b sayfasından
devam
11-) Felaktehamel'akabete;
El
Akabe'ye (o sarp yokuşa) tırmanmayı göze alamadı (insan)! (A.Hulusi)
11 -
Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa. (Elmalı)
Felaktehamel'akabe ve dizinde derman
var mı yok mu bakalım, bakalım bu insan. Sarp yokuşu tırmanmak için hiçbir
bedel ödemedi insan. Evet, Oysa ki Allah insanı dayanıklı yaratmıştı değil mi?
4. ayet öyle diyordu bu surenin; Biz insanı zorluklara karşı, kebed; dayanıklı
yarattık demişti. O ayet ta buraya atıf yapmak için oraya konmuştu.
İyi olmak bedel ister ey insan.
Kötü olmanın bile bir bedeli varken iyi olmanın bedeli olmasın mı? Cehenneme
girmenin bile bir bedeli varken, cennete girmenin bedeli olmasın mı? İyiliğin
bedeli olmasın mı. İnkar ettim demenin bedeli varken iman ettim demenin bedeli
olmasın mı. Bedel ister.
İnsan günah işler, oturur kumara
bir risk üstlenir, bir risk alır. Günah işlemek için bile bir risk alan, ya
Allah’ı razı etmek için hiçbir risk almayacak mı? Böyle olur mu ey insan. Beleş
olur mu ey insan. Cehennem lüzumsuz değil, cennet ucuz değil ey insan. Ama şu
da var; ne kadar ucuz alırsak alalım cehennem en pahalıdır, ne kadar pahalı
alarsak alalım cennet en ucuzdur. Hadise budur.
Felaktehamel'akabe sarp yokuşu
tırmanmak için hiçbir bedel ödemeye yanaşmadı insan.
12-) Ve ma edrake mel'akabeh;
Nedir
bilir misin el Akabe? (A.Hulusi)
12 -
Bildin mi o sarp yokuş ne? (Elmalı)
Ve ma edrake mel'akabe sarp yokuş
nedir bilir misin sen?
13-) Fekkü rekabetin;
(O) esaret bağını çözmektir (bilinci bedenin esaretinden kurtarmak)! (A.Hulusi)
13 -
(Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak. (Elmalı)
Fekkü rekabe evet, bir boynu
zincirinden çözmektir. İşte bu ayet özgürlük çağrısıdır. Tüm çağlara ve tüm
asırlara, yer yüzünün her bir tarafında köleliğin tepile tepile kullanıldığı ve
köleliğin insanlığı inim inim inlettiği bir çağda, daha vahyin ilk yıllarında,
daha muhalefet yıllarında, Allah resulü daha kendi davetini rahatça ve
serbestçe ifa edemediği zor ve kor yıllarda ayet, köleliği kaldırmaktan, boynu
özgür bırakmaktan söz ediyor.
Tabii bunun manevi bir versiyonu
da var anlamak için. Ki İkrime öyle anlamış; İnsanı nefsin isteklerinden, veya
günah zincirinden kurtarmaktır. Şeklinde anlamış ikrime. Böyle de
anlaşılabilir. Ama zahiri ilk anlamamız gereken manadır. Fekkü rekabe Evet, öyle diyordu Hz.
Peygamber Fatıma’ya;
- Ya Fatıma, nefsini Allah’ın
elinden satın al, babam peygamber diye güvenme. Vallahi yarın senin içinde bir
şey yapamam. Ne diyorsunuz? Bu manevi anlama bir delalet İkrime nin anlayışına.
Ebu Hanife der ki; insanın
yapacağı en güzel sadaka, bi,r insanı özgürlüğe kavuşturmaktır. Onun için Fekkü rekabe
zor yokuş diyor. Demek ki zor yokuşmuş.
14-) Ev ıt'amun fiy yevmin ziy mesğabetin;
Yahut
aç olduğu hâlde elindekiyle başkasını doyurmak! (A.Hulusi)
14 -
Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek. (Elmalı)
Ev ıt'amun fiy yevmin ziy mesğabeh
ya da açlık gününde bir yoksulu doyurmak, bir açı doyurmaktır.
15-) Yetiymen zâ makrebetin;
Yakınlığı
olan yetime (yemek yedirmektir). (A.Hulusi)
15 -
Yakınlığı olan bir yetîme. (Elmalı)
Yetiymen zâ makrebe mesela yakını
olan bir yetimi.
16-) Ev miskiynen zâ metrebeh;
Yahut
toprağa uzanıp kalmış yoksula yedirip doyurmaktır. (A.Hulusi)
16 -
Veya toprak döşenen bir miskîne. (Elmalı)
Ev miskiynen zâ metrebeh ya da
yurtsuz yuvasız bir miskini, bir fakiri doyurmak, yurt yuva bulmak, barınak
olmak, sığınak olmak, ona el kol olmak.
Zâ metrebeh; Turab dan gelir aslında. Topraktan başka yatacak yeriş
olmayan manasına gelir. Zâ metrebeh.
Topraktan başka yatacak bir yeri olmayan evsiz barksıza ev bark olmak, korunak
olmak, sığınak olmak.
17-) Sümme kâne minelleziyne amenû ve tevâsav
Bissabri ve tevâsav Bilmerhameh;
Sonra
da iman eden, birbirlerine sabrı yaşamayı tavsiye eden ve merhameti tavsiye
eden kimselerden olmaktır. (A.Hulusi)
17 -
Sonra olmadı o iman edip de sabra vasiyetleşen ve merhamete vasiyetleşenlerden.
(Elmalı)
Sümme kâne minelleziyne amenû ve tevâsav
Bissabri ve tevâsav Bilmerhameh sonra iman edenlerden olmak ve sabrı
ve merhameti tavsiye etmek.
Burada ki sonra ya, ilginçtir
te’vil etmiş müfessirlerimiz. Sümme; terahi içindir. Yani zamanda sonralık
ifade eder. Ama yok, burada rütbede ifade eder diye bir te’vil getirmişler. Çünkü
iman başa gelmeliydi demişler. Yani imandan önce köle azad etmekten bir boynu
kölelikten kurtarmaktan, yetimi doyurmaktan, miskini gözetmekten ve topraksıza,
evsize, barksıza barınak olmaktan söz ediyor ayet. Ondan sonra da iman geliyor.
Hiç gerek yok te’vile diyorum,
hiç gerek yok. Olduğu gibi kalmalı o edat, sümme edatı. Çünkü ..hüden lil muttekıyn.
(Bakara/2) muttakiler için bir hidayettir. Diyen ayetiyle aynı şeyi söylüyor.
Hidayetten önceki muttakilik nedir, takva nedir diyeceksiniz. Hidayetten önceki
takva işte burada geçenlerdir. İmandan önce sayılanlardır. Bir boynu kölelikten
kurtarmaktır, bir yoksulu doyurmaktır, bir yetimin göz yaşını silmektir, bir
açı doyurmaktır, evsize barksıza ev bark bulmaktır. Yani insanların
problemlerine çözüm bulmaktır. Allah’ın kullarına şefkat göstermek, merhamet
göstermektir. Çünkü imanın zemini ahlaktır. Hidayetten önceki takva sorumluluk
ahlakıdır. Vicdansız iman olmaz diyor bu ayetler.
Evet,
vicdansız iman olmaz. Elbette ki tüm salih amellerin temeli imandır. Bunu hiç
kimse tartışmaz ve tartışamaz. Ama bu ayetlerin söylediği şey bambaşka bir şey.
Ey Mü’min sadece imanım var diyerek kurtulacağını sanma. İman seni toplumsal
problemleri çözmeye götürmeli, sana yük yüklemeli, imanı yüklediği yükü
taşımalısın iman seni sorumluluk ahlakına götürmeli. Sorumluluk ahlakı
vermiyorsa bir iman o iman kalpte hükümdar değil, kalpte mahkumdur. Kalbini o
imana zindan etmişsin demektir diyor bu ayetler.
[Ek bilgi; Hz. İbrahim
AS. ve Yaşlı adam
İbrahim Nebi, bilenler vardır
keremiyle, zekâsıyla ünlü bir zât!. Sofrasında kimse olmadan boğazından bir
lokma geçmezmiş.
lokma geçmezmiş.
Bir akşam yine sofrasını
kurmuş. Gelen olmamış, yalnız kalmış. Rabbine yakarmış:
"Yarabbi! Yine sofram boş
kaldı! Ne olur bir misafir yolla soframa"
İbrahim'in duasını kabul etmiş
Cenâb-ı Hak. Derken biraz sonra birisi seslenmiş dışardan.
"Kimse var mı
burada?"
Hemen fırlamış yerinden
İbrahim, kapıyı açmış. "Hoşgeldin," demiş, "Buyur. Tanrı
misafiri eyvallah. Gel, otur"
Oturmuşlar, ne varsa sofraya
konmuş. "Bismillah" demiş, elini uzatmış İbrahim Nebi. Adam da elini
uzatmış, oradan ekmek koparmış.
"Aaa!" demiş
İbrahim, "Besmele çek! Allah'ın adını an! Bu nimeti bize veren
Allah!"
Yaşlı, sakalları göbeğine
düşmüş ihtiyar, "Ben", demiş, "Tanımam senin rabbini. Kimdir
o?"
İbrahim aleyhisselâm;
"Olmaz!" demiş. "Bana Allah'ın verdiği bu rızkı, O'nu tanımayan,
O'nu reddeden birine nasıl veririm?"
"Peki öyleyse," demiş,
kalkmış adam. Dışarı çıkmış, giderken vahiy gelmiş İbrahim'e:
"Ya İbrahim! Beni inkâr
eden o kulumu ben yüz senedir yaşatırım, rızkını veririm, bir kere kapımdan
kovmadım da; sen nasıl benim kulum olarak onu geri çevirirsin!"
Hemen fırlamış yerinden, koşmuş.
"Aman!" demiş,
"Gel! Hata ettim. Senin yüzünden Rabbimden azar işittim."
"Hayır ola!" demiş
adam, "Ne oldu?"
"Benim Rabbim buyurdu ki:
'Ben, yüz senedir o kulum beni tanımadığı halde onun rızkını
veririm de, sen kim oluyorsun onu kapından, sofrandan geri çeviriyorsun! Gözünü
seveyim," demiş, "Gel otur soframa, paylaşalım seninle."
"Senin Rabbin mi
dedi?" demiş.
"Senin Rabbin büyük, yüce
bir Rabmış!. Ben de iman ettim senin Rabbine!" (Kaynak: Anonim)]
18-) Ülâike ashâbülmeymeneh;
İşte
bunlar ashab-ı meymenedir (sağ ashabı; saîdler). (A.Hulusi)
18 -
Ki onlardır işte meymenet sahipleri (Ashabı meymene). (Elmalı)
Ülâike ashâbülmeymeneh işte
böyleleridir vicdan sahibi olanlar. El meymeneh; Yünnadan gelir, uğur, bereket,
sağ demektir. Aslında el yemin sağ demektir. Sağduyu deriz biz. Sağ duyu
vicdandır aslında. Fakir de oradan yola çıkarak, bu çağrışımlardan yola çıkarak
Ülâike
ashâbülmeymeneh işte böyleleridir vicdan sahipleri şeklinde
çevirdim.
19-) Velleziyne keferu BiâyâtiNA hüm
ashâbülmeş'emeh;
İşaretlerimizi
inkâr edenler ise, onlar ashab-ı meş'emedir (sol
ashabı; şakîler). (A.Hulusi)
19 -
Âyetlerimize küfr edenler ise onlardır işte: Şeâmet sahipleri (Ashabı meş'eme).
(Elmalı)
Velleziyne keferu BiâyâtiNA hüm ashâbülmeş'emeh
Meymene’yi vicdan sahipleri diye çevirince meş’eme yi de vicdansızlar diye
çevirmek gerekiyordu onu da öyle çevirdik. İnkarda direnenler, ısrar edenler
ise vicdansız olanların ta kendileridir. Vicdansız olan kafirlerin ta
kendileridir. Kafirler vicdansızlardır diyor.
20-) 'Aleyhim narun mu'sadeh;
Onlar
ateşe kapatılıp kilitlenmişlerdir! (A.Hulusi)
20 -
Üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacak. (Elmalı)
'Aleyhim narun mu'sadeh Evet,
onların üzerine yakıcı, kavurucu bir ateş, akıl sır ermeyen bir ateş
güdümlenmiştir. Mu’sadeh; isad. El isad; bir şeye güdümlenmek manasına gelir.
Onlara cehennem güdümlenmiştir. Onlar cehennemden kaçsa da cehennem onların
üstüne güdümlü füze gibi gelecek, içinde oturacaktır.
HafızanAllahu ve ıyyaküm. Rabbim
sizleri ve bizleri muhafaza kılsın. Rabbim Akabe yi aşanlardan, zor yokuşu
geçenlerden, dizinde dermen olanlardan, imanının yüreğinde bir mahkum değil,
imanı, beden ülkesinin başkenti olan yüreğinde hakim olanlardan kılsın.
Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
Beled suresinin sonu
Beled suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder