27 Aralık 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. RÛM (40-49) (128-D)



C sayfasından devam.



40-) Allâhulleziy halekaküm sümme razekaküm sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm* hel min şürekâiküm men yefalu min zâliküm min şey'* subhaneHU ve te'âlâ amma yüşrikûn;



Allâh ki, sizi yarattı, sonra yaşam gıdasıyla besledi; sonra sizi öldürür (ölümü tattırır), sonra da sizi (yeni bir yaşam boyutunda) diriltir! Sizin eş koştuklarınızdan, bunlardan birini yapan kimse var mı? Münezzeh'tir "HÛ" onların şirk koştuklarından; Âli'dir. (A.Hulusi)



40 - Allah odur ki sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir, hiç sizin şeriklerinizden bunlardan birini yapacak var mı? Çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden.(Elmalı)





Allâhulleziy halekaküm sümme razekaküm sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi ölüme sürükleyecek olan ve en sonunda yeniden diriltecek olan Allah’tır. hel min şürekâiküm men yefalu min zâliküm min şey şimdi ortak koştuklarınızın arasında bütün bunlardan herhangi birini yapacak kimse var mı? Bu yukarıda sayılanlardan birini yapacak herhangi biri var mı ki ona Allah’a ait bir niteliği yakıştırıyorsunuz.



subhaneHU ve te'âlâ amma yüşrikûn O yüceler yücesi, onların şirk koştukları her şeyin ötesinde aşkın bir varlıktır. Yani sizin Ondan bir niteliği almaya kalkıp bir başkasına yamamanızdan etkilenmez. Hiçbir şirkten Allah etkilenmez. Fakat şirkin asıl zararını şirk koşan insan görür. Çünkü ,ç potansiyelini tüketir, şirk koştuğu şey kendi üzerinde otorite kurmaya başlar. İsterse cansız bir nesne olsun. Artık onun karşısında kendisi nesneleşir ve oyuncağı olur. Her şirkin zararı şirk koşan kimseyedir.





41-) Zaharel fesadü fiyl berri vel bahri Bima kesebet eydinNasi li yüziykahüm ba'dalleziy amilu leallehüm yerci'ûn;



(Allâh'ın) onlara, insanların elleriyle yaptıklarının getirisinin bazısının (sonucunu) tattırması için karada ve denizde bozulma açığa çıktı! Belki geri dönerler. (A.Hulusi)



41 - İnsanların ellerinin kesbi ile karada ve denizde fesat meydan aldı, yaptıklarının bazısını kendilerine tattırmak için ki rücu' etsinler. (Elmalı)





Zaharel fesadü fiyl berri vel bahri Bima kesebet eydinNas insanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulma ve dengesizlik meydana geldi. li yüziykahüm ba'dalleziy amilu leallehüm yerci'ûn neticede, sonuçta Allah, yaptıkları kötü sonuçtan bir kısmını belki vazgeçerler diye kendilerine tattıracaktır.



Faizci bir dünya görüşünün ürettiği insan tipi budur işte. Sonuç; karada ve denizde fesat çıkarmak, karaları ve denizleri kokutup kirletecek kadar muzır bir türe dönüşebilir faizci bir kafa. Çünkü tek dünyalı düşünüyor. Parçayı bütünden kopuk algılıyor. Onun içinde ne olacak ki der. Yani kendi kullandığı aerosolün ozonu delmede bir katkıda bulunacağını hiçe sayar. Bunun bir kul hakkı, bir tabiat hakkı bir eşya hakkı, bir doğa hakkı olduğunu aynı zamanda hukukullaha girdiğini, Allah hakkı olduğunu unutur.



Günümüzde olan budur maddi ve manevi alanlarda ki aç gözlülük ve bencillik Allah’ın yer yüzünde ki misafiri olan insanın sorumsuzca misafir haneyi tahrip ve kirletmesine yol açıyor. Düşünün, misafirsiniz, konuksunuz. Ama misafirhaneyi kirletiyorsunuz. Bu neden olur? İki şeyden dolayı olur. Ya ev sahibine karşı başkaldırıyorsunuz ve gasp rolüne, burası benim değil mi diyorsunuz, ya da ev sahibini bilmekle birlikte saygısızlık ediyorsunuz. İkisi de suç, ikisi de günah. Onun için böyle bir kafa yapısı, böyle bir tasavvur işte sonuçta varacağı yer budur.



Suların ve havanın kirlenmesi, canlı nesillerinin yok olması, küresel ısınma, zararlı gazlarla ozon tabakasının delinmesi, iklimlerin değişmesi bütün bunlar hep insanoğlunun yaptıkları yüzünden karada ve denizde çıkardığı fesat.



Geri dönüşten bahsediyor leallehüm yerci'ûn umulur ki tevbe edersiniz, geri dönerler diyor geri dönerler. İşte geri dönüşe davet ettiği içindir ki bir kısmını tattırıyor. Eğer hepsini tattırsa o zaman geri dönme imkansız olur. Faiz fesadı artırıyor, zekatsa ıslahı besliyor. Yukarıyla irtibatını da böyle kurabiliriz.





42-) Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kabl* kâne ekseruhüm müşrikiyn;



De ki: "Arzda gezip dolaşın da (sizden) öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Onların çoğunluğu şirk koşanlardı!" (A.Hulusi)



42 - De ki Arzda bir gezin de bakın: bundan evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların ekserisi müşrik idiler. (Elmalı)





Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kabl de ki dolaşın yeryüzünü ve daha önce yaşamış günahkarların akıbeti basılmış görün. Kur’an da 7 – 8 yerde doğrudan emir kipiyle gelen bu tür ayetler gözlem ve geziyi bilgi elde etme yollarından biri olarak telakki eder. kâne ekseruhüm müşrikiyn zaten onların çoğu Allah’tan başkasına ilahi vasıflar yakıştırmışlardı.





43-) Feekım vecheke liddiynil kayyimi min kabli en ye'tiye yevmün lâ meredde lehu minAllâhi yevmeizin yessadda'un;



Allâh'tan, geri çevrilmesi mümkün olmayan süreç (ölüm) gelmeden önce, vechini (şuurunu), Din-i Kayyim'e doğrult (İslâm'a - her şeyin Allâh'a mutlak teslim olduğu gerçeğine) ki, o süreçte (insanlar) bölük bölük ayrılırlar. (A.Hulusi)



43 - De de yüzünü o doğru ve sâbit dine tut, Allah dan reddine hiç çare olmayan bir gün gelmezden evvel ki o gün hep ayırt olurlar. (Elmalı)





Feekım vecheke liddiynil kayyimi min kabli en ye'tiye yevmün lâ meredde lehu minAllâh haydi Allah tarafından takdir edilmiş geri çevrilmesi imkansız olan gün gelmezden önce yüzünü doğru ve asıl dine çevir.



Yeniden 30. ayette ki konuya döndü. Yani bütün bu açıklamalardan sonra daha mı çevirmeyeceksin yüzünü, daha fıtratına dönmeyecek misin dercesine. Yüzünü doğru ve asıl dine çevir. Din sadece vicdana hapsedilemeyen, aksine ekolojik dengeden ekonomik hayata kadar sosyal ve kozmolojik her alanda yansıması olan kapsamlı bir kurum olduğunun da delilidir geçtiğimiz ayetler, daha önce tefsir ettiğimiz ayetler.



yevmeizin yessadda'un işte o gün herkes hak ettiği yere yerleşecek.





44-) Men kefere fealeyhi küfruh* ve men amile salihan feli enfüsihim yemhedun;



Kim küfür (inkâr) eder ise, onun inkârı kendi zararınadır... Kim de imanın gereğini uygularsa, kendi nefsi için hazırlamış olur (yaptıklarının karşılığını). (A.Hulusi)



44 - Her kim küfrederse küfrü kendi aleyhinedir, her kim de salâh ile çalışırsa sırf kendileri için döşemiş olurlar. (Elmalı)





Men kefere fealeyhi küfruh küfreden kişi, küfrünün sorumluluğunu sırtlanacak ve men amile salihan feli enfüsihim yemhedun salih amelde bulunanlar ise kendi yararlarına iyi bir hazırlık yapmış olacaklar.



Dinin emir ve yasaklarından çıkar sağlayan Allah değil insandır dostlar. Zarar görende doğal olarak insandır. Bu ayet bu gerçeği dile getiriyor.





45-) Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihati min fadliHİ, inneHU lâ yuhıbbül kâfiriyn;



(Allâh,) iman edip imanın gereğini uygulayanlara kendi fazlından karşılık versin diye... Muhakkak ki O, hakikat bilgisini inkâr edenleri sevmez! (A.Hulusi)



45 - Çünkü iman edip de salih salih işler yapanlara fazlından mükâfat verecek, çünkü o kâfirleri sevmez. (Elmalı)





Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihati min fadliH sonuçta Allah iman eden ve salih amel işleyenleri kendi lûtfuyla ödüllendirmiş olacak. inneHU lâ yuhıbbül kâfiriyn kuşku yok ki Allah inkar edenleri asla sevmez. Allah sevmezse dünya sevse neye yarar. Allah severse zaten sevdirir, sevindirir. Onun için bakınız rabbimiz; yakarım, şöyle yaparım, böyle yaparım demek yerine Allah sevmez diyor. Sevgi bir numara terbiye edici olarak kullanılıyor.





46-) Ve min âyâtiHİ en yursilerriyâha mübeşşiratin ve liyüziykaküm min rahmetiHİ ve litecriyel fülkü Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;



O'nun işaretlerindendir, rüzgârları müjdeciler olarak irsâl etmesi; size rahmetinden tattırması ve gemilerin O'nun hükmünce akıp gitmesi için... O'nun fazlından talep etmeniz ve değerlendirerek müteşekkir olmanız için. (A.Hulusi)



46 - Ve onun âyetlerindendir müjdeciler halinde rüzgârlar göndermesi ki hem rahmetinden size tattırmak için, hem emriyle gemiler akmak için, hem arayıp fazlından kazanmanız için, hem gerek ki şükredesiniz diye. (Elmalı)





Ve min âyâtiHİ en yursilerriyâha mübeşşiratin nitekim yağmurun müjdecisi olarak önden rüzgarları göndermesi onun kudretinin de bir delilidir.



Evet, yağmur Kur’an da nerede geçse vahiye bir atıf olarak kullanılır kinaye olarak kullanılır. İrsal; Resule bir atıf. Mübeşşirat; müjdeci. İşte peygamberin müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmesi. Telmih yoluyla vahiy ve nübüvvete birer atıftır bunlar.



ve liyüziykaküm min rahmetiHİ bu sayede size rahmetini tattırmakta ve litecriyel fülkü Bi emriH gemileri yasası sayesinde yüzdürmekte. Hayat okyanusunda yüzen bir gemisin ey insan. Haritan olmalı vahiyden. Pusulan olmalı akıldan, rotan olmalı istikametten, kaptanın olmalı peygamberden. Rüzgarın enerjin olmalı azık ve ibadetten. İşte sen o zaman bu denizde batmadan yol alabilirsin. Adeta bunu hatırlatıyor.



ve li tebteğu min fadliH yine bu sayede O’nun lûtfundan pay almaktasınız. ve lealleküm teşkürun umulur ki şükrünü eda edersiniz.





47-) Ve lekad erselna min kablike Rusülen ila kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fentekamna minelleziyne ecremu* ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn;



Andolsun ki, senden önce de kendi toplumlarına Rasûller irsâl ettik de onlara açık deliller olarak geldiler... Biz de suç işleyenlerden intikam aldık... İman edenlere yardım etmek hakkımızdır. (A.Hulusi)



47 - Celâlim hakkı için senden evvel bir çok Resulleri kavimlerine gönderdik de onlara beyyinelerle vardılar, onun üzerine cürüm işleyenlerden intikam aldık, müminlere ise nusrat uhdemizde bir Hakk oldu. (Elmalı)





Ve lekad erselna min kablike Rusülen ila kavmihim doğrusu senden önce de kendi kavimlerine elçiler gönderdik. fecauhüm Bil beyyinat ve onlara hakikatin apaçık delilleriyle gelmiştiler. fentekamna minelleziyne ecremu en sonuçta suç ve günahta direnen kimselere yaptıkları günahın acısını tattırdık. Evet, intikam budur. Yapana yaptığının acısını tattırmak. Yani yapanın yanına  kar bırakmadık. Siz de yaparsanız yanınıza kar kalacağını sanmayın. Allah suyu getirenle testiyi kıranı bir tutmayacaktır. Adalet bunu gerektirir.



ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn zaten inananlara yardım etmek üzerimize aldığımız bir görev idi. Bu da ilginç dostlar. Mü’minler, Allah’a güvenenler hayal kırıklığına uğramayacaklar özeti bu.





48-) Allâhulleziy yursilurriyâha fetüsiyru sehaben feyebsütuhu fiys Semai keyfe yeşau ve yec'alühu kisefen feteral vedka yahrucü min hılalih* feizâ esabe Bihi men yeşau min ıbadiHİ izâ hüm yestebşirun;



Allâh'tır ki, rüzgârları (ilham yollu fikirleri) irsâl eder de bulutları (veri tabanındaki düşünceleri) sürer; onu (o düşünceleri) nasıl isterse öylece semâda (bilinçte) yayar ve onu parça parça kılar (analizler yaptırır); böylece yağmurun (keşfedilen ilmin) onun aralarından çıktığını görürsün... Onu kullarından dilediğine isâbet ettirince, bir de bakarsın ki onlar müjde edilen ile neşelenip seviniyorlar. (A.Hulusi)



48 - Allah odur ki rüzgârları gönderir de bir bulut savururlar, derken onu Semâda nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder, derken yağmuru görürsün aralarından çıkar, derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal yüzleri gülüverir. (Elmalı)





Allâhulleziy yursilurriyâha fetüsiyru sehaben rüzgarları elçi gibi göndererek bulutları tetikleyen O Allah’tır. feyebsütuhu fiys Semai keyfe yeşau ve yec'alühu kisefe artık onları semada nasıl isterse öyle yayacak, dahası parça parça edecektir. feteral vedka yahrucü min hılalih derken sen ey muhatap, ey bu ilahi hitabın muhatabı bulutların bağrından yağmurun boşaldığını görürsün feizâ esabe Bihi men yeşau min ıbadiH bir de onu kullarından dilediği kimselerin üzerine yağdırmaya görsün. izâ hüm yestebşirun işte o an onlar sevince gark olurlar.



Evet, açık değil mi. Aslında bu ayetlerde vahiy ve peygamberin gelişiyle insanların ona karşı tavırları arasında müthiş bir atıf var. Ve devam edelim;





49-) Ve in kânu min kabli en yünezzele aleyhim min kablihi le müblisiyn;



Hâlbuki bundan önce, kendilerine (yağmur - ilim) indirilmeden önce elbette mublisîndiler (hakikatle bâtılı birbirine karıştırıp, ayrımını yapamayan). (A.Hulusi)



49 - Önce o kendilerine indirilmezden evvel ümidi kesmiş ye'se düşmüş iseler de. (Elmalı)





Ve in kânu min kabli en yünezzele aleyhim min kablihi le müblisiyn ama aynı kimseler az önce, yani yağmur indirilmezden önce umutlarını büsbütün yitirmemişler miydi? Yitirmişlerdi. Evet, şimdi bu iki ayetle Mekke ve çevresinin Resulallah’tan hemen öncesiyle Resulallah’ın gelişinden sonrasını göz önüne getirin ve karşılaştırın. 46. ayette ki gibi bu son 2 ayette de vahye ve risalete telmih yapılıyor. Vahiy öncesi cahiliye karanlığında iyilerin umutsuzluğunun, bakın iyiler umutsuzdu. Bu karanlık nasıl yarılacak, nasıl bitecek bu zulümat, bu zulüm nasıl sona erecek, bu dünya nasıl değişecek, ipten kazıktan kopmuş dünyayı kim yerine yerleştirecek..!



Vahiyle biz nasıl sevince dönüştüğünü gördük. Dünya şahit oldu. Demek ki aslında umutsuzluğa kapıldığı insanların bir dönemde bile hala bir ışık vardır, her gecenin en zifiri anı aydınlığa en yakın anıdır sözü bunu ispat etse gerek. Böylesi her durumda unutulmaması gereken şey şudur;



ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn (47). Ayetin son cümlesi mü’minlere yardım etmek boynumuza borç oldu. Budur.



Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
128. videoyu toplu olarak burada bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder