29 Ekim 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. HADİYD (02 - 06)(171-B)



A sayfasından devam

2-) LeHU mülküsSemâvati vel'Ard* yuhyiy ve yumiyt* ve HUve 'alâ külli şey'in Kadiyr;

O'na aittir semâların ve arzın mülkü... Diriltir ve öldürür! O, her şeye Kaadir'dir. (A. Hulusi)

02 - Göklerin ve yerin mülkü onun, hem diriltir hem öldürür, hem o her şey'e kadîrdir. (Elmalı)


LeHU mülküsSemâvati vel'Ard O’na aittir, göklerin ve yerin mülkü yuhyiy ve yumiyt* ve HUve 'alâ külli şey'in Kadiyr O yaşatır ve o öldürür. Her şeye güç yetiren de Kadiyr olan da O’dur.

Vahyin mülkiyet tasavvurunu inşası burada gözüküyor. Muhatabında bir mülkiyet tasavvuru inşa eder. Varlık, servet emanettir. Benim dediğimiz şeyler aslında bizim değil, bize verilmiş bir emanettir. İnsan da dahil tüm varlık Allah’ın mülküdür. Yani insan da Allah’ın mülküdür. Bize verilenler de O’nun mülküdür. Dolayısıyla Allah bize verdiği servetin mülkünü, mülküne vermiştir. Allah’ın insana servet vermesi mülkünü, mülküne vermesidir. Gerçek malikin verince elinden çıkmaz. Ama sahte malikin verince elinden çıkar. Biz bir şeyi verdiğimizde o artık bizim değildir, verdiğimizindir. Fakat Allah bir şeyi verdiğinde onun elinden çıkmaz, çünkü verdiği de onun mülküdür. Bu bir cebinden öbür cebine, bir elinden diğer eline koymuş gibidir, koymak gibidir. Allah insana verdiği serveti mülkünü mülküne vermektir aslında. Böyle algılamak lazım.


3-) "HU"vel'Evvelu vel'Âhıru vezZâhiru velBâtın* ve HUve Bi kulli şey'in 'Aliym;

"HÛ"dur, Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın ("HÛ"dan gayrı olarak hiçbir şey yoktur)! O Bi-küllî şey'in (Esmâ'sıyla her şey'i yaratmış olan olarak) Aliym'dir (Bilen'dir şeylerin tamamını)! (A. Hulusi)

03 - Odur, evvel-ü âhir ve zâhir-ü bâtın, hem o her şey'e alîmdir. (Elmalı)


"HU"vel'Evvelu vel'Âhıru vezZâhiru velBâtın O öncesiz öndür, El Evvel. Sonrasız sondur. Mutlak öndür, mutlak sondur. Mutlak ilktir, mutlak sondur. Vel Ahir.

Mutlak ilki kavrayabilir miyiz? Kavrayamayız. Çünkü dedim ya insan zamanla merbuttur ve insan zihni zamanla mukayyet olarak düşünür. Zamansız düşünemez. Onun için Allah’ın ilahi takdirini kavrayamıyoruz. Zamansız düşünemiyoruz. Mutlaka ne zaman oldu diye düşünüyoruz. Önce mi, sonramı, şundan evvel mi, şundan sonramı. İnsan zihni böyle kavrar. İnsan zihni zamanla mukayyettir. Ama Allah zamanla mukayyet değil, zamanın hâlıkıdır O. Zamanın mahkumu değil, zamanın hakimidir. Onun içinde öncesiz ilktir, sonrasız sondur. Biz bunun mahiyetini kavrayamayız. Çünkü zamansız düşünemeyiz.

VezZahiru, zahirdir. Yani her bir şeyin görünen illetidir, her bir varlığın. Zahir aslında bu Zahiri nasıl algılamak lazım sualine verilebilecek en güzel cevap; Allah’ın şu gördüğümüz varlık tecellisidir. Yani O’nu gösteren bir parmak hükmündedir. Tüm varlık Allah’a referans veren bir parmak hükmündedir. İnsan varlığın gösterdiğini görünce varlık hakkında ki bilgisi ilme dönüşür. Yoksa veridir, data dır, malumattır ama ilim değildir. İlim olması için varlığın alamet olduğunu bilmesi lazım. İlim de alamet mastarından türetilir. Nedir? İşaret, nedir? Gösterge. Varlık, alem bir göstergedir. Alem bir alamettir. Alemin gösterdiği görüldüğünde o şey hakkında ki bilgimiz ilm olur. İşlim zaten budur. O öyle zahirdir ki ariflerin dediği gibi; O’nun görünmemesi zuhurunun şiddetindendir. Zuhurunun şiddetinden gaiptir O.

İNSAN, gerçeği itibarıyla bir İSİMLER TERKİBİDİR!
Her insanda, Allâh ismiyle toplu olarak işaret edilen isimlerin tümü, yani bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok Allâh ismi bir terkip oluşturur... İşte bu terkibe, biz insan deriz!.. Allâh, bu Esmâ terkibine "insan" adını takmıştır.
İnsanın Rabbi, kendi varlığını meydana getiren bu "Allâh" isimlerinin işaret ettiği ilâhî güçtür!
Her insanın yapısının bir diğerinden farklı olması, her birinin terkibindeki "Allâh" isimlerinin farklı güçlerde olmasındandır. ( A. Hulusi- Dua ve zikir.)]

Aynı zamanda Batındır, yani bunu nasıl anlayacağız? Görülemeyen içkin hakikat. Varlığın görülen aşkın sebebi, varlığın görülemeyen içkin hakikati. Bu ikisi de çift kutupludur dikkat buyrulursa eğer. "HU"vel'Evvelu vel'Âhıru vel’Evvel, vel’Ahir. Öncesiz ilk, sonrasız son. Çift kutup. Bunların biri olmadan diğerini kavrayamayız. 2. çiftte vezZahiru, vel’Bâtılu zahir ve batın. Çift kutuplu kavramlarla beşer idrakine Allah nüzul ediyor adeta. Çünkü insan tek kutupla kavrayamıyor. Ancak böyle çift kutuplu kavramlarla kavrıyor. Aşkın hakikatleri kavramanın mümkin olan yolu budur insan için.

ve HUve Bi kulli şey'in 'Aliym ve O her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir.


4-) "HU"velleziy halekasSemâvati vel'Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva 'alel'Arş* ya'lemu ma yelicu fiyl'Ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minesSemâi ve ma ya'rucu fiyha* ve HUve me'akum eyne ma küntüm* vAllâhu Bima ta'melune Basıyr;

O, semâları ve arzı altı süreçte yaratan, sonra da arşa istiva edendir! Arza gireni ve ondan çıkanı; semâdan inzâl olanı ve onun içinde urûc edeni bilir... Nerede olursanız O sizinle (hakikatinizin Esmâ ül Hüsnâ'sıyla varolması sonucu) beraberdir! (Mâiyet sırrına işaret). Allâh yaptıklarınızı (yaratan olarak) Basıyr'dir. (A. Hulusi)

04 - O odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva buyurdu, Yere gireni ve ondan çıkanı, Gökten ineni ve ona yükseleni hepsini bilir ve her nerede olsanız sizinle beraberdir, hem Allah her ne yaparsanız görür. (Elmalı)


"HU"velleziy halekasSemâvati vel'Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva 'alel'Arş O gökleri ve yeri 6 günde yarattı. Bu 6 gün aslında 6 sürece tekabül eder. Bizim bildiğimiz gün ile alakası elbette yoktur. Aslında gün bir süreçliliği, bir süreç içinde yapmayı ifade eder. Onun için bizim bildiğimiz gün izafidir, görecedir. Yer yüzünün kendi etrafında bir tur atması bizim için bir gündür. Ama bir başka gezegene gittiğimizde onun günü farklıdır. Daha başkasına gittiğimizde onun günü farklıdır. Güneşin günü farklıdır, dünyanın günü farklıdır. Mars’ın günü farklıdır Ayın günü farklıdır. Dolayısıyla gün izafidir. Belki makro planda galaksimizin günü farklıdır. Galaksimizin bir günü bizim belki milyarlarca yılımız a bedeldir. Dolayısıyla günü, nispi, rölativ, görece olarak algılamak be burada ki ifadesinin sürece tekabül ettiğini bilmek lazım. 6. aşamada yarattı gökleri ve yeri. Bu aslında nedir? İlahi bir sünneti göstermektir.

..izâ erade şey'en en yekule lehu kün feyekûn. (Yasin/82) Bir şeyi olmasını istediği zaman ona “ol” der. Kün fekân değil, işte bu Kin feyekûn yani fiil muzari fiil olarak gelmiş. Bu da süreç içinde, sürece delalet eder. o da olma sürecine girer. O “ol” der o da oluş sürecine girer. Adeta bu ilahi sünneti, ilahi adeti, ilahi geleneği ifade ediyor ki Allah eşyaya böyle bir sünnet koymuştur. İsterse ol der ve o da hemen oluverirdi. Anında oluverirdi. Ama ol dedi o da oluş sürecine girdi. Bu sürece onun içine koyduğu yasalarla girdi. Allah yasalar koyar ve koyduğu yasanın elbette hakimidir, mahkumu değil. Fakat yasasına kendisi de ”saygı duyar” ve bizim de saygı göstermemizi ister. Nasıl ki kendisi için ilkeler koymuşsa. Rabbimiz kendisine de ilkeler koyar. ketebe alâ nefsiHİr rahme. (E’nam/12) Allah kendi zatı için rahmeti ilke olarak koymuştur, rahmeti yazmıştır diyor bu ayette. Bu önemli. Söylediklerimle birlikte düşünüldüğünde daha bir önem kazanıyor.

Allah tasavvurumuz inşa ediliyor burada. Hayata her an aktif ve aktüel olarak müdahil olan bir Allah inancı yerleştiriliyor. Yaratmakla kalmayıp yarattıklarını çekip çeviren, yöneten, düzene koyan onları terbiye eden, onları taşıdıkları potansiyele doğru ulaştıran, onları yücelten, onların içindeki potansiyeli birer birer gerçekleştirmeleri için gerekli olan şeyleri de yaratan bir Allah tasavvuru veriliyor burada.

sümmesteva 'alel'Arş sonra arşa istiva etti. Yani bunları yaratıp, bunları yönetme makamına kuruldu. Yaratıp ta bırakmadı. Yaratıp ta bazılarının dediği gibi (haşa) emekli olmadı. Yarattı ve yarattığı üstündeki hükümranlığını da devam ettirdi. Onları çekip çevirdi. Onları yönetti. Allah tasavvurumuz inşa ediliyor.

ya'lemu ma yelicu fiyl'Ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minesSemâi ve ma ya'rucu fiyha O hem toprağa giren ve orada çıkan her şeyi, hem de gökten inen ve orada yükselen her şeyi bilir.

İnsanın mülkiyet iddiası mecazidir, bu ibarenin bize fısıldadığı şey bu. Mutlak mülkiyet iddiası Allah’a aittir. Mutlak mülkiyet iddiasında eğer insan bulunursa Allah’tan rol çalmış olur. Çünkü sahip olduğunun mutlak maliki değildir ki. Seninse ölünce götür. Öldüğünde götüremediğin senin değildir. Aslında yaratanındır, yaratan sen değilsin, unutma sen de yaratılansın. Senin değilsin, sen O’nunsun. Onun için bu ifade, ayetin bu cümlesi insanın mutlak mülkiyet iddiasının Allah’tan rol çalmak demeye geldiğini ifade ediyor.

ve HUve me'akum eyne ma küntüm siz, nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Zımnen ne diyor bu ifade? Yakın Allah tasavvurunu inşa ediyor. Çünkü insanın tanrılık iddiası, insanın Allah’tan uzaklaşması, insanın Allah’tan rol çalmaya kalkması, insanın şirke sapması hep uzak Allah inancının bir sonucu. Eğer bana şah damarımdan daha yakın bir Allah inancım varsa ben O’na ulaşmak için, putlar, aracılar ittihaz etmem. Aracılara ihtiyaç duymam. Ona ulaşmak için torpil ihtiyacına da girişmem. Çünkü bana şah damarımdan yakındır. Bana şah damarımdan yakın olana ulaşmak için benim kendime dönmem yeterli, kendime gelmem yeterli. Kendimden uzaklaşmayayım yeter. Onun için Allah’ın yakın olması, insana sen de kendine gel, kendine gelirsen Allah’a gelmiş olursun anlamını verir.

İşte burada ve HUve me'akum eyne ma küntüm siz nerede olursanız olun O sizinle birliktedir, beraberdir ifadesi, yakın Allah tasavvurunu inşa eder.

[Ek bilgi; GÜZEL BİR YORUM.
 Soruyorsunuz adama, Allah ne derse doğru mu? Doğru. Kur’-an ne derse doğru mu? Doğru. Peki o zaman “Allah sana şunu dedi! Hadi bakalım!” denince de oradan fırlarlarmış. Yani tümden inandım dediği Kur’an’ın tek tek âyetleriyle karşı karşıya gelince yan çizerlermiş. Allah korusun, sanki bizim de zaman zaman bir kenara attığımız bir âyet bu….
Siz neredeyseniz Allah sizinle beraberdir. Siz neredeyseniz? Hangi ortamdaysanız, zamanın ve mekânın hangi bölümündeyseniz Allah sizin yanı başınızdadır, sizinle beraberdir. Gerçekten mi? Gerçekten öyle mi inanıyorsunuz? Yani her an, her zaman Allah’ın sizinle beraber olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?
        Arabayla yolda giden kişiye arkanda trafikler var denince, tavrı nasıl hemen değişiyor değil mi? Veya dükkanında ticaretle meşgul olan birine, “maliyeciler burada!” denince nasıl değişiyor değil mi? Veya “şu anda radar kontrolü altındasınız!” filân denince adamın hareketlerini nasıl kontrol altına aldığını bilirsiniz.
Peki şu anda Allah yanında, yanı başında, seninle beraber denince de insan değişmeliydi değil mi? Besâiru’l Kuran- Ali Küçük)]

vAllâhu Bima ta'melune Basıyr  ve Allah yaptığınız her bir şeyi en ince ayrıntısına kadar görmektedir.


5-) LeHU MülküsSemâvati vel'Ard* ve ilAllâhi turce'ul umûr;

O'na aittir semâların ve arzın mülkü! İşler Allâh'a rücu ettirilir. (A. Hulusi)

05 - Bütün Göklerin ve Yerin mülkü onundur, ve bütün işler Allaha irca' olunur. (Elmalı)


LeHU MülküsSemâvati vel'Ard göklerin ve yerin mülkü O’na aittir, O’na hastır, O’na mahsustur. “Lâm” aynı zamanda tahsis içindir. O’na mahsustur. Yani yine mülkiyet tasavvurumuz inşa olunuyor. Ey insanoğlu sana verilen servet, sana mahsus olsun diye verilmedi. Senin üzerinden ona ihtiyaç duyanlara da senden pay verildi. Bakalım verecek misin, vermeyecek misin. Servetle sınanıyorsun. Varlık ta sınanmaktır, yoklukta sınanmaktır. Yoklukla sınananlar bazen sınavı geçtikleri halde, varlıkla sınanmaya başladıklarında sınavda kalırlar. Aslında servetin bir imtihan aracı olduğunu beyan eden ve mülkiyet tasavvuru inşa eden bir ayet bu.

ve ilAllâhi turce'ul umûr ve her iş sonunda döner, dolaşır Allah’a varır. Yolların sonu Allah’a çıkar diyor. Burada söylediği şey ayetin ilk cümlesinin aslında bir devamı mahiyetinde. Benim dediğim her şey, benim dediğin kendi varlığınla birlikte geldiği yere dönecektir. innâ Lillâhi ve innâ ileyhi râci'ûn. (Bakara/156) Biz Allah’a aidiz ve sonunda yine O’na döneceğiz. Bu dönüş elbette ki fiziki bir dönüş değil, bu dönüş tamamen mahiyetini bilmediğimiz ama ruhani bir dönüş. İşte bu manada Allah varlığın merkezidir. Varlık Allah’a aiddir. Allah dışında bir aidiyet reddedebilinmesi gereken bir aidiyettir. Zaten eğer insan mutlak mülkiyet iddia ederse, servetinin mutlak maliki olduğunu iddia ederse aslında aidiyetini Allah dışında bir kaynağa yaslamış olur.

Nedir bu? Mülkünün elinde esir olmak. Yani servetinin atı olmak, servetinin kölesi olmak. Allah’tan kopardığınız her eşya sizi esir alır. Allah’tan kopardığınız her varlık sizi kendi karşısında nesneleştirir. Siz onun karşısında nesneleşir, o sizin karşınızda özneleşir. Dolayısıyla burada aslında ve ilAllâhi turce'ul umûr derken her iş sonunda döner dolaşır Allah’a varır kaçamayacaksınız. Allah’tan kaçırmaya kalkanlar, serveti Allah’tan kaçırmaya kalkanlar, Allah’tan rol çalmaya kalkanlar kaçamayacaksınız anlamını verir.


6-) Yuliculleyle fiynnehari ve yulicunnehare fiylleyl* ve HUve 'Aliymun Bi zatissudur;

Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürür! O, sadırların zâtı olarak (içlerindekilerin Esmâ'sıyla hakikati olarak) Bilen'dir! (A. Hulusi)

06 - Geceyi gündüze sokar, gündüzü geceye sokar ve bütün sînelerin künhünü bilir. (Elmalı)


Yuliculleyle fiynnehari ve yulicunnehare fiylleyl geceyi O kısaltıp, gündüzü O uzatıyor. Daha doğrusu geceyi gündüzün başına sarıyor. Belki literal bir, lafzi bir tercümeyle ve yulicunnehare fiylleyl gündüzü de geçenin başına sarıyor. Gündüzü O kısaltıp geceyi de o uzatıyor.

Evet, nedir bu aslında; Gündüz ve gece üzerinden bize verilen bir hisse var. Bu hisse karanlıkta aydınlık üzerinden yoksunluk ve aydınlık yani varlığın iki kutbu veriliyor. Aslında Allah’ın zamana müdahil oluşu dile getiriliyor. Allah zamana müdahildir, zaman için bile bir ölçü koymuştur. Bakın zamanın da iki kutbunu koymuştur, gece ve gündüz. Onlara verdiği görevi onlar yerine getiriyorlar. Kimi zaman gece uzuyor gündüz kısalıyor, kimi zaman gündüz uzuyor, gece kısalıyor.

Buradan yola çıkarak servet insan ilişkisinde bazen servetiniz artıyor. Bakıyorsunuz, bazen azalıyor. Toplumsal ilişki de ise birilerinin serveti uzarken, birilerinin serveti kısalıyor. Allah bunu birbiri ile dengeliyor. Sizi de öyle imtihan ediyor, onu da öyle imtihan ediyor. Şimdi siz Allah’ın gece ve gündüze müdahil olup ta servete müdahil olmadığını mı düşünüyorsunuz. Yani size serveti verecek, ondan sonra hiç müdahale etmeyecek, hiç karışmayacak öyle mi? Ne yaparsam yaparım diyeceksiniz öyle mi?

Hayır. Yere ve göğe, gece ve gündüze müdahil olan, yerin ve göğün rabbi olan, gece ve gündüzün rabbi olan Allah yoksulun ve zenginin de rabbidir, bunu unutmayın.

ve HUve 'Aliymun Bi zatissudur O göğüslerin özünü, kalplerin en iç yerini, 40. odasını çok iyi bilir, bilendir. Böyle bir ayetin ardından böyle bir ibarenin gelmiş olması da biraz önce ki yorumlarımı destekler.

Neden kalplerin özünü bilir, Niye böyle bitti ayeti kerime. Geceyi gündüze gündüzü geceye sarıyor diyen bir ayet niye böyle bitti, kalplerin özü ile ne alakası var derseniz işte bu Geceye ve gündüze müdahil olan Allah, varlığa ve yokluğa, zengine ve yoksula müdahil olmasın mı. Kendi başına mı bıraksın. Serveti dağıtsın da ondan sonra hesap sormasın mı.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz
       171. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder