22 Mayıs 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MERYEM (52-58)(97-B)



A sayfasından devam


52-) Ve nadeynahu min canibitTuril'Eymeni ve karrebnahu neciyya;

Ona Tur'un sağ tarafından (benliğinin sağ yanı, hakikatinden) nida ettik ve Onu neciy olarak (hakikatinin seslenişini duyacağı makama) kurb makamına erdirdik. (A.Hulusi)

52 - Hem ona Tûrun canibi eymeninden nidâ ettik, hem de onu makamı münacatta mertebe i kurbe erdirdik. (Elmalı)


Ve nadeynahu min canibitTuril'Eymeni ve karrebnahu neciyya hani ona sina dağının sağ tarafından nida etmiş ve onu özge bir söyleşi için, ya da nasıl diyeyim özge bir söyleşi yerine; Sırlı, gizemli esrarlı bir söyleşi için vahyimizi ona yaklaştırmış, ya da onu vahyimize yaklaştırmıştık. ve karrebnahu neciyya. Neciyya nın belirsiz gelmesinin anlama yansıması olarak özgeyi tercümeye kattım. Neciyya aslında gizli haber, sırlı haber iletme anlamına gelir. Necva da buradan gelir. Ve necva sadakasından söz eden ayetleri bilenler hatırlayacaklardır. Ama burada sırlı, mahiyetine insanın akının ermediği, ki zaten neciyya kelimesinin belirsiz olarak, el takısı olmadan gelmiş olmasının anlama yansıması budur. Yani insanın aklının ermediği acayip bir  biçimde konuşmak için vahyimize yaklaştırdık.


53-) Ve vehebna lehu min rahmetiNA ehahu Harune Nebiyya;

Rahmetimizden, Ona kardeşi Harun'u Nebi olarak hibe ettik. (A.Hulusi)

53 - Ve rahmetimizden ona biraderi Harûn’u da bir Peygamber olarak ihsan eyledik. (Elmalı)


Ve vehebna lehu min rahmetiNA ehahu Harune Nebiyya ve ona rahmetimizin bir nişanesi olsun diye kardeşi Harun’u peygamber kılarak yardımcı yaptık.

Farkında mısınız bilmiyorum. Çok kısa kısa geçiyor Kur’an. Bir iki ayetle peygamberler, aslında diğer surelerde onlarca ayetle anlatılmış peygamberler bunlar. Burada çok özet halinde geçen bu kıssaların Kur’an ın diğer yerlerinde  çok çok ayrıntılı anlatımı mevcut, Fakat burada neden ele alınıyor. Aynı zamanda Hz. Peygamber inşa ediliyor burada. Yani daha önceki peygamberlere daraldıklarında ve sıkıştıklarında nasıl yardım etmişse rabbim, korkma, çekinme, endişe etme, kaygılanma. Seni de yalnız bırakmaz. Bittim dediğin yerde yettim kulum, yettim peygamberim diyecektir. Hiç şüphen olmasın garantisidir bu aslında.


54-) Vezkür fiylKitâbi İsma'ıyl* innehu kâne sadikalva'di ve kâne Rasûlen Nebiyya;

Gelen BİLGİ içinde İsmail'i de hatırla (zikret)... Muhakkak ki O sadık-ul va'd (Allâh'a kulluğundan gâfil olmayacağı vaadine sadık) ve Rasûl idi, Nebi idi. (A.Hulusi)

54 - Kitabda İsmail’i de an, çünkü o cidden vaadinde sadık idi, ve bir Resul, bir Peygamber idi. (Elmalı)


Vezkür fiylKitâbi İsma'ıyl Bu kitap ta İsmail’i de an. innehu kâne sadikalva'di ve kâne Rasûlen Nebiyya şu bir gerçek ki o da sözü özü doğru biriydi ve bir haberci, bir peygamberdi.

Hz. İsmail’den müstakil olarak söz edilmesi, onun İbrahim’i inancın Arap boylarının atası sayılmasından dolayı. Hz. Peygamberin de mensup olduğu Kureyş, Hz. İbrahim’in soyundan geliyordu. Onun için vahyin ilk muhatabı olan Kureyşe vahyin çağrısı; “eğer mensubiyet iddianızda samimi iseniz, buyurun. Hz. İbrahim’in ve onun oğlu olan Hz. İsmail’in imanına çağırıyor sizi Muhammed. Gelsenize bu çağrıya.”

Aslında bu çağrının muhatabı tüm insanlık. Fakat özel olarak ta kendilerini Hz. İbrahim’in inancına nispet eden ehli kitap, eğer onlar bu çağrıyı reddediyorlarsa, Hz. İbrahim ile övünmeleri bir samimiyetsizliğin eserinden başka bir şey olmuyor.

Burada dikkatinizi çekmiştir Rasûlen Nebiyya, aynı ayet içerisinde hem İsmail peygamber için resûl ve nebi kılındığı söyleniyor. Gerçi Kur’an da bu iki kavram birbirinin yerine kullanıldığı yerler varsa da iki kavram arasında nüansa ilişkin de olsa bir fark olduğu bu ayetle sabit olmak gerekir.

Resûl; Kitap getiren peygamber, Nebi; Vahiy alan diye tarif edilmiş ve bu tarifin üzerine çok başka çok farklı, çok çeşitli tarifler de yapılmış. Resûl.Risalet kökünden türetildiği için bir şeriat sahibi peygamber olarak nitelendirilmiş. Nebi de özgün şeriat sahibi olmayıp, kendisinden önce gelmiş şeriata uyan peygamber diye nitelendiren tarifler de olmuş. Bu tarifleri uzatabiliriz. Ne kadar uzatırsak uzatalım sonuçta değişmez. Bu iki kavram arasında küçük bir fark olsa da her Resûl, bir Nebi olduğu kesindir. Fakat her Nebi’ye bir Rasûl diyebilir miyiz. Bu Rasûl ve Nebi’yi nasıl tarif ettiğimize bağlıdır.

Kısaca Nebi’nin nübuvvet kökünden, haber alma kökünden gelen bir etimolojik arka planı olduğunu hatırlarsak Nebi; Vahye nispetle bir tarif. Rasûlün de Haberi ulaştıran, haberi ileten, muhataplarına haber götüren kökü olan Risaletten geldiğini hatırlarsak bu kavramında muhataba nispetle bir tarif olduğunu anlarız. Yani nebi Haberin kaynağına nispetle isimlendirmedir, Resul haberin muhatabına nispetle isimlendirmedir. Dolayısıyla Nebi vasfı, Nebi kavramı peygamberle vahiy arasında kalan bir isimlendirmedir, Rasûl kavramı ise peygamberle ümmeti arasında kullanılan bir isimlendirmedir.

[Ek bilgi; Rasûl; vahiy yoluyla aldığı ilâhî hakikati, beşere nakleden insan, kişi... 

Rasûl; bir diğer anlamıyla, ilâhî hakikati bir alt boyutta ortaya çıkaran aracı kat anlamında... 

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de yalnızca Nebi ve Rasûller için değil, melekler için de “Rasûl” tâbiri kullanılıyor... Melekler de “ALLÂH’ın Rasûlleri” olarak geçiyor. Zaten o yüzden biz, “Cebrâil aleyhisselâm” diyoruz. 

Aleyhisselâm” tâbiri kime kullanılır..? 

Rasûllere ve Nebilere kullanılır! 

İşte “RİSÂLET” görevi yapması ve Kurân’da da meleklerden “Rasûl” diye bahsedilmesi sebebiyle, “Cebrâil aleyhisselâm, Mikail aleyhisselâm, İsrafil aleyhisselâm” diyoruz... 

Bu “melekler” bizim dışımızda birer kişilik sahibi varlık olduğu gibi; ayrıca bizim yapımızda da birer boyut veya katman olarak mevcutturlar!.. 

Yani “Risâlet” boyutu aslında hepimizin nefsinde var olan bir mertebe ya da katman... Ancak bizlerin kendini o boyutta bulup hissedebilmesi mümkün değil! Enfüs derken senin bedeninden zâtına giden bir derinlikte demek istiyorum... Bütün Nebilerin ve Rasûllerin görev yapmalarını oluşturan “Risâlet Boyutu”, senin varlığında katmansal olarak mevcut!.. 

Ancak, senin bilincin o boyuta ulaşamadığı için, bulunduğun boyutun yani mertebenin kemâlâtıyla yaşamına devam ediyorsun... 

O Risâlet boyutuna ulaşabilme istidatına sahip bilinç ise, Cebrâil’in o boyuttan ve frekanstan kendisiyle iletişim kurması sonucu Nübüvvet görevi ifa etmeye başlıyor... 

(A.Hulusi- Akıl ve İman)


       
[Ek bilgi 2; Bureyd el-İcli, Ebu Cafer (Muhammed Bakır a.s)dan ve Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan;


(Ey Muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder (güçlendirir). Allah Alîm'dir (herşeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)” (elmalı) (Hacc/52)

Ayetiyle ilgili bir soru sordum ve dedim ki:

- Sana kurban olayım! Biz âyeti bu şekilde okumuyoruz. Resul, nebi ve muhaddes ne demektir?"

        Buyurdu ki:

«Resul, meleğin açıkça göründüğü ve onunla konuştuğu kimsedir. Nebi ise meleği rüyasında gören kimseye denir. Bazen bir kişi hem resul hem de nebi olabilir. Muhaddes (Sadık-ül hads olan kimse.) ise meleğin sesini işitir; ama şahsını görmez.»] 



[Ek bilgi; Nebî ve Resul
En’am/83-90. ayetine kadar bir pasaj var o pasajda şöyle ana hatlarıyla bazı ayetleri size aktarayım sonra tercüme edeyim;
Ve vehebna lehu İshaka ve Ya'kub, önce Hz. İbrahimden başlıyor, ona İshak’ı ve Yakub’u verdik. küllen hedeyna* ve Nuhan hedeyna min kablü ve min zürriyyetihi Davude ve Süleymane ve Eyyube ve Yusufe ve Musa ve Harun* ve kezâlike neczil muhsiniyn. (En’am/84)
Ve Zekeriyya ve Yahya ve Iysa ve İlyas* küllün mines salihıyn. (85)
Ve İsma'ıyle vElyese'a ve Yunuse ve Luta* ve küllen faddalna alel alemiyn. (86)
Ve min abaihim ve zürriyyatihim ve ıhvanihim* vectebeynahüm ve hedeynahüm ila sıratın müstekıym. (87)
Zâlike hüdAllâhi yehdiy Bihi men yeşaü min ıbadiHİ, velev eşrekû le habita anhüm ma kânu ya'melun;(En’am/88)
Diye geliyor. Pek çok peygamberi sayıyor, sayıyor rabbimiz, hepsine vahy ettiğini söylüyor, hepsine vahy edilmiş olduğunu ilan ediyor.
Bu camia bilir ama izleyen kardeşlerimden bilmeyenler varsa onlara hatırlatmış olayım: Her peygamber kitap almıştır, kitap almayana peygamber denmez. Siz bakmayın Nebi’ler kitap almamışlardır, resuller kitap almışlardır. Öyleyse her nübüvvet bir risalet değildir. Ama her risalet bir nübüvvettir gibi böyle ağız oyunları yapılıyor.
Yok kardeşim, nübüvvet ilahi bilgilerden haberdar edilmek demektir, risalet o bilgileri ümmete aktarma kurumudur. Her peygamber hem Nebî dir, hem resuldür. Her Nebî Resuldür, her Resul Nebî dir. Ama her peygamber önce nebidir, sonra resuldür.
Olanı bu. Mesenlin kitap verilmemesiyle alakası yok, yok böyle bir alaka. Ama gelin görün ki piyasa böyle bilgilerle dolu. Ama Kur’an dan okusalar bu bilgiler emin olun birinci okumada düzelecektir. Çünkü okursa şu ayeti okuyacak; Şimdi rabbimiz sayıyor kaç tane peygamber adı saydık? 15-20 tane saydık. Onların sonunda 89. ayette buyuruyor ki rabbimiz;
Ülaike, işte bunlar varya, bu peygamberler; elleziyne ateynahüm. Biz onların her birine verdik. Neyi? El kitabe. O mesajı. Her birine kitap vermiş. Başka; vel Hükme. Her birine muhakeme gücü vermiş. Sonra; ven Nübüvvete böylece hepsine zaten nübüvvet vermiş. Bak kitap alınca Nebî oluyormuş. Biz ne dedik? Kitap almayana Nebî denir. Hayır doğru değil bu. Doğru değil ama asıl konu o değil fakat bir iki ayet daha içimi tırmalamaya başladı; bir iki ayet daha size öyleyeyim anti parantez hallolsun bu iş.
Bakara/213. ayet, buyuruyor ki rabbimiz; este’ızü Billah KânenNâsu ümmeten vahıdeten insanlar tek bir ümmetti febe'asellahün Nebiyyiyn Allah peygamberler, ne nebiyyin gönderdi. Niye? mübeşşiriyne ve münziriyn müjdeleyiciler olsunlar ve uyarıcılık yapsınlar diye. Şimdi cümleye bakın; ve enzele mealhümül Kitâbe her biri ile beraber Allah kitap indirdi. Hani Nebîye kitap gelmiyordu? Daha nasıl olacak, daha nasıl diyecek bunu.
        Hani hala ikna olmayanlar oluyor onlara son bir ayet daha okuyorum. Meryem suresinde Hz. İsa’nın konuşmalarına bak. Hz. İsa konuşturuluyor; Kale inniy Abdullah. (Meryem/30) ben Allah’ın kuluyum ataniyel Kitabe Allah bana kitap verdi. ve ce'aleniy ( resule demesi lazımdı kitap verildikten sonra peygamberlikle alakalı bir kelime kullanılacaksa bu resul olmalıydı, ama öyle değil ataniyel Kitabe ve ce'aleniy Nebiya. (Meryem/30) bana kitap verdi ve beni nebî kıldı. Bu kadar kardeşim başka bir şey yok, hepsi bu. (Mehmet okuyan Envaru’l Kur’an 1. video)]


 55-) Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâti, ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya;

Ailesine salâtı yaşamayı ve sâfiyeti emrederdi. Rabbinin indînde mardiye (şuurunda - tecelli-i sıfat) idi. (A.Hulusi)

55 - Ve hanedanına namaz ve zekât ile emrederdi ve rabbinin indinde merdıyy idi. (Elmalı)


Ve kâne ye'muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâ ve yakınlarına salâtı ve arınmak için ödenmesi gereken bedeli ödemeyi emredendi. Kim? Hz. İsmail.

Burada salât var. salât diye çevirmedim aynen kullandım çeviride de. Aslında salâtı şöyle tarif edebiliriz. Yani namaz salâtın bir simgesidir. Fakat bu simgenin simgeleştirdiği, sembolize ettiği hakikat şudur. Kulun Allah karşısında ki klas duruşu, esas duruşudur. Onun içinde salât sılm kökünden gelmiştir. Sılm; İnsanı dik tutan omurgaya denir. Yani insanın bel kemiği. O nedenle “Es salâtu imadüddiyn.” Buyurmuştur efendimiz ve böyle tanımlamıştır. Namaz dinin direğidir.

Salât Kur’an ın kimi yerlerinde çok zengin çağrışımla, ibadet, kimi yerlerinde de dindarlık biçiminde kullanılır. Bu anlamlarıyla bu çağrışımlarıyla kullanılır.

ve kâne 'ınde Rabbihi mardıyya dahası o da rabbi katında hatırı sayılan biriydi, Hz. İsmail için.


56-) Vezkür fiyl Kitâbi İdriys* innehu kâne sıddiykan Nebiyya;

Gelen BİLGİ içinde İdris'i de hatırlat (zikret)... Hakikaten O Sıddık idi, Nebi idi. (A.Hulusi)

56 - Kitap da İdris’i de an, çünkü o bir sıddık, bir Peygamber idi. (Elmalı)


Vezkür fiyl Kitâbi İdriys bu kitapta İdris’i de an.

İdris ismi Kur’an da enbiya/85. ayeti ile birlikte sadece 2 yerde kullanılır. Bir burada bir de enbiya suresinde. Klasik tefsirlerimiz Tevrat’ta ki Hanok’la özdeşleştirirler. Hz. İdris’i. Fakat bunun din içinde bir delili yok. Kimi modern müfessirler ise Osiiris’in Arapçalaşmış biçimi olarak tefsir ederler bu İdris sözcüğünü. Ki Osiris eski Mısırlıların sonradan tanrılaştırdıkları hikmet sahibi, ilim sahibi bir bilge kral imiş. Fakat İbn. Mes’ud, Katade, İkrime; İlyas peygamberin ikinci adıdır derler Hz. İdris için. Ki bu da makul bir yaklaşım olarak görünüyor eğer Hz. İlyas ile ilgili gelen isimlerle, İdris peygamberin adının geçtiği ayetler yan yana  konulursa.

Ama  daha sonra okuyacağımız 58. ayette dikkate alındığında Adem’in neslinden gelen peygamberden söz ediyor 58. ayet. Allah’u alem, Adem’in neslinden gelen peygamber, Nuh ve Nuh’un neslinden gelenler ayrıca anıldığına göre, Adem’in neslinden gelen peygamberler içinde Hz. İdris’i saymak hiçte yabana atılacak bir düşünce olmasa gerektir. Bu durumda Hz. İdris’i, Hz. Adem’le Hz. Nuh arasında bir yerlere yerleştirmek mümkündür.

innehu kâne sıddiykan Nebiyya elbet o da doğruluk ve dürüstlük abidesi idi. Yani bir peygamberdi. Her peygamber sıddıyktır. Yine Kur’an ın tanıklığına göre böyledir.


57-) Ve refa'nahu mekânen 'aliyya;

Biz Onu yücelik makamına yükselttik! (A.Hulusi)

57 - Ve biz onu yüksek bir mekâna refettik. (Elmalı)


Ve refa'nahu mekânen 'aliyya ve biz ona da yüce bir konum bahşettik.


58-) Ülaikelleziyne en'amAllâhu aleyhim minen Nebiyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me'a Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna* izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya;

İşte bunlar, Allâh'ın kendilerine in'amda bulunduğu Nebilerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakup) zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahmân'ın varlığının delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar. (58. âyet secde âyetidir.) (A.Hulusi)

58 - İşte bunlar Allahın kendilerine inam eylediği Peygamberlerden, Âdem zürriyetinden ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail zürriyetinden ve hidayete erdirdiğimiz ve intihap eylediğimiz kimselerdendir. Kendilerine rahmanın âyetleri tilâvet olunduğu zaman ağlayarak secdelere kapanırlardı. (Elmalı)


Ülaikelleziyne en'amAllâhu aleyhim minen Nebiyyiyn

Şimdi bu peygamberleri andıktan sonra sure toparlayıp şöyle bir sonuç veriyor bize ve diyor ki; İşte bütün bunlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden sadece bir kısmıdır.

min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me'a Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna yani Adem’in neslinden Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın neslinden ve İbrahim ve İsrail’in neslinden olup doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden bazılarıdır bunlar.

izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya Ne zaman o rahmet kaynağının ayetleri kendilerine okunsa hepsi de göz yaşları içinde yere kapanarak teslimiyetlerini sunmuşlardır.

Evet, sözün özü bu. Yani bütün bu peygamberleri anmasının sebebi, Allah’tan aldıkları vahye teslim olmuşlardır. O vahyi insanlığa ulaştırmışlar ve o vahyin gereklerini hayatlarında yerine getirmişlerdir.

Onun içinde hem bu vahyin ilk muhatabı olan Resulallah’a, hem de bu vahyin tüm muhataplarına ve son muhatabı olan bizlere bu peygamberleri örnek gösteren vahiy bunların yolunu izleyin. Onların ardına düşün. Bu kervanı terk etmeyin. Bu kervanı izlemezseniz eğer şeytanın kervanını izlersiniz mesajını vermiş oluyor.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder