b sayfasından devam
10-) Ve kad habe men dessaha;
Onu (bilincini) gömüp gizleyerek
(bilinçsizce - dürtüleriyle tabiatına uyarak) yaşayan ise gerçekten kaybetmiştir. (A.Hulusi)
10 - Ve
ziyan etmiştir onu kirletip gömen, (Elmalı)
Ve kad habe men dessaha Biraz önceki
tohum benzetmesinden yola çıkarak tercüme edeyim, manalandırayım; İçinde ki
tohumu çürüten de. Çünkü desseha;
çürütmek, araya vermek, bozmak, kötü hale getirmek manasına geliyor. İçindeki
tohumu çürüten araya veren işe yaramaz hale getiren de kaybetmişti,
mahvolmuştur. Birincisi kurtulmuş ve artmıştır, artan kurtulmuştur, eksilen
mahvolmuştur. Belki zıtlar çerçevesinde, mütekabiliyet çerçevesinde okursak zekkâha ile desseha yı birbirinin zıddına yerleştirmemiz lazım. Evet artan
kurtuldu eksilen veya yerinde sayan. Çünkü Men
istevâ yevma fe hüve mağbünün. Kimin iki günü bir ise o aldanmıştır diyor,
zarardadır, ziyandadır. Aslında Mağbunun; aldanmıştır.
Niye? İki günü bir ama kendisini
ilerlemiş sayıyor. Yani tıpkı patinaj yapan vasıta gibi, teker dönüyor ben yol
alıyorum zannediyor. Ama aslında yerinde sayıyor. Onun için tohumu çürüten de
kaybetmiştir mahvolmuştur. Allah’ın içine ektiği cennet tohumuna bakmamıştır,
sevap sularıyla sulamamıştır, namaz suyu ile sulamamıştır, oruç güneşiyle
güneşlendirmemiştir, bakmamıştır bakımını yapmamıştır. Hayır hasenat
yapmamıştır. Emr-i bil ma’ruf yapmamıştır, cihad yapmamıştır dolayısıyla tohum
çürümüştür. İyi tohum eğer uzun süre çimlenmezse çürür.
11-) Kezzebet Semûdu Bitağvâha;
Semud (Sâlih'in toplumu), Nebiyi
kabul etmemeleri ile (hakikatlerini ve sistemi) yalanladı. (A.Hulusi)
11 - Semûd
inanmadı azgınlığından, (Elmalı)
Kezzebet Semûdu Bitağvâha Ne gibi,
kim gibi? Mesela içindeki ekilen tohumu çürütenlere bir örnek mi diyorsunuz,
işte örnek size; Semud çığırından çıktığı için yalanladı. Evet, kezzebet, o
toplum yalanladı.ç Semud toplumu Bitağvâha. Ne yüzünden yalanladı? Haddini
aştığı için, kendini unuttuğu için. Tuğyan haddi aşmaktır. Haddi aşmak aslında
kendini kaybetmektir, kendini kaybettiği için yalanladı. Demek ki hakikati
yalanlayan özünde tuğyan etmiş bir tağuttur. Veyahutta hakikati yalanladığı için
mi tağut oluyor desek, ama hayır “B” ile gelmiş onun içinde hakikati
yalanlamak, sonuç tuğyan, illet. Haddini bilmeyen hakikati yalanlar demektir
bu.
12-) İzin be'ase eşkaha;
Onların
en şakîsi harekete geçtiğinde, (A.Hulusi)
12 - O
en yaramazları fırladığı zaman, (Elmalı)
İzin be'ase eşkaha hani bir zamanlar
en eşkiyası, toplumun en azılısı, en şakisi ne yapmıştı? Kışkırtılarak
saldırmıştı. Hani saldırdığında. Toplumum en şakisi kışkırtılarak
saldırdığında. Niye böyle çevirdim? İn be’as; mutavaad kalıbıdır. Mutavvad
kalıbında mutlaka tepki bir etkinin sonucudur. Mutavaad kalıbında fiil
tepkidir, fakat ona etki eden bir şey vardır; biri kışkırtmıştır onun
karşılığın da o da kışkırmıştır. İşte burada in be’as var İn be’asa.
Neden böyle getirdi Kur’an bu
ifadeyi? Hani Semud kavmi toptan helak olmuştu ya. Belki siz şu soruyu
sorarsınız. İçlerinden eşkıyanın teki böylesine hunharca bir cinayet işledi
diye koca bir kavim helak edilir mi diyecekseniz eğer, ötekiler de teşvik
etmişti, suça ortak olmuşlardı, günaha ortak olmuşlardı diyor zımnen aslında şu
mutavaad kalıbı. Kavmin en eşkıyası fırlayıp öne çıktı zıvanadan çıktı diye
tercüme edebiliriz.
13-) Fekale lehüm Rasûlullahi nâkatAllâhi ve
sukyaha;
Allâh
Rasûlü onlara dedi ki: "Allâh'ın devesini ve onun su içme hakkını
koruyun!" (A.Hulusi)
13 - Ki
o vakit demişti onlara Allahın resulü: Gözetin Allahın nâkasını ve sulanışını.
(Elmalı)
Fekale lehüm Rasûlullahi nâkatAllâhi ve sukyaha
onlara. Zaten sorun sadece eşkıyanın sorunu olmadığı lehüm deki “hüm”
zamirinden anlaşılıyor. Yoksa Lehü derdi sadece azgınlık yapan eşkıya olsaydı.
Ama burada “lehüm” diyor. Allah’ın resulü onlara dedi ki nâkatAllah; Allah’ın
devesi ve sukyaha, bırakında sulansın, bırakın da su içsin dedi.
Allah’ın devesi; aslında Allah’ın
devesi olduğuna göre bu deve boyu 50 arşın, eni 70 arşın, bu deve tüyleri
altından falan olmalı diye düşünmemiz gerekmiyor, çünkü Allah’ın beyti diyoruz
Kâbe ye, beytullah. Ama Kâbe nin de taşlarının olağan üstü, gökten indiğini
falan söylemiyoruz. Bölgeden kesilmiş taşlar, nereden kesildiğini de biliyoruz.
Yine Ardullah diyor Kur’an, Allah’ın arzı bazı bölgeler için. Ama oranın da
cennetten indiğini kimse söylemiyor zaten.
Dolayısıyla bu deve Allah’ın
devesi, yani kamu malı olan kamuya ait yerler için Allah’a nispet ediliyor
Kur’an da. Dolayısıyla Allah’ın beyti Kâbe aslında insanlığın merkezidir
insanlığın evidir. Yine yer yüzü insanlığa emanet edilmiştir, bu deve de kamu
malıdır, sahibi yoktur. Muhtemelen bu devenin nasıl ortaya çıktığını izah edici
bir ayet Maide/103. ayetidir fakire göre, kanaatim budur. Bu ayette bazı
hayvanlar sayılır, daha doğrusu bazı hayvanlara müşriklerin cahiliye döneminde
verdiği isimler sayılır. Hâm, vâsıyle,, sa’ibe bunlardandır.
Mesela müşrikler üst üste 5 batım
doğuran hayvanı salarlar ve Allah’ın devesi ilan ederlerdi, Üst üste ikiz
doğuran bir hayvanı Allah’ın devesi veya Allah’ın ineği veya Allah’ın koyunu
ilan ederler, salarlardı. İşte bunun gibi bunlara da birer isim bulurlardı.
Kulağını keserler veya yararlar nişane olsun diye, herkes bilsin diye. Kulağı
yarık bir hayvan gördüğünde müşrik; Ha bu Allah’a adanmış diye bakar onun ne
sütünden istifade ederler, ne yününden istifade ederler, ne de keserlerdi.
Tabii küçük bir problem; su da vermezlerdi, yiyecekte vermezlerdi. Hani Allah’a
adanmıştı ya, Allah’ın sa Allah versin, Allah sulasın. Böylesine bir ilahi
hiyerarşiye müdahale.
İşte onun için kurban kesme
ibadetinin illeti. Hac/36. ayetinde sahharnaha leküm. Hac/36) ardı ardına iki cümle. Biz onları sizin
için emre amade kıldık. Teshıyr sırrı. Kurban ibadetinin hikmeti bizce budur.
İnsanın emrine musahhar kılınmış olan bu canlıları insanın totemleştirmemesi,
tanrılaştırmaması Hindistan da olduğu gibi, eski kavimlerde olduğu gibi, Mısır
da olduğu gibi. Mısır apis öküzünü totemleştirmişti. Koca bir ülkeyi öküz
yönetiyordu affedersiniz. Öküz tapınakların ortasına konuluyor, apis rahipleri
öküzlerin etrafına diziliyor öküz kulağını oynattı, kuyruğunu oynattı, ses
çıkardı, şöyle yaptı, böyle yaptı bunu tefsir ediyorlardı. Yani koca bir ülkeyi
öküz savaşa sokuyor, savaştan çıkarıyor veya bu sene Nil taşacak taşmayacak.
Öküz şöyle yaparsa Nil taşmayacak, böyle yaparsa taşacak.
İşte
böylesine insanoğlunun ahmakça yaptığı şeylerin temelinde varlığın hiyerarşisini
bozmak, Merâtibu’l vûcud eskilerin ifadesi ile. Vücudun mertebesini, varlığın
mertebesini bozmak yatıyordu. Burada da zaten Maide/103 de biz bu varlığın
ilahi hiyerarşisini bozmanın neye mal olduğunu görüyoruz. İşte bu devenin
hikayesi o olabilir Allahu Alem.
Allah’ın
devesi ya Allah versin, Allah sulasın. Zaten Semud kavminin bulunduğu yerde su
az. Semud az su demek zaten. Bir devenin içeceği ne olacak, ama esirgemişler.
Hem Allah’a bağışlıyorlar hem esirgiyorlar. Peki neyi esirgiyorlar? Suyu. Su
kimin? Allah’ın. Allah’ın suyunu Allah’ın devesinden esirgiyorlar. Bu ne
yaman çelişki Allah’ım. İşte onu, bu çelişkiyi dile getiriyor ayet.
14-) Fekezzebuhu fe'akaruha* fedemdeme 'aleyhim
Rabbühüm Bizenbihim fesevvaha;
Onu (Allâh Rasûlünü)
yalanladılar da onu (dişi deveyi) vahşice öldürdüler! Bunun üzerine Rableri, suçları
yüzünden onları toprağa gömdü de orayı düzledi! (A.Hulusi)
14 - Fakat
inanmadılar ona da devirdiler onu. (Elmalı)
Fekezzebuhu fe'akaruha onu
yalanladılar yani peygamberi, Salih peygamberi. Onu reddettiler aslında burada,
onun teklifini reddettiler, bırakın içsin demişti. Onu yalanladılar ve deveyi
hunharca kestiler. Fe’akaruha; ‘akara; hunharca kesmektir, boğazlamaktır ama
öyle normal bir boğazlama değil. Bacaklarını kırarak boğazlamadır. İşkence ettiler
yani. Dikkat buyurun çevreciler, hayvan haklarını savunduğunu söyleyenler
dikkat buyurun. Tarihte bir kavim kamu malı, sahipsiz bir deveye işkence etti,
onu susuz bıraktı, işkenceyle öldürdüğü için Allah tarafından helak ediliyor.
Çok ilginç bir kıssa gerçekten.
fedemdeme 'aleyhim Rabbühüm peki ne
yaptı Allah’ta onların bu zulümlerine karşı Burunlarını sürte sürte rableri Bizenbihim
fesevvaha bu günahları yüzünden yerle bir etti. Fesevvaha; burunlarını sürte sürte yerle bir etti, yıktı mahvetti. fedemdeme 'aleyhim
Evet, aslında fesevvaha burada, 14.
ayette ki; 7. ayette ki ve ma sevvaha
ile aynı. Çok ilginç, Allah’ın insan için koyduğu amacı insan unutursa Allah bu
seferde onu yerle bir eder. yani tesviye eder, dümdüz eder. Allah’ın insan için
koyduğu amacı insan göz ardı ederse Allah’ta insanı göz ardı eder. Biz bu
karşılıklılığı görüyoruz.
15-) Ve lâ yehafü 'ukbaha;
Bu
sonucun Allâh'ı korkutacak bir yanı da yok! (A.Hulusi)
15 - Âlemlerin
rabbi da günahlarını başlarına geçiri geçiriverdi de o yeri düzleyiverdi. Öyle
ya o sonundan korkacak değil ki. (Elmalı)
Ve lâ yehafü 'ukbaha oysa ki o kavim
kendi akıbetinden asla endişe duymuyordu. Evet, Ve lâ yehafü 'ukbaha Aslında lâ
yehafu; muzari gelmiş. Demek ki geleceğe ilişkin endişe duymuyordu. Yani bu toplum
o kadar büyük bir uygarlık kurmuştu ki başımıza hiçbir şey gelmez diye
bakıyordu. Yani taş gibi bir uygarlığımız var, Ad gibi de değiliz, çölün
kenarına yapmadık uygarlığımızı. Kayalardan dağları yontarak bir uygarlık
meydana getirdik, bize kim ne yapabilir ki? Diyorlardı. Dolayısıyla
akıbetlerinden endişe etmiyorlardı. İşte rabbimizi hesap dışı bırakmışlardı,
Allah yokmuş gibi konuşuyorlardı, Allah’ı hesaba katmıyorlardı ve başlarına en
sonunda hesaba katmadıkları Allah’ın gazabı ve azabı geliverdi.
Sadakallahu’l Azim. Ve
ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
Şems suresinin sonu.
Şems suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.