3 Ekim 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. NECM (31 - 40)(167-D)



C sayfasından devam

31-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı liyecziyelleziyne esau Bima 'amilu ve yecziyelleziyne ahsenu Bil Hüsna;

Semâlarda her ne varsa ve arzda her ne varsa Allâh (Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) içindir! (Bu) kötü fiilleri açığa çıkaranlara yaptıklarının sonuçlarını yaşatması, güzel davrananları da en güzeli ile cezalandırması içindir! (A. Hulusi)

31 - Hem bütün Göklerdeki ve Yerdeki hep Allah’ındır akıbet kötülük yapanları yaptıklarıyla cezalandıracak, güzellik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandıracak. (Elmalı)


Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard göklerde ve yerde ve varsa hepsi Allah’a aittir. liyecziyelleziyne esau Bima 'amilu akıbet o, kötülük yapanları yaptıklarıyla cezalandıracaktır. Zımnen kötülük yapanları yaptıkları kötülük kadarıyla cezalandıracaktır fazlasıyla değil. ve yecziyelleziyne ahsenu Bil Hüsna iyilik yapanları ise çok daha güzeliyle ödüllendirecektir.

Kötülükler yalnızca kendisi kadar karşılık alır ama iyiliklere gelince onlar çok fazlasıyla, yine Kur’an ın ifadesiyle li yecziyehümullâhu ahsene ma kânu ya'melun (Tevbe/121) Allah onları yaptıklarının en iyisiyle ödüllendirecek buyuruyor. Yaptıklarının en iyisiyle ödüllendirilmek onun için biz ibadetleri tekrar ederiz. Namazı, orucu tekrar ederiz. Haccı, sadakayı, zekatı tekrar ederiz. Emri bir ma’rufu, cehdi cihadı, ilmi tekrar ederiz. Neden? Çünkü gümüş namazda kalmak istemeyiz, altın namazı bulmak isteriz. Altında kalmak istemeyiz platin namaza ulaşmak isteriz, oradan elmas namaza ulaşmak isteriz. Neden? Çünkü içinde bir tane elmas namaz olursa en iyisiyle ödüllendirecek. Diğerlerini de elmas namaz hizasına yazacak onun için.


32-) Elleziyne yectenibune kebairel' ismi velfevahışe illel lemem* inne Rabbeke Vasi'ul Mağfireti, HUve a'lemu Bi küm iz enşeeküm minel Ardı ve iz entum ecinnetun fiy butuni ümmehatiküm* fela tüzekkû enfüseküm* HUve a'lemu Bi menitteka;

Onlar ki, büyük suçlardan (şirk, iftira, öldürmek vb. gibi) ve fevahişten (zina vb. gibi) uzak dururlar; beşeriyetin sonucu ufak suçlar dışında... Muhakkak ki Rabbinin mağfireti geniştir! O varlığınızı Esmâ'sıyla oluşturan olarak sizi daha iyi bilir; arzdan (bedeniniz) sizi inşa ettiğinde ve analarınızın karınlarında ceninler hâlindeyken! O hâlde nefslerinizi (benliğinizi) temize çıkarmaya çalışmayın! O, korunanın kim olduğunu (Esmâ'sıyla yaratanı olarak) bilendir! (A. Hulusi)

32 - Onlar ki günahın büyüklerinden: vebalden, fuhşiyyattan kaçınırlar, ancak ufak tefek kusur başka, şüphesiz ki rabbin geniş mağfiretlidir, hem sizin her hallerinize alemdir, sizi Arzdan inşa ettiği sıra ve sizler analarınızın karınlarında cenînler iken, şimdi nefislerinizi tezkiyeye kalkışmayın odur en bilen muttaki olanı. (Elmalı)


Elleziyne yectenibune kebairel' ismi velfevahışe illel lemem* inne Rabbeke Vasi'ul Mağfirah büyük günahlardan ve ahlaksızca, hayasızca fiillerden kaçınanlara gelince. Ufak tefek kusurlar işleseler de kesin olarak bilsinler ki senin rabbin engin ve sınırsız bir bağış sahibidir. Kusursuz ve hatasız kul olmaz. İnsan kusurludur. Rabbimiz de insandan kusursuzluk beklemiyor, illel lemem o. Yani kusur, hata işlerler. Ama büyüklerinden kaçınırlarsa Allah küçüklerini bağışlayacaktır. Melek değil, rabbimiz insan istiyor.

[Ek bilgi-1; Büyük günahın neler olduğu hususunda İslâm âlimlerinin şöyle bir ölçüsü vardır. "Allah'ın yasakladığı her şey (günah) büyüktür." (Ebü’l Leys Semerkandi- Tefsiru’l Kur’an)]

[Ek bilgi-2; Mesruk, Abdullah b. Mesud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Göz­lerin zinası bakmak, ellerin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir. Bu­nu doğrulayan yahut yalanlayan ise feredir. Eğer bu gerçekleşirse zina olur, bu gerçekleşmezse bunlar lemem (küçük günahlar, kusurlar) olur. (el Camiu li Ahkamil Kuran – Kurtubi)]


HUve a'lemu Bi küm iz enşeeküm minel Ardı ve iz entum ecinnetun fiy butuni ümmehatiküm neden mi işte cevabı. O yeryüzü toprağından sizi var ederken de, annelerinizin karınlarında cenin halindeyken de sizinle ilgili her şeyi bilir. Yani sizin zaaflı olduğunuzu, zayıf olduğunuzu, yetersiz olduğunuzu, kendi kendinize yetmediğinizi, ancak Allahlı olunca ayakta kalabileceğinizi, Allah desteğini çekince burnunuzun üzerine sürüneceğinizi çok iyi bilir.

Onun için de kusurlu, hatalı olmanızı rahmetinden mahrumiyet olarak değerlendirmez. Sizi rahmetine muhatap kılmak ister. Yeter ki bu konuda bir irade beyanında bulunun. Yeter ki bu konuda adım atın. Yeter ki bu konuda onun yasakladığı o büyük günahlardan kaçının. Onun dışında kalan küçükleri, hataları, kusurları, bilerek bilmeyerek işlediğiniz o hataları o engin rahmet denizinde sizi yıkayarak arındırır. Bunu bilin yani.

fela tüzekkû enfüseküm peki, ne ister sizden? Sizden bir melek muamelesi, melekmiş gibi yapmanızı istemez. Ya ne ister? Şu halde kendinizi yunmuş yıkanmış görmeyin. Kendinizi tezkiye etmeyin. Yani ben pırıl pırılım iddiasında bulunmayın. Yusuf gibi olun. Belki bir başka yaklaşımla, ifade ile, çünkü bu ifade Yusuf’a değil de Züleyha’ya da atfedilebilir.

Ve ma uberriu nefsiy. (Yusuf/53) ben nefsimi temize çıkarmam, tebriye etmem innen nefse leemmaretun Bissui. Çünkü insan benliği kötüyü emreder. Yani insan benliğinde bir zaaf noktası, negatif bir potansiyel var. Bu negatif potansiyel niye var? Aslında insana irade verilirken insana eğer seçme yeteneği verilmişse birden fazla seçenekte verilmelidir ki irade boşa gitmesin. Eğer seçeneğiniz yoksa irade neye yarayabilir, ne işe yarayacak. Onun için insanda pozitif kutup olduğu gibi negatif kutupta var. Negatif kutbun olması aslında insanın bir zaafı değil iradenin kullanılması için şarttır.

HUve a'lemu Bi menitteka kimin takvaya uygun davrandığını en iyi bilen odur. Kendinizi temize çıkarmayın. Temizlerin bunun için çaba harcaması temizliğinin delaleti olarak yeter. Yani temizlenmeye çalışın, arınmaya çalışın Allah’ın rahmet denizinin oluğunun altına başınızı tutun, yüreğinizi göz yaşınızla yıkayın, rabbinizin eşiğine başınızı koyun ve ya rabbi ben sana muhtacım, sen sana yetersin, ben bana yetmem, sen bana da yetersin de. Allah’a muhtaç olduğunuzu asla unutmayın. Allah sizden bunu istiyor. Ben pırıl pırılım, ben tertemizim demek aslında benim, senin rahmetine ihtiyacım yok demekle aynı kapıya çıkar.


33-) Eferaeytelleziy tevella;

Yüz çevirip geri döneni gördün mü? (A. Hulusi)

33 - Şimdi gördün a? o çevrileni. (Elmalı)


Eferaeytelleziy tevella ey insan görmez misin bize sırt çevireni.


34-) Ve a'ta kaliylen ve ekda;

Az (bir şey) verip, (sonra vermeyi - infakı kesip) sımsıkı tutanı! (A. Hulusi)

34 - Ve biraz verip de dayatıvereni. (Elmalı)


Ve a'ta kaliylen ve ekda azıcık verip ardından keseni.

Bu ayetlerle ilgili şöyle bir nüzul sebebi anlatılır. Velid Bin Muğire bir gün Resulallah’ın okuduğu Kur’an dan etkilenir. Etkilendiğini gören arkadaşı der ki; Görüyorum ki çok etkilenmişsin. “Evet, çünkü ya ölümden sonra bir hayat varsa diye düşünüyorum. Ya varsa? O zaman yandık demektir” der. Velid Bin Muğire’nin etkilendiğini gören bu arkadaşı der ki “Varsa eğer gel seninle bir pazarlık yapalım. Sen bana şu kadar ödeme yap ben senin günahlarını satın alayım. Yani senin çekeceğini ben çekeyim. Olur derler ve anlaşırlar. Velid bin Muğire bir parça öder o gün ondan sonra söz verdiği miktarın geri kalanını ödemez. Yan onun inkarında da samimi olmadığı ortaya çıkar. Yani iş bedel ödemeye gelince ona da yanaşmaz.

Burada ki Ve a'ta kaliylen ve ekda azıcık verip ardından keseni bununla ilişkilendirirler. Ama doğrusu bu ayetler zaman ve zeminler üstü ayetlerdir. Allah’a inancında samimi olmayan Allah için verirken de eli titrer, veremez. Çünkü Allah’a güvenemez. Onun içinde arkasını keser. Belki bu böylesine genel bir durumu izah içindir.

[Ek bilgi: Bu âyet-i kerîmenin iniş sebebi şudur:
Hz. Osman (r.a) malını çokça Allah yoluna infâk etti. Bunu gören Velîd bin Utbe dedi ki: "Sen malını çarçur ediyorsun, Yarın muhtaç duruma düşeceksin. Harcama."
Hz. Osman (r.a): "Benim günahım çoktur. Bu sarfımla günahlarıma keffâreti düşünüyorum," dedi.
Velîd dedi ki: "O malının bir kısmını bana ver. Ben de senin günah yükünü üzerime alayım. Onun günahı benim omuzum da olsun. Sen de bu yükten kurtulursun," dedi.
Bunun üzerine Osman bin Af-fan (r.a) ona istediği kadar malından verdi, Hak Teâlâ bu yanlış alış-verişi düzeltmek için bu âyet-i kerîmeyi indirdi. (Ebü’l Leys Semerkandi- Tefsiru’l Kur’an)]


35-) E'ındehu ılmul ğaybi fehuve yera;

Gaybın ilmi onun indînde de, o mu görüyor? (A. Hulusi)

35 - Gayb ilmi yanında da artık görüyor mu? (Elmalı)


E'ındehu ılmul ğaybi fehuve yera şimdi o gaybın bilgisine sahip olduğunu, onu gözlemlediğini mi iddia ediyor.


36-) Em lem yünebbe' Bima fiy suhufi Musa;

Yoksa Musa'nın sayfalarında olanlar (bilgiler - hükümler) haber verilmedi mi? (A. Hulusi)

36 - Yoksa haber mi verilmedi Musâ’nın suhufundaki. (Elmalı)


Em lem yünebbe' Bima fiy suhufi Musa yoksa ona bildirilmedi mi Musa’ya gelen vahiyde nelerin yer aldığı.


37-) Ve İbrahiymelleziy veffa;

O çok vefalı İbrahim (-in sayfalarında olanlar)? (A. Hulusi)

37 - Ve çok vefakâr olan İbrahim’in kindeki. (Elmalı)


Ve İbrahiymelleziy veffa dahası aynı şeylerin vefa sahibi İbrahim’in vahyinde de olduğu ona bildirilmedi mi? Nedir bu? İşte şu;


38-) Ella teziru vaziretün vizre uhra;

Hiçbir günahkâr bir başkasının günahını yüklenmez! (A. Hulusi)

38 - Ki doğrusu bir vizir çeken başkasının vizrini çekecek değil. (Elmalı)


Ella teziru vaziretün vizre uhra kesinlikle hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenemez. Bir başkasının sorumluluğunu taşıyamaz. Herkes kendi sorumluluğunu taşır. Nasıl?


39-) Ve en leyse lil İnsani illâ ma se'a;

İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır! (A. Hulusi)

39 - Doğrusu insanın sa'yinden başkası kendinin değil. (Elmalı)


Ve en leyse lil İnsani illâ ma se'a ve insan başkasının değil sadece kendi çabasının karşılığını görecektir. Burada dikkat buyurun lil mü’miniyn değil, lil İnsanî. İnsan için çabasının karşılığı vardır. Mü’min ya da değil, insan çabasının karşılığını görecektir. Dolayısıyla hiç kimsenin yaptığı zayi olmayacaktır, açıktır. Çünkü;

Femen ya'mel miskale zerretin hayren yerah.

Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yerah. (Zilzal/7-8) kim zerre miktar bir hayır işlerse onu görür. Yani onun üstü örtülmez, o zayi olmaz.

[Ek bilgi; Horasan Valisi Abdullah bin Tahir, büyük alim Hüseyin bin Fadl'dan Necm Suresi'ndeki 39. ayet ile el-Bakara Suresi'ndeki 261. ayetin zahirde birbirleriyle çeliştiği hususunu sordu. Hüseyin: «Adalet noktasından bakılırsa kişi ne yapmışsa onun için o vardır. Fakat fazilet noktasından bakılırsa Allah dilediğini ona verir» de­di. Bunun üzerine Vali, Hüseyin'in başından Öptü ve takdir etti. (Büyük Kur’an tefsiri- İbn Kesir)]


40-) Ve enne sa'yehu sevfe yura;

Onun çalışmasının sonucu da yakında görülecektir! (A. Hulusi)

40 - Ve elbette sa'yi yarın görülecek. (Elmalı)


Ve enne sa'yehu sevfe yura ve elbet onun çabası günü geldiğinde kesinlikle gözler önüne serilecektir. Yani burada sevfe yura, aynen Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yerah (Zilzal/8) de olduğu gibi oradaki yerah ile yura adeta aynı yere atış yapıyorlar. Görülecektir ya da görecektir, onu görür, veya görülecektir burada olduğu gibi mechul fiil. Yani görmesi; karşılığını görmesi mi, yoksa zayi olmaması, Daha doğrusu üstüne yatılmaması, hiçbir şeyin üstünün karartılmaması anlamında mı.

Çağımızın kadın müfessirlerinden Aişe Abdurrahman bu ikinci anlamda olduğunu söylüyor. Görür ve Allah’ın rahmetini de böyle izah ediyor. Görür ama Allah rahmetiyle muamele eder. Yani zerre kadar şerri yazılır, fakat Allah onun cezasını vermek yerine affeder. Bu manada alıyor ki hoş bir yaklaşım.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
       167. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder