9 Ekim 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. KAMER (10 - 15)(168-C)



B sayfasından devam

10-) Fede'a Rabbehu enniy mağlubun fentasır;

Nihayet (Nuh da) Rabbine: "Gerçek ki ben mağlup oldum; bana yardım et" diye dua etti. (A. Hulusi)

10 - O da nihayet rabbine duâ etti, ben dedi, mağlûbum, hemen nusretini ver. (Elmalı)


Fede'a Rabbehu enniy mağlubun fentasır Allahu ekber.! Allah’ın peygamberine bakın “Bittim ya rabbi” diyor. Bittim. Her peygamberin bittim dediği bir yer var. Öyledir. İşte Nuh’ peygamberin bittim noktası bu ayet. Ve derken o rabbine ellerini kaldırdı yalvararak dedi ki; “elbet ben bittim ya rabbi. enniy mağlubun ben bittim, ben mağlup oldum. Aslında mağlup olmadı. Fakat kendi bittiğini Allah ona gösterdi. Allah’ın sünneti bu. Neden bittiğini gösterir? Bittiğini göstermese insana arkadan gelen zaferi kendisine mal eder. Onun için sünneti bu. Adeti bu Allah’ın. Bittim dedirtir. Çünkü insanın gücü sınırlıdır. Peygamber de olsa insanın gücü sınırlıdır. Ve öyle diyor Allah’ın yüce peygamberi, o ulu nebi; enniy mağlubun ben bittim ya rabbi. Fentasır, sen yet ya rabbi. Sen yardıma gel ya rabbi. Yardımıma koş yarabbi. İmdat ya rabbi.

Bitmek ve yetmek işte bütün mesele. Kulun gücü bitince Allah’ın yardımı başlar. Hz. Nuh’un yakarışını hatırlıyoruz Nuh suresinden. Ve kale Nuhun Nuh dedi ki; Nuh şöyle yalvardı. Rabbi lâ tezer 'alel Ardı minelkafiriyne deyyara. (Nuh/26) Rabbim, yer yüzünde bunlardan bir tane bırakma. Buraya gelmiş..! Neden Kur’an da Nuh peygamberin bin yıldan 50 sene eksiğiyle tebliğ ettiği dile getirilir?

Aslında bunun mecazi karşılığı şudur; Ey muhatap bir insanın yaşayabileceği en son süreyi getir gözünün önüne Nuh ondan birazı hariç o sürenin tamamını tebliğ etti, ama yinede bu adamlara kâr etmedi. Taşa söz geçti de bunlara geçmedi. İşte bunun karşısında Nuh’a da böyle demek düştü. Rabbi lâ tezer 'alel Ardı minelkafiriyne deyyara nasıl canı yanmışsa mübarek peygamberin;

İnneKE in tezerhüm yudıllu 'ıbadeKE ve lâ yelidû illâ faciren keffara. (Nuh/27) eğer onlardan yer yüzünde  bir tane damızlık bırakırsan o da kafir doğuracak başka bir şey değil diyor. Allahuekber..! Bu da bir hikmet, ilahi bir hikmet. İlginç bir kıssa gerçekten de. Bize çok şey öğretiyor aslında. Tıkanma noktası, işte buraya gelme, yoksa bir peygamber kolay kolay, düşünebiliyor musunuz bir tarlayı bir ömür, Kur’an bunun adına 950 demiyor tabii, binden 50 eksik diyor. O farklı şeyler çünkü. Öyle diyor. Yani ömrünüzü tüketeceksiniz uğruna ama tarla size ektiğiniz hiçbir tohumu geri vermeyecek. Usanmayacaksınız, taşını ayıklayacaksınız, tezeğini kıracaksınız, bir daha süreceksiniz, sırtınızda su taşıyacaksınız, dağ bayır aşıracaksınız, avuçlarınızla tırnaklarınızla kazacaksınız, kanlarınızla sulayacaksınız ama tarla vermem de vermem diyecek. İşte bu, manzara bu.

Allah resulünün bittim noktasını biliyorsunuz değil mi? Taif dönüşü. Hani taife gitmişti, bir umut diye gitmişti, Mekke onu kovmuştu. Artık Mekke hayatına kastediyordu. Taife vardığında taşlarla karşılandı, tükürüklerle karşılandı, küfür ve hakaretlerle karşılandı alemlere rahmet Hz. Muhammed S.A.S. O insanlık ufku

Taif’in dışında bugün hala üzüm bağıdır. Ben henüz gideli, göreli 1 yıl geçmedi üzerinden Efendimizin misafir olduğu bağın oturduğu yerine bir mescit yapılmış Addas mescidi. Bugün metruk, bugün boynu bükük tel örgüler içine alınmış, mescidin minaresinin bir kısmı yıkılmış, hatta kurşunlanmış dehşet bir mahzuniyet gördüm ben Addas mescidinde. Ama oralar hala dağlık, hala  bağlar duruyor.

Geldi, Ninova’lı Addas efendisinin bağını işliyordu. Efendimizi garip olarak orada kan revan içinde görünce yanına geldi durumu sordu. Efendimiz ona ayetleri tebliğ etti. Gözleri ışıldadı Addas’ın. Bize kadar gelen rivayetler diyor ki, Allah resulünün elinin tozlarını temizledi Addas. Ondan sonra dudaklarına götürdü o eli öptü. Ondan sonra Allah’ın Resulünün yüzünde ki kanları temizledi, dudaklarını alnına götürdü, öptü. Ondan sonra Resulallah’ın ayaklarını. Ayağı kan revan olmuştu, elleriyle yıkadı, dudaklarını oraya götürdü ve öptü. Allah resulü orada ona dua etmişti.

Ve döndü Mekke’ye giremedi. Tam bittim noktası ve o vadide yaşlı gözlerle Mekke’ye yönelip ellerini açtı; İlahi dedi eş’kû dâ’fe kuvvetiy Allah’ım gücümün tükendiğini sana şikayet ediyorum ve kîllete hiletiy Kuvvetimin azaldığını sana şikayet ediyorum ve hevâniy alennâs insanlardan bıkıp usandığımı sana şikayet ediyorum. İlahi, rabbi, ya rabbül müstad’âfiyn Yâ Erhamerrahimiyn, ya Ekrame'l-ekramîn ey merhametlilerin merhametlisi, ey ezilenlerin rabbi, ey benim rabbim ve min entekileniy beni kimlerin eline bıraktın İn lem tekûn gadbane aleyye, felâ ubâliy eğer bana gazap etmedin, bana kızmadın bana gücenmedinse bu çektiğim hiçbir şeye aldırmıyorum dedi arkasından. Ve farklı bir rivayette şu ilaveye rastlıyoruz: lem tekilûniy ila nefsiy tarfe’tai Allah’ım beni bir göz açıp kapayıncaya kadar kendi nefsimin eline bırakma. Yani benden ellerini çekme benim elimi bırakma ya rabbi isterse bir göz açıp kapayıncaya kadar.

Bu dua göklerin kapısına ulaşacaktı. Bu dua tarihin seyrini değiştirecekti. Bu duayı bekliyordu rabbimiz. Aslında bittim demesini bekliyordu. Bir peygamber dua eder bittim der tufan gelir. Ama alemlere rahmet olan peygamber bittim der, Medine geldi. Hicret geldi işte göklerin kapısı böyle açıldı ve artık ondan sonra yükselen zaman başladı ve acının yerini müjdeler, zaferler aldı.

“Allâhumme ileyke eş’kû dâ’fe kuvvetiy ve kîllete hiletiy ve hevâniy alennâs; Yâ Erhamerrahimiyn, ente Rabbül müstad’âfiyn; ente erhamu biy min entekileniy ilâ aduvvin bağiydin yetecehhemuniy, ev ilâ sadıykın karîbin mellektehu emrî. İn lem tekûn gadbane aleyye, felâ ubâliy, gayre enne âfiyeteke ev seûliy. Euzü binûri vechikellezi eşrekat lehu zulûmatu ve salâha aleyhi emriddünya vel âhıreti en yenzile bi gadabüke ev yehılle aleyye sehatük; ve lekel utba hatta terda ve lâ havle velâ kuvvete illâ bike.”
"Allahım, kuvvetimin yetersiz kaldığını, çaresiz olduğumu, halk nazarında hor hakîr hâle düştüğümü görüyorsun. Ya erhamer rahimiyn, zayıf görülüp ezilenlerin Rabbi sensin. Kötü huylu ve kötü tavırlı yabancı düşmanın eline beni terk etmeyecek, hattâ himayemi ellerine verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar Rahimsin.
Allah’ım, bana karşı gazablı değilsen; çektiğim eziyet ve belâlara hiç aldırış etmem. Ancak şu da var ki, koruma sahan bunları da çektirmeyecek kadar geniştir. Allah’ım, gazabına maruz kalmaktan, yahut rızasızlığından, senin bütün zulmeti parıl parıl aydınlatan, dünya ve âhiret hallerinin yegâne selâmete çıkartıcısı olan NUR’u Vechine sığınırım. Allah’ım rızan olasıya senden affını diliyorum. Havl ve kuvvet ancak seninledir." (A. Hulusi Dua ve zikir.)]

Hz. Nuh daha farklı bir misyon gerçekleştiriyordu. Hz. Peygamber daha farklı bir misyon. Aslında her peygamber farklı bir hayat durumuna cevaptı. Her peygamberin içinde olduğu ortam hayatta karşılaşacağımız farklı bir duruma çözüm getiriyordu. Nuh peygamber karada gemi yapmayı temsil ediyordu.

Karada gemi yapmak, nasıl bir şey karada gemi yapmak? Deniz yok, gemi yap. Ama deniz yok, sen gemi yap, eğer mesajına lebbeyk diyecek bir kulak bulamamışsan, ömrünü bu mesaj uğruna vermişsen, elinden geleni yapmış bitirmişsen, ardına koymamışsan, bittim ya rabbi diyorsan gemi yap. Bil ki çağının Nuh’usun, tufan var, gemi yap. Peki gemi yapayım ama ya deniz yoksa gemi ne işe yarar mı dediniz, sen gemi yap, deniz ayağına gelir. işte böyle, haydi okuyalım.


11-) Fefetahnâ ebvabes Semai Bimain munhemir;

Biz de kuvvetle dökülen bir su ile semânın kapılarını açtık! (A. Hulusi)

11 - Bunun üzerine Göğün kapılarını açtık dökülen bir su ile şakır şakır. (Elmalı)


Fefetahnâ ebvabes Semai Bimain munhemir biz de bardaktan boşalırcasına dökülen bir su ile semanın kapılarını ardına kadar açtık. İşte deniz, gerçekten bittim dersen ve bitersen Allah yardımına gelir. Gök ve yer yardımına gelir. Sen gemini yap, denizi ben getiririm der ve deniz sana gelir, sen denize gidemezsen. Burada olduğu gibi.


12-) Ve feccernel Arda 'uyunen feltekal mâu alâ emrin kad kudir;

Arzı da kaynaklarıyla fışkırttık da takdir edilmiş hükümle sular (birbirine) kavuştu! (A. Hulusi)

12 - Yeri de fışkırttık kaynaklar halinde, derken su birleşti bir emr üzerine ki olmuştu öyle mukadder. (Elmalı)


Ve feccernel Arda 'uyunen ve toprağı fışkıran pınarlara çevirdik. feltekal mâu alâ emrin kad kudir ve kararlaştırılmış bir görevi gerçekleştirmek üzere sular kavuştu, birleşti. Yerin ve göğün suları birleşti, yani ey Nuh gemin vardı denizin yoktu, al deniz de benden olsun dedi Allah ve deniz de oldu.

[Ek bilgi; SÜMERLER'İN TUFAN MENKIBESİ (KESİN BİLGİ)
Bir defa Sümer’lere ait Tufan menkıbesi, Nuh'un gemisinin Cudi yöresinde olduğunu ispatlar. Bu belge, çivi yazısı ile yazılmıştır. Kesin olarak Sümerce yazıldığı bilinen metin Kuran üslubuna benzemektedir. Belki de bu metin Nuh'a indirilen ayetlerdir.
Jeolojik araştırmalar da tufanın Cizre'de olduğunu gösteriyor. Bölgede duvar gibi bir doğal baraj yıkılıyor ve tufan oluyor. Bölgede, Nuh'un çocuklarının adıyla anılan köyler var, yatırlar var, efsaneler, halen yaşatılan gelenekler var.
Gemiden çıkan 80 kişi Kuran'da Semanin diye geçiyor. Cizre'de Semanin köyü var! Dicle'nin batısında Nuh'un oğlunun adını taşıyan Yafes (Kasandela) köyü var.
Bir banyo küvetinin içine su doldurun, içine de tümsekler yerleştirin ve bir maket gemi koyun. Suyu boşaltın, göreceksiniz ki, gemi tümseklerden birinin üzerine değil, dibe oturmuştur. Nuh'un gemisi de Cudi dağının dibine oturmuştur. Orası da Cizre civarında bir yerdir.
Kuran'da 'Sizi bereketli bir toprağa indireceğim' diyor. Dağın tepesinde bereketli toprak olur mu? 'Güvercin gönderdim, ağzında zeytin dalı ile geldi' diyor. Soğuk dağ ikliminde, Ağrı ve çevresinde zeytin olur mu? (Prof Mümin Köksoy) http://politika.dumlupinar.edu.tr/yayinlar-B/yay-b3.htm]


13-) Ve hamelnahu alâ zâti elvahın ve düsür;

Onu (Nuh'u) tahta ve çivilerle oluşmuş (tekne) ile taşıdık. (A. Hulusi)

13 - Onu ise taşıdık elvahlı (Levha) ve kenetli bir hamule (yük) üzerinde ki akar. (Elmalı)


Ve hamelnahu alâ zâti elvahın ve düsür ama onu malzemesi ahşap ve çivi olan bir gemi ile taşımıştık.

İlginç geminin sıfatları zikrediliyor, ahşap ve çivi. Neden acaba? Sanırım benim yorumum şu; Nuh’u kurtaran gemi değildi,Derme çatma bir gemi ile o tufanın içinden çıkamazdı. Nuh’u Allah kurtardı gemi değil. Onun için tahtaya ve çiviye bakmayın. Yani parmak ayı gösterirken parmağa bakmayın, aya bakın Tahta ve çiviye teşekküre kalkmayın. Nuh’u kurtaran tahta ve çivi değildi, Allah’tı. Ben bu nükteyi okuyorum bu ayette.


14-) Tecriy Bi a'yuniNA* cezaen limen kâne küfir;

(Tekne) gözetimimizde akıp gidiyordu. Nankörlük edilene (Nuh'a) bir ceza olmak üzere! (A. Hulusi)

14 - Nezaretimizle giderdi o nankörlük edilen zata bir mükâfat olarak. (Elmalı)


Tecriy Bi a'yuniNA* cezaen limen kâne küfir o gemi gözetimimiz altında yol aldı Bu nankörlük yapılan Nuh’a verilmiş bir ödüldü, bir bedeldi. Yani siz Allah için yola çıkın, Allah için hizmetinizi yapın, eğer size nankörlük yapılıyor, kıymetiniz bilinmiyorsa korkmayın, Allah kıymetinizi bilir, ödülünüzü de verir. İşte örneği budur. Diyor ayet.

[Ek bilgi; İlginç bir görüş; Hz. NUH'UN GEMİSİ BUHAR KAZANLIMIYDI?
Hz. Nuh'un bir oğlunun dışında bütün aile fertlerini ve az da kavminden kendisine iman etmiş olanları, gerek insanlar, gerek diğer hayvanlar için gerekli olan yiyecekleri dahi yüklenerek, dağlar gibi dalgalar içinde akıp giden bir geminin harikulade bir gemi olması ve bunun basit bir yelkenli gemi gibi düşünülmemesi gerekiyor. "O devirde böyle bir gemi yapılabilir miydi?" sorusuna karşılık, "Öyle fırtınalı ve dalgalı bir tufanda bu kadar yükü küçük bir yelkenli taşıyabilir mi?" sorusuyla cevap vermek gerekirDevamı]



15-) Ve lekad teraknâha ayeten fehel min müddekir;

Andolsun ki onu (tekneyi insanlar için) bir işaret olarak (geride) bıraktık! Düşünen yok mu? (A. Hulusi)

15 - Celâlim hakkı için bıraktık ta onu bir âyet olarak, fakat düşünen mi var? (Elmalı)


Ve lekad teraknâha ayeten fehel min müddekir doğrusu biz bunu bir ibret belgesi olarak bıraktık. Yok mudur ibret alan, ders alan. Bunu dediği ne? Ve lekad teraknâha, “h” zamiri ne?Gemi diye düşünmüş bazı otoritelerimiz. Tevrat’ta yer alan kıssaya bakarak. Onun için bazı ehli kitap, unsurlar gelip ağrı dağında Nuh’un gemi kalıntılarını arıyorlar. Fakat ben bu “ha” nın gemiye tahsis edileceği konusunda herhangi bir bilgiye sahip değilim,i belgeye de sahip değilim. Bu kıssaya da girebilir. Yani biz bu kıssayı bir belge olarak bıraktık.

Bunun anlamı ne? Bunun anlamı yer yüzü çapında yapılmış bir araştırmanın sonuçları. Sri Lanka’dan Avustralya Aborjinlerine ve Guatemala yerlileri gibi kapalı havza toplumlarına kadar yer yüzünün tüm toplumlarının tek ortak efsanesi var. Tufan. Tamam anladık, orta doğu toplumlarında bu kıssa efsaneleşmiş, nesilden nesile gelmiş. Ama bir ada toplumu olan ve bu yüzyılda keşfedilmiş olan Aborjinler de ne geziyor. Okyanusta küçücük bir ada halkı olan Sri Lanka, eski ismi ile Seylan’da ne geziyor. Dünyadaki  tüm kapalı açık toplumların ortak tek efsanesi tufan efsanesidir. Elbette tufan bir efsane değildir. Nuh kıssası bir efsane değildir. Fakat bu toplumlarda birbirine yakın ya da uzak bir biçimde böyle bir efsane anlatıla gelmiş. Hepsinin kökeninde işte bu hakikat yatıyor. Kur’an ın bize haber verdiği Nuh tufanı olayı. Biz bunu geleceğe bir belge olarak bıraktık diyor rabbimiz, ki, bence belge, insanlığın ortak hafızasında yer etmiş olan bu belgedir.

[Ek bilgi. Tufan hakkında detaylı bilgi Yer bilimlerinin katkısıyla NUH TUFANI VE SÜMERLERİN KÖKENİ/ Prof. Dr. Mümin Köksoy]

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
           168. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder