25 Aralık 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. RÛM (31-35) (128-B)

A sayfasından devam

31-) Müniybiyne ileyHİ vettekuHU ve ekıymus Salâte ve lâ tekûnu minel müşrikiyn;

O'na yönelmişler olarak, O'ndan (yaptıklarınızın sonucunu otomatik olarak yaşatacağı sistem ve düzeni nedeniyle) korunun, salâtı ikame edin ve şirk koşanlardan olmayın! (A.Hulusi)

31 - Başkasından geçerek hep ona gönül verin ve ona korunun ve namaza devam edin de müşriklerden olmayın. (Elmalı)


Müniybiyne ileyHİ vettekuH yalnız O’na yönelin ve O’na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Demek ki bir üstteki “bilmezler” ifadesinden sonra, eğer bilmek istiyorsanız bileceğiniz kapı O’nun kapısıdır, o halde yamuk yönlerden, yanlış yönlerden vazgeçerek O’na yönelin ve O’na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Sırrı burada bu işin. Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olan fıtratını yitirmez. Özü ile barışık, tanışık ve bilişik olur. Özü ile barışık olan tabiatla barışık olur, Allah ile barışık olur, çevresiyle barışık olur, insanlarla barışık olur. Yani barışın iki ayaklı simgesi olur. İşte bu da İslam’dır. Sin dir barış, selamettir kurtuluş, teslimiyettir adanış.

ve ekıymus Salâte ve lâ tekûnu minel müşrikiyn ibadetle duanızın istikametini doğrultun namazı da bu istikametin bir simgesine dönüştürün. Yani namazı hayatınızın orta direğini doğru yere kurun, yatık tutmayın. Hayatınızın çadırının ortasına dikin onu. Doğru yere kurun ki hayatınız ibadete dönüşsün. ve lâ tekûnu minel müşrikiyn asla O’ndan başkasına ilahlık atfedenlerden, yakıştıranlardan olmayın. O’ndan başkasına ilahlık yakıştırmak fıtrattan seni uzaklaştırır. Yani fonksiyonunu unutan kimse O’ndan başkasına ilahlık yakıştırır. Eğer sorumsuzsan bunu yaparsın. Sorumlu davranırsan bunu yapamazsın, çünkü haddini bilirsin. Haddini bilmek kendini bilmektir. Kendini bilmek fıtratını bulmaktır, fıtratını bulanlar kendini bilir, kendini bilen haddini bilir, haddini bilen Allah karşısında ki acziyet ve yetersizliğini bilir, Allah’ın sınırsızlığını bilir, mutlaklığını bilir. Bunu bilen de kendi tanrısını kendisi atamaya, ya da tanrısının yetkisini belirlemeye kalkmaz. Bilir ki tapılmaya layık senin kendi üzerinde tasarruf yaptığın değil, O’nun senin üzerinde tasarruf yaptığı varlıktır. Onun içinde teslimiyet esastır. İşte şirk bunun tam tersidir.


32-) Minelleziyne ferraku diynehüm ve kânu şiye'a* küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun;

Din anlayışları parça parça olup ve cemaatlere bölünenlerden olmayın... Her cemaat kendindeki (din anlayışı) ile sevinip mutlu olmakta! (A.Hulusi)

32 - Onlardan ki dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır, her hizip kendilerindekine güvenmektedir. (Elmalı)


Minelleziyne ferraku diynehüm ve kânu şiye'an bir de şunlardan olmayın ki onlar inanç birliğini bozdular da birbirine karşı taraftarlar haline geldiler. küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun artık her bir hizip kendi elinde ki parça ile övünüp duruyor.

Nedir ayetin izah ettiği şey; İnanç birliğini bozan ferraku diynehüm kendi inanç bütünlüklerini bozmuşlar. ve kânu şiye'an taraftarlar haline gelmişler ve bunun devamı olarakta her grup, her hizip kendi elinde ki hakikatin parçasıyla övünmeye başlamış. Yani olay şu; Önce hakikat bir bütün olarak verilmiş. Bütün olan hakikate mensup olmak yerine hakikati teslim almaya kalkmışlar. Hakikate teslim olmak biraz önceki ayetle çok bağlantılı.

Teslim almaya kalkmak şirktir. Tanrısını atamak, ya da onun alanını tayin etmeye kalkmak. İşte Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmak. İlahi vasıflardan her hangi birini Allah’tan başka birine yakıştırmak. Onun devamı olarak anlarsak hakikate teslim olmak yerine hakikati teslim almaya kalkmıştır. Hakikati teslim almaya kalkmanın en kaçınılmaz sonucu şudur, parçalamak. Çünkü kim teslim alacak. Hakikat teslim olduğunuzda hakikat görevini, fonksiyonunu ifa eder. Yani o sizin özneniz olduğunda siz hakikate karşı doğru bir duruş sergilemiş olursunuz. Siz onun öznesi olduğunuzda hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Benim gerçeğim, senin gerçeğin, onun gerçeği olmaya başlar. Hakikat, hakikat olmaktan çıkınca artık herkes kendi hakikatinin mucidi olur.

Tabii bu da hakikat olmaz. Hakikat tektir çünkü. Doğru, doğrudur. Doğru; siz ondan kopsanız da doğrudur. Siz ona kendinizi nispet etmeseniz de doğrudur. Tükürseniz de doğrudur, küfretseniz de doğrudur. Sizin doğruya karşı tavrınız doğrunun doğru oluşu üzerinde hiçbir fonksiyon icra etmez. O doğrudur. Onun doğruluğu kendiliğindendir. Bizatihi o izzetini, şerefini kendi varlığından alır. Onun için hakikati teslim almaya kalktığınızda ne yaparsınız bölmek zorunda kalırsınız. Çünkü herkes bencillik yapar. O benim olsun ister. Ben onun olayım demek yerine o benim olsun dediğinizde parçalarsınız. Parçalanan hakikat hakikat, olmaktan çıkar. Hatta bütün iken doğruyu gösteren, parça iken yanlışı göstermeye başlar. Parçaladığınız hakikatin, hakikatin tümü olduğunu savunmaya kalkarsınız. Çünkü parçalama suçunu üstlenmek kötü bir şeydir. Bunu da itiraf edemezsiniz. Zaten bunu bilseniz parçalamazdınız, siz ona teslim olurdunuz onu teslim almak yerine ve sonuçta ne olur;

küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun her hizip, her grup elindeki parça ile övünmeye başlar. İşte bu felakettir. Felaket asıl budur ve bu felaket maalesef daha önceki kendisine kitap verilen dinlerin salikleri tarafından yaşanmıştır. Bu ümmette siz de öyle olmayın denilmekte, uyarılmaktadır. Yani öyle olursanız kendisine kitap verilen, vahiy verilen daha önceki kavimler, ümmetler nasıl hakikatten saptılarsa Yahudileştiler ve Hıristiyanlaştılarsa ey ümmeti Muhammed eğer siz de hakikate teslim olmak yerine onu teslim almaya kalkarsanız siz de saparsınız. Yahudileşmeyin, Hıristiyanlaşmayın ey Ümmeti Muhammed uyarısını görmemiz lazım burada.

Taraftar ve yandaş. Evet, İslam bir takım değil ki Müslüman bir taraftar olsun. İslam bir takım değil ki birilerinin amigoluğuna ihtiyaç duysun. İslam fıtrattır. Dolayısıyla taraftarlığa ihtiyacı yoktur. Teslimiyet ister taraftarlık değil. Taraftar; taassup sahibidir. Gözü kapalı destekler. Ama teslimiyet imana dayanır. İman da fıtrata dayalı olduğu için aslında Müslüman olmak kendisinde olmaktır. O manada hakikati parçalamaya kalkan kendini parçalamaya kalkar.

Kendini parçalamak; duygusu bir yerde, düşüncesi bir yerde, eylemi bir yerde olmaktır. Duygusu ile düşüncesi çatışan, fıtratıyla bilgisi çakışan, alt yapısıyla üst yapısı çatışan, doğasıyla terbiyesi çatışan, doğasıyla öğrenimi çatışan bir insanın iç dünyası çatışma alanıdır. Harp alanıdır, savaş alanıdır. O iç dünya nasıl huzur bulsun, nasıl huzura ersin, nasıl sükûna ersin. Çünkü harp onun içinde, savaş onun içinde, çatışma onun içinde. Kendisi savaş alanına dönmüş. Çünkü bilgisi ile fıtratı çatışıyor. Alt yapısı ile üst yapısı çatışıyor. Doğasıyla sonradan edindiği şeyler çatışıyor, terbiyesi çatışıyor. Kafasıyla kalbi çatışıyor ve bu çatışma onun için bir yok oluşu hazırlıyor. Buradan mutluluk çıkar mı? Çıkmaz. Çıkmayacağını vahiy işte böyle dile getiriyor.


33-) Ve izâ messenNase durrun de'av Rabbehüm müniybiyne ileyHİ sümme izâ ezâkahüm minHU rahmeten izâ feriykun minhüm Bi Rabbihim yüşrikûn;

İnsanlara bir sıkıntı dokunduğunda, O'na yönelenlerden olarak Rablerine dua ederler... Sonra onlara kendinden bir rahmet tattırırsa, bir de bakarsın ki onlardan bir fırka Rablerine şirk koşuyorlar. (A.Hulusi)

33 - Bununla beraber insanlara bir keder dokunduğu vakit her şeyden geçerek rablerine yalvarır, duâ ederler, sonra tarafından bir rahmet tattırıverdiği vakit da bakarsın onlardan bir kısmı tutar o rablerine şirk koşarlar. (Elmalı)


Ve izâ messenNase durrun de'av Rabbehüm müniybiyne ileyH hem ne zaman insanlara bir zarar ilişecek olsa hemen rablerine yönelerek O’na yalvarıp yakarırlar.

İnsanın yaratılıştan Allah’a kulluğa meyilli olduğunun en güzel delili bu. Fıtrat ayetine bir atıftır asında bu ayet. 30. ayete 33. ayeti atıf yapmak lazım. Nasıl atıf, batmakta olan gemide ateist kalmaz. Düşmekte olan uçakta dinsiz kalmaz. 3 – 5 yabancı dili ana dili gibi konuşan birini tasavvur eder. Ana dili gibi konuşuyor ve siz ayıramıyorsunuz, bunun ana dili hangisi. Aksansız konuşuyor.

Fakat nasıl ayırabilirsiniz ana dilinin hangisi olduğunu nasıl bulabilirsiniz bir yöntem var. En kolay şöyle tespit edilebilir. Ani bir şekilde onun ayağına ökçenizle güçlü bir biçimde vurun, nasırına basın, canını yakın, “vay anam..!” ı ana dilinde söyleyecektir. Yani o bilinç dışı gelişeceği için ani tepki insiyaki olarak, iç güdüsel olarak, orada sonradan elde ettikleri hariç temelde ki ortaya çıkacaktır. Asıl o zaman ortaya çıkacaktır. Yani boya o zaman ortaya çıkacaktır. Bir felaket anı insanın içinde ki boyanın ortaya çıkmasıdır. Yani fıtrat boyası felaket anlarında ortaya çıkar. Onun için en inançsızını bile felaket anlarında dua ederken, gayri ihtiyari olarak dua ederken bulursunuz. O bilinç dışıdır. Yani doğasına dönmüştür, kendine dönmüştür. Onun için batan gemide ateist olmaz sözü meşhurdur. Ya da düşen uçakta dinsiz kalmaz sözü meşhurdur.

Burada, bu ayette onu söylüyor. Ne zaman insana bir zarar ilişse hemen O’na yönelir yalvarıp yakarır. Yani fıtratına döner, özüne döner. Zarar ilişince ama..! Garip bir şey bu. Devamında;

sümme izâ ezâkahüm minHU rahmeten izâ feriykun minhüm Bi Rabbihim yüşrikûn fakat ardından O’nun katından kendilerine bir rahmet tattırılınca hiç değilse bir kısmı başlarlar rablerine şirk koşmaya. Durumlarında ki iyileşmeyi şans, uğur, kısmet vs. gibi şeylere bağlamaya başlarlar. Veya şans, kısmet getirdiğine inandıkları Allah dışı varlıklara atfederek onlarda tanrısal güç vehmetmeye başlarlar iyileşme olunca. Yani fıtratlarından başlarlar  uzaklaşmaya o ani şokun geçmesiyle birlikte yine artık sonradan edindikleri üst yapının saptırıcı eğilimine, alanına girerler. Cazibesine kapılırlar yine sapmaya başlarlar.


34-) Liyekfüru Bima ateynahüm* fetemetteû* fesevfe ta'lemun;

Kendilerine verdiklerimize nankörlükleri açığa çıksın diye... Hadi (geçici şeylerden) zevklenin bakalım; yakında bileceksiniz. (A.Hulusi)

34 - Ki kendilerine verdiğimiz nimete küfran etsinler, haydi zevk edin bakalım yarın bileceksiniz. (Elmalı)


Liyekfüru Bima ateynahüm sonuçta kendilerine vermiş olduğumuz nimetlere nankörlük ederler. Bu bir nankörlüktür evet. Her nankörlük küfürdür ve her küfür hayatı ahiretten kopuk değerlendirmenin bir sonucudur. Her küfür bu hayatı öte hayattan, bu8 dünyayı öte dünyadan kopuk değerlendirmenin bir sonucudur. Nasıl, devam edelim göreceğiz;

fesevfe ta'lemun haydi bakalım siz de bir miktar safa sürün nasıl olsa zamanı gelince gerçeği öğreneceksiniz. Parça ile bütün arasında  irtibat kuramayan zihin mutluluğu yanlış tarif etmeye mahkumdur. Burayla öte bir bütünün parçalarıdır. Hakikati parçalamak demiştik değil mi? Aslında hayatı parçalamakta hakikati parçalamaktır. Hayat bu ve ötesiyle birlikte bir bütündür. Dünya ve ahiretiyle bir bütündür. Zaten dünya sözcüğü el hayatüd dünyanın kısaltılmışıdır, dünya hayatı. El hayatül ahiran’ın tersidir. Yakın hayat uzak hayat. Bura, öte. Bu iki hayatı parçalayan bir zihin mutluluğu yanlış tanımlar. Parça ile bütün arasında irtibatı kuramaz. Kuramayınca mutluluğu da doğru tanımlayamaz. Doğru tanımlayamayınca zevki mutluluk zanneder, hazzı mutluluk zanneder, neşeyi mutluluk zanneder ve bunun geçici olduğunu unutur.

Geçici olduğunu unutana bir hatırlatma; Sürün bakalım siz de bu geçici sefayı diyor ayet, sürünür. Nasıl olsa zamanı gelince gerçeği öğreneceksiniz.


35-) Em enzelna aleyhim sultanen fe huve yetekellemü Bima kânu Bihi yüşrikûn;

Yoksa onlara bir güçlü delil inzâl ettik de, şirk koşmalarının sebebi o mu? (A.Hulusi)

35 - Yoksa biz onlara bir ferman indirmişiz de ona şirk koşmalarını o mu söylüyor? (Elmalı)


Em enzelna aleyhim sultanen fe huve yetekellemü Bima kânu Bihi yüşrikûn yoksa biz onlara bir buyruk indirdik te bu nedenle mi O’na şirk koşmakta ısrar ediyorlar. Yani hakikate teslim olmak yerine, hakikati teslim almaya kalkmakta. Hakikate nesne olmak yerine hakikate karşı özne olmaya, hakikati nesneleştirmeye kalkıyorlar. Bundan dolayı mı, biz buyruk mu indirdik, emir mi verdik, vahiy mi yolladık ta böyle yapıyorlar. Ki bunu Allah’tan başka kimse buna izin veremez, Allah’ta izin vermedi.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
128. videoyu toplu olarak burada bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder