24 Ekim 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. VAKIA (47 - 69)(170-D)



C sayfasından devam

47-) Ve kânu yekûlune eizâ mitna ve künna türaben ve ızâmen einna lemeb'usûn;

"Ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten yeni bir bedenle yaşama devam edecek miyiz = bâ's olunacak mıyız?" derlerdi. (A. Hulusi)

47 - Ve diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi? Cidden biz mi mutlak ba's olunacak mışız? (Elmalı)


Ve kânu yekûlune eizâ mitna ve künna türaben ve ızâmen einna lemeb'usûn ve, ne yani demişlerdi, biz ölüp gittikten, toza toprağa karıştıktan sonra, bir iskelet halini aldıktan sonra tekrar diriltileceğiz öyle mi?


48-) Eve abaunel'evvelun;

"Evvelki atalarımız da mı?" derlerdi. (A. Hulusi)

48 - Ya evvelki atalarımız da mı? (Elmalı)


Eve abaunel'evvelun önden giden atalarımız da diriltilecek öyle mi? Bu tarz. Bu mantık, aslında ahlaki davranışın özünde hesap verme inancı yatar. Ahlaksız davranışın özünde de hesap vermeme inancı yatar, budur. Yani tüm ahlaki davranışların özünde 2 dünyalılık mı, tek dünyalılık mı meselesi vardır başka değil. Ahirete iman ediyor mu, etmiyor mu. Nihilizm, hedonizm. Yani hiççilik, zevk perestlik, zevke tapıcılık hep ahirete iman etmemenin yansılamalarından başka bir şey değil. Ahiret yoksa amaç ve anlam da yok. Ahlaki davranışın gerekçesi de yok. Niye ahlaki davranacak ki. İmansızlığın zaferi, anlamsızlığın zaferidir aslında, amaçsızlığın zaferidir.

Onun için burada Eve abaunel'evvelun sanki, mukarrabune karşılık düşüyor gibi. Hani iyilerin bir lokomotifleri vardı ya, bir de kötülerin lokomotifleri var. ‘Evvelun önden giden atalar. Ben zamansal önceki gitmiş atalar anlamına da gelir ama ben sanki kötülüğün lokomotifleri gibi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum bunu.


49-) Kul innel'evveliyne vel'ahıriyn;

De ki: "Muhakkak ki evvelkiler de sonrakiler de," (A. Hulusi)

49 - De ki: Muhakkak bütün evvelîn ve âhirîn. (Elmalı)


Kul innel'evveliyne vel'ahıriyn de ki; şüphesiz evet elbette hem öncekiler, hem de sonrakiler.


50-) Lemecmu'ûne ilâ miykati yevmin ma'lum;

"Bilinen bir sürecin buluşma vaktinde elbette toplanacaklardır!" (A. Hulusi)

50 – Lâbüd (mutlaka) cem' olunacaklar mikatına (tayin edilen zaman) malûm bir günün. (Elmalı)


Lemecmu'ûne ilâ miykati yevmin ma'lum elbet sadece Allah tarafından bilinen bir günün belirli vaktinde bir araya toplanacaklar. Kaçınılmaz bu. Hesaba çekilecekler.


51-) Sümme inneküm eyyühed dâllûnel mükezzibun;

Sonra muhakkak ki siz ey (Hakikati) yalanlayıcı sapkınlar... (A. Hulusi)

51 - Sonra siz, ey sapkın münkirler! (Elmalı)


Sümme inneküm eyyühed dâllûnel mükezzibun sonra siz ey sapıklar, ey yalanlayanlar,


52-) Leâkilune min şeçerin min zakkûm;

Elbette (siz) zakkum ağaçlarından (kendinizi yalnızca beden kabullenmenin sonucu meyvelerinden) yiyeceksiniz. (A. Hulusi)

52 – Lâbüd (mutlaka) yersiniz de bir ağaçtan, zakkumdan. (Elmalı)


Leâkilune min şeçerin min zakkûm elbet sizde o ağaçtan, zehirli ağacın meyvesinden yiyeceksiniz. Zakkum, aslında dünyada ki zakkum’a zakkum denmesi elbette buradan bir mecaz olarak tır. Neden denmiş? Çünkü dünyada ki zakkum yiyeni öldürecek kadar zehir taşır da ondan. Onun için hayvanlar yemez dünyada ki zakkumu.. Hatta bir benzerlik de şuradan; Günah zakkuma benzer, geriden çok güzel rengi vardır zakkumun, kokusu da güzeldir. Yemeye görün yoksa zehirler. Günahta böyledir, geriden güzel görünür, çalımlı alımlı görünür, zevkli görünür. Ama işlediğinde tıpkı yenilmiş zakkum gibi, zehir gibi öldürücüdür. Böyle bir benzerlik kurulabilir.


53-) Femâliune minhel butûn;

Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. (A. Hulusi)

53 - Doldurursunuz da karınlarınızı ondan. (Elmalı)


Femâliune minhel butûn artık karınlarınızı onunla doyuracaksınız. Evet, Burada zakkum cehennem ağacı. Saffat/62-65. ayetler arasında zaten bu ibare geçer. Lanetli ağaç der Kur’an İsra/60 ayetinde. Zımnen şu anlama geliyor bu; yaptığınız kötülüklerin meyvesi olan azab ağacından yiyeceksiniz. Yani cehennemi de burada ekiyorsunuz, cenneti de burada ekiyorsunuz. Tuba nızı da burada ekiyorsunuz, zakkumunuzu da burada ekiyorsunuz. Onun için neyi ektiğinizi iyi bilin. Eğer orada cennetle karşılaşmak istiyorsanız tohumu sizde. Burada ekin. Yok cehennemle karşılaşmak istiyorsanız tohumu burada ekin. Burada zımnen bunlar söyleniyor aslında.


54-) Feşâribune 'aleyhi minel hamiym;

Onun üstüne yakıcı sudan içeceksiniz. (A. Hulusi)

54 - İçersiniz de üstüne o hamîmden. (Elmalı)


Feşâribune 'aleyhi minel hamiym yürek dağlayan kavurucu umutsuzluğu içeceksiniz. Evet, yürek dağlayan kavurucu bir umutsuzluk.


55-) Feşâribune şürbelhiym;

Hastalığı dolayısıyla suya doymak bilmeyen develer gibi içeceksiniz onu.

55 - İçersiniz hüyam (Azgınlık) illetine tutulmuş kanmak bilmez develer gibi. (Elmalı)


Feşâribune şürbelhiym öyle bir içiş ki hummalı develerin içişi gibi Hiym; humma hastalığına yakalanmış deve. Bir ırmağı içse doymayacak kadar hasta. Öyle bir içiş ki, içtikçe yanıyor, yandıkça içiyor. İçtiği kandırmıyor, yandırıyor böyle bir içiş.


56-) Hazâ nüzülühüm yevmed diyn;

Din (sistemin - Sünnetullâh'ın gerçekliğinin fark edildiği) gününde, onların nüzûlü (onlarda açığa çıkacak olan) işte budur! (A. Hulusi)

56 - İşte bu onların konuklukları o din günü (ceza günü). (Elmalı)


Hazâ nüzülühüm yevmed diyn hesap günü onların ağırlanışı işte böyle olacak. Nüzül; İlginçtir. Nüzül ağırlamadır aynı zamanda. Kur’an ın inişine de nüzül diyoruz bakınız, aynı kökten geliyor. Ama nüzül ağırlama, misafir etme konuklama. Burada tabii biraz kinai bir anlam var. Tehekküm anlamı var ve bu anlamın içinde aslında, eğer siz Allah’ın size indirdiği vahyi nasıl ağırlıyorsanız. Ahirette Allah’ta sizi öyle ağırlayacak. Vahiy size inen bir misafir, siz yüreğinizi bu misafire eğer açıyor ve konuk ediyor, ona yüreğinizin en tatlı meyvelerini, yani imanı sunuyorsanız vahye, Allah ta ahirette size cenneti sunacak. Yok siz nüzül eden bu gök sofrasının başına oturup ondan yemek yerine, ona sırtınızı dönüyorsanız ve onu ağırlamıyorsanız yani, Allah’ta sizi ağırlamayacak, tersinden ağırlayacak. Bunu görüyoruz.


57-) Nahnu haleknaküm felevlâ tusaddikun;

Biz, yarattık sizi! Tasdik etmeyecek misiniz? (A. Hulusi)

57 - Biz, yarattık sizi hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? (Elmalı)


Nahnu haleknaküm felevlâ tusaddikun sizi yaratan biziz. O halde ey insanlar bu gerçeği neden hala kabullenmezsiniz? Sizi yaratan biziz bu gerçeği hala neden kabullenmezsiniz. En yakın gerçek şu; insan kendi kendisini yaratmadı. Felevlâ in küntüm ğayre mediyniyn (86) eğer O’na borçlu olmadığınızı düşünüyorsanız diyor, borçlu olmadığınızı mı düşünüyorsunuz yani. Allah’a borçlusun ey insanoğlu. Din de zaten borçtan gelir deyn den, borçluluk bilinci demektir. Onun için Allah’a borcunu inkar küfürdür.


58-) Eferaeytüm ma tümnûn;

Akıttığınız meniyi gördünüz mü? (A. Hulusi)

58 - Şimdi gördünüz mü o döktüğünüz menîyi? (Elmalı)


Eferaeytüm ma tümnûn hiç attığınız tohumu düşündünüz mü? O hayat tohumunu, meniyi düşündünüz mü, attığınız tohumu. Hayat mucizesine bir atıf var burada. Mucizeler mucizesi hayat mucizesine dikkat çekiliyor. Hiç attığınız hayat tohumunu düşündünüz mü?


59-) Eentüm tahlükunehu em nahnül hâlikun;

Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar biz miyiz? (A. Hulusi)

59 – Siz mi yaratıyorsunuz onu yoksa biz miyiz yaratan.


Eentüm tahlükunehu em nahnül hâlikun siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa bütün yaratılışın kaynağı biz miyiz.


60-) Nahnü kadderna beynekümül mevte ve ma nahnü Bi mesbukıyn;

Aranızda ölümü biz takdir ettik ve bizim önümüze geçilmez! (A. Hulusi)

60 - Biz takdir ettik aranızda o ölümü ve bizim önümüze geçilmez. (Elmalı)


Nahnü kadderna beynekümül mevte ve ma nahnü Bi mesbukıyn aranızda ölümü takdir eden de biziz ve biz asla önüne geçilemeyeniz, asla aşılamayanız. Asla benimle yarışmaya kalkmayın diyor rabbimiz. Yaratış konusunda da yarışmaya kalkmayın. Benim yarattığımdan bir şeyler icat edip de bana hava atmaya kalkmayın. Yani zımnen kabaca bu. Onun için ve ma nahnü Bi mesbukıyn asla önüne geçilen biri değiliz biz. Bizim önümüze geçemezsin ey insanoğlu.


61-) Alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma lâ talemun;

Size bedel olarak benzerlerinizi (yeni bedenlerinizi) getirelim ve sizi bilemeyeceğiniz şekilde (yeniden) inşa edelim diye (ölümü takdir ettik). (A. Hulusi)

61 - Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir neş'ette inşa etmek üzereyiz. (Elmalı)


Alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma lâ talemun sizi benzerlerinizle değiştirmeye ve sizi bilmediğiniz bir mahiyette yeniden inşa etmeye, yeniden yaratmaya kadiriz. Yeniden yaratma hususunda, devam edelim;


62-) Ve lekad alimtümün neş'etel'ulâ felevlâ tezekkerûn;

Andolsun ki ilk neş'eti (yaratışı) bildiniz. Peki derin düşünmeniz gerekmez mi? (A. Hulusi)

62 - Her halde ilk neş'eti biliyorsunuz o halde düşünseniz a. (Elmalı)


Ve lekad alimtümün neş'etel'ulâ felevlâ tezekkerûn doğrusu ilk yaratılış mucizesini bilmiş olmanız lazım. O halde neden ibret almıyorsun ey insanoğlu.

Evet, 61. ayeti şöyle de çevirebiliriz; Alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma lâ talemun (61)sizi benzerlerinizle değiştirme, sizi bilmediğiniz bir mahiyette yeniden inşa etme hususunda önüne geçilemeziz demişti bir önceki ayetle bağlantılı olarak çevirelim bunu. Veya yeni türler var etme hususunda, veya ölüm ile nesilleri değiştirip yeni nesiller çıkarma, ölümle eski nesilleri alma, doğumla yeni nesilleri getirme hususunda bizimle kimse yarışmaya kalkmasın demişti.

 Aslında yeniden dirilişin ne mahiyetini ne de biçimini kavrayamayacağımızı gösteriyor bu ayet. Yani zaten Allâhi mâ lâ ta'lemûn. (Bakara/80) bilmediğiniz, asla bilemeyeceğiniz bir biçimde diyor ya. Ne mahiyet olarak kavrayabiliriz, ne biçim olarak kavrayabiliriz. Ama bu dünyadakinden farklı olacağını da buradan anlıyoruz. Yeniden diriliş bu dünyadakinden kesinlikle çok farklı olacak. Bu ayetten onu da anlamış oluyoruz.

…..insan beyninin ürettiği "holografik dalga beden" yani bilinen ismiyle "RUH" da bu Dünya'nın manyetik çekim alanına bağımlıdır!.......
…..RUH", yani "holografik ışınsal beden" Güneş'in içine gittiği zaman, oradaki yüksek radyasyonun etkisiyle deforme olur, eğrilir, büzülür, yanar(!), fakat yok olmaz!.. Bunun misali, rüyada, bedeninin ezilip-büzülmesi, kırılması, yaralanması, parçalanması ertesinde yeniden yaşamına aynen devam etmesidir.
İşte "cehennem" denen Güneş'in içindeki yaşantıda da, dalga beden tahrip olur, ezilir, uzar, genişler, yassılaşır, yıpranır, yanar ve akabinde eski hâline döner... Ve bu durum tekrar tekrar sürer gider. (Bu konudaki hadisler ve bilgiler "İNSAN ve SIRLARI" isimli kitabımızda tetkik edilebilir.)…. (Ahmed Hulusi)]

Ve lekad alimtümün neş'etel'ulâ felevlâ tezekkerûn doğrusu ilk yaratılış mucizesini bilmiş olmanız lazım, o halde neden ibret almıyorsunuz. İlk yaratılış mucizesi, biz bu hayata bakarak ibret alırsak öbür hayata iman ederiz. Bu hayata bakıp ibret almayanın öbür hayata iman etmesi söz konusu değil onun için.


63-) Eferaeytüm ma tahrüsûn;

Ekmekte olduklarınızı gördünüz mü? (A. Hulusi)

63 - Şimdi gördünüz mü o ektiğiniz tohumu? (Elmalı)


Eferaeytüm ma tahrüsûn hiç toprağa ektiğiniz tohumu düşündünüz mü? Enfüsten sonra afak a geçti Fussilet/53. ayetinde ki gibi insan mucizesinden sonra toprak mucizesine geçti. Toprak aslında toprak tanrısının verdiğini düşünen eski paganlarla tabiat kanunlarının verdiğini düşünen yeni paganları aynı hizaya dizebilirsiniz. Allah’ı yok saydıktan sonra ister toprak tanrısının verdiğini düşünsün eski paganlar, onların yerine tabiat kanunlarının verdiğini düşünen yeni paganları koyabilirsiniz.  Allah’ı aradan çıktıktan, yani ekmeğe değil ekmeğin sahibine bakmadıktan sonra ikisi de aynı yere geliyor aslında.


64-) Eentüm tezre'ûnehu em nahnüzzari'un;

Onu yeşerten siz misiniz yoksa biz miyiz? (A. Hulusi)

64 – Siz mi bitiriyorsunuz onu? Yoksa biz miyiz bitiren? (Elmalı)


Eentüm tezre'ûnehu em nahnüzzari'un siz mi ekip büyütüyorsunuz onu, yoksa biz miyiz ekip büyüten.


65-) Lev neşau lece'alnahu hutamen fezaltüm tefekkehun;

Eğer dileseydik onu elbette kuru - cansız bitki kılardık da, şaşar kalırdınız! (A. Hulusi)

65 - Onları elbet bir çöpe çeviriverdik de şöyle geveler dururdunuz: (Elmalı)


Lev neşau lece'alnahu hutamen fezaltüm tefekkehun eğer dileseydik onu çürüyüp un ufak olmuş bir ahşap kalıntısına çevirirdik de. Şaşa kalır ve (derdiniz ki)


66-) İnna lemuğremun;

"Muhakkak ki ziyandayız!" (A. Hulusi)

66 - Her halde biz çok ziyandayız. (Elmalı)


İnna lemuğremun eyvah..! biz mahvolduk.


67-) Bel nahnu mahrumun;

"Hayır, biz (geçinmekten) mahrumlarız" (derdiniz). (A. Hulusi)

67 - Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!.. (Elmalı)


Bel nahnu mahrumun daha beteri mahrum kalan yine biz olduk derdiniz. Eğer standart yasalar veriyorsa, tabiat yasaları veriyorsa maharet onlarınsa haydi Allah mahrum bıraktığında da versin tabiat yasaları. Tabiat yasalarından isteğin mahrum kaldığınız yıllarda da versin bakalım. Burada adeta ona bir ima var. Ona rağmen alamazsınız. Allah’a rağmen topraktan da bir şey alamazsınız. Allah’a rağmen gökten de yağmur alamazsınız, Allah’a rağmen insandan da tohum alamazsınız, bu söylenen.


68-) Eferaeytümül mâelleziy teşrebun;

İçmekte olduğunuz o suyu gördünüz mü? (A. Hulusi)

68 - Şimdi gördünüz mü o içtiğiniz suyu? (Elmalı)


Eferaeytümül mâelleziy teşrebun hiç içtiğiniz suyu düşündünüz mü?


69-) Eentüm enzeltümûhu minelmüzni em nahnül münzilun;

Onu beyaz bulutlardan siz mi inzâl ettiniz yoksa inzâl ediciler biz miyiz? (A. Hulusi)

69 -  Siz mi indiriyorsunuz onu buluttan yoksa biz miyiz indiren (Elmalı)


Eentüm enzeltümûhu minelmüzni em nahnül münzilun siz mi indiriyorsunuz onu bulutlardan yoksa biz miyiz indiren. Su mucize, su canlı, su hayat aslında. Su indirilmiştir unutmayalım. Biri bedene indirilmiştir, vahiy suyu da ruha indirilmiştir. Vahiy suyu ruha hayat verir, su da toprağa hayat verir. Onun için nerede sudan bahsediliyorsa orada vahye bir ima vardır.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
       170. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder