b sayfasından devam
16-) Ve emma izâ mebtelâhü fekadere 'aleyhi
rizkahu feyekulü Rabbiy ehanen;
Fakat
onu belâ ile deneyip geçimini daraltır ise: "Rabbim beni alçaltıp zelil
kıldı" der (isyan eder, sabretmez)! (A.Hulusi)
16 - Amma
her ne zaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakit da rabbim bana ihanet
etti der. (Elmalı)
Ve emma izâ mebtelâhü fekadere 'aleyhi rizkahu
feyekulü Rabbiy ehanen fakat, bu sefer de Allah, rabbi onun rızkını
daraltarak onu sınasa, daraltarak; fekadere 'aleyhi rizkahu yani rızkını keserek değil.
Kur’an ın hiçbir tarafında rızık kesmekten söz etmez rabbimiz. Niye? Var olmak
bir rızıktır da ondan. Allah’ın rızık kesmesi durumunda insan değil
fakirleşmek, yok olması lazım. Aldığı nefes bir rızıktır, nabzının her atışı
bir rızıktır. Damarında dolaşan kan bir rızıktır. Hangi birini sayalım ki. Fe Bi eyyi alai Rabbiküma
tükezziban. (Rahman) o halde rabbinizin hangi bir nimetini yalanlarsınız.
Dolayısıyla Allah rızkını kestiğinde insan var olmaz. Var olmak bir rızıktır.
Onun için sadece daraltır sınamak için. Genişletir, daraltır. İşte burada fekadere 'aleyhi
rizkah
rızkını ona sınırlandırdığında, takdir ile verdiğinde, böyle sınırlı
verdiğinde;
feyekulü Rabbiy ehanen rabbim beni
zelil etti, rezil etti, yalnız bıraktı, terk etti der. Ki ekramen in zıddıdır
ehanen. Rabbim bana ikram etti, rabbim beni ikramdan mahrum etti. manasına
gelir. Evet, verince şımarır, alınca veya kısınca umut keser. Fecr suresinin bu
iki ayetinin 15 – 16. ayetlerinin özeti bu. Ama burada imtihan sırrı dünya,
servet. Ve imtihan; servetin çokluğu ve azlığı değil aslında. Servete bakış
açımız. Dolayısıyla Allâhu yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir. (Rad/26)Allah
dilediğine rızkı genişletir, dilediğine daraltır diyor Kur’an ımız.
Belki şöyle de çevirebiliriz
Allah dileyenin rızkını genişletmeyi diler, dileyenin rızkını daraltmayı diler.
Bilmiyorum burada dileme insana ve Allah’a atfı ne kadar doğru olur. Fakat hiç
şüphesiz ki rızkın bir kesbi boyutu, bir de Vehbi boyutu var. Vehbi boyutu çok
önemli. Ve fiys Semai rizkuküm ve ma tu'adun.
(Zariât/22) rızkınız gökten gelir, göktedir yani ve daha sizin için vaad edilen
neler vardır orada. Ama insan saklanmış olan, kendisi için konulmuş olan rızkı
bulmak için tabir caizse duvarı yoklaması lazım. Tık tık, tık tık, tık tık
vurması lazım. Allah benim rızkımı acaba buraya mı koydu, buraya mı sakladı
diye onu yoklaması ve araması lazım. Eğer aramış bulamamışsa tamam
anlaşılmıştır ki o kadar. Ama aramamışsa kendisine ayrılmış olan rızkı
kendisinin ayağına gelmez. Çünkü efendimizin buyurduğu gibi insan kuş değil.
Eğer kuşlar kadar mütevekkil olsaydınız rızkınız da kuşlar gibi ağzınıza
konardı buyuruyor. İlginç..! Onun için insana akıl verilmiş irade verilmiş.
İnsan akıl ve iradesini kullanarak arar.
Fakat bu
manada rızık asla haklılık ve haksızlık ölçüsü değildir. Servet haklılık ve
haksızlık ölçüsü değildir. İşte bu ayetler serveti Mekke liler gibi, ki Mekke
liler öyle diyorlardı. Biz haklıyız, Muhammed haklı olsaydı içimizde en
varlıklısı o olurdu. Allah bizi zengin ettiğine göre demek ki bizi destekliyor.
İşte bu sapık düşünceye verilmiş bir cevaptır.
[Ek
bilgi;DÜNYA İÇİN
KİMSEYLE ÇEKİŞME.
Sakın sakın! Sen sen ol,
dünyalık hususunda kimseyle çekişme, didişme. Kimsenin elindeki kısmete mani
olmaya kalkışma. Zira herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde
elinden alınması varsa, o da olur. Bu senin isteğinle olmaz.
Kadere razı olmak; kavga,
çekişme ve didişme sonunda dünyalık elde etmekten daha güzeldir. Zira Allah'ın
takdirine razı olmak her hal ü kârda hayatı güzelleştirir, tatlılaştırır,
huzurlu kılar. (Abdülkadir
Geylani-Öğütler)]
17-) Kellâ bel lâ tükrimûnelyetiym;
Hayır!
Hayır, yetime ikram etmiyorsunuz! (A.Hulusi)
17 - Hayır
hayır doğrusu siz yetîme ikram etmiyorsunuz. (Elmalı)
Kellâ bel lâ tükrimûnelyetiym Yo..’
Ey Mekke liler, ey onlar gibi düşünenler, Allah demek ki beni seviyor ki bana
çok servet verdi diye düşünenler. Yanlış yapıyorsunuz, yamuk düşünüyorsunuz. Alakası
yok lâ
tükrimûnelyetiym düşünün bir, siz
yetime ikram etmiyorsunuz.
18-) Ve lâ tehâddune 'alâ ta'amilmiskiyn;
Yoksulları
yedirip doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. (A.Hulusi)
18 - Ve
bir birinizi miskîni ıt'ame teşvik eylemiyorsunuz. (Elmalı)
Ve lâ tehâddune 'alâ ta'amilmiskiyn
yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor veya yoksulu doyurma konusunda bir gayret
göstermiyorsunuz. Çabanızı sonuna kadar harcamıyorsunuz.
Evet, aslında ameli salih tarif
ediliyor burada. Ameli salih; ıslah edici ameldir. Mutlaka ve mutlaka bozuk bir
şeyi düzeltmek için yapılan ameldir. Aktif iyi ameli salih sahibidir. Yoksa
pasif iyi olur. Pasif iyi aktif kötünün teşvikçisidir. Onun için pasif iyi, iyi
değildir eğer kalkmıyorsa. Pasif iyiyi ayağa kaldırmak gerektir. Onun için
rabbimiz.
Ya eyyühel
Müddessir - Kum feenzir. (Müddessir/1-2) ey yatan iyi, yatmak iyi
olmak için yetmez, kalk ve uyar. Yani başkalarına iyiliği saç, iyilik için
mücadele et, iyiliğin yaygınlaşması için mücadele et. Peygamberlerin mücadelesi
aktif iyilerin mücadelesidir, pasif iyilerin değil. Gerisi mi? pasif iyiler
bencillerdir, kendisi için yaşayan benciller. Kendilerine iyi olanlar, kendisi
için yaşayan bencillerdir başka bir şey değil.
19-) Ve te'külûnettürase eklen lemma;
Mirası
toptan yiyorsunuz! (A.Hulusi)
19 - Halbuki
mîrası öyle bir yiyiş yiyorsunuz ki. (Elmalı)
Ve te'külûnettürase eklen lemma ve
siz mirası yedikçe yiyorsunuz. Böyle, yani silip süpürüyorsunuz manasına gelir
aslında eklen lemma. Lemma; silip süpürmek.
Burada miras maddi de olur manevi
de. Manevi mirası da yiyorsunuz manasına gelir maddi mirasta. Çünkü cahiliye de
maddi miras yemek çok yaygındı. Kardeşi ölür kişinin, kardeşinden kalan
çocuklara kardeşinin mirasını yedirmez, ona konardı. Ailenin reisleri,
büyükleri ve Allah’tan korkmadan miras yerlerdi. Şu anda da hala modern
cahiliye de bile bazı yerlerde hala bu tür şeyler oluyor. Hem maddi hem manevi.
Yani alın terinizi yemiyorsunuz. Hak ettiğinizi yemiyorsunuz, başkalarının
hakkına konuyorsunuz.
20-) Ve tühıbbûnelmâle hubben cemma;
Malı da
pek çok seviyorsunuz, toplayıp yığarcasına. (A.Hulusi)
20 - Yığmacasına.
(Elmalı)
Ve tühıbbûnelmâle hubben cemma ve
malı biriktirmeyi çok seviyorsunuz. Üst üste yığmayı çok seviyorsunuz.
Aslında burada dünyevileşme
hastalığına dikkat çekiliyor Hubbüd-dünyâ
re'sü külli hatîeh dünya sevgisi tüm hataların başıdır diyordu ya Allah
resulü. Size günahlardan bir adam yapın desem ve bu adamın kellesine neyi
yerleştirirsiniz diye sorsam; Kimizi şirki, kimimiz küfrü, kimimiz nifakı, kimimiz
zinayı, kimimiz hırsızlığı, kimimiz cinayeti diyecektir. Ama Allah resulü
günahtan yapılmış adamın kellesine neyi yerleştiriyor biliyor musunuz? Dünya sevgisi.
Dünya sevgisi tüm hataların temeliymiş demek ki. İşte dünyevileşme dediğim de
bu. Müslüman İsrail oğullarını Yahudileştirenler de buydu işte ve bu ümmeti
bekleyen en büyük tehlike de budur Allah resulünün verdiği habere göre.
21-) Kellâ izâ dükketil'Ardu dekken dekkâ;
Hayır,
(böyle yapmayın)!
Arz (beden sarsılıp), darmadağın edildiğinde, (A.Hulusi)
21 - Hayır
hayır, Arz «dekken dekkâ» düzlendiği. (Elmalı)
Kellâ yo..! böyle yapmayın, böyle
davranmayın izâ
dükketil'Ardu dekken dekkâ bir gün gelir yer yüzü korkunç bir
sarsılışla sarsılır. Dekan dekkâ; Aslında mecazı red içindir. İki kez ard arda
geliyorsa, mastar mecazı reddetmek için gelir. Yani bu mecaz değil hakikattir.
Siz sanmayın ki rabbiniz size mecazen; işte size mecazen bir öğüt veriyor.
Hayır, hayır, hakikattir. Öyle bir sallar ki 45 senede biriktirdiğinizi 45 sn.
yede yerle bir eder. Görmedik mi?
22-) Ve câe Rabbüke velMelekü saffen saffâ;
(Ölümle) Rabbin (hükmü) ve el Melek (kuvveler) saf saf
dizildiğinde, (A.Hulusi)
22 - Ve
rabbinin emri gelip Melek «saffen saffâ» dizildiği vakit. (Elmalı)
Ve câe Rabbüke velMelekü saffen saffâ
rabbinin fermanı gelmiş ve melekler saf saf dizilmiş olacaktır o gün. Bir gün
gelecek, bu hayatın da bir sonu olacak ve artık rabbinin fermanı gelecek
diyecek ki; sadece insan değil, insanı misafir eden dünya da ölsün. Dünyanın da
eceli geldi. Onun da ipini çekecek. Kâinatın da eceli gelecek. İşte o gün
veyahut ta hesap günü gelecek. İnsan yaptıklarının hesabını vermek için
çağrılacak.
23-) Ve cie yevmeizin Bicehenneme yevmeizin
yetezekkerül'İnsanu ve enna lehüzZikra;
(İşte) o süreçte, cehennem
de getirilir (Dünya'yı kuşatır)! (İşte) o süreçte, insan hatırlayıp düşünür... (Fakat) Zikra'nın (hatırlamanın) ona nasıl
faydası olur (beden - beyin yok artık ruhu
geliştirecek)? (A.Hulusi)
23 - Ki
Cehennem de o gün getirilmiştir, o insan o gün anlar, fakat o anlamadan ona ne
fâide? (Elmalı)
Ve cie yevmeizin Bicehenneme yevmeizin
yetezekkerül'İnsanu ve enna lehüzZikra yine o gün, o büyük gün
cehennem getirilir ve insan yaptıklarını bir bir hatırlar ne yapmışsa. Hayat
filmi Allah tarafından çekilmiş, artık inkar etmesi mümkün değil, çünkü gök
şahit, sabah şahit, on gece şahit, tek ve çift şahit, gece, gündüz şahit, her
şey şahit. Eli ayağı şahit, gözü kulağı şahit, dili dudağı şahittir nasıl yalan
diyebilsin ki. İşte o gün insan yaptıklarını tek tek görür, hatırlar. ve enna lehüzZikra
fakat bu hatırlamanın kime ne yararı vardır ki.
Demin Kur’an ın iniş sürecinde
ilk geçtiği yer burası. Buruc/10 ayette cehennem azabı ve ateş azabı yan yana
zikredildiğine göre cehennem kelimesinin içinde ateş bizatihi mevcut değil.
Onun için burada felehüm 'azâbu cehenneme ve lehüm 'azâbulharıyk.
(Buruc/10) bu ayetten yola çıkarak cehennemin ille de ateşle değil, her
türlü terbiye edici veya her türlü cezalandırma üslubunun da usulünün
uygulanabileceği bizim aklımızın, aklın ve sırrın ermeyeceği bir cezalandırma
mahalli olduğunu söyleyebiliriz.
24-) Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy;
"Keşke
hayatım (şu yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!" der.
(A.Hulusi)
24 - Ah
der; ne olurdu ben önce hayatım için (sağlığımda hayırlar) takdim etmiş olsa
idim. (Elmalı)
Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy
O gün işin işten geçtiğini, hatırlamanın hiçbir fayda vermediğini, bir ömrü
heba ettiğini, bir ömrü; bir gece gibi bereketsiz kullandığını gören insan, ki
zaten Kur’an söylemiyor mu? Ve yevme ye’adduzzâlimü alâ yedeyhi yekulü ya leytenit
tehaztü maar Rasûli sebiyla; (Furkan/27) o gün zalim adam treni
kaçırmışlığın verdiği dehşetle, hayal kırıklığı ile eline dişlerini
geçirecek diyor kemiklerine; Nolaydım keşke ResulAllah’ı rehber edineydim
diyecek. Ya veyleta leyteniy lem ettehız fülanen haliyla.
(Furkan/27) birilerini rehber edinmiştir zaten dünyadayken. Birilerine; beni şu
cennete götürür, beni şu kurtarır, beni falan sırtına alır, canım ben de mi
düşüneyim, işte falan beni de cennete koyar diye düşündüğü kim varsa onlar için Ya veyleta
leyteniy lem ettehız fülanen haliyla. (Furkan/27) nolaydım keşke nolaydım da falan adamı
kendime dost, rehber edinmeseydim der ama hiçbir işe yaramaz. Diyor ya Kur’an.
Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy
diyecek ki bu insan derin bir pişmanlık içinde; keşke daha hayatta iken,
yaşarken bir şeyler takdim etseydim, kendimi kurtaracak ameller işleseydim. Son
pişmanlık fayda vermeyecek.
25-) Feyevmeizin lâ yu'azzibu 'azâbeHU ehad;
Artık o
süreçte, O'nun azabı gibi hiçbir kimse azap edemez! (A.Hulusi)
25 - Artık
o gün onun ettiği azâbı kimse edemez. (Elmalı)
Feyevmeizin lâ yu'azzibu 'azâbeHU ehad
o gün hiç kimse O’nun tattırdığı can yakıcı mahrumiyeti tattıramaz. Biraz önce
23. ayeti, Yani cehennemin, Kur’an ın iniş sürecinde ilk geçtiği ayeti tefsir
ederken, orada cehennem üzerine söylediğim açıklamalar hatırlanmalı. Burada ki
azab; kelime manasıyla çevirdim, derin mahrumiyet. Allah’tan mahrum olmaktan
daha büyük bir azab yoktur. Hiç kimse öylesini tattıramaz.
26-) Ve lâ yûsiku vesakaHU ehad;
Hiç
kimse O'nun bağladığı gibi bağlayamaz! (A.Hulusi)
26 - Ve
onun vurduğu bağı kimse vuramaz. (Elmalı)
Ve lâ yûsiku vesakaHU ehad ve hiç
kimse O’nun zaptettiği, yakaladığı, enselediği gibi yakalayamaz. Evet, O’nun
yakalayabildiği gibi kim yakalayabilir ki.
27-) Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh;
"Ey
Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine
ulaşmış bilinç)!" (A.Hulusi)
27 - Ey
o rabbine muti' olan nefsi mutmain’ ne. (Elmalı)
Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh
dünyevi nimetlerle tatmin olmuş insan. Tasavvuf ilminde nefis mertebeleri
sayılırken; Nefsi emare, nefsi levvame, nefsi mülhime, nefsi mutmaine, nefsi
razıyye, nedsi mardiyye diye sayılır ya, işte o mertebeler içerisinde kavramsal
olarak yer almış ifade buradan mülhemdir. Ey Allah ile tatmin olmuş insan.
Buradaki nefis insandan farklı bir şey değil, insanın kendisi. Ey Allah’tan
başkasıyla tatmin olmamış insan demektir.
Bana ne ile tatmin olduğunu
söyle, sana kaç paralık adam olduğunu söyleyeyim diyebilirsiniz bana. Eğer bir
insan küçük şeylerle tatmin oluyor, dünya malı ile tatmin oluyorsa o küçük
adamdır. Allah’tan aşağısıyla tatmin olan, dünyalıklarla tatmin olanı
dünyalıklarla satın alırlar. Allah ile tatmin olanı yer yüzünde satın alacak hiçbir
güç yoktur. Onu korkutacak hiçbir kuvvette yoktur.
İşte yer yüzünün tüm zalimleri
Allah ile tatmin olandan korktukları kadar başka hiçbir şeyden korkmazlar. Hz.
İbrahim’in nesi vardı? Nemrut’un orduları vardı, ama Nemrut İbrahim’den korktu.
Musa’nın nesi vardı? Firavunun orduları vardı, ama firavun Musa’dan korktu.
Muhammed (A.S.) nesi vardı? Mekkelilerin parası vardı, pulu vardı, silahları
vardı, adamları vardı, hatırları vardı. Ama İbrahim’in, Musa’nın, Muhammed’in
(A.S.) in rableri vardı, imanları vardı, şahsiyetleri vardı. Yer yüzünde onları
satın alacak servet yoktu. Onun için korktular. İşte burada da o söyleniyor
aslında.
28-) İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeten;
"Radiye
olarak, Mardiye olarak (Seyir ve tasarruf
kemâlâtını yaşayan olarak) Rabbine (Esmâ
hakikatine) dön (şuur olarak)!" (A.Hulusi)
28 - Sen
dön o rabbine hem râdıye olarak hem mardıyye de. (Elmalı)
İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeh
rabbin senden razı, sen de O’ndan razı olduğun halde. Razı olmuş ve razı
olunmuş halde dön rabbine. Rıza tek taraflı değil. Allah senden razı olacak.
Allah razı olsun diyenler, tamam, amin, Allah razı olsun da sen Allah’tan razı
mısın? Tamam insan ben senden razı değilim demeye cesaret edemez. Fakat
haliyle, hareketiyle akşama kadar bir çok insanın yaptığının bu manaya
geldiğini biliyor muyuz. Rabbinden razı olmama hali. Rabbini sorgulamaya
geliyor bir çok şey, o anlama geliyor. Rabbinden razı değil çünkü. Onun içinde
Allah’tan razı olmayandan Allah razı olmaz.
29-) Fedhuliy fiy 'ıbadİY;
"Kullarımın
('sanı varlığı' 'yok'luğa dönüşmüş olarak
işlevlerine devam edenler) içine dâhil
ol!" (A.Hulusi)
29 - Gir
kullarım içine. (Elmalı)
Fedhuliy fiy 'ıbadİY ya Allah’tan
razı olandan? Hani Seyyidina Ali öyle diyor ya; Kefâni fahren en tekuni liy rabben senin bana rab oluşun bana
iftihar olarak, övünç olarak yeter. ve kefânî izzen en ekûne leke
abden Benim sana kul oluşum bana şeref olarak onur olarak yeter. ve ente kema uhibbu sen; tam benim
sevdiğim gibi bir Allah’sın Fec’alniy
kema tuhibbu. Sen de beni sevdiğin gibi bir kul et. Amin.
İşte bu. Allah’tan
razı olmak bu. Fedhuliy fiy 'ıbadİY Allah’tan razı olanlar böyle
derlerdi. İşte Allah’tan razı, ve Allah’ın da kendisinden razı olduğu insanın
akıbeti bu olacak. Kendisine şöyle denilecek son demde. Gir kullarımın arasına.
Yani mes’ud kullarımın, cennetlik kullarımın. Veya dünyada ele alırsak bunu;
30-) Vedhuliy cennetİY;
"Cennetim'e
dâhil ol!" (A.Hulusi)
30 - Gir
Cennetime. (Elmalı)
Vedhuliy cennetİY oradan da gir
cennetime. Biz şu yukarıdaki ayetleri Ya
eyyetühen Nefsül Mutmainneh (27) İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeh (28)
ayetleri dünyaya yönelik mi, ahirete yönelik mi anlayacağız. Bu ayetler dünyaya
yönelik anlaşılmalı diye düşünüyorum. Çünkü sahabe de bu ayetleri Hz. Osman
için anlamış mesela daha dünyada yaşarken. Yani ey Cennetle, Allah ile tatmin
olduğun için satılmamış nefis, insan. Rabbin senden razı, sen de rabbinden razı
olarak rabbine kavuş. Bu dünyada ki bizlere bu öğüt zaten şu anda yaşayanlara
bu öğüdün bir faydası yoksa ahirette ne faydası olacak. Rabbim bu öğüdü tutan,
akıbeti cennet olanlar arasına katsın inşaAllah.
Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
Fecr suresinin sonu.
Fecr suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder