a sayfasından devam
3-) Vennehari izâ cellâha;
Onu
açığa çıkartan gündüze, (A.Hulusi)
03 - Ve gündüze: Açtığı zaman onu, (Elmalı)
Vennehari izâ cellâha onun ışığını
ortaya çıkarıp gösteren gündüz şahit olsun. izâ cellâha. “Ha” o güneşe de
gidiyor olabilir ayada gidiyor olabilir. Ama muhtemelen güneşe gidiyordur.
Çünkü aslında gündüzle bire bir ilişkisi olan güneştir. Onun için onun ışığını
ortaya çıkaran gündüz şahit olsun.
Eğer gündüz olmasaydı güneş bizim
için diğer yıldızlardan farksızdı. Yani güneş gündüzümüzün delili olmayacaktı.
Zaten güneş, güneş olduğu için dünya gündüz olmadı Atmosfer olduğu için güneş
dünyayı gündüz yaptı. Yani keramet güneşin kerameti olmaktan daha çok
atmosferin, ortamın kerametidir. Tabii ki Allah’ın ikramıdır.
Dünyanın yüzeyini atmosfer isimli
o gaz tabakalarını çepeçevre kuşatan, flöre sanla kuşatan rabbimiz adeta
florsan’ın enerjisini, elektriğini güneşten alarak sanki yeryüzüne muhteşem bir
florsan lambası döşemiştir.
Bu ortama delalet eder. Bir ışık
kaynağının olması yetmez, mutlaka o ışığı alacak ve yayacak bir ortam lazım.
İnsan da böyle değil mi. İyi insan ortamını bulunca iyi oluyor eğer ortamından
çıkarsa, kötü çevreye giderse iyilik kalmıyor onda, ışık kalmıyor onda. O
kararıyor, karanlık haline geliyor. Onun için ayrıca burada gündüzün nimet
oluşuna, kendisine yemin edilecek bir nimet oluşuna delalet var.
4-) Velleyli izâ yağşâha;
Onu
örtüp kaplayan geceye; (A.Hulusi)
04 - Ve
geceye: Sararken onu, (Elmalı)
Velleyli izâ yağşâha ğaşyeden geceye
yemin olsun. veya o ışığı gizleyen gündüzün ışığını saklayan, bürüyen, kapayan
gece şahit olsun. Gündüz mazi gelmiş, gece muzari gelmiş. İlginçtir gündüz
asıl, gece fer demektir. Gündüz öncelikli gece sonra. Gündüz cevher gece araz.
Böyle anlayabiliriz. Evet, ışık mucizedir aslında biz buradan bunu anlıyoruz.
Onu kaplayıp örten gece şahit olsun.
Fakat zımnen söylenen de şu;
Gündüz görünür diye gece günah işleyenler, günah işlemek için karanlık
arayanlar, karanlığın örtüsünün altına saklananlar; Unutmayın gündüz kadar gece
de şahittir Allah’tan kaçıramazsınız. Bu söyleniyor.
[Ek bilgi;GECE VE GÜNDÜZ (Geniş bilgi)
Dünyamızın kendi ekseni
etrafında dönmesi sonucunda gece ve gündüz oluşumu ile yerel saat farkı olmak
üzere bir çok olay meydana gelmektedir….(Nuray Temur)]
5-) VesSemâi ve ma benaha;
Semâya
ve onu bina edene; (A.Hulusi)
05 - Ve
göğe ve onun bina edene, (Elmalı)
VesSemâi ve ma benaha Sema ve semayı
ayakta tutan nizam şahit olsun. Burada ki “ma” ya eğer mastariye manası
verirsem böyle çevirmeliyim. Semaya ve semayı ayakta tutan nizam şahit olsun.
Ama “ma” ya elleziy manası verirsem ismi mevsul ilgi zamiri manasına. O zaman
bambaşka bir mana çıkar; gök ve göğü bina eden Allah şahit olsun. Fakat hem
“ma” nın Allah’a atfı çok hoş durmayacağı için, hem de bağlamda, önde ve
devamında rabbimizin yaratışına bir dikkat çekiş, O’nun kainata verdiği nizama
bir dikkat çekiş olduğu için “ma“ ya mevsule değil de mastariye manası vermemiz
daha uygun gibi görünüyor bana.
[Ek bilgi; Göğe ve onu öyle
enteresan bir biçimde bina edene yemin olsun. "Allah onu bina etti.
Yüksekliğini yükseltti ve nizamına koydu."(Nâziât, 79/27-28) mânâsınca
onda asılı yıldızları ve cisimleri yaratıp aralarındaki yüksek ve geniş mesafe
ve yükseklik ile beraber birbirlerine bitişik bir bina bölümleri ve parçaları
gibi tam bir kudretle bağlıyarak o yükseklikte denge ve düzenine koyup içinde
yaşanacak yükseltilmiş ve süslenmiş bir bina halinde yapıp düzelten yüce
Allah'a, yahut onu öyle bina edişine, inşa ediş tarzına, kanunlarına. (Elmalı-Tefsir)]
6-) Vel'Ardı ve ma tahâha;
Arza ve
onu yayana; (A.Hulusi)
06 - Ve
yere ve onu döşeyene, (Elmalı)
Vel'Ardı ve ma tahâha yer yüzü şahit
olsun ve onu çepeçevre kuşatan canlı örtü şahit olsun, öyle çevirmiş olayım.
Yine “ma” ya ellezi manası verirsek şu şekilde çevirebiliriz. Yeryüzü şahit
olsun yeryüzünü çepeçevre sarıp sarmalayan Allah şahit olsun. Yine burada da
tercihim birinci manadır.
Tahâ ile Naziat/ 30 ayetindeki
deha, benzer anlamlara gelen benzer iki kelimedir. Aslında iştikak ı ekberde
bunlar birbirine yakın iki kelimedir. Çünkü İştikak-ı ekberde iki kelimenin
asli iki harfi aynı, üçüncü harfi ise mahreçleri birbirine yakın olmak
durumundadır. İşte bu iki kelime tahâ ve deha aynen bu şarta uyuyor.
Bu deve kuşu yumurtası ile
alakalı bir kelimedir. Deve kuşu yumurtasına denmez. Deve kuşu yumurtasının
yuvasına verilen isimdir. Dolayısıyla o yuvada yumurtanın sıvısıyla, nemiyle ve
deve kuşunun yumurtlarken döktüğü sıvı ile yumurtanın şeklini alır. Yer yüzünün
yuvarlaklığına delalet eder. Aslında midha; bir tür golf oyunudur. Hz. Hasan ve
Hüseyin kendi aralarında oynarlarmış bu oyunu. Yani cevizle veya ceviz gibi
yuvarlak taşlarla oynarlarmış. İki kişi oynarmış bir delik açarlar çukur, o
çukura o taşı veya cevizi veya ceviz gibi yuvarlak herhangi bir nesneyi
düşürmek için iki oyuncu yarışırmış. Bugünkü golf oyununun ilkel bir şekli.
Dolayısıyla orada oynanan oyun ve oyunun ana aleti olan ceviz veya ceviz gibi
taşlara da bu isim veriliyor. Onun için yer yüzünün yuvarlaklığına delalet
ettiği açık. Bu mucizevi bir ihbar olsa gerek bundan 1.400 yıl önceki insan
için.
7-) Ve nefsin ve ma sevvaha;
Nefse (bilince) ve onu
düzenleyene; (A.Hulusi)
07 - Ve
bir nefse ve onu düzenleyene, (Elmalı)
Ve nefsin ve ma sevvaha insan
benliği ve onun tesviyesi şahit olsun. Ne demek tesviyesi sevvaha. Mâ
hulikaleh; yaratılış amacı şahit olsun. Veya onu yaratılış amacını verme şahit
olsun. Yaratılış amacı şahit olsun daha doğru bir tercih. Evet, insan var bir
de yaratılış amacı var. İnsan amaçsız yaratılmamıştır demektir.
Evlâ leke
feevlâ.- Sümme evlâ leke feevlâ. Eyahsebul'İnsanu en yutreke süda
(Kıyamet/34-35-36) yazıklar olsun sana ey insan, sonra yine yazıklar olsun, bir
daha yazıklar olsun sana ey insan, yazıklar olsun. Yoksa insan başıboş
bırakılacağını mı sanıyor. İşte burada söylendiği gibi insanoğlu başıboş
bırakılmayacaktır. İnsanoğlu Allah’ın hep hesaba çekeceği bir şah eserdir. Onun
için bu ayette de ifade edilen budur.
8-) Feelhemeha fucureha ve takvâha;
Sonra
da ona (bilince)
hem fücurunu (Hak'tan ve Sistemden sapmanın ne
olduğunu) ve hem de takvasını (korunmasını) ilham edene
ki... (A.Hulusi)
08 - Sonra
da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyleyene ki, (Elmalı)
Feelhemeha fucureha ve takvâha ve nihayet
insan benliğine iyiyi ve kötüyü tanımayı ilham eden şahit olsun. Feelhemeha;
Burada doğrudan Allah’ın şahitliği var.
Feelhemeha fucureha ve takvâha ona iyiyi ve kötüyü tanıma yeteneği ihsan
eden Allah şahit olsun ki, yeminin cevabı geldi;
9-) Kad efleha men zekkâha;
Gerçekten
onu (bilincini)
arındıran kurtulmuştur. (A.Hulusi)
09 - Gerçek
felâh bulmuştur onu temizlikle parlatan, (Elmalı)
Kad efleha men zekkâha kim kendisini
arındırırsa, daha doğrusu geliştirirse o kurtulmuştur, o başarmıştır. Dolayısıyla
biz kim başarmıştır sualini burada sorabiliriz. Başarılı kimdir, başarılı diye
kime denir, biz kime diyoruz Allah kime diyor, biz başarıyı nasıl tanımlıyoruz
Allah başarıyı nasıl tanımlıyor, kariyer planlamasını nasıl yapıyoruz? İşte bu
ayetlerin bize sordurduğu soru bu. Sizin tanımladığı gibi tanımlamıyor Allah
başarıyı ey insanoğlu. Allah’ın başarı dediğine siz başarı demiyorsunuz, sizin
başarı dediğine de Allah başarı demiyor.
Kad efleha men zekkâha kendini
geliştiren kurtuluşa ermiştir. Zekâ aslında artmak demek. Riba ile aynı manaya
gelir, artan gelişen büyüyen. Zekâ ya da kullandıkça arttığı için zekâ
denilmiştir zaten. Zekâta da zekât denilmesinin sebebi budur. Zekât malın
budanmasıydı değil mi, budandıkça ürün artar, budanmayan çubukta üzüm azalır.
Çubuk çoğalır ama üzüm azalır. Dolayısıyla zekâta da budandıkça meyvesi arttığı
için zekât denmiştir, zekât verdikçe artar. Diyeceksiniz ki 40 tan 1 çıkarsa 39
kalır, nasıl artıyor, nihayetinde veriyoruz, artar mı verince. Evet artar, bu
iman matematiğidir, 40 tan bir çıkarsa 400 kalır. Rasyonel matematikte 40 – 1 =
39 dur. İman matematiğinde 40 – 1 = 400 kalır. Dolayısıyla bize Allah iman
matematiğini öğretiyor.
İnsanlar dünyada şirket kursalar
10 kişi olsalar 100 lira kazansalar varsayalım ki 10 ar lira düşer. 10 kişi
arasında kazancı pay etseler 10 ar lira düşer. Ama Allah resulü; Ed-dellü alel hayri kefailihi. Bir
hayra delalet eden, onun işlenmesine sebep olan bizzat onu yapmış gibidir
hadisi çerçevesinde anlarsak bir ahiret şirketi kursalar o zaman; 10 kişi bu
şirkete ortak olsalar ve 100 lira kazansalar, dünya şirketinde olduğu gibi 10
ar lira düşmez. Her birine 100 er lira düşer. Neden? Çünkü bir hayra delalet
eden onu bizzat yapmış gibidir de onun için. Yani diğerinden eksilmez.
Men senne sünneten haseneten felehü ecrühe ve ecrü men amile bihe.
Yani kim bir güzellik koyarsa, kim bir güzel çığır açarsa o çığırdan yürüyen
herkesin ecri ondan eksiltilmeksizin o çığırı açan kişiye. Tersi de geçerli
tabii. Dolayısıyla iman matematiği farklı. Onun için zekat verdikçe artar.
Gerçekte Allah’a verince eksilmez, verince artar. Çünkü gerçekte Allah için
vermek, vermek değil almaktır.
Bir önceki ayetle beraber
düşündüğümüzde Feelhemeha
fucureha ve takvâha Allah insana fücurunu da takvasını da ilham
etti. Ne demek bu? İnsanın içinde, yüreğinde 2 bölge var böyle bir tasavvur
edelim. Birine cennet tohumlarını ekti diğerine cehennem tohumlarını ekti.
Fakat biz cennet tohumlarını suladık, ötekine hiç su dökmedik. Çünkü sevap
cennetin tohumlarını sulamak, günah cehennemin tohumlarını sulamak. İyilik
cennetin kötülük cehennemin tohumlarını sulamak. İman cennetin inkâr cehennemin
tohumlarını sulamak. Biz cennetin tohumlarını suladık ve orası yeşerdi, orası
büyüdü, oradan ürettiğimiz tohumlar ahirette cennetimizin fideleri oldu. Tersi
de geçerli cehennemin tohumlarını suladık, oradan çıkan zakkum ağacı. Öbür
taraftan Tûba çıkacak ama oradan zakkum çıkacak ve cehennemimizin fideliğini
oluşturdu.
İşte burada böyle bir benzetme
yapabiliriz. İnsan her yaptığı şeyle ya içinde ki cennet tohumunu sulamakta, ya
cehennem tohumunu sulamaktadır. Onun için ilham edilmiştir içinde. Rabbimiz istiyor
ki insan cennet tohumunu sulasın,
Devam ediyor c sayfasına geçiniz
Şems suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder