15 Ağustos 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. ŞEMS SURESİ (10-15) (192-A)c



b sayfasından devam

10-) Ve kad habe men dessaha;

Onu (bilincini) gömüp gizleyerek (bilinçsizce - dürtüleriyle tabiatına uyarak) yaşayan ise gerçekten kaybetmiştir. (A.Hulusi)

10 - Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen, (Elmalı)


Ve kad habe men dessaha Biraz önceki tohum benzetmesinden yola çıkarak tercüme edeyim, manalandırayım; İçinde ki tohumu çürüten de. Çünkü desseha; çürütmek, araya vermek, bozmak, kötü hale getirmek manasına geliyor. İçindeki tohumu çürüten araya veren işe yaramaz hale getiren de kaybetmişti, mahvolmuştur. Birincisi kurtulmuş ve artmıştır, artan kurtulmuştur, eksilen mahvolmuştur. Belki zıtlar çerçevesinde, mütekabiliyet çerçevesinde okursak zekkâha ile desseha yı birbirinin zıddına yerleştirmemiz lazım. Evet artan kurtuldu eksilen veya yerinde sayan. Çünkü Men istevâ yevma fe hüve mağbünün. Kimin iki günü bir ise o aldanmıştır diyor, zarardadır, ziyandadır. Aslında Mağbunun; aldanmıştır.

Niye? İki günü bir ama kendisini ilerlemiş sayıyor. Yani tıpkı patinaj yapan vasıta gibi, teker dönüyor ben yol alıyorum zannediyor. Ama aslında yerinde sayıyor. Onun için tohumu çürüten de kaybetmiştir mahvolmuştur. Allah’ın içine ektiği cennet tohumuna bakmamıştır, sevap sularıyla sulamamıştır, namaz suyu ile sulamamıştır, oruç güneşiyle güneşlendirmemiştir, bakmamıştır bakımını yapmamıştır. Hayır hasenat yapmamıştır. Emr-i bil ma’ruf yapmamıştır, cihad yapmamıştır dolayısıyla tohum çürümüştür. İyi tohum eğer uzun süre çimlenmezse çürür.


11-) Kezzebet Semûdu Bitağvâha;

Semud (Sâlih'in toplumu), Nebiyi kabul etmemeleri ile (hakikatlerini ve sistemi) yalanladı. (A.Hulusi)

11 - Semûd inanmadı azgınlığından, (Elmalı)


Kezzebet Semûdu Bitağvâha Ne gibi, kim gibi? Mesela içindeki ekilen tohumu çürütenlere bir örnek mi diyorsunuz, işte örnek size; Semud çığırından çıktığı için yalanladı. Evet, kezzebet, o toplum yalanladı.ç Semud toplumu Bitağvâha. Ne yüzünden yalanladı? Haddini aştığı için, kendini unuttuğu için. Tuğyan haddi aşmaktır. Haddi aşmak aslında kendini kaybetmektir, kendini kaybettiği için yalanladı. Demek ki hakikati yalanlayan özünde tuğyan etmiş bir tağuttur. Veyahutta hakikati yalanladığı için mi tağut oluyor desek, ama hayır “B” ile gelmiş onun içinde hakikati yalanlamak, sonuç tuğyan, illet. Haddini bilmeyen hakikati yalanlar demektir bu.


12-) İzin be'ase eşkaha;

Onların en şakîsi harekete geçtiğinde, (A.Hulusi)

12 - O en yaramazları fırladığı zaman, (Elmalı)


İzin be'ase eşkaha hani bir zamanlar en eşkiyası, toplumun en azılısı, en şakisi ne yapmıştı? Kışkırtılarak saldırmıştı. Hani saldırdığında. Toplumum en şakisi kışkırtılarak saldırdığında. Niye böyle çevirdim? İn be’as; mutavaad kalıbıdır. Mutavvad kalıbında mutlaka tepki bir etkinin sonucudur. Mutavaad kalıbında fiil tepkidir, fakat ona etki eden bir şey vardır; biri kışkırtmıştır onun karşılığın da o da kışkırmıştır. İşte burada in be’as var İn be’asa.

Neden böyle getirdi Kur’an bu ifadeyi? Hani Semud kavmi toptan helak olmuştu ya. Belki siz şu soruyu sorarsınız. İçlerinden eşkıyanın teki böylesine hunharca bir cinayet işledi diye koca bir kavim helak edilir mi diyecekseniz eğer, ötekiler de teşvik etmişti, suça ortak olmuşlardı, günaha ortak olmuşlardı diyor zımnen aslında şu mutavaad kalıbı. Kavmin en eşkıyası fırlayıp öne çıktı zıvanadan çıktı diye tercüme edebiliriz.


13-) Fekale lehüm Rasûlullahi nâkatAllâhi ve sukyaha;

Allâh Rasûlü onlara dedi ki: "Allâh'ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun!" (A.Hulusi)

13 - Ki o vakit demişti onlara Allahın resulü: Gözetin Allahın nâkasını ve sulanışını. (Elmalı)


Fekale lehüm Rasûlullahi nâkatAllâhi ve sukyaha onlara. Zaten sorun sadece eşkıyanın sorunu olmadığı lehüm deki “hüm” zamirinden anlaşılıyor. Yoksa Lehü derdi sadece azgınlık yapan eşkıya olsaydı. Ama burada “lehüm” diyor. Allah’ın resulü onlara dedi ki nâkatAllah; Allah’ın devesi ve sukyaha, bırakında sulansın, bırakın da su içsin dedi.

Allah’ın devesi; aslında Allah’ın devesi olduğuna göre bu deve boyu 50 arşın, eni 70 arşın, bu deve tüyleri altından falan olmalı diye düşünmemiz gerekmiyor, çünkü Allah’ın beyti diyoruz Kâbe ye, beytullah. Ama Kâbe nin de taşlarının olağan üstü, gökten indiğini falan söylemiyoruz. Bölgeden kesilmiş taşlar, nereden kesildiğini de biliyoruz. Yine Ardullah diyor Kur’an, Allah’ın arzı bazı bölgeler için. Ama oranın da cennetten indiğini kimse söylemiyor zaten.

Dolayısıyla bu deve Allah’ın devesi, yani kamu malı olan kamuya ait yerler için Allah’a nispet ediliyor Kur’an da. Dolayısıyla Allah’ın beyti Kâbe aslında insanlığın merkezidir insanlığın evidir. Yine yer yüzü insanlığa emanet edilmiştir, bu deve de kamu malıdır, sahibi yoktur. Muhtemelen bu devenin nasıl ortaya çıktığını izah edici bir ayet Maide/103. ayetidir fakire göre, kanaatim budur. Bu ayette bazı hayvanlar sayılır, daha doğrusu bazı hayvanlara müşriklerin cahiliye döneminde verdiği isimler sayılır. Hâm, vâsıyle,, sa’ibe bunlardandır.

Mesela müşrikler üst üste 5 batım doğuran hayvanı salarlar ve Allah’ın devesi ilan ederlerdi, Üst üste ikiz doğuran bir hayvanı Allah’ın devesi veya Allah’ın ineği veya Allah’ın koyunu ilan ederler, salarlardı. İşte bunun gibi bunlara da birer isim bulurlardı. Kulağını keserler veya yararlar nişane olsun diye, herkes bilsin diye. Kulağı yarık bir hayvan gördüğünde müşrik; Ha bu Allah’a adanmış diye bakar onun ne sütünden istifade ederler, ne yününden istifade ederler, ne de keserlerdi. Tabii küçük bir problem; su da vermezlerdi, yiyecekte vermezlerdi. Hani Allah’a adanmıştı ya, Allah’ın sa Allah versin, Allah sulasın. Böylesine bir ilahi hiyerarşiye müdahale.

İşte onun için kurban kesme ibadetinin illeti. Hac/36. ayetinde sahharnaha leküm. Hac/36) ardı ardına iki cümle. Biz onları sizin için emre amade kıldık. Teshıyr sırrı. Kurban ibadetinin hikmeti bizce budur. İnsanın emrine musahhar kılınmış olan bu canlıları insanın totemleştirmemesi, tanrılaştırmaması Hindistan da olduğu gibi, eski kavimlerde olduğu gibi, Mısır da olduğu gibi. Mısır apis öküzünü totemleştirmişti. Koca bir ülkeyi öküz yönetiyordu affedersiniz. Öküz tapınakların ortasına konuluyor, apis rahipleri öküzlerin etrafına diziliyor öküz kulağını oynattı, kuyruğunu oynattı, ses çıkardı, şöyle yaptı, böyle yaptı bunu tefsir ediyorlardı. Yani koca bir ülkeyi öküz savaşa sokuyor, savaştan çıkarıyor veya bu sene Nil taşacak taşmayacak. Öküz şöyle yaparsa Nil taşmayacak, böyle yaparsa taşacak.

İşte böylesine insanoğlunun ahmakça yaptığı şeylerin temelinde varlığın hiyerarşisini bozmak, Merâtibu’l vûcud eskilerin ifadesi ile. Vücudun mertebesini, varlığın mertebesini bozmak yatıyordu. Burada da zaten Maide/103 de biz bu varlığın ilahi hiyerarşisini bozmanın neye mal olduğunu görüyoruz. İşte bu devenin hikayesi o olabilir Allahu Alem.

Allah’ın devesi ya Allah versin, Allah sulasın. Zaten Semud kavminin bulunduğu yerde su az. Semud az su demek zaten. Bir devenin içeceği ne olacak, ama esirgemişler. Hem Allah’a bağışlıyorlar hem esirgiyorlar. Peki neyi esirgiyorlar? Suyu. Su kimin? Allah’ın. Allah’ın suyunu Allah’ın devesinden esirgiyorlar. Bu ne yaman çelişki Allah’ım. İşte onu, bu çelişkiyi dile getiriyor ayet.


14-) Fekezzebuhu fe'akaruha* fedemdeme 'aleyhim Rabbühüm Bizenbihim fesevvaha;

Onu (Allâh Rasûlünü) yalanladılar da onu (dişi deveyi) vahşice öldürdüler! Bunun üzerine Rableri, suçları yüzünden onları toprağa gömdü de orayı düzledi! (A.Hulusi)

14 - Fakat inanmadılar ona da devirdiler onu. (Elmalı)


Fekezzebuhu fe'akaruha onu yalanladılar yani peygamberi, Salih peygamberi. Onu reddettiler aslında burada, onun teklifini reddettiler, bırakın içsin demişti. Onu yalanladılar ve deveyi hunharca kestiler. Fe’akaruha; ‘akara; hunharca kesmektir, boğazlamaktır ama öyle normal bir boğazlama değil. Bacaklarını kırarak boğazlamadır. İşkence ettiler yani. Dikkat buyurun çevreciler, hayvan haklarını savunduğunu söyleyenler dikkat buyurun. Tarihte bir kavim kamu malı, sahipsiz bir deveye işkence etti, onu susuz bıraktı, işkenceyle öldürdüğü için Allah tarafından helak ediliyor. Çok ilginç bir kıssa gerçekten.

fedemdeme 'aleyhim Rabbühüm peki ne yaptı Allah’ta onların bu zulümlerine karşı Burunlarını sürte sürte rableri Bizenbihim fesevvaha bu günahları yüzünden yerle bir etti. Fesevvaha; burunlarını sürte sürte yerle bir etti, yıktı mahvetti. fedemdeme 'aleyhim Evet, aslında fesevvaha burada, 14. ayette ki; 7. ayette ki ve ma sevvaha ile aynı. Çok ilginç, Allah’ın insan için koyduğu amacı insan unutursa Allah bu seferde onu yerle bir eder. yani tesviye eder, dümdüz eder. Allah’ın insan için koyduğu amacı insan göz ardı ederse Allah’ta insanı göz ardı eder. Biz bu karşılıklılığı görüyoruz.


15-) Ve lâ yehafü 'ukbaha;

Bu sonucun Allâh'ı korkutacak bir yanı da yok! (A.Hulusi)

15 - Âlemlerin rabbi da günahlarını başlarına geçiri geçiriverdi de o yeri düzleyiverdi. Öyle ya o sonundan korkacak değil ki. (Elmalı)


Ve lâ yehafü 'ukbaha oysa ki o kavim kendi akıbetinden asla endişe duymuyordu. Evet, Ve lâ yehafü 'ukbaha Aslında lâ yehafu; muzari gelmiş. Demek ki geleceğe ilişkin endişe duymuyordu. Yani bu toplum o kadar büyük bir uygarlık kurmuştu ki başımıza hiçbir şey gelmez diye bakıyordu. Yani taş gibi bir uygarlığımız var, Ad gibi de değiliz, çölün kenarına yapmadık uygarlığımızı. Kayalardan dağları yontarak bir uygarlık meydana getirdik, bize kim ne yapabilir ki? Diyorlardı. Dolayısıyla akıbetlerinden endişe etmiyorlardı. İşte rabbimizi hesap dışı bırakmışlardı, Allah yokmuş gibi konuşuyorlardı, Allah’ı hesaba katmıyorlardı ve başlarına en sonunda hesaba katmadıkları Allah’ın gazabı ve azabı geliverdi.

Sadakallahu’l Azim. Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


Şems suresinin sonu.
Şems suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

İslamoğlu Tef. Ders. ŞEMS SURESİ (03-09) (192-A)b



a sayfasından devam

3-) Vennehari izâ cellâha;

Onu açığa çıkartan gündüze, (A.Hulusi)

03 - Ve gündüze: Açtığı zaman onu, (Elmalı)


Vennehari izâ cellâha onun ışığını ortaya çıkarıp gösteren gündüz şahit olsun. izâ cellâha. “Ha” o güneşe de gidiyor olabilir ayada gidiyor olabilir. Ama muhtemelen güneşe gidiyordur. Çünkü aslında gündüzle bire bir ilişkisi olan güneştir. Onun için onun ışığını ortaya çıkaran gündüz şahit olsun.

Eğer gündüz olmasaydı güneş bizim için diğer yıldızlardan farksızdı. Yani güneş gündüzümüzün delili olmayacaktı. Zaten güneş, güneş olduğu için dünya gündüz olmadı Atmosfer olduğu için güneş dünyayı gündüz yaptı. Yani keramet güneşin kerameti olmaktan daha çok atmosferin, ortamın kerametidir. Tabii ki Allah’ın ikramıdır.

Dünyanın yüzeyini atmosfer isimli o gaz tabakalarını çepeçevre kuşatan, flöre sanla kuşatan rabbimiz adeta florsan’ın enerjisini, elektriğini güneşten alarak sanki yeryüzüne muhteşem bir florsan lambası döşemiştir.

Bu ortama delalet eder. Bir ışık kaynağının olması yetmez, mutlaka o ışığı alacak ve yayacak bir ortam lazım. İnsan da böyle değil mi. İyi insan ortamını bulunca iyi oluyor eğer ortamından çıkarsa, kötü çevreye giderse iyilik kalmıyor onda, ışık kalmıyor onda. O kararıyor, karanlık haline geliyor. Onun için ayrıca burada gündüzün nimet oluşuna, kendisine yemin edilecek bir nimet oluşuna delalet var.


4-) Velleyli izâ yağşâha;

Onu örtüp kaplayan geceye; (A.Hulusi)

04 - Ve geceye: Sararken onu, (Elmalı)


Velleyli izâ yağşâha ğaşyeden geceye yemin olsun. veya o ışığı gizleyen gündüzün ışığını saklayan, bürüyen, kapayan gece şahit olsun. Gündüz mazi gelmiş, gece muzari gelmiş. İlginçtir gündüz asıl, gece fer demektir. Gündüz öncelikli gece sonra. Gündüz cevher gece araz. Böyle anlayabiliriz. Evet, ışık mucizedir aslında biz buradan bunu anlıyoruz. Onu kaplayıp örten gece şahit olsun.

Fakat zımnen söylenen de şu; Gündüz görünür diye gece günah işleyenler, günah işlemek için karanlık arayanlar, karanlığın örtüsünün altına saklananlar; Unutmayın gündüz kadar gece de şahittir Allah’tan kaçıramazsınız. Bu söyleniyor.

[Ek bilgi;GECE VE GÜNDÜZ (Geniş bilgi)
Dünyamızın kendi ekseni etrafında dönmesi sonucunda gece ve gündüz oluşumu ile yerel saat farkı olmak üzere bir çok olay meydana gelmektedir….(Nuray Temur)]  


5-) VesSemâi ve ma benaha;

Semâya ve onu bina edene; (A.Hulusi)

05 - Ve göğe ve onun bina edene, (Elmalı)


VesSemâi ve ma benaha Sema ve semayı ayakta tutan nizam şahit olsun. Burada ki “ma” ya eğer mastariye manası verirsem böyle çevirmeliyim. Semaya ve semayı ayakta tutan nizam şahit olsun. Ama “ma” ya elleziy manası verirsem ismi mevsul ilgi zamiri manasına. O zaman bambaşka bir mana çıkar; gök ve göğü bina eden Allah şahit olsun. Fakat hem “ma” nın Allah’a atfı çok hoş durmayacağı için, hem de bağlamda, önde ve devamında rabbimizin yaratışına bir dikkat çekiş, O’nun kainata verdiği nizama bir dikkat çekiş olduğu için “ma“ ya mevsule değil de mastariye manası vermemiz daha uygun gibi görünüyor bana.

[Ek bilgi; Göğe ve onu öyle enteresan bir biçimde bina edene yemin olsun. "Allah onu bina etti. Yüksekliğini yükseltti ve nizamına koydu."(Nâziât, 79/27-28) mânâsınca onda asılı yıldızları ve cisimleri yaratıp aralarındaki yüksek ve geniş mesafe ve yükseklik ile beraber birbirlerine bitişik bir bina bölümleri ve parçaları gibi tam bir kudretle bağlıyarak o yükseklikte denge ve düzenine koyup içinde yaşanacak yükseltilmiş ve süslenmiş bir bina halinde yapıp düzelten yüce Allah'a, yahut onu öyle bina edişine, inşa ediş tarzına, kanunlarına. (Elmalı-Tefsir)]


6-) Vel'Ardı ve ma tahâha;

Arza ve onu yayana; (A.Hulusi)

06 - Ve yere ve onu döşeyene, (Elmalı)


Vel'Ardı ve ma tahâha yer yüzü şahit olsun ve onu çepeçevre kuşatan canlı örtü şahit olsun, öyle çevirmiş olayım. Yine “ma” ya ellezi manası verirsek şu şekilde çevirebiliriz. Yeryüzü şahit olsun yeryüzünü çepeçevre sarıp sarmalayan Allah şahit olsun. Yine burada da tercihim birinci manadır.

Tahâ ile Naziat/ 30 ayetindeki deha, benzer anlamlara gelen benzer iki kelimedir. Aslında iştikak ı ekberde bunlar birbirine yakın iki kelimedir. Çünkü İştikak-ı ekberde iki kelimenin asli iki harfi aynı, üçüncü harfi ise mahreçleri birbirine yakın olmak durumundadır. İşte bu iki kelime tahâ ve deha aynen bu şarta uyuyor.

Bu deve kuşu yumurtası ile alakalı bir kelimedir. Deve kuşu yumurtasına denmez. Deve kuşu yumurtasının yuvasına verilen isimdir. Dolayısıyla o yuvada yumurtanın sıvısıyla, nemiyle ve deve kuşunun yumurtlarken döktüğü sıvı ile yumurtanın şeklini alır. Yer yüzünün yuvarlaklığına delalet eder. Aslında midha; bir tür golf oyunudur. Hz. Hasan ve Hüseyin kendi aralarında oynarlarmış bu oyunu. Yani cevizle veya ceviz gibi yuvarlak taşlarla oynarlarmış. İki kişi oynarmış bir delik açarlar çukur, o çukura o taşı veya cevizi veya ceviz gibi yuvarlak herhangi bir nesneyi düşürmek için iki oyuncu yarışırmış. Bugünkü golf oyununun ilkel bir şekli. Dolayısıyla orada oynanan oyun ve oyunun ana aleti olan ceviz veya ceviz gibi taşlara da bu isim veriliyor. Onun için yer yüzünün yuvarlaklığına delalet ettiği açık. Bu mucizevi bir ihbar olsa gerek bundan 1.400 yıl önceki insan için.


7-) Ve nefsin ve ma sevvaha;

Nefse (bilince) ve onu düzenleyene; (A.Hulusi)

07 - Ve bir nefse ve onu düzenleyene, (Elmalı)


Ve nefsin ve ma sevvaha insan benliği ve onun tesviyesi şahit olsun. Ne demek tesviyesi sevvaha. Mâ hulikaleh; yaratılış amacı şahit olsun. Veya onu yaratılış amacını verme şahit olsun. Yaratılış amacı şahit olsun daha doğru bir tercih. Evet, insan var bir de yaratılış amacı var. İnsan amaçsız yaratılmamıştır demektir.

Evlâ leke feevlâ.- Sümme evlâ leke feevlâ. Eyahsebul'İnsanu en yutreke süda (Kıyamet/34-35-36) yazıklar olsun sana ey insan, sonra yine yazıklar olsun, bir daha yazıklar olsun sana ey insan, yazıklar olsun. Yoksa insan başıboş bırakılacağını mı sanıyor. İşte burada söylendiği gibi insanoğlu başıboş bırakılmayacaktır. İnsanoğlu Allah’ın hep hesaba çekeceği bir şah eserdir. Onun için bu ayette de ifade edilen budur.


8-) Feelhemeha fucureha ve takvâha;

Sonra da ona (bilince) hem fücurunu (Hak'tan ve Sistemden sapmanın ne olduğunu) ve hem de takvasını (korunmasını) ilham edene ki... (A.Hulusi)

08 - Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyleyene ki, (Elmalı)


Feelhemeha fucureha ve takvâha ve nihayet insan benliğine iyiyi ve kötüyü tanımayı ilham eden şahit olsun. Feelhemeha; Burada doğrudan Allah’ın şahitliği var. Feelhemeha fucureha ve takvâha ona iyiyi ve kötüyü tanıma yeteneği ihsan eden Allah şahit olsun ki, yeminin cevabı geldi;


9-) Kad efleha men zekkâha;

Gerçekten onu (bilincini) arındıran kurtulmuştur. (A.Hulusi)

09 - Gerçek felâh bulmuştur onu temizlikle parlatan, (Elmalı)


Kad efleha men zekkâha kim kendisini arındırırsa, daha doğrusu geliştirirse o kurtulmuştur, o başarmıştır. Dolayısıyla biz kim başarmıştır sualini burada sorabiliriz. Başarılı kimdir, başarılı diye kime denir, biz kime diyoruz Allah kime diyor, biz başarıyı nasıl tanımlıyoruz Allah başarıyı nasıl tanımlıyor, kariyer planlamasını nasıl yapıyoruz? İşte bu ayetlerin bize sordurduğu soru bu. Sizin tanımladığı gibi tanımlamıyor Allah başarıyı ey insanoğlu. Allah’ın başarı dediğine siz başarı demiyorsunuz, sizin başarı dediğine de Allah başarı demiyor.

Kad efleha men zekkâha kendini geliştiren kurtuluşa ermiştir. Zekâ aslında artmak demek. Riba ile aynı manaya gelir, artan gelişen büyüyen. Zekâ ya da kullandıkça arttığı için zekâ denilmiştir zaten. Zekâta da zekât denilmesinin sebebi budur. Zekât malın budanmasıydı değil mi, budandıkça ürün artar, budanmayan çubukta üzüm azalır. Çubuk çoğalır ama üzüm azalır. Dolayısıyla zekâta da budandıkça meyvesi arttığı için zekât denmiştir, zekât verdikçe artar. Diyeceksiniz ki 40 tan 1 çıkarsa 39 kalır, nasıl artıyor, nihayetinde veriyoruz, artar mı verince. Evet artar, bu iman matematiğidir, 40 tan bir çıkarsa 400 kalır. Rasyonel matematikte 40 – 1 = 39 dur. İman matematiğinde 40 – 1 = 400 kalır. Dolayısıyla bize Allah iman matematiğini öğretiyor.

İnsanlar dünyada şirket kursalar 10 kişi olsalar 100 lira kazansalar varsayalım ki 10 ar lira düşer. 10 kişi arasında kazancı pay etseler 10 ar lira düşer. Ama Allah resulü; Ed-dellü alel hayri kefailihi. Bir hayra delalet eden, onun işlenmesine sebep olan bizzat onu yapmış gibidir hadisi çerçevesinde anlarsak bir ahiret şirketi kursalar o zaman; 10 kişi bu şirkete ortak olsalar ve 100 lira kazansalar, dünya şirketinde olduğu gibi 10 ar lira düşmez. Her birine 100 er lira düşer. Neden? Çünkü bir hayra delalet eden onu bizzat yapmış gibidir de onun için. Yani diğerinden eksilmez.

Men senne sünneten haseneten felehü ecrühe ve ecrü men amile bihe. Yani kim bir güzellik koyarsa, kim bir güzel çığır açarsa o çığırdan yürüyen herkesin ecri ondan eksiltilmeksizin o çığırı açan kişiye. Tersi de geçerli tabii. Dolayısıyla iman matematiği farklı. Onun için zekat verdikçe artar. Gerçekte Allah’a verince eksilmez, verince artar. Çünkü gerçekte Allah için vermek, vermek değil almaktır.

Bir önceki ayetle beraber düşündüğümüzde Feelhemeha fucureha ve takvâha Allah insana fücurunu da takvasını da ilham etti. Ne demek bu? İnsanın içinde, yüreğinde 2 bölge var böyle bir tasavvur edelim. Birine cennet tohumlarını ekti diğerine cehennem tohumlarını ekti. Fakat biz cennet tohumlarını suladık, ötekine hiç su dökmedik. Çünkü sevap cennetin tohumlarını sulamak, günah cehennemin tohumlarını sulamak. İyilik cennetin kötülük cehennemin tohumlarını sulamak. İman cennetin inkâr cehennemin tohumlarını sulamak. Biz cennetin tohumlarını suladık ve orası yeşerdi, orası büyüdü, oradan ürettiğimiz tohumlar ahirette cennetimizin fideleri oldu. Tersi de geçerli cehennemin tohumlarını suladık, oradan çıkan zakkum ağacı. Öbür taraftan Tûba çıkacak ama oradan zakkum çıkacak ve cehennemimizin fideliğini oluşturdu.

İşte burada böyle bir benzetme yapabiliriz. İnsan her yaptığı şeyle ya içinde ki cennet tohumunu sulamakta, ya cehennem tohumunu sulamaktadır. Onun için ilham edilmiştir içinde. Rabbimiz istiyor ki insan cennet tohumunu sulasın,

Devam ediyor c sayfasına geçiniz
Şems suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.