17 Ekim 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. RAHMAN (34 - 54)(169-D)

C sayfasından devam

34-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

34 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz.


35-) Yurselu 'aleyküma şüvazun min narin ve nuhasün fela tentesıran;

İkinizin de üzerine Nâr'dan alev ve duman (bilinç bulanıklığı) irsâl edilir de başarılı olamazsınız! (A. Hulusi)

35 - Salınır üstünüze ateşten bir yalın, bir zehir duman, kurtulamazsınız deseniz de el’aman. (Elmalı)


Yurselu 'aleyküma şüvazun min narin ve nuhasün fela tentesıran sizin üzerinize dumanıyla boğup aleviyle yakan bir ateş topu gönderilir ve hiçbir yardım da alamazsınız. Alamazdınız, eğer O istemeseydi sizin aşmanızı.


36-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

36 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban  o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini yalan sayarsınız. Yani siz eğer fezaları dolaşıyorsanız ve orada ki olup biten o bütün gök taşlarından korunuyorsanız bu da rabbinizin koyduğu yasalar sayesinde. Rabbiniz Atmosfer gibi bir zırhı, yer yüzü gibi bir misafirhaneye giydirmeseydi uzaydan korkunç bir yaylım ateşine tutulur, yer yüzünde tek bir canlı kalmazdı. Bunun şükrünü nasıl unutursunuz.


37-) Feizen şakkatis Semau fekânet verdeten keddihan;

(Ölüm esnasında) semâ (benlik bilinci) parçalanarak yanık yağ rengi alıp, gül misali (hakikat müşahede edildiğinde)! (A. Hulusi)

37 - Gök bir yarılıp oluverdi mi bir gül, yağ gibi eriyen, kızaran yanan. (Elmalı)


Feizen şakkatis Semau fekânet verdeten keddihan derken gök yarılınca sanki göz alıcı kırmızılıkta açılmış bir gül gibi olduğu görülür.

Nasa nın internet sitesinde aynen bu ayette tasvir edilen hakikati beyan eden bir fotoğraf görmüştüm. Oradan alınma bu fotoğraf yayınlandığında gerçekten de bu ayetle birebir örtüşen bir hakikati faş ediyordu. Bilmediğimiz, belki de bilemeyeceğimiz kozmik bir hakikate atıf yapıyordur, ben sadece çağrışım yaptığı için nasanın fotoğrafına atıf yaptım.


38-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

38 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız.


39-) Feyevmeizin lâ yüs'elu an zenbihi insün vela cann;

İşte o süreçte ne ins ne de cin türü suçundan sorulmaz (doğal olarak yaptıklarının sonuçlarını yaşamaya başlarlar)! (A. Hulusi)

39 - O gün sorulmaz cürümünden artık ne bir insan ne de bir cânn. (Elmalı)


Feyevmeizin lâ yüs'elu an zenbihi insün vela cann o gün ne insanlar, ne cinler hiç birine günahları hakkında sorulmaya gerek kalmaz. Sorulmaz, çünkü buna gerek kalmaz. Neden? Hemen 41. ayette nedeni gelecek. Yu'reful mücrimune Bi siymahüm çünkü günahkarlar yüzlerinden tanınacaklar. Onun içinde sorguya çekilmeye gerek kalmayacak


40-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

40 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız. Hemen şu soruyu sorabilirsiniz; Burada nimet hangisi? Burada bir nimet yok ki. İnsan olsun görünen, görünmeyen varlık olsun her biri sorguya bile gerek kalmaz cümlesinde nimet nerede diyorsanız nimet büyük. Çünkü ya yaşla kuruyu karıştırsaydı, ya suçluyla suçsuzu karıştırsaydı, ya kurunun yanında yaşı da yaksaydı. Onun için bu nimetin de şükründen aciziz. Bu nimette Allah’ın büyük nimeti. Günahın içinde bizi duvarlarla koruyan Allah bize bir nimet verdiği gibi, günahkarların içinde yaşadığımız halde bizi de onlarla toptan muamele yapmaması da ayrı bir nimet.


41-) Yu'reful mücrimune Bi siymahüm feyü'hazü Binnevasıy vel'akdam;

Suçlular sîmalarından (huylarının oluşturduğu görünümden) tanınırlar da; alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (A. Hulusi)

41 - Tanınır da mücrimler simalarından tutulur Perçemleriyle ayaklarından. (Elmalı)


Yu'reful mücrimune Bi siymahüm günahkarlar alametlerinden tanınırlar feyü'hazü Binnevasıy vel'akdam yaka paça yakalanıp atılırlar. Zımnen testiyi kıranla suyu getiren bir değil. Rabbin bu ikisini ayırır, bu da rabbinin nimetidir. Yani adalet büyük nimettir buna da şükredin.


42-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

42 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz.


43-) Hazihi cehennemülletiy yükezzibu Bihel mücrimun;

İşte bu, suçluların kendisini yalanladığı cehennemdir! (A. Hulusi)

43 - İşte bu, mücrimlerin yalan dedikleri Cehennem. (Elmalı)


Hazihi cehennemülletiy yükezzibu Bihel mücrimun işte bu günahkarların yalanlamış oldukları cehennemdir.


44-) Yetufune beyneha ve beyne hamiymin ân;

Onunla (cehennemî kayıtlarla) kaynar su (şartlanmalarının getirdiği yakıcı değer yargıları) arasında dönüp dururlar. (A. Hulusi)

44 - Olacaklar bununla bir kızgın hamîmin arasında pûyan. (Elmalı)


Yetufune beyneha ve beyne hamiymin ân onlar cehennemle yürek dağlayan bir umutsuzluk arasında mekik dokuyacaklar. Yani cehennemin ateşi mi ağır, yoksa pişmanlığın yürek yangını mı. Hani küma zamiri vardı ya, adeta hem fiili yangına, fiziki yangına, hem de manevi yürek yangınına bir delalet aslında. İki yangından hangisi daha çok yakıyormuş. Yürek yangını sanırım diğer yangından daha büyük olacak.


45-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

45 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz.


46-) Ve limen hafe mekame Rabbihi cennetan;

Rabbinin makamından korkan kimse için iki cennet (fiil ve hissediş - mânâ cennetleri) vardır. (A. Hulusi)

46 - Rabbinin makamından korkan kimseye iki Cennet raygân. (Elmalı)


Ve limen hafe mekame Rabbihi Cennetan rabbinin mutla otoritesinden korkup sakınanlar için çifte cennet vardır. Hani insanın görünen ve görünmeyen boyutuna şükretmesi, Allah’ın görünen ve görünmeyen boyuta verdiği nimetleri bilmesi isteniyor ya. Eğer görünen ve görünmeyen boyuta indirilen nimetlerin şükrü eda edilirse çifte cennet var. Biri bedene, biri ruha dercesine adeta. Ki bu bana değil Elmalılıya ait bir yorum. Tam da biri cismani diğeri ruhani olmak üzere iki cennet cümlesinin sahibi odur.

Rabbin makamından çekinen biri olmak, bu korku sevgiyi kaybetme korkusu. Evet, limen hafe mekame Rabbi bu korku öyle yılandan aslandan korkuya benzemez. Bu korku korkuların en yücesi. Sevgilerin bile üstünde ki bir korku bu. Sevgiyi kaybetme korkusu. Allah’tan mahrum kalma korkusu. Ben Allah’sız ne yaparım korkusu. Rabbim ellerimi bırakırsan ben ayakta duramam korkusu.

Hz. Ebu Bekir işte bu korkunun tecessüm ettiği şahsiyetlerden biriydi. Bir gün bu ayetler hatırına geldi, cennet ve cehennem gözünün önünden şerit gibi aktı, “Keşke bir ot olsaydım da hayvanlar yayılsa ve yok olsaydım.” Diye hıçkırmaya başladı. İbn. Ebi Hakim Ata dan naklediyor bu rivayeti.

Yine bu korkunun, bu muhteşem sezgiyi kaybetme korkusunun o dönemde yaşanmış bir başka örneğine daha rastlıyoruz. Beyhaki, Hasan Basri’den naklediyor.  Hz. Ömer döneminde kara sevdaya yakalanmış bir genç vardı. Bir ömür sevdiğinin peşinde koşmuş, fakat kavuşamamıştı ki, bir gün hayatını uğruna koyduğu sevdiğine kavuştu. Fakat içine Allah korkusu düştü, el uzatamadı. Elini çekti büyük bir sayha bir çığlık koy vererek oraya bayıldı. Evine getirdiler baş ucunda ki amcasına ayılınca; “Ömer’e git, Halifeye git Allah benim için ne hazırlamış onu sor” dedi. Amcası başucundan ayrılırken bir sayha daha koy verdi ve teslim-i ruh etti.

Haber Hz. Ömer’e geldiğinde bu ayeti okuyan Hz. Ömer; Ve limen hafe mekame Rabbihi cennetan vallahi onun için iki cennet var. Demişti.


47-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

47 - Şimdi rabbinizin hangi eltâfına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini yalanlarsınız.


48-) Zevata efnan;

(İki cennet de) çeşitli dallara (yaşam özelliklerine) sahiptir. (A. Hulusi)

48 - Var her birinde envai bostan, envai ağsan. (Elmalı)


Zevata efnan çeşit çeşit, rengârenk cennetler bunlar. Yani bu cennetlerde öylesine bir bezeme, öylesine bir rengârenk güzellikler var ki saymakla bitmez.


49-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

49 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz.


50-) Fiyhima 'aynâni tecriyan;

İkisinde de iki kaynak akıp gider!

50 - Onlarda iki kaynak olur revan. (Elmalı)


Fiyhima 'aynâni tecriyan o çifte cennetlerden iki su akacak. İki su, ‘ayn aslında Arap dilinde etimolojik manası kaynağıyla hedefi arasında yol olan her şeye denir. Onun için göze de ‘ayn denmiş. Hatta casusa da ‘ayn denir. Hedefiyle kaynak arasında yol olmuştur çünkü. Aldığı haberi efendisine götürmüştür. Onun için hedefle kaynak arasında yol olan her şey ‘ayn dır. Yani bu noktada ‘ayn hatırlatılınca göz, gönülle görülen arasında bir yoldur. Onun için eğer gönüle taşımıyorsa görüleni o yol kapalı demektir ve haddi zatında ağlayan göz gönle taşıdığının bir eserini vermiş olur gördüğünün. Göz yaşı bu yolun açık olduğunu göstergesidir aynı zamanda. Ve işte kaynağından çağlayan sulara atıf adeta göz yaşına bir atıf gibidir.


51-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

51 - Şimdi rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini yalanlayabilirsiniz.


52-) Fiyhima min külli fakihetin zevcan;

(O cennetlerin) ikisinde de her meyveden (marifetten) iki tür (zâhirî ve bâtınî olarak) vardır! (A. Hulusi)

52 - Onlarda her meyveden çifte çifte hân. (Elmalı)


Fiyhima min külli fakihetin zevcan o çifte cennetlerde her üründen ikişer ikişer çıkacak. Yani cennetler çift, ürünler çift olacak. Çünkü maddi ve manevi hayatınla birlikte, sen de çifte kulluk yaptığın için çifte kulluğuna çifte ödül olacak.


 53-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;

Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)

53 - Şimdi rabbinizin hangi eltâfına dersiniz yalan? (Elmalı)


Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban O halde rabbinizin hangi bir nimetini yalanlayabilirsiniz.


54-) Müttekiiyne alâ furuşin betainuha min istebrak* ve cenel cenneteyni dan;

Astarları atlastan döşeklere yaslanırlar... İki cennetin meyvelerinin toplanması çok kolaylıkladır! (A. Hulusi)

54 - Dayanmışlar öyle mefruşata kim astarları istebraktan, her iki Cennetin derimi de yakından. (Elmalı)


Müttekiiyne alâ furuşin betainuha min istebrak onlar çözgü ve atkısı, düşey ve yatay ipleri dahi ipekten mamul atlas halılar üzerine uzanacaklar. Betainuha lafzan halının karnı demek. Bat; karın. Fakat halının karnı olmayacağı için bunu astar diye de çevirmek doğru değil, düşey ve yatay ipleri bile ipekse gerisini sen düşün, gerisini sen hesap et anlamı var gibi geliyor bana. Kalıcı ve kusursuz güzelliğin üretildiği merkeze bir atıf aslında. Çünkü cennet hakkında söylenen her şey insan havsalasını, aklını aşar. Bu cennet adına ne aklımıza geliyorsa mükemmel olduğunun bir ifadesidir. Eksiksiz, güzelliğin mükemmel tasviridir cennet. Cennet tasavvurumuz asla aklımızın havsalamızın alacağı bir şey değildir. Secde/17. ayetinde ifade edildiği gibi;

Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) O gün cennette insanı hangi göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini hiç kimse asla bilemez, tahayyül dahi edemez. Evet, hiç kimse tahayyül dahi edemez, tasavvur dahi edemez. Cennet insan aklının kavrayamayacağı güzelliğin üretildiği merkezdir.

ve cenel cenneteyni dan o çifte cennetlerin muhteşem ürünleri çok yakınlarında olacak, hemen el uzattıklarında alacak kadar yakın. Yani her nimet ve lezzetin bir zahmeti var. Yemenin bile bir zahmeti var. Ama cennette olmayacak. Sen onun ayağına gitmeyeceksin o senin ayağına gelecek.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
169. sayfayı toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder