1 Mayıs 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (031-036)(94-B)








A sayfasından devam


31-) Ülaike lehüm cennatu Adnin tecriy min tahtihimül enharu yuhallevne fiyha min esavire min zehebin ve yelbesune siyaben hudren min sündüsin ve istebrakın müttekiiyne fiyha alel eraik* nı'messevab* ve hasünet murtefeka;

İşte bunlar için altlarından ırmaklar akan ADN cennetleri vardır; orada altın bileziklerle süslenirler; ince veya kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine dayanıp kurulurlar... O ne güzel karşılık ve ne güzel yararlanma yeri. (Misal yollu cennet yaşamı anlatımı; bakınız: 13.Ra'd Sûresi: 35, 47.Muhammed Sûresi: 15. A.H.) (A.Hulusi)

031 - Öyleler, işte onlara adin Cennetleri var, altlarından nehirler akar, orada altın bileziklerden ziynetlenecekler, sündüs ve kalın-ince ipek kumaştan yeşil esvap giyecekler, koltuklar, tahtlar üzerine dayanıp kurulacaklar o, ne güzel sevap ve ne güzel kurultay! (Elmalı)


Ülaike lehüm cennatu Adnin tecriy min tahtihimül enhar işte tabanından ırmakların çağladığı ve mutluluğun üretildiği merkezler olan cennetleri böyle kimseler için hazırladık.

cennatu Adn ifadesini mutluluğun üretildiği merkezler şeklinde çevirdim, çünkü daha önce geçen bir surede de çevirmiştim böyle. Adn; madenle aynı kökten gelir. Maden merkezi demektir. Bir şeyin yoğun bulunduğu yer demektir. İşte cennetin, adn vasfıyla anılması mutluluğun merkezi demektir. Mutluluğun üretildiği merkeze cennatu Adn diyor Kur’an.

yuhallevne fiyha min esavire min zeheb orada onlara altın künyeler, bilezikler takılacak ve yelbesune siyaben hudren min sündüsin ve istebrakın müttekiiyne fiyha alel eraik dahası ince ve kalın ipekten sırmalı yeşil elbiseler giyerek orada ki tahtlara kurulacaklar.

Galiba bu ayet hepimize bir şeyi hatırlattı. Resulallah’ın ipek ve Altına karşı soğuk tavrını, neden ipek ve altına karşı kendisi soğuk davranmıştı. Hatta bu davranışı daha sonraki fakihler hukuki normlara taşıyacaklardı. Ama sahabe Resulallah’ın ipek ve Altına karşı soğuk tavrını çok doğru anlamıştı. Onun içinde bunu haram helal çerçevesine sokulan ve sadece o çerçeve de anlaşılan bir hukuki norm olmaktan öte bunun Resulallah’ın, Allah’ın ahirette vaad ettiği şeylere ulaşabilmek için insanın dünyada yaptığı bir fedakarlık olarak algılamışlardı. Ki Ebu Davut’ta geçen ve Süheyb-i Rumi’ye ait bir hadisi şeriften biz bunu öğreniyoruz.

Mümin dünyada inancı uğruna fedakarlık yapar. Bazı şeylerden vazgeçer. Hani Hz. Ali öyle diyor ya; “Allah bize kötü şeyleri haram kıldı. Fakat biz onun mubahlarından da geçtik.” Diyordu ya. Mubahlarından da geçebilmek hem de O’nun için. Yani Rabbim sen bana neler verdin, bende gönüllü olarak senin için bir şeylerden fedakarlık yapmak istiyorum demek Allah ile yakın olmanın göstergesi değil de nedir. İşte bu fedakarlık elbette Allah tarafından ödüllendirilecek.

Bu ayette de yukarıda cehennem tasvir edilirken kullanılan dil kullanılıyor. Yani insan idrakini aşan cennet gibi ebedi mutluluğun üretildiği merkez hakkında ancak sembolik dille konuşulabilirdi ki Kur’an da bunu yapıyor.

nı'messevab* ve hasünet murtefeka ne güzel bir ödül ve ne hoş bir makamdır orası.


32-) Vadrib lehüm meselen racüleyni ce'alna liehadihima cenneteyni min a'nabin ve hafefnahüma Bi nahlin ve ce'alna beynehüma zer'a;

(Rasûlüm) onlara misal olarak şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine üzümlerden iki bağ verdik, bu bağların etrafını hurma ağaçlarıyla halkaladık, aralarında da ekinler oluşturduk. (A.Hulusi)

032 - Ve onlara iki adamı temsil getir: birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz ve ikisinin de etrafını hurmalarla donatmışız ikisinin arasına da bir ekinlik yapmışız. (Elmalı)


Vadrib lehüm meselen racüleyni Kur’an yeni bir pasaja girdi sure burada ve bize bu surenin mesellerinden birini daha sunmaya başladı. Ki meseller ve temsillerle dolu olan bu surede ki gerçekten çok öğüt verici bir mesel daha bu ayetle başlıyor. Onlara şu iki adam meselini örnek ver.

İki adam meseli, bu surenin girişinde yaptığım açıklamalarda da vurgulamıştım. Orada özetlerken demiştim ki; Zengin ve yoksul adam meseli, iki adam meseli, eşyanın çift boyutlu hakikati hakkında varlığın ve yokluğun mahiyetine ilişkin ilahi bir öğüttür. Yani Allah servete nasıl bakıyor, ya insan nasıl bakıyor. Allah’ın gör dediği yerden bakınca varlık gerçekte nasıl yokluk, yokluk gibi görünen de nasıl varlığa dönüşüyor. Onun için geçici ne, kalıcı ne, gerçek servet ne, gidici, geçici servet ne. İşte bize onu öğretiyor. Gerçek serveti yalancı servetten ayırabilecek bir tasavvur inşa ediyor insan zihninde. Okuyalım;

ce'alna liehadihima cenneteyni min a'nabin Onlardan biri, o iki adamdan biri, üzüm çubuklarıyla dolu iki bağ bağışlamıştık. ve hafefnahüma Bi nahlin ve ce'alna beynehüma zer'a onların çevresini hurma ağaçlarıyla donatmış bir de o ikisinin arasında ekin bahşetmiştik.

İlgimi çeken bir şey var, bir nükte var; Ayeti kerime de hemen hemen tüm bitki kategorileri sayılıyor. Yani Hurma gibi gövdeli üzüm gibi gövdesiz, ekin gibi otsu bitkiler ki bitki çeşitlerinin hepsinden vermiştik. Yani Allah verdi mi böyle verir dercesine.


33-) Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhu şey'en ve feccerna hılalehüma nehera;

Bağların her ikisi de yemişlerini vermiş, ondan hiçbir şeyi noksan bırakmamış... İki bağın ortasından bir de nehir fışkırtmışız. (A.Hulusi)

033 - İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiç bir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız. (Elmalı)


Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhu şey'e her iki bağda kendilerinden beklenen ürünü veriyor, verimlilikte en küçük bir düşüş yaşanmıyordu.

Lafzen; ve lem tazlim minhu şey'e zulmetmiyordu, kim? Toprak, bahçe, bağ zulmetmiyordu diyor. Demek ki zulüm kinaye ten de olsa eşya içinde, cansız varlıklar içinde kullanılıyor. Neden burada cansız varlığa kinaye ten zulüm atfedildi? Zulmetmiyordu diyor. Aslında şunu demek istiyor. Eğer toprak kendisinden bekleneni vermiyorsa ondan değil, sizden kaynaklanıyor. Eşya zulmetmez. Ancak Allah’ın akıl ve iradeyle donattığı insan, akıl ve iradeyi Allah’ın koyduğu yerde kullanmazsa o zaman zulmeder ve insanın zulmü eşyaya yansır. Eğer bir yere emek veriyor da karşılığını alamıyorsanız, kendinizi kontrol edin. Yanlış yaptığınız bir şeyler var.

Tabii bu ilerde 35. ayette insanın zulmüne getirecek. Yani bahçe zulmetmedi ama bahçenin sahibi zulmetti diyecek. Orada da ona bir atıf bu aslında.

ve feccerna hılalehüma nehera üstelik her iki bağın arasından bir de dere akıtmıştık, dere çağlatmıştık.


34-) Ve kâne lehu semer* fekale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzü nefera;

(Bu adamın) başka geliri de vardı... Bu nedenle arkadaşıyla (misaldeki diğer adamla) tartıştığı bir sırada ona şöyle dedi: "Ben malca senden daha zengin ve nüfus olarak da daha kalabalığım." (A.Hulusi)

034 - Başkaca da bir geliri var, bundan dolayı bu adam arkadaşına muhavere ederek: ben senden malca daha servetli, cemiyetçe daha izzetliyim dedi. (Elmalı)


Ve kâne lehu semerun buy minval üzerine sahibi bol bol ürün devşiriyordu. Yani her yıl bol bol ürün kaldırıyordu. Veriyor, alıyor, biriktiriyor, yığıyor ve tabii bunları vereni hiç hatırlamıyordu.

fekale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzü nefera Derken bir gün arkadaşı ile söyleşirken şöyle bir laf etti. Ağzından kaçtı diye de tercüme edebiliriz. Tabii ki yan anlam olarak. Benim malım seninkinden çok fazla. Dahası nüfusça da senden üstünüm dedi.


35-) Ve dehale cennetehu ve huve zâlimün li nefsih* kale ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda;

Böylece nefsine zulmederek bağına girdi... Şöyle dedi: "Ebediyen bu varlığımın yok olacağını zannetmiyorum." (A.Hulusi)

035 - Ve bağına girdi, kendine yazık ediyordu, dedi: ebedâ zannetmem ki bu helâk olsun ve. (Elmalı)


Ve dehale cennetehu ve huve zâlimün li nefsih* kale Böylece kendi kendisine en büyük kötülüğü yapmış olan o adam, bir gün şunları diyerek bağına girdi. İşte biraz önce bahçe bağ zulmetmedi ama zulmetmedi ama bahçıvan zulmetti, bağban zulmetti, bağ sahibi zulmetti. Yani eşya zulmetmiyor ey insanoğlu, sen zulmediyorsun.

Zulüm; Hatırlayalım bir şeyi yerinden etmektir. Bir şeyi Allah’ın koyduğu yerden etmek zulümdür. Ey insan Allah malı binek olarak verdi, sense onun bineği oldun. Yani o senin altında olması gerekiyordu sen onun altına girince hem kendine zulmettin hem ona. İşte burada; ve huve zâlimün li nefsih kendine zulmeden. Çünkü eşyaya zulmeden kendine zulmetmiş olur. Eşyayı Allah’ın yarattığı yerden alıp bir başka yere koymak. O senin hizmetkarın, fakat sen ona hizmetçi olmuşsun. Sen onun sahibi olman gerekiyor, fakat bakıyorsunuz o onun sahibi olmuş. Mal; sahibinin efendisi. Hatta bazen tanrısı. Allah korusun.

ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda böyle olunca ne olur; İşte insan iç dünyasında nasıl korkunç bir sapmayı yaşıyor. Dedi ki; Bu bağın yok olacağını asla düşünemiyorum bile.


36-) Ve ma ezunnüs saate kaimeten ve lein rudidtü ila Rabbiy le ecidenne hayren minha münkaleba;

"Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum! Eğer Rabbime döndürülürsem, kesinlikle bundan daha hayırlı bir gelecek bulurum." (A.Hulusi)

 036 - zannetmem ki Kıyamet kopsun, bununla beraber şayet rabbime reddedilirsem her halde bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum. (Elmalı)


Ve ma ezunnüs saate kaimeten hoş, ben son saatin bir gün gerçekleşeceğini de düşünemiyorum ya ve lein rudidtü ila Rabbiy le ecidenne hayren minha münkaleba Fakat farz edelim ki rabbime döndürüldüm. Yani böyle olsa bile sonuçta bundan daha iyisini bulacağımdan da eminim.

Hele bakın, şuna bakın şuna. Evet, bilinç nasıl alt üst oluyor. Bu ayetler, bu mesel, bu temsil aslında bu dolaylı anlatım bize alt üst olan bilincin sahibini nasıl yoldan çıkarıp yanılttığını öğretiyor ve gösteriyor. İbreti alem olacak bir ibretlik numune ile karşı karşıyayız, örnekle karşı karşıyayız.

Bilinç ters çevrilirse insan nasıl yanlış okuyor hayatı. Hem inanmıyor, varsayalım ki diyor böyle bir hayat var, ben eminim ki bundan daha iyisiyle karşılaşacağım. Neden? Şu, sırrı bu yamuk düşüncede; O yamuk düşünce bu sonuca ulaştırıyor. Eğer yer yüzünde ben birilerinden daha fazla servet, birilerinden daha fazla evlat, birilerinden daha fazla konum, mal, makama güce sahipsem, iktidara sahipsem bu; benim bunu hak ettiğimi gösterir. Benim bunu hak ettiğime göre burada, orada da hak etmem lazım. Yani burada güçlü isem orada da güçlü olacağım.

Görüyor musunuz mantığı, böyle bir mantık hangi insaf, hangi vicdan ehlince makul karşılanabilir ki Allah buna evet desin. Bu mantığın sahibi haddi zatında adalet duygusunu yitirmenin travmasını yaşıyor. Bu korkunç bir sapmadır. İçinde ki tüm adalet terazisi bozulmuş. Onun için de değerlendirmesi yamuk. Böyle birinin insan değerlendirmesini merak etmez misiniz? İnsanı nasıl değerlendirir? Kim güçlü ise onun önünde eğilir, kim güçlü ise hakkı ona verir.

Böyle birini hakim edin, hakkı güçlüye verir. Güçlü kazansın der.

Böyle birini bir yönetimin başına getirin güçlüden yana çalışır.

Böyle birini ilim adamı edin ilmi güçlünün istismarına açar.

Böyle birini nereye koyarsanız, isterseniz ticarete koyun, siyasete koyun, bilime koyun, sanata koyun, hayatın hangi alanına koyarsanız koyun bilinci ters yüz olmuş, alt üst olmuş ve adalet duygusunu yitirmiş böyle biri gerçekten de insanlık için, adalet için, erdem için, ahlak için bir numaralı tehdittir.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder