6 Aralık 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. ANKEBUT (36-40)(125-D)



C sayfasından devam

36-) Ve ila medyene ehahüm Şu'ayba* fekale ya kavmi'budullahe vercül yevmel' ahıre ve lâ ta'sev fiyl' Ardı müfsidiyn;

Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı... Dedi ki: "Ey yurttaşlarım... Allâh'a ibadet edin, sonsuz geleceğe iman edin ve bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık yapmayın." (A.Hulusi)

36 – Medyene de kardeşleri Şuayb’ı, vardı dedi ki: ey kavmim, Allaha ibadet edin de son güne Ümit besleyin; müfsitlikle yer yüzünü berbat etmeyin. (Elmalı)


Ve ila medyene ehahüm Şu'ayba Medyen’e de soydaşları Şu’ayb ı göndermiştik. Meyden gelişmiş bir tarım ve ticaret uygarlığı idi. Bugünkü Akabe körfezine yakın, yine Amman vadisi boyunca uzanan gerçekten yemyeşil bir bir bölgede kurulmuş bir uygarlıktı. Daha önce A’raf suresinde, hicr suresinde, enbiya suresinde, kasas suresinde geçti. oralarda da açıklamasını yaptığımız için burada fazla değinmeyip geçelim.

fekale ya kavmi'budullahe vercül yevmel' ahıre ve lâ ta'sev fiyl' Ardı müfsidiyn ve o, kim? Hz. Şu’ayb, Medyen’e gönderilen peygamber. Ey kavmim demişti, Allah’a kulluk edin, o ki ahiret gününe umutla bakabilesiniz, yani eğer ahiret gününden umut etmek istiyorsanız yalnız Allah’a kulluk edin. Dahası yer yüzünün fesadıyla sonuçlanacak düzenbazlıklar yapmayın demişti, veya yapmayasınız. Allah’a kulluk ederseniz bunu yapmazsınız, bundan kaçınır ve sakınırsınız demişti.

vercül yevmel' ahır reca, sonunda sevinç olan beklenti emektir reca. Rica şeklinde Türkçe ye geçmiş. Sonunda beklentinizin karşılanacağını umarak beklentinizi ifade etmek. Aslında erguvan aynı kökten gelir. Urcuvandır aslı. Urguvan, reca dan gelir. Neden erguvana böyle bir kökten isim verilmiş? Çünkü açtığı zaman baharı müjdeler. Pes pembe, sanki bir cennet gülü gibi açar görenin içinde baharlar estirir, görenin içine umut üfler. Onun için urcuvan, bizim Türkçemize erguvan diye geçmiş.


37-) Fekezzebuhu feehazethümür recfetü feesbahu fiy darihim casimiyn;

Onu (Şuayb'ı) yalanladılar... Bu yüzden onları o şiddetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökmüş hâlde kaldılar. (A.Hulusi)

37 - Buna karşı onu tekzip ettiler, derken onları o recfe tutuverdi de yurtlarında dizleri üstü çöke kaldılar. (Elmalı)


Fekezzebuhu fakat onu yalanladılar. feehazethümür recfeh derken şiddetli bir sarsıntı onları yakalayıverdi. feesbahu fiy darihim casimiyn ve kendi diyarlarında cansız dona kaldılar.

Biz okurken ne kadar kolay okuyoruz, fakat yaşayanlar ne dehşet yaşadılar düşünmesi bile zor. Küçük, ona göre kıytırık bir deprem bile ruhlarımız üzerinde bir ömür süren sarsıntılar bırakıyor da, düşünün böyle bir felaketi, düşünün böyle bir belayı. Allah korusun diyelim. A’raf suresinde açıklamıştık. Racfe; şiddetli sarsıntı, deprem manasına geliyor. Evet, yani bela depremi.


38-) Ve 'Aden ve Semude ve kad tebeyyene leküm min mesakinihim* ve zeyyene lehümüş şeytanu a'malehüm fesaddehüm anissebiyli ve kânu müstebsıriyn;

Ad ve Semud'a (da böyle yaptık)... Onların meskenlerinden durumlarını anlamışsınızdır... Şeytan kendilerine yaptıklarını süsledi de onları (Hak) yoldan engelledi... Gerçeği anlayacak hâlde olmalarına rağmen! (A.Hulusi)

38 - Âd’e de, Semûd’e de ki size bunlar meskenlerinden belli olmaktadır, Şeytan onlara amellerini tezyin etmişti de kendilerini yoldan çevirmişti, halbuki gözleri açık adamlar idiler. (Elmalı)


Ve 'Aden ve Semude ve kad tebeyyene leküm min mesakinihim onlara ait mesken kalıntılarının da ayan açık ortaya koyduğu gibi Âd ve Semud kavimlerine de benzer bir akıbet verdik, onlarda aynı akıbete uğradılar.

Âd kavminin akıbeti farklı yerlerde aktarılmıştı. Efsanevi başkenti İrem di. İrem kentinin efsaneleşmesi M.Ö. si tarihçilerinin de diline düşmüştü. Kur’an da bir yerde gelir zaten; İreme zâtil 'ımâd. (Fecr/7) de . sütunlar sahibi İrem kenti. Bugün Yemen le Umman arasında ki tam güney Arabistan’da yer alan Hadramed ile Umman arasında ki bölgede. Ahkaf kum çölü, kum dağlarının olduğu yerde kurulmuş bir uygarlık. Öyle bir belaya uğramıştı ki bu belayı çok değil bu yakınlarda, yaklaşık 20 yıl önce yapılan kazılar ortaya çıkardı. 12 m. Lik kum dağlarının altından muhteşem bir uygarlığın yıkılmış felaket geçirmiş kalıntıları bulundu. Kum denizinin altına girmişti. İşte Âd.

ve zeyyene lehümüş şeytanu a'malehüm zira şeytan onlara işledikleri kötülükleri süslü göstermişti. Evet, aslında alacağımız hisse bu. Belki bu ibare doğrudan hepimize yönelik. Şeytan eylemleri nasıl süsler. Şeytanın süslediği eylemler aslında imajla yetinip eşyanın hakikatine bakmayı akıl etmeyen, yani akletmeyenlerin aldanacağı bir şeydir. Yaldızına takılır.

Yılanın da rengi albenilidir, dünyanın en canlı renkleri, en parlak renkleri yılanlarda bulunur. Fakat rengine aldanıp ta sokmasına izin mi verelim. Onun içim şeytan günahları süslemiştir. Günahların yılan gibi sadece parlak rengine bakıp ta onun akıbetini, arkasında ki zehiri fark etmemek, Yılanın rengine bakıp onu kucaklamaya benzer. Onunla aynı çuvala girmeye benzer. Tasavvuru şeytana inşa ettirmek işte bu. eşyanın imajıyla yetinenler hakikatini göremezler.

fesaddehüm anissebiyli ve kânu müstebsıriyn sonunda onlar üstelik açık göz ve uyanık geçinen kimseler oldukları halde yoldan saptılar. ve kânu müstebsıriyn uyanık kimseler oldukları halde, Yani ben bunu uyanık ve açıkgöz diye çevirdim. Belki peygamberleri kendilerine hakikati gösterip onlar da hakikati gördükleri halde diye de anlaşılabilir. Ama birinci mana bana daha doğru geldi, daha müraccah geldi.

Uyanık geçiniyorlardı çünkü medeniyet kurmuşlardı, ileri uygarlıktılar. Çağdaşlarından ileri olmaları kendilerini küstahlaştırmıştı. Kurdukları medeniyetin altı boşalıyordu. Ahlak ile desteklenmemiş bir uygarlık, kuranların tepesine yıkılırdı. Bunu görmediler, göremediler. İmaja yatırım yaptılar ama içini boşalttılar, içeriğini bom boş yaptılar. Ruh yoktu.

Biliyorum aklınıza bugünlerden de bir şeyler geliyor. Tıpkı bugünkü batı uygarlığı gibi içini boşaltıp dışını sıvadılar ve nasıl altının oyulduğunu görmediler. İnsandan kesip eşyaya yatırdılar. İnsanın insanlığını oyup, insanın imajına yatırdılar ve sonuç insanın ölümü.


39-) Ve karune fir'avne ve hamane ve lekad caehüm Musa Bil beyyinati festekberu fiyl Ardı ve ma kânu sabikıyn;

Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı (da böyle yaptık)... Andolsun ki Musa onlara apaçık deliller olarak geldi de; dünyada benlik - büyüklük tasladılar... Oysa (gücümüzün) önüne geçemezlerdi! (A.Hulusi)

39 - Karun’a ve Firavun’a ve Hamân’e de, celâlim hakkı için onlara Musâ beyyinelerle geldi de onlar o yerde kibirlenip kafa tuttular, halbuki önüne geçecek değillerdi. (Elmalı)


Ve karune fir'avne ve haman Karun, Firavun ve Haman’da aynı akıbete uğradı.

Bu üçlüye dikkat. Bu üçlü Kur’an da birkaç yerde daha üçü bir yerde gelir. Yani beşi bir yerde gibi, üçü bir yerde gelir. Üç erki temsil eder aslında. Karun ekonomik erki, Firavun siyasal erki, Haman ideolojik erki. Bu üçü birleşti mi zulüm katmerli olur. Bu üçü birleşti mi Firavun sistemi ortaya çıkar. Ekonomik erk, siyasal erk ve ideolojik erk. Zulmün üç sacayağı bunlar. Karun’un kıssasına bir önceki surede ayrıntılı olarak değinilmişti. Kasas/76. ve diğer devamındaki ayetlerinde. Onun için burada uzun uzadıya durmayacağız. Ama sadece şunu söylemekle yetineyim, Karun tüm zamanlar boyunca gördüğünüz homo ekonomikus, yani ekonomik insan, ekonomi insanı tipidir. O kendisine imtihan için verilmiş serveti Allah’a karşı kullanan bir tip. Yani servetin bir sınav aracı olduğunu unutup serveti bir güce çevirerek insanlara tahakküm aracına dönüştüren bir tip.

ve lekad caehüm Musa Bil beyyinat doğrusu Musa hakikatin apaçık delilleriyle onlara gelmişti. festekberu fiyl Ard fakat onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar.

Bu estekbar sözcüğüne dikkat değerli dostlar. Kötülüğün bu prototiplerinin ortak özelliği bu. İki özelliği var tekebbür ve estekbar. Tekebbür bireysel, estekbar sistemle ilgilidir. Tekebbür; küstahlık, kendini beğenmişlik, bencillik.

Bu günkü batı uygarlığına bakın egosantriktir. Ben merkezcidir. Onun için harita da bile kendisini yukarı getirir. Onun için kendisini 1. dünya ilah eder siz  2., 3. 4. dünyasınız. Onun için kendisi merkezdir, ona göre siz yakın doğu, uzak doğu, orta doğusunuzdur. Yani kendisine ne kadar uzak ve yakınsanız öyle isimlendirir. Merkez odur çünkü. Böylesine bir bencillik, tabiatta dahil. İşte böyle.

İkincisi ise iystekbar; yani hegemonyacılık, baskıcılık. Çok sever hegemonyayı. Başkalarının üzerinde baskı kurmak ister. Onların değerlerini sömürmek ister. Kendini onlara dayatır. Kendisini evrensel, onları yerel ilan eder. Kendini moda, onları demode ilan eder. Kendini yeni onları eski ilan eder ve yeni olmak ona işgal ve sömürme hakkını vermiş kabul eder, öyle düşünür.

ve ma kânu sabikıyn ne ki onların hiç biride bizi asla aşamadılar. Allah’la ayaklaşmak ve O’nu aşacağını sanmak ne büyük ahmaklık Allah’ım. İşte bunu söylüyor. ve ma kânu sabikıyn onlar aşamadılar diyor. Allah ile yarışmaya kalkmak, Allah ile ayaklaşmaya kalkmak, bu nasıl bir tasavvurun ve zihin dünyasının sonucu. O’nu geçerim haşa. Bu mantığa cevap bu.


40-) Feküllen ehaznâ Bi zenbih* feminhüm men erselna aleyhi hasiba* ve minhüm men ehazethüssayhatü ve minhüm men hasefna Bihil'Ard* ve minhüm men ağraknâ* ve ma kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;

Her birini kendi suçunun sonucuyla yakaladık... Onlardan kiminin üzerine hortum irsâl ettik! Onlardan kimini o korkunç dalgalı ses yakaladı! Onlardan kimini yerin dibine geçirdik... Onlardan kimini de suda boğduk... Allâh onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (A.Hulusi)

40 - Hasılı her birini günahıyla yakaladık, kiminin başına bir taş yağdıran gönderdik, kimini sayha alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de gark ettik, Allah onlara zulmetmiyordu ve lâkin kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Elmalı)


Feküllen ehaznâ Bi zenbih sonuçta her birini günahlarından dolayı enseledik. Evet, yani bu aslında geçmişte kalmış şey değil, ilahi yasaya atıftır. Bundan böyle de enseleriz. feminhüm men erselna aleyhi hasiba ve onlardan kimileri üzerinde bela fırtınası estirdik.

Kim gibi? Âd kavmi gibi, bela fırtınası. Bu fırtına kum dağları altında bıraktı onları, mahvoldular. ve minhüm men ehazethüssayha kimisini de sarsıcı bir azap çığlığı yakaladı.

Evet, kim gibi? Semud kavmi gibi. ve minhüm men hasefna Bihil'Ard yine onlardan bazı kimseleri yerin dibine geçirdik.

Kim gibi? Karun gibi. ve minhüm men ağraknâ bazılarını da boğulmaya terk ettik, Firavun ve yandaşları gibi. ve ma kânAllâhu liyazlimehüm ne var ki onlara zulmeden asla ama asla Allah değildi. ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun ve fakat onlar asıl kendi kendilerine zulmetmişlerdi.

Allah insanı keramet sahibi yarattı, izzet sahibi yarattı, şeref sahibi yarattı. Mahlukatın içinde en şerefli mevkie oturttu. Onlar kendi onurlarını beş paralık ettiler. Kendilerine zulmettiler. İnsana da zulmettiler ve sonuçta Allah onlara yaptıklarının acısını tattırdı. ..Aziyzün Züntikam. (İbrahim/47) olan Allah.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz
125. videoyu toplu olarak burada bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder