da verilebilen bir isimdir. Çünkü sadece yazılı bir metne işaret etmez el kitab, aynı zamanda sözlü bir hitaba da delalet eder. Kitab kelimesinin aslı kökü, etimolojisi anlamsız harflerden anlamlı cümleler oluşturmak için onları yerlerine koyarak dizmek manasına gelir.

Hakiym bir kitab, hikmetli bir kitab. Hikmetli, yani insanoğluna varlığının illetini ve gayesini gösteren bir kitab, amacını gösteren bir kitab. Hikmet daha ilerde geleceği için orada ayrıntısıyla açıklayacağız ama burada hemen kısaca söyleyelim ki insan bütün içindeki yerini gösteren bir kitab. İnsanın parçaya dikilmiş olan bakışını bütüne çeviren bir kitab, ve insanı kainat içerisinde ki yerine döndüren, ait olduğu yere yerleştiren ve o yeri hatırlatan bir kitap. Hakiym olmasının anlamı bu.



3-) Hüden ve rahmeten lil muhsiniyn;

Görüyormuşçasına Allâh'a yönelenler (ihsan sahipleri) için hakikate erdirici ve rahmet olarak. (A.Hulusi)

03 - Hidayet ve rahmet için o (güzellik yapan) Muhsinlere. (Elmalı)



Hüden ve rahmeten lil muhsiniyn güzel iş işleyenler için bir rehber ve bir rahmet olan ayetlerin yer aldığı kitap.

Rehberdir, hüden. İnsan müebbet yolcu. Yol haritası lazım eğer yolcuysanız bu okyanusta elinizde bir yol haritası şart. Bu haritanın olmaması durumunda hangi rüzgarda, hangi fırtına da bakacağınız belli olmaz. İşte o harita yolcuyu yaratan tarafından gönderilmiştir. Yolcuyu yolcu kılan, yolu yaratan, yolcuyu yaratan haritayı da göndermiştir. Bu insana olan ekstra bir rahmettir. Vahiy insana yolun koordinatlarını verir, yolu gösterir. Sadece yol haritasını vermemiş, aynı zamanda bu haritayı nasıl okuyacağımızı da göstermiştir. Harita doğru, fakat okuyan yanlış okursa yine maksada ulaşamaz.

Ve rahmet, ikinci unsur, gök sofrası. İlahi merhametin tezahürüdür vahiy. Nüzul Arap dilinde, uzaktan gelmiş çok aç bir misafirin önüne açılan mükellef bir sofra manasına gelmez mi. Nüzula, Kur’an da da bu manada geçer. Mükellef bir gök sofrası, maide. Onun için vahiy rahmettir. Allah insanla merhametinden dolayı konuştu. Yoksa ayetlerden başka bir şey yok ki şu kainatta. Her şey ayet. İnsan ayet, doğa ayet, yer ayet, gök ayet, her nefes bir ayet. Fakat bütün bu ayetlere rağmen yinede ilahi kelam ile insana konuşan Allah rahmetinin, mağfiretinin insana nasıl büyük oranda tecelli ettiğinin birer ifadesini sunmuştur.



4-) Elleziyne yukıymunes Salâte ve yü'tunez Zekâte ve hüm Bil âhireti hüm yukınun;

Onlar ki, salâtı ikame ederler ve zekâtı verirler; onlar sonsuz geleceklerine ikân sahipleridir. (A.Hulusi)

04 - Ki namazı kılarlar ve zekâtı verirler, Âhirete de onlar yakîn edinirler. (Elmalı)



Elleziyne yukıymunes Salâh onlar ki salâtı ikame ederler. İbadetin ve vahyin nasıl istikamet açısı verdiğinin ifadesi bu. İstikamet açısı vermek ibadete, ibadete doğru bir açı vermek yukıymunes Salâh namazı kılarlar diye de çevirebilirdim. Fakat namaz aslında insan hayatına istikamet veren bir ayarlayıcıdır. Esas duruş yani. İnsanın Allah huzurunda ki klas duruş. Namaz insanın koordinatlarını ayarlamak için bahşedilmiş bir ibadet. Bu manada efendimiz “dinin direği” diye ifade buyuruyor. İmadüd diyn, yani insan hayatı öyle bir bina ki bu binanın orta direği. Eğer bu direk doğru yerleştirilmezse bu çadır hayat binası yıkılır, devrilir. Onun içinde orta direk, yani istikametli duruş.

ve yü'tunez Zekâte arınmak için ödenmesi gereken bedeli öderler. Zekatı verirler. Namaz kuldan Allah’a uzanan bir ilişki, zekat kuldan topluma uzanan bir ilişki.

Dahası mı dostlar, daha ötesini söyleyeyim namaz Allah’a teslimiyet, zekat eşyadan hürriyettir. Namaz Allah’a yaklaşmak, zekat eşyadan bağımsızlaşmak. Namaz Allah’a bağlanmak, zekat eşyaya ve dünyaya olan bağı, zinciri çözmektir. Allah için verilen her tür şey aslında bu. Ödenmesi gereken bedeli ödemek, saflaşmak, arınmak, yaklaşmak için ne bedel ödemek gerekiyorsa onu ödemek. Bunu söyleyince illa de bu anlamda özellikle Mekke’nin orta döneminde indiğini düşünürsek ve zekatın nisabının ve diğer ayrıntılarının çok uzun yıllar sonra Medine de belirlendiğini hatırlarsak bu ayetin içerisinde geçen zekatın bizim bildiğimiz manada formel bir ibadet olarak,nisabı belli zekat olmaktan öte, insanın Allah’a yaklaşmak için ödemesi gereken her tür bedeli ödemeyi ifade ettiğini söylemeliyim.

Sadece malı, mülkü olanlara değil bu ayet. Bu hitap eğer elinde değer denilebilecek bir şey varsa o değer sahiplerinin hepsine yani, hayatı olanlara da hitap etmektedir. Hayat bir değerdir, zekatını ver. İlim bir değerdir, zekatını ver. Sıhhat bir değerdir zekatını ver. Servet bir değerdir zekatını ver. Şöhret bir değerdir zekatını ver. Makam bir değerdir zekatını ver. Devlet bir değerdir zekatını ver. Yani değer demeyi hak eden elinde ne varsa saflaşmak, arınmak, yücelmek ve özgürlüğünü onun esiri olmadığını ifade etmek için zekatını ver. Yani onun nesnesi olma, o senin zincirin olmasın, sen onun sahibi ol. Sahibi isen verebilirsin. Sahibin ise veremezsin.

ve hüm Bil âhireti hüm yukınun zira onlar ahirete inananların ta kendileridir. Bunu yapanlar yukarıdan beri ayetlerde ifade edilen şeyleri yapanlar ahirete gönülden inananların ta kendileridir.



5-) Ülaike alâ hüden min Rabbihim ve ülaike hümül müflihun;

İşte onlar Rablerinden gelen hakikat bilgisi üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (A.Hulusi)

05 - İşte bunlar rablerinden bir hidayet üzeredir ve işte bunlardır o felâh bulanlar. (Elmalı)



Ülaike alâ hüden min Rabbihim işte onlardır rablerinin gösterdiği yolda olanlar. Başkalarının yolunda olanlar da var. Onları başkalarının yolunda olanlardan ancak böyle ayırabilirsiniz. ve ülaike hümül müflihun ve onlar ebedi mutluluğa erecek olanların ta kendileridirler.

Dikkat buyurdunuz mu bilmiyorum değerli dostlar. İlk beş ayet lokman suresinin, bakara suresinin ilk 5 ayeti ile oldukça yakın manalar arz etmekte.



Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

129. videoyu toplu olarak burada bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder