B sayfasından devam
32-) Kale inne fiyha Luta* kalu nahnu a'lemu Bi
men fiyha* lenünecciyennehu ve ehlehu illemraetehu, kânet minel ğabiriyn;
(İbrahim) dedi ki:
"Muhakkak ki orada Lût var?" Dediler ki: "Orada kim olduğunu biliriz...
Mutlaka Onu ve Onun ailesini kurtaracağız... Karısı hariç; o geride kalanlardan
oldu." (A.Hulusi)
32 - «Onda
Lût var a» dedi, biz dediler: onda kim var olduğunu pek âlâ biliriz, her halde
onu ve ehlini kurtaracağız, ancak karısı ötekilerden oldu. (Elmalı)
Kale inne fiyha Lut İbrahim; peki
ama dedi Lut’ta onların içinde yaşıyor. Yani Hz. İbrahim’in sıkıntısı Lut ne
olacak, bela geliyor göz göre göre, ama Lut ne olacak. Yani endişe ikisi de
olabilir tabii. Hem bir salih insan, bir salih peygamber: hem de aynı zamanda
bir akraba. Yani aynı zamanda Hz. İbrahim’e iman etmiş ilk mü’min. Bir çok
duygu birden..! İyi ama Lut ne olacak..! Onların içinde yaşıyor.
kalu nahnu a'lemu Bi men fiyha
elçiler; biz onların arasında kimlerin yaşadığını çok iyi biliriz dediler. Yani
sen kederlenme, meraklanma, biz onu çok iyi biliyoruz. lenünecciyennehu ve ehleh sonuçta
onu ve yakınlarını kesinlikle kurtaracağız. illemraetehu, kânet minel ğabiriyn ne ki onun
karısı hariç. Zaten o kadın geride kalanlardan biri olmalıdır, olmalıydı.
Demek ki böyle bir hüküm
verilmiş. Bu hükmün verilmesi boşuna değil, bunu hak etmişti demeye geliyor bu.
Geride kalanlardan biri olmayı hak etmişti. Aynı zaman da bu acıklı, dramatik
aile öyküsünün Kur’an da döndürülüp döndürülüp anlatılmasının bir sebebi;
peygamber eşi de olsa kayırma yok. Bir başka sebebi ise daha önemli. Hidayet
eğer bir peygamberin elinde olsaydı onu en yakınlarına verirdi. Onu
sevdiklerine verirdi. Ama hidayet Allah’ın elinde olan bir inaye, lütuf. Ve
insanın kendi çabasıyla hak ettiği bir lütuf. O çaba göstermemiş, yani hak
etmemiş. Hidayet bir ödül, çaba bir bedel. Her ödül bir bedel karşılığı.
Bedelini ödemeyen o ödülü nasıl alsın. Alamadı. İşte bu.
Ne diyordu efendimiz; Kızım
Fatıma nefsini Allah’ın elinden satın al, babam peygamber deme. Vallahi yarın
senin için de bir şey yapamam. İşte bu ayetlerin Resulallah’ın dilinden
tefsiriydi bunlar aslında. Resulallah’ın bu tip inşai ayetlerle inşa edilmiş
olan tasavvuru böyle algılıyordu olayı.
33-) Ve lemma en caet Rusülüna Lutan si(y)e
Bihim ve daka Bihim zer'an ve kalu lâ tehaf ve lâ tahzen* inna müneccuke ve
ehleke illemraeteke kânet minel ğabiriyn;
Rasûllerimiz
Lût'a geldiklerinde onlar yüzünden fena oldu; onlardan dolayı (olacaklardan dolayı) içi
daraldı... (Rasûllerimiz de) dediler ki: "Korkma, mahzun olma! Doğrusu biz seni
ve senin aileni kurtaracağız... Karın müstesna; o geride kalanlardan
oldu." (A.Hulusi)
33 - Ve
vaktâ ki elçilerimiz Lût’a çıka vardılar onlar yüzünden fenalaştı, ve
haklarında eli kolu daraldı, onlar da: korkma, dediler: ve kader etme, çünkü
biz seni ve ehlini kurtaracağız, ancak karın ötekilerden oldu. (Elmalı)
Ve lemma en caet Rusülüna Lutan si(y)e Bihim ve
daka Bihim zer'a ve elçilerimiz Lût’a gelir gelmez onlar adına derin
bir hüzne kapıldı, ve onlar adına hiçbir şey yapamayıp eli kol döküldü kaldı. Evet, ve daka
Bihim zer'a bu bir deyim, deyimsel bir ibare aslında zer, zera; kol, eli
kolu döküldü kaldı, yani eli daraldı diyor onlardan yana. Ama biz eli kolu
dökülmek deyimini bu gibi durumlar için kullanıyoruz. Elinden bir şey gelmedi.
Çaresizliği ifade eden bir deyimsel ibare.
ve kalu lâ tehaf ve lâ tahzen ama
onlar dediler ki korkma ve üzülme inna müneccuke ve ehleke illemraetek çünkü biz
seni ve yakınlarını, karın hariç. Yukarıda gelmişti burada da geldi. Karın
hariç elbette kurtaracağız. kânet minel ğabiriyn o geride kalanlardan olmak
durumundadır, veya onun geride kalanlardan olduğu malum. Niye? Çünkü eylemi
ortada tercihi ortada.
Tarihi malumata göre Hz. Lût
Sodom’lu biri ile evlenmişti. Eşi Sodom’lu idi. Sodom’lu eş kocasıyla uyumlu
olmasına rağmen akidede bu uyumu sağlamamıştı ve Sodom’lularla Hz. Lût arasında
tercih durumunda kaldığında hemşerilerini tercih etmişti. Yani onlar bizden
mantığıyla davranmıştı. Bizden olsun çamurdan olsun mantığıyla davranmıştı.
Hemşericilik yapmıştı. Hakikati değil batılı sırf bizden diye desteklemişti.
Onun için geride kalanlardan olmayı hak etmişti. Çünkü hakkı ve hakkın biz
tarifini reddetti, batıl bir biz tanımını yaptı ve bu tanıma göre davrandı. Onu
da o biz tanımıyla beraber aynı cezaya çarptırdı Allah.
34-) İnna münzilune alâ ehli hazihil karyeti
riczen mines Semai Bima kânu yefsükun;
"Muhakkak
ki biz şu bölge halkına, bozuk inançları dolayısıyla semâdan bir azap inzâl
edeceğiz." (A.Hulusi)
34 - Haberin
olsun bu karye ahalisinin yapa geldikleri fiskları yüzünden üzerlerine Semadan
bir feci' azâb indireceğiz. (Elmalı)
İnna münzilune alâ ehli hazihil karyeti riczen
mines Semai Bima kânu yefsükun işte bu yüzden biz şu bölge halkına
işleye geldikleri fısk-ı fücur yüzünden gökten yakıcı bir azap, yakıcı bir bela
indireceğiz. Aslında ricz; pislik manasına da gelir, murdarlık manasına da
gelir. Tiksinilecek şey demek. Yani buradaki tabii ki gökten indirilen kokmuş
bir şey değil, fakat kokutan bir şey. Yani manen onları pisliğe bulayan bir
şey. Onların tarih içerisinde kirlenmelerine, altlarının kirlenmelerine yol
açan bir şey. Onun için lanetle anılacaklar ve hatırlandıklarında sanki kötü
bir şey akla gelmiş gibi yüzler buruşturulacak.
35-) Ve lekad terekna minha ayeten beyyineten
likavmin ya'kılun;
And olsun
ki ondan (o bölgeden), aklını değerlendiren bir topluluk için apaçık bir ibret
nişanesi bıraktık. (A.Hulusi)
35 - Ve
celâlim hakkı için ondan bir âyet (bir nişane) bırakmışızdır ki teakkul edecek
bir kavim için beyyine olsun. (Elmalı)
Ve lekad terekna minha ayeten beyyineten
likavmin ya'kılun doğrusu biz ondan geriye akleden bir topluluk için
hakikatin apaçık belgeleri olan işaretler bırakmışızdır.
Evet, onlardan geriye tabii.
Bugün biraz öncede Lût gölünün durumunu izah ettim. Lût gölünde olan olaylar
bugün emareleri ve delilleriyle apaçık insana haykırmakta. Burada bir felaket
gerçekleşti. Hatta kulağıma geldiğine göre uzaydan yapılan bir takım taramalar
sonucunda batan kentlerin yer altında ki kalıntılarına da ulaşılmış. Ama her
halükarda bir bela mahalli var ve bela insanın burnuna kokuyor. Gidenler
bilirler, ben iki kez gittim. Onu gözlemlemeniz mümkün. Doğru bir açı ile
baktığınızda ve olayın arka planını çok iyi bildiğinizde, coğrafyayı da çok iyi
tanıdığınızda gözlerinizle görebilirsiniz belayı. Tabii her şey görene, köre
ne? Görmeyene hiçbir şey yok.
Bir ayet aynı zamanda Lût
imanının imtihanını verdi. İşte bu da bir ayet. Yani imanın imtihanını vermeden
geçmek yok. Sınıf geçmek yok. Yani imtihanın sahibine, alemlerin öğretmeni olan
Rabbül alemiyn’e peygamber, elçi dahi olsanız imtihana sokmadan elinize diploma
verilmiyor. Sınıf geçilmiyor. Bunu söylüyor aslında bu ayetler.
[Ek bilgi; SODOM VE GOMORRA'NIN
BAŞINA GELENLER
Zaman: İÖ 3150-1550
Mekân: Ürdün
Ve Rab Sodom üzerine ve
Gomorra üzerine göklerden kükürt ve ateş yağdırdı; ve o şehirleri ve bütün
havzayı ve şehirlerde oturanların hepsini ve toprağın nebatını altüst etti.
(TEKVİN 19:24-25)
Sodom ve Gomorra kentlerinin
yıkılması Kitabı Mukaddes'in Eski Ahit kitabında anlatılan en ilginç
hikâyelerden biridir ve aynı hikâye Kur'an da da yinelenmiştir. Başlıca
karakterler en büyük patriyark olan İbrahim ile yeğeni Lût'tur.
Kentler bugün de hâlâ geçerli
olan toprak hakları, eşcinsellik, ardıllık ve aile içi zina gibi ciddi ahlaki
ikilemlerin yükü altındaydılar. Olay Kitabı Mukaddes ahlak kuralları için bir
benzetme olarak görülmüşse de, bu kentlerin ve hikâyede anlatılan olayların
varlıkları konusunda herhangi bir kanıt var mıdır?
KİTABI MUKADDES'İN HİKÂYESİ
Hikâyede İbrahim ile Lût, Kenan
topraklarında çobanlar olarak sürülerini otlatırlar. Hayvanlar çoğalınca ülke
ikisine de yetmez. Bunun üzerine İbrahim ayrılmalarına karar verir ve gideceği
yeri ilk seçme hakkını Lût'a verir. Lût, Şeria Vadisinin bol sulu ovasını seçer
ve "havzanın beş zengin kentinden" biri olan Sodom yakınlarına
yerleşir. Diğer kentler Adma, Tseboim ve Tsoar'dır.
Ancak Sodom erkekleri günahkâr
eşcinsellerdir ve Tanrı eğer pişmanlık getirmedikleri takdirde hepsini yok
edeceği uyarısında bulunmuştur. İbrahim, Tanrı ile suçluların yanı sıra dürüst
insanları da yok etmenin ahlaklılığını tartışır; sonunda Sodom'daki tek dürüst
insanın Lût olduğu anlaşılır.
Lût'u Sodom'u bekleyen felaket
konusunda uyarmak üzere iki melek gönderilir. Sodomlular Lût'un tanrısal
ziyaretçilerini duyunca evine gidip görmek isterler. Kötü Sodomlular'ın
melekleri taciz edeceklerinden korkan Lût, kalabalığa onlar yerine iki bakire
kızını sunar. Melekler kapı önündeki Sodomlular'ı kör edip Lût'a ailesini alıp
kaçmasını söylerler.
Tanrı Sodom ve Gomorra
kentlerine kükürt ve ateş yağdırırken Lût karısı ve iki kızıyla Tsoar kentine
kaçmaya başlar. Ancak yolda Lût'un karısı Tanrı'nın arkasına bakmama emrine
uymayınca bir tuz "direğine" dönüşür. Lût, Tsoar'da kalmaya korkarak
kızlarıyla bir mağaraya sığınır. Kızlar uzun bir tecrit döneminden sonra
kendilerine bir çocuk verip soylarının devamını sağlayacak bir erkek
bulamayacaklarından korkarlar. Bu nedenle babalarını sarhoş edip ne yaptığını
fark edemeyeceği bir sırada iğfal etmeye karar verirler. Bu zina birleşmesinden
iki erkek evlat doğar: Moablılar ve Ammonoğulları kabilelerinin ataları olan
Moab ve Ben-ammi.
Bu hikâyenin herhangi bir
noktasının doğruluğu hakkında elimizde hangi kanıtlar vardır? Lût Gölü
bölgesinde Sodom ve Gomorra hikâyesini doğrulayacak bazı doğal ve jeolojik
olgulara rastlanılmıştır. Ayrıca, son zamanlardaki arkeolojik keşifler de
kutsal kitabın hikâyelerine belirli bir inanılırlık kazandırmaktadır.
Sodom ve Gomorra'nın
yıkılması: 16. yüzyıl başlarında bir Alman Kitabı Mukaddes gobleninden ayrıntı.
OLGULARIN DOĞAL OLARAK MEYDANA
GELMESİ
İki büyük kara kütlesinin
birbirlerinden ayrılması sonucunda Lût Gölü'nde sık sık depremler olur. Tarihi
kayıtlardan başka yerlerde kentlerin geçmişte depremlerle yok olduklarını
biliriz ve eğer bunlar fay hattı üzerindeyseler depremler de daha şiddetli
olur. Aynı jeolojik süreç yeryüzünün en alçak su kütlesini de yaratmıştır.
Deniz yüzeyinin yaklaşık 400
metre altında derin bir vadide yer alan Lût Gölü tuz oranı çok yüksek bir
sudur, tuz yoğunluğu dibe doğru giderek artar ve kıyılarında sık sık tuz
oluşumlarına rastlanır. Bu tuz sütunları kimi zaman bir tesadüf sonucu insan
biçiminde olabilir ve Lût Gölü'ne düşen her şey kısa zamanda tuzla kaplanır ve
gölde bakteriler dışında bitki ve hayvan varlığının yaşamasına engel olur. Bu
nedenle Lût'un karısının tuz sütununa dönüşmesi hikâyesinin böyle bir
olağandışı ama doğal süreçten kaynaklandığını düşünmek güç değildir.
Lût Gölü'nün diğer bir garip
özelliği de zift bakımından zengin olmasıdır ve bu da zaman zaman iri topaklar
ya da petrol birikintileri olarak yüzeye çıkar. Sodom ve Gomorra krallarının
Suriye krallarıyla bir savaş sırasında kaçarlarken "zift kuyularına"
düşmeleri olayı da akla bu durumu getirir (Ve Siddim Vadisi zift kuyuları ile
dolu idi ve Sodom ve Gomorra kralları kaçtılar ve orada düştüler ve geri
kalanlar dağa kaçtılar; (Tekvin 14:10)
Dahası, Lût Gölü kıyılarının
yumuşak kireçli topraklarında yumruk büyüklüğünde kükürt toplarına rastlanır.
Eski Ahit'in Sodom ve Gomorra hikâyesini yazanlar, "kükürt taşı"
adını verdikleri bu alev alan topları mutlaka biliyor olmalıydılar. O nedenle
göklerden yağan ateş yağmurunun kentleri yakıp yıktığı hikâyesi bu garip
nesnelerden kaynaklanmış olabilir.
SODOM VE GOMORRA'YI ARARKEN
Kitabı Mukaddes bilginleri ve
arkeologlar yüz yıldan uzun bir süredir Sodom ve Gomorra kentlerinin bulunduğu
yerleri saptamaya çalışmaktadırlar. İlk önceleri bunların Lût Gölü'nün
kuzeyinde mi yoksa güneyinde mı olduğu tartışılmıştı.
De Saulcy, 1851'de Lût
Gölü'nün kuzeybatısında yaptığı bir araştırmada Eriha ve Kumran'ın kayıp
kentler olduğunu ileri sürdü. 1920'lerde Peder Alexis Mallon'un kuzeydoğu
kıyısındaki Teleylat Ghassul'da yaptığı kazılar büyük bir Kalkolitik Dönem (İÖ
yaklaşık 3600) yerleşim birimini ortaya çıkardı ki, bu daha inanılır bir
alternatif olarak görüldü. Bu önerinin aksayan yanı, çoğu bilimadamlarının
Sodom ve Gomorra hikâyesinin yeraldığına inandıkları Tunç Çağı'nda (İÖ
3150-1550) bu alanda bir yerleşim izine rastlanılmamış olmasıydı.
1896'da bugünkü Şeria'da
Medeba'da 6 ile 7. yüzyıldan kalma bir mozaik harita bulundu. Bu haritada
Lût'un kaçtığı ilk kent olan Tsoar, Lût Gölü'nün güneydoğu uçundaydı. Klasik
tarihçiler Diodorus, Strabon, Joscphus ve Tacitus ve daha sonra ortaçağ Arap
coğrafyacıları Yakut, Mesudi, Mukaddesi ve İbn Abbas bu bölgeyi tarif
etmişlerdi.
William F. Albright, Rahip
Melvin G. Kyle, Peder Alexis Mallon ve diğerleri 1924'te bölgeyi araştırarak
Tsoar'ın yerini doğrulamaya çalıştılar. Tsoar'ın Moab ülkesi olarak saptanması
kendilerini, Kitabı Mukaddes'te Arnon olarak belirlenen Mucip Nehri'nin
güneyini araştırmaya yöneltti. Lisan yarımadasını ve yakınlardaki vadileri
araştırdıktan sonra çağdaş Safi kasabasının eski Tsoar olduğunda karar
kıldılar. Sir John Maundevil de 1322 ile 1356 arasında Safi'yi ziyaret
ettiğinde bu kuramı çok daha önce ileri sürmüştü.
Sodom ve Gomorra'nın
araştırılmasına 1930'larda Lût Gölü'nün güneyindeki sığ havzayı araştıran Le
P.F.M. Abel, F. Frank ve Nelson Glueck katıldılar. Bu tuz kaplı alan Eski
Ahit'in "tuz denizinin yanındaki Siddim vadisi" tanımına uymaktadır
(Bunların hepsi Siddim vadisinde [bir tuz denizidir] birleştiler,-Tekvin 14:3).
Konstantinos Politis
tarafından yapılan son araştırmada Safi'nin gerçekten Tsoar olduğu anlaşıldı ve
tam da Medeba haritasının gösterdiği yerde çıkmıştı.
"Havza şehirleri"nin
(Ve Lût, Havza şehirlerinde oturdu ve Sodom'a doğru çadır kurardı; Tekvin 13:
12} Lût Gölü'nün suları altında kaybolmuş olduğu önerisi ilk kez 4. yüzyıl
hacılarından Egeria tarafından ileri sürülmüştür.
Çok daha sonra 19. yüzyıl
sonlarında William Lynch'in, Albright'ın ve Kyle'ın denizin kuzey ucunda
olduğunu bildirdikleri birkaç küçük ada, günümüzde su altında kalmıştır. Lût
Gölü günümüzde, ABD'nin uzay kuruluşu olan NASA tarafından, uydu fotoğrafları
ve suyun altında da deniz tabanı incelemeleriyle araştırılmaktadır.
Araştırmalar sonucunda ulaşılan genel yargıya göre, Sodom ve Gomorra'nın,
kıyıdan çok, Lût Gölü'nün altında bulunabileceği kuramı kesinlikle inanılır
gibi görünmektedir.
(Solda) Şeria'da Medeba'da
bulunan 6-7. yüzyıl mozaik haritasında Lût'un Tsoar kenti dışında sığındığı yer
gösteriliyor. (Ortada) Bab ed-Drah kazısında Erken Tunç Çağı'na (İÖ yaklaşık
3000) ait yanmış bir yerleşim alanı. (Sağda) Tuzdan oluşmuş Sodom Dağı'nın
(Cebel Usdam) içi. Su, tuzu eriterek bu yüksek mağaraları oluşturuyor.
SON ARKEOLOJİK KANITLAR
Paul Lapp, Walter Rast, Thomas
Shaub ve Burton MacDonald tarafından yakın zamanlarda eski kıyı boylarında ve
Lût Gölü'nün güney havzasının jeolojik fay hatlarında araştırmalar ve kazılar
yapılmıştır.
Araştırmacılar 1970'li ve
80'li yıllarda oralarda bir zamanlar büyük yerleşim alanları olduğunu
keşfetmişlerdir. Bab ed-Drah gibi bazıları Erken Tunç Çağı'nda (İÖ yaklaşık
3000 yılları} yanarak yok olmuşlardır. Bunlar efsanevi "havza
şehirleri" olabilirler mi? 1976'da bu kentlerin Suriye'deki Ebla'da
bulunan Erken Tunç Çağı tabletlerinde yer aldıkları saptanmıştır. Bu keşif,
kentlerin tarihi varlıklarını doğrulamakta mıdır?
Konstantinos Politis
1990'larda Safi yakınlarında Deyr'Ayn'Abata'yı kazmış ve ilk Bizans
Hıristiyanları'nın Lût'un, Sodom ve Gomorra'nın yıkılmasından sonra Kitabı
Mukaddes'te anlatılanlara göre, sığındığı mağara olduğuna inanılan mağaranın
üzerinde inşa edilmiş bir kilise kalıntısı bulmuştur.
Erken ve Orta Tunç çağlan
kalıntılarının bulunması da mağaranın Tekvin hikâyesinin geçtiği söylenen
dönemde iskân edildiğini göstermektedir. Bu arada yakın çevrelerdeki kazılarda
da benzer Orta Tunç Çağı eserlerine rastlanılmıştır.
Eski Ahit aslında bir ahlaki
rehberlik kitabı olarak görülüyorsa da, çağdaş arkeolojik ve jeolojik
keşiflerin Sodom ve Gomorra hikâyesinin yer almış olabileceği fiziki ve tarihi
mekânları doğruluyor olması gayet ilginçtir. (FAZIL
MUSTAFA TAŞÇI- Tarih öğretmeni) ]
Devam ediyor.D sayfasına geçiniz.
125. videoyu toplu olarak burada
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder