C sayfasından devam.
40-) Allâhulleziy halekaküm sümme razekaküm
sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm* hel min şürekâiküm men yefalu min zâliküm min
şey'* subhaneHU ve te'âlâ amma yüşrikûn;
Allâh
ki, sizi yarattı, sonra yaşam gıdasıyla besledi; sonra sizi öldürür (ölümü tattırır), sonra da
sizi (yeni bir yaşam boyutunda) diriltir! Sizin eş koştuklarınızdan, bunlardan birini
yapan kimse var mı? Münezzeh'tir "HÛ" onların şirk koştuklarından;
Âli'dir. (A.Hulusi)
40 - Allah
odur ki sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi
diriltir, hiç sizin şeriklerinizden bunlardan birini yapacak var mı? Çok
münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden.(Elmalı)
Allâhulleziy halekaküm sümme razekaküm sümme
yümiytüküm sümme yuhyiyküm sizi yaratan, sonra size rızık veren,
sonra sizi ölüme sürükleyecek olan ve en sonunda yeniden diriltecek olan
Allah’tır. hel
min şürekâiküm men yefalu min zâliküm min şey şimdi ortak
koştuklarınızın arasında bütün bunlardan herhangi birini yapacak kimse var mı?
Bu yukarıda sayılanlardan birini yapacak herhangi biri var mı ki ona Allah’a
ait bir niteliği yakıştırıyorsunuz.
subhaneHU ve te'âlâ amma yüşrikûn O
yüceler yücesi, onların şirk koştukları her şeyin ötesinde aşkın bir varlıktır.
Yani sizin Ondan bir niteliği almaya kalkıp bir başkasına yamamanızdan
etkilenmez. Hiçbir şirkten Allah etkilenmez. Fakat şirkin asıl zararını şirk
koşan insan görür. Çünkü ,ç potansiyelini tüketir, şirk koştuğu şey kendi üzerinde
otorite kurmaya başlar. İsterse cansız bir nesne olsun. Artık onun karşısında
kendisi nesneleşir ve oyuncağı olur. Her şirkin zararı şirk koşan kimseyedir.
41-) Zaharel fesadü fiyl berri vel bahri Bima
kesebet eydinNasi li yüziykahüm ba'dalleziy amilu leallehüm yerci'ûn;
(Allâh'ın) onlara,
insanların elleriyle yaptıklarının getirisinin bazısının (sonucunu) tattırması için
karada ve denizde bozulma açığa çıktı! Belki geri dönerler. (A.Hulusi)
41 - İnsanların
ellerinin kesbi ile karada ve denizde fesat meydan aldı, yaptıklarının bazısını
kendilerine tattırmak için ki rücu' etsinler. (Elmalı)
Zaharel fesadü fiyl berri vel bahri Bima
kesebet eydinNas insanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve
denizde bozulma ve dengesizlik meydana geldi. li yüziykahüm ba'dalleziy amilu leallehüm
yerci'ûn neticede, sonuçta Allah, yaptıkları kötü sonuçtan bir
kısmını belki vazgeçerler diye kendilerine tattıracaktır.
Faizci bir dünya görüşünün
ürettiği insan tipi budur işte. Sonuç; karada ve denizde fesat çıkarmak,
karaları ve denizleri kokutup kirletecek kadar muzır bir türe dönüşebilir
faizci bir kafa. Çünkü tek dünyalı düşünüyor. Parçayı bütünden kopuk algılıyor.
Onun içinde ne olacak ki der. Yani kendi kullandığı aerosolün ozonu delmede bir
katkıda bulunacağını hiçe sayar. Bunun bir kul hakkı, bir tabiat hakkı bir eşya
hakkı, bir doğa hakkı olduğunu aynı zamanda hukukullaha girdiğini, Allah hakkı
olduğunu unutur.
Günümüzde olan budur maddi ve
manevi alanlarda ki aç gözlülük ve bencillik Allah’ın yer yüzünde ki misafiri
olan insanın sorumsuzca misafir haneyi tahrip ve kirletmesine yol açıyor.
Düşünün, misafirsiniz, konuksunuz. Ama misafirhaneyi kirletiyorsunuz. Bu neden
olur? İki şeyden dolayı olur. Ya ev sahibine karşı başkaldırıyorsunuz ve gasp
rolüne, burası benim değil mi diyorsunuz, ya da ev sahibini bilmekle birlikte
saygısızlık ediyorsunuz. İkisi de suç, ikisi de günah. Onun için böyle bir kafa
yapısı, böyle bir tasavvur işte sonuçta varacağı yer budur.
Suların ve havanın kirlenmesi,
canlı nesillerinin yok olması, küresel ısınma, zararlı gazlarla ozon
tabakasının delinmesi, iklimlerin değişmesi bütün bunlar hep insanoğlunun
yaptıkları yüzünden karada ve denizde çıkardığı fesat.
Geri dönüşten bahsediyor leallehüm
yerci'ûn umulur ki tevbe edersiniz, geri dönerler diyor geri dönerler. İşte
geri dönüşe davet ettiği içindir ki bir kısmını tattırıyor. Eğer hepsini
tattırsa o zaman geri dönme imkansız olur. Faiz fesadı artırıyor, zekatsa
ıslahı besliyor. Yukarıyla irtibatını da böyle kurabiliriz.
42-) Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kabl* kâne ekseruhüm müşrikiyn;
De ki:
"Arzda gezip dolaşın da (sizden) öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Onların
çoğunluğu şirk koşanlardı!" (A.Hulusi)
42 - De
ki Arzda bir gezin de bakın: bundan evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların
ekserisi müşrik idiler. (Elmalı)
Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kabl de ki dolaşın yeryüzünü ve daha önce
yaşamış günahkarların akıbeti basılmış görün. Kur’an da 7 – 8 yerde doğrudan
emir kipiyle gelen bu tür ayetler gözlem ve geziyi bilgi elde etme yollarından
biri olarak telakki eder. kâne ekseruhüm müşrikiyn zaten onların çoğu
Allah’tan başkasına ilahi vasıflar yakıştırmışlardı.
43-) Feekım vecheke liddiynil kayyimi min kabli
en ye'tiye yevmün lâ meredde lehu minAllâhi yevmeizin yessadda'un;
Allâh'tan,
geri çevrilmesi mümkün olmayan süreç (ölüm) gelmeden önce, vechini (şuurunu), Din-i Kayyim'e doğrult (İslâm'a
- her şeyin Allâh'a mutlak teslim olduğu gerçeğine) ki, o süreçte (insanlar) bölük bölük ayrılırlar. (A.Hulusi)
43 - De
de yüzünü o doğru ve sâbit dine tut, Allah dan reddine hiç çare olmayan bir gün
gelmezden evvel ki o gün hep ayırt olurlar. (Elmalı)
Feekım vecheke liddiynil kayyimi min kabli en
ye'tiye yevmün lâ meredde lehu minAllâh haydi Allah tarafından
takdir edilmiş geri çevrilmesi imkansız olan gün gelmezden önce yüzünü doğru ve
asıl dine çevir.
Yeniden 30. ayette ki konuya
döndü. Yani bütün bu açıklamalardan sonra daha mı çevirmeyeceksin yüzünü, daha
fıtratına dönmeyecek misin dercesine. Yüzünü doğru ve asıl dine çevir. Din
sadece vicdana hapsedilemeyen, aksine ekolojik dengeden ekonomik hayata kadar
sosyal ve kozmolojik her alanda yansıması olan kapsamlı bir kurum olduğunun da
delilidir geçtiğimiz ayetler, daha önce tefsir ettiğimiz ayetler.
yevmeizin yessadda'un işte o gün
herkes hak ettiği yere yerleşecek.
44-) Men kefere fealeyhi küfruh* ve men amile
salihan feli enfüsihim yemhedun;
Kim
küfür (inkâr)
eder ise, onun inkârı kendi zararınadır... Kim de imanın gereğini uygularsa,
kendi nefsi için hazırlamış olur (yaptıklarının
karşılığını). (A.Hulusi)
44 - Her
kim küfrederse küfrü kendi aleyhinedir, her kim de salâh ile çalışırsa sırf
kendileri için döşemiş olurlar. (Elmalı)
Men kefere fealeyhi küfruh küfreden
kişi, küfrünün sorumluluğunu sırtlanacak ve men amile salihan feli enfüsihim yemhedun
salih amelde bulunanlar ise kendi yararlarına iyi bir hazırlık yapmış
olacaklar.
Dinin emir ve yasaklarından çıkar
sağlayan Allah değil insandır dostlar. Zarar görende doğal olarak insandır. Bu
ayet bu gerçeği dile getiriyor.
45-) Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihati
min fadliHİ, inneHU lâ yuhıbbül kâfiriyn;
(Allâh,) iman edip imanın
gereğini uygulayanlara kendi fazlından karşılık versin diye... Muhakkak ki O,
hakikat bilgisini inkâr edenleri sevmez! (A.Hulusi)
45 - Çünkü
iman edip de salih salih işler yapanlara fazlından mükâfat verecek, çünkü o
kâfirleri sevmez. (Elmalı)
Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihati min
fadliH sonuçta Allah iman eden ve salih amel işleyenleri kendi
lûtfuyla ödüllendirmiş olacak. inneHU lâ yuhıbbül kâfiriyn kuşku yok ki Allah
inkar edenleri asla sevmez. Allah sevmezse dünya sevse neye yarar. Allah
severse zaten sevdirir, sevindirir. Onun için bakınız rabbimiz; yakarım, şöyle
yaparım, böyle yaparım demek yerine Allah sevmez diyor. Sevgi bir numara
terbiye edici olarak kullanılıyor.
46-) Ve min âyâtiHİ en yursilerriyâha
mübeşşiratin ve liyüziykaküm min rahmetiHİ ve litecriyel fülkü Bi emriHİ ve li
tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
O'nun
işaretlerindendir, rüzgârları müjdeciler olarak irsâl etmesi; size rahmetinden
tattırması ve gemilerin O'nun hükmünce akıp gitmesi için... O'nun fazlından
talep etmeniz ve değerlendirerek müteşekkir olmanız için. (A.Hulusi)
46 - Ve
onun âyetlerindendir müjdeciler halinde rüzgârlar göndermesi ki hem rahmetinden
size tattırmak için, hem emriyle gemiler akmak için, hem arayıp fazlından
kazanmanız için, hem gerek ki şükredesiniz diye. (Elmalı)
Ve min âyâtiHİ en yursilerriyâha mübeşşiratin
nitekim yağmurun müjdecisi olarak önden rüzgarları göndermesi onun kudretinin
de bir delilidir.
Evet, yağmur Kur’an da nerede
geçse vahiye bir atıf olarak kullanılır kinaye olarak kullanılır. İrsal; Resule bir atıf. Mübeşşirat; müjdeci. İşte peygamberin müjdeci
ve uyarıcı olarak gönderilmesi. Telmih yoluyla vahiy ve nübüvvete birer atıftır
bunlar.
ve liyüziykaküm min rahmetiHİ bu
sayede size rahmetini tattırmakta ve litecriyel fülkü Bi emriH gemileri yasası
sayesinde yüzdürmekte. Hayat okyanusunda yüzen bir gemisin ey insan. Haritan
olmalı vahiyden. Pusulan olmalı akıldan, rotan olmalı istikametten, kaptanın
olmalı peygamberden. Rüzgarın enerjin olmalı azık ve ibadetten. İşte sen o
zaman bu denizde batmadan yol alabilirsin. Adeta bunu hatırlatıyor.
ve li tebteğu min fadliH yine bu
sayede O’nun lûtfundan pay almaktasınız. ve lealleküm teşkürun umulur ki şükrünü eda
edersiniz.
47-) Ve lekad erselna min kablike Rusülen ila
kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fentekamna minelleziyne ecremu* ve kâne hakkan
aleyna nasrul mu'miniyn;
Andolsun
ki, senden önce de kendi toplumlarına Rasûller irsâl ettik de onlara açık
deliller olarak geldiler... Biz de suç işleyenlerden intikam aldık... İman
edenlere yardım etmek hakkımızdır. (A.Hulusi)
47 - Celâlim
hakkı için senden evvel bir çok Resulleri kavimlerine gönderdik de onlara
beyyinelerle vardılar, onun üzerine cürüm işleyenlerden intikam aldık,
müminlere ise nusrat uhdemizde bir Hakk oldu. (Elmalı)
Ve lekad erselna min kablike Rusülen ila
kavmihim doğrusu senden önce de kendi kavimlerine elçiler gönderdik. fecauhüm Bil
beyyinat ve onlara hakikatin apaçık delilleriyle gelmiştiler. fentekamna
minelleziyne ecremu en sonuçta suç ve günahta direnen kimselere
yaptıkları günahın acısını tattırdık. Evet, intikam budur. Yapana yaptığının
acısını tattırmak. Yani yapanın yanına
kar bırakmadık. Siz de yaparsanız yanınıza kar kalacağını sanmayın.
Allah suyu getirenle testiyi kıranı bir tutmayacaktır. Adalet bunu gerektirir.
ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn
zaten inananlara yardım etmek üzerimize aldığımız bir görev idi. Bu da ilginç
dostlar. Mü’minler, Allah’a güvenenler hayal kırıklığına uğramayacaklar özeti
bu.
48-) Allâhulleziy yursilurriyâha fetüsiyru
sehaben feyebsütuhu fiys Semai keyfe yeşau ve yec'alühu kisefen feteral vedka
yahrucü min hılalih* feizâ esabe Bihi men yeşau min ıbadiHİ izâ hüm
yestebşirun;
Allâh'tır
ki, rüzgârları (ilham yollu fikirleri) irsâl eder de bulutları (veri
tabanındaki düşünceleri) sürer; onu (o düşünceleri) nasıl
isterse öylece semâda (bilinçte) yayar ve onu parça parça kılar (analizler yaptırır);
böylece yağmurun (keşfedilen ilmin) onun aralarından çıktığını görürsün... Onu kullarından
dilediğine isâbet ettirince, bir de bakarsın ki onlar müjde edilen ile
neşelenip seviniyorlar. (A.Hulusi)
48 - Allah
odur ki rüzgârları gönderir de bir bulut savururlar, derken onu Semâda nasıl
dilerse öyle serer, parça parça da eder, derken yağmuru görürsün aralarından
çıkar, derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal yüzleri
gülüverir. (Elmalı)
Allâhulleziy yursilurriyâha fetüsiyru sehaben
rüzgarları elçi gibi göndererek bulutları tetikleyen O Allah’tır. feyebsütuhu fiys
Semai keyfe yeşau ve yec'alühu kisefe artık onları semada nasıl
isterse öyle yayacak, dahası parça parça edecektir. feteral vedka yahrucü min hılalih
derken sen ey muhatap, ey bu ilahi hitabın muhatabı bulutların bağrından
yağmurun boşaldığını görürsün feizâ esabe Bihi men yeşau min ıbadiH bir de onu
kullarından dilediği kimselerin üzerine yağdırmaya görsün. izâ hüm yestebşirun işte o an onlar
sevince gark olurlar.
Evet, açık değil mi. Aslında bu
ayetlerde vahiy ve peygamberin gelişiyle insanların ona karşı tavırları
arasında müthiş bir atıf var. Ve devam edelim;
49-) Ve in kânu min kabli en yünezzele aleyhim
min kablihi le müblisiyn;
Hâlbuki
bundan önce, kendilerine (yağmur - ilim) indirilmeden önce elbette mublisîndiler (hakikatle bâtılı birbirine karıştırıp, ayrımını yapamayan). (A.Hulusi)
49 - Önce
o kendilerine indirilmezden evvel ümidi kesmiş ye'se düşmüş iseler de. (Elmalı)
Ve in kânu min kabli en yünezzele aleyhim min
kablihi le müblisiyn ama aynı kimseler az önce, yani yağmur
indirilmezden önce umutlarını büsbütün yitirmemişler miydi? Yitirmişlerdi.
Evet, şimdi bu iki ayetle Mekke ve çevresinin Resulallah’tan hemen öncesiyle
Resulallah’ın gelişinden sonrasını göz önüne getirin ve karşılaştırın. 46.
ayette ki gibi bu son 2 ayette de vahye ve risalete telmih yapılıyor. Vahiy
öncesi cahiliye karanlığında iyilerin umutsuzluğunun, bakın iyiler umutsuzdu.
Bu karanlık nasıl yarılacak, nasıl bitecek bu zulümat, bu zulüm nasıl sona
erecek, bu dünya nasıl değişecek, ipten kazıktan kopmuş dünyayı kim yerine
yerleştirecek..!
Vahiyle biz nasıl sevince
dönüştüğünü gördük. Dünya şahit oldu. Demek ki aslında umutsuzluğa kapıldığı
insanların bir dönemde bile hala bir ışık vardır, her gecenin en zifiri anı
aydınlığa en yakın anıdır sözü bunu ispat etse gerek. Böylesi her durumda
unutulmaması gereken şey şudur;
ve kâne hakkan aleyna nasrul mu'miniyn
(47). Ayetin son cümlesi mü’minlere yardım etmek boynumuza borç oldu. Budur.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
128.
videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder