a sayfasından devam
5-) Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr;
(Nasıl) işte bunlarda akıl
sahibi için bir yemin yok mu? (A.Hulusi)
05 - Nasıl
bunlarda bir akıl sahibi için bir kasem var değil mi? (Elmalı)
Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr
yeminin cevabı geldi. Yeminler bir cevap ister. Kur’an ın 16 suresi “vav” ı
kasemle başlar. 16 surenin içerisinde muksemun aleyh yani yeminin cevabının
geldiği tüm sureler de muksemun bih; kendisine yemin edilen, burada içte fecr,
10 gece, tek ve çift kendisine yemin edilendir. Muksemu bih’tir. Muksemun bihler
kendisiyle yemin edilen şeyler, fiziki ve maddidir. Kendisi üzerine yemin
edilen muksemun aleyhler, -ki burada işte 5. ayettir- fiziki ve maddi olmayan
manevi veya metafizik şeylerdir. Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr şimdi oturaklı
akıl sahipleri için bütün bu yeminlerde sağlam bir şahitlik, tanıklık, şahadet
yok mudur?
Vardır ya rabbi. Sen şahit
kılarsın da olmaz mı ya rabbi. Sağlam bir şahitlik olmasa sen şahit tutar mısın
ya rabbi. Evet, li
ziy hıcr Hicr; Hacer; Taş demektir. Hicr; Akıl manasına kullanılıyor
burada aynı kökten. Neden aynı kökten? Taş gibi akıl ne demek burada? Oturaklı,
ağır, savrulmayan koordinatları olan, değerleri olan, bir burada, bir şurada,
bir orada değil. Ayağını bastığı bir yeri olan akıl. Temekkül etmiş akıl,
mekanı olan akıl. Tabii ki bir yerden çıkarak düşünen akıl. Yani ilkeleri olan
akıl demektir.
İlkesiz düşünce ziy hıcr
olmayandır. Savruk düşüncedir. Onlara rabbimiz nasıl da savruluyorsunuz
buyuruyor. Onun için burada savruk olmayan, savrulmayan bir akıldan ziy hıcr bahsediliyor. Böyle bir akıl için bütün bunlarda
sağlam bir şahitlik yok mudur deniliyor. Elbette vardır. Zaten surenin kalbi bu
ayettir ve sure şahitlik çağrısıdır. Yani hepimize ey insan sen bu cihana sahip
olmaya değil şahit olmaya geldin diyor.
6-) Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke Bi'Ad;
Görmedin
mi Rabbin nasıl yaptı, Ad'a (Hud'un toplumu), (A.Hulusi)
06 – Görmedin
mi rabbin nasıl yaptı Ad’e? (Elmalı)
Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke Bi'Ad
görmedin mi rabbin Ad kavmine ne yaptı.
7-) İreme zâtil 'ımâd;
Çok
sütunlu (belde)
İrem'e? (A.Hulusi)
07 - İreme
zâtil'imâde. (Elmalı)
İreme zâtil 'ımâd sütun gibi binalar
sahibi olan İrem e. Başkenti İrem olan, İrem gibi muhteşem bir uygarlığı ortaya
çıkaran Ad kavmine ne yaptı.
8-) Elletiy lem yuhlak mislüha fiylbilad;
Ki
beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı! (A.Hulusi)
08 - Ki
o beldeler içinde misli yaratılmamıştı .(Elmalı)
Elletiy lem yuhlak mislüha fiylbilad
öyle bir uygarlık ki o, yer yüzünün hiçbir ülkesinde öylesi görülmedi, öylesi
yapılmadı, öylesine rastlanmadı Lem yuhlak; öylesi icat edilmedi, öylesi
yaratılmadı. Evet, kelimesi kelimesine tercüme etmiş olalım. Evet, böyle bir
uygarlıktan söz ediyor. sadece değini bu. ve daha sonra Semud’a geçecek.
Ad kavmi binlerce yıl önce
Hadramevd denilen Yemen ile Umman arasında ki okyanusa paralel çölün bittiği
rubülhali; ¼ boşluk demektir- rubulhali çölünün okyanus kıyısında kurulmuş olan
muhteşem bir uygarlık. Kadim, antik uygarlık. Hadramevd diniliyor şimdi oraya,
ölü yeşil. Demek ki belanın adı buy aslında. Öyle bir uygarlık kurmuşlar ki
çölün bittiği yerde, insanlar bağları, bahçeleri, bostanları yerlere yaparlar,
bu uygarlık havaya yapmış. Öyle binalar dikmişler ki uzaktan görenler bu
binaları sütun zannetmişler. Çölün kıyısına böylesine muhteşem bir uygarlığı
yapan bu insanlar tabii ki şımarmışlar.
Aslında bu kıssanın, Ad
kıssasının Kur’an da ki tüm versiyonlarının verdiği ders şudur; Cenneti dünyada
arayanların akıbeti nasıl olurmuş bakın. Ad ve Semud kıssalarının verdiği şey
budur. İlginç olan da şudur; Kur’an da 24 yerde Ad kıssası anlatılır yanlış
hatırlamıyorsam ve 22 sinde Semud ile birlikte gelir. Arka arkasına gelir, hep
birlikte zikredilir.nedenini biraz sonra Semud’u aktarırken zikredeceğim. Onun
için bu kavim hak ile yeksan olmuştur. Aslında Şems suresinde Semud kavminin
ayrıntılı bir kıssası gelecek. Burada sadece değinilip geçilecek. Nispeten
ayrıntılı bir anlatımı Şems suresinde gelecek inşaAllah, orada ele alacağım.
Ad kavmi dediğim gibi tarih
öncesinde kurulmuş muhteşem bir uygarlık. Allah bir bela gönderiyor, öyle bir
kasırga ki bu, öyle bir felaket ki çölün kumlarını saçma gibi kullanıyor
rabbimiz ve şımaran, azan, refah içinde yüzerken Allah’a karşı isyan eden,
Allah’ın açtığı krediyi Allah’a isyanda kullanan, Allah’a sırt dönen, sanki
Allah yokmuş gibi yaşayan, Allah’tan aldıkları imkânı Allah’a karşı kullanmaya
kalkışan, Allah’ın; kendinizi savunun diye verdiği cephaneyi Allah’a ateş etmek
için kullanan tabir caizse, bu sapkın kavim çölün kumlarıyla delik deşik
ediliyor, kalbura çevriliyor. Daha sonra bugün, bu yüzyılda yapılan kazılar
gösteriyor ki çölün 12 – 18 m. Kumun altında kalmış uygarlık. Şimdi bu
uygarlığa ilişkin bazı parçalar, sütunlar, taşlar gün yüzüne çıkarılmış
bulunuyor.
Evet, Allah kumun altına gömüyor.
Siz Allah’a savaş açarsınız ha? Allah’ın verdiği ile Allah a sırt dönersiniz
ha? Allah’ın verdiği ile semirir, sömürür ve şımarır, bu sefer Allah’a kazan
kaldırırsınız ha? Söylenen budur. Allah’ın verdiği krediyle Allah’a karşı savaş
açmaya kalkma ey insanoğlu. Tarihten ibret alın.
9-) Ve Semûdelleziyne cabussahre Bilvad;
(Rabbin ne yaptı) vadide
kayaları oyan Semud'a (Sâlih'in toplumu)? (A.Hulusi)
09 - Ve
vâdîlerde kayaları kesen Semûd’e. (Elmalı)
Ve Semûdelleziyne cabussahre Bilvad
yine Semud, o Semud ki kayalardan vadiler oydular açtılar cabu. Nahatu manasına
gelir. açtılar, oydular, yonttular. Razi’nin verdiği bilgiye göre tam 1700
şehir açmışlardı. Dümdüz mono blok bir kaya arazi. Bu arazi bugün biliniyor.
Hicr denilen, medaini
salih denilen bölge. Bugün Arabistan sınırları içerisinde kuzeyde kalıyor.
Ürdün’e yakın bir şehir. İşte bu antik uygarlıkta yekpare kayalıklardan vadiler
açıyorlar. O vadilere açılan şehirler açıyorlar. 1700 tane mağara şehir
açıyorlar.
Semud aslında az su, çok az su,
çisenti manasına gelir. az su ile yer yüzünde eşi görülmemiş bir uygarlık
meydana getiriyorlar. Hatta bir bilim adamı, işin uzmanı diyor ki; Bu sistemle
bu bölgeye yılda eğer 15 cm yağış düşse, bu sistemle cennet gibi yaparlar
etrafı diyor ki zaten öyle yapmışlar. Öyle bir sistem kurmuşlar ki yılda düşen
yağışın damlasını araya vermiyorlar, kurdukları kanallar vasıtasıyla yer altı
sarnıçlarında biriktiriyorlar. Kayalardan kestikleri malzemeleri ise ufak ufak
yapıyorlar ve toprak imalatında kullandıkları gibi toprağın altına sererek onu,
bir tür suyu tutan ve ihtiyaç oldukça bırakan, güneş değdikçe içindeki suyu
yavaş yavaş koy vererek toprağı sürekli nemli tutan bir malzeme olarak
kullanıyorlar ve böylece çölün ortasında bir yalancı cennet meydana
getiriyorlar. Semud uygarlığı, az su ile ki, Semud az su demektir zaten. İşte
bu uygarlığın akıbeti de Ad a benziyor.
Neden ikisi bir arada anlatılır Kur’an
da 22 yerde? Hep Ad ve Semud bir arada gelir? Çünkü Semud Ad dan arta
kalanlardır. Ad’ın başına o felaket geldiğinde etrafta ki kabileler ve Ad dan
arta kalanlar kuzeye göçmüşlerdir. Kuzeye göçmüşler ve kuzeyde Hicr denilen
bölgede bir uygarlık kurmuşlardır.
Fakat bu kez bir farkla. Aşağıda,
güneyde Ad’da uygarlığı çölün ortasında kurmuşlardı, malzemeleri kumdu. Ama
burada uygarlığı kayadan kurdular. Onlar sorunu malzeme de zannettiler. Yanlış
baktılar, yanlış gördüler. Sorun insandaydı. Sorun insanın Allah ile
ilişkisindeydi. Allah ile ilişki bozuk olduğu için felaket gelmişti, ama onlar
malzeme bozuk olduğu için felakete uğradıklarını zannettiler. Altı kaya üstü
kaya diyorlardı ya hani işte öyle yaptılar bu sefer uygarlıklarını. Fakat yine
vuruldular, yine Allah’a sırt döndüler çünkü yine azdılar, Allah’ın
verdiklerini Allah’a karşı kullandılar ve Allah’ın belası onlara orada da
buldu. Bir sayha, veya racfe diyordu. Kur’an ın farklı yerlerinde farklı
isimlerle geliyor onların belası. Böyle yere yıkan korkunç bir titreme, korkunç
bir sarsıntı ve korkunç bir ses belasıyla mahvı perişan oldular. İkisinin bir
arada anılmasının sebebi de; sorun malzeme sorunu değil ey Semud. Sorun Allah’a
davranış sorunu. Sorun senin kendinle ilişki sorunu. Yani eğer yamuk bakarsan
doğru göremezsin, doğru okuyamazsın. Bize, aslında hepimize bu öğüdü veriyor.
10-) Ve fir'avne ziyl'evtad;
Yüksek
direklerin (piramitlerin) sahibi Firavun'a. (A.Hulusi)
10 - Ve
o kazıkların sahibi Firavuna. (Elmalı)
Ve fir'avne ziyl'evtad sine sütunlar
sahibi Firavun. Ona ne yaptı rabbin görmedin mi? Elem tera
keyfe fe'ale Rabbük. (Fil/1) hep bunu okuyoruz. Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke
bunu başında getiriyoruz hep. Yani bir firavun, rabbüke BiAd, Rabbüke, BiSemud
böyle. Firavuna ne yaptı rabbin görmedin mi. O firavun ki sütunlar dikmişti.
Buradaki
evtad Allahu alem fakirin yorumu Mısır’da ki ehramlar, Piramitler. Çünkü Nebe/7
ayetinde dağlardan Velcibale
evtada.(Nebe/7) diye bahsediliyor, evtad olarak geçiyor dağlar. Yani direk,
sütun gibi, yere çakılmış kazık gibi dağlar. Ki hakikaten piramitler de dağlara
benziyor.
11-) Elleziyne tağav fiylbilad;
Onlar
ki, beldeler içinde benlikle azgınca yaşamışlardı. (A.Hulusi)
11 - Onlar
ki memleketlerde tuğyan etmişlerdi de. (Elmalı)
Elleziyne tağav fiylbilad onlar
ülkelerde tuğyan etmişlerdi, haddi aşmışlardı, sınırı geçmişlerdi, Allah
karşısında hadlerini aşmışlardı. Kendilerini unutmuşlardı, çığırdan çıkmışlardı
aslında. Tâğav; çünkü suyun kendi yatağından taşıp etrafa zarar vermesi demek,
onun için onlar çığırdan çıkmışlardı oturdukları ülkelerde.
12-) Feekseru fiyhelfesad;
Onlarda
fesadı çoğaltmışlardı! (A.Hulusi)
12 - Onlarda
fesadı çoğaltmışlardı. (Elmalı)
Feekseru fiyhelfesad ve orada, o
ülkelerde fesadı, bozgunculuğu, günahı, isyanı, tuğyanı artırdılar,
çoğalttılar.
13-) Fesabbe 'aleyhim Rabbüke sevta 'azâb;
Bu
sebeple Rabbin onların üzerine, azabın kamçısını indirdi. (A.Hulusi)
13 - Onun
için rabbin da üzerlerine bir azâb kamçısı yağdırıverdi. (Elmalı)
Fesabbe 'aleyhim Rabbüke sevta 'azâb
rabbin de onların üzerine azab kamçısını yağdırdı.
14-) İnne Rabbeke lebil mirsad;
Muhakkak
ki Rabbin, tamamıyla gözetlemektedir. (A.Hulusi)
14 – Şüphesiz
ki Rabbin öyle mırsad ile gözetmektedir. (Elmalı)
İnne Rabbeke lebil mirsad hiç şüphe yok
ki senin rabbin her zaman ve her mekan da gözetleyicidir. Yani ondan
kaçıramazsınız, ondan saklayamazsınız, hatta buradaki gözetleme öyle ki
tarassut altındasınız, rasat altındasınız. Hani bir rasathane diyoruz deprem
gözlemevi(? Yıldız gözlem evi). Onun için el mirsad her zaman ve mekanda. Çünkü
mirsad zaman ve mekanı da içeren bir ifade, bir kalıp. Onun için her zaman ve
her mekanda gözetler. Uyumaz ve unutmaz. Ey insan sen uyursun da rabbin uyumaz.
Onun için Allah’ı atlatırım sanma.
15-) Femmel'İnsanu izâ mebtelâhu Rabbühu
feekremehu ve na'amehu feyekulü Rabbiy ekremen;
Ama
insana gelince, Rabbi onu denemek için ikram edip, onu nimetlendirirse:
"Rabbim bana ikram etti, üstün kıldı" der (şımarır)! (A.Hulusi)
15 - Amma
insan, her ne zaman rabbi onu imtihan edip de ona ikram eyler, ona nimetler
verirse, o vakit rabbim bana ikram etti der. (Elmalı)
Femmel'İnsanu izâ mebtelâhu Rabbühu feekremehu
ve na'amehu feyekulü Rabbiy ekremen söz Hz. insana getirildi. Hz.
İnsanın kendisini nasıl değersizleştirdiğine, Allah’tan kopunca, veya Allah’tan
koparınca. Malı, imkânı eldeki her şeyi Allahtan koparınca, Allah’tan bağımsız
olarak algılamaya başlayınca ne yanlışlar yapacağına, nasıl sakat bakacağına,
nasıl bakışının yamuklaşacağına getirdi sözü ve dedi ki;
İnsana gelince Rabbi onu ikram
ederek ve nimet vererek sınasa feyekulü Rabbiy erkeme o hemen der ki rabbim bana
ikram etti, vurgu bu. Aslında ekramen; ekrameni dir. Bana ikram etti. Orada bir
sahiplik “y” si vardır. Zaten ondan bedel olarak burada bir kesra bulunur.
Ayetin en sonunda. Ekrameni. Orada “y” nin düştüğüne delalet olsun, etsin diye
bir esre bulunur. Dolayısıyla rabbim bana ikram etti, ben hak ettim vurgusu
vardır. Ben layıktım da bana ikram etti. ben kazandım, ikram etmesin de görsün
vurgusu.
Ama burada çok dikkatimizi çeken
bir nokta İbtelahu Rabbi onu diyor ikram ederek ve nimetle ibtila etse. İptila;
imtihan. Bela da aynı kökten gelir. imtihan olan mal kaybedilince, yani bu
imtihan kaybedilince Malla imtihan, malla sınav; bela olur mal. Orada böyle bir
vurgu, böyle zımni bir vurgu var. Yani mal ne zaman bela olur? mal imtihan olan
serveti siz benim zannedersiniz, Allah’tan koparırsınız, Allah’tan bağımsız
algılarsınız. O zaman bela olur.
Burada daha özel bir vurgusu var;
haklılığın ölçüsü görürsünüz. Yani kim zenginse Allah onu seviyor diye
bakarsınız. Veya ben zenginim, Allah beni seviyor ki bana verdi. O da fakir,
Allah onu sevmiyor ki ona vermedi diye baktığınızda işte zokayı yuttunuz, işte
imtihanı kaybettiniz. Servet haklılığın ve Allah’a yakınlığın ölçüsü değildir.
Öyle olsaydı peygamberler dünyanın en zengin insanı olurlardı. Oysa ki
peygamberler servete yüz vermemişlerdir. Onun sırtına binmişler, onu sırtlarına
almamışlardır. Bu anlamda devamını da okuyalım;
Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Fecr suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder