8 Mayıs 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (063-069)(95-B)







A sayfasından devam.


63-) Kale eraeyte iz eveyna ilesSahreti feinniy nesiytül hut* ve ma ensaniyhu illeşşeytanu en ezküreh* vettehaze sebiylehu fiylbahri 'aceba;

(Musa'nın hizmetlisi): "Gördün mü?" dedi, "Kayanın yanındayken o balığı unuttum ben... Onu sana hatırlatmamı şeytan unutturdu! O (balık) acayip bir şekilde (canlanıp) denize daldı gitti!" (A.Hulusi)

063 – Gördün mü? dedi: kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unuttum, ve bana onu söylememi her halde Şeytan unutturdu, o acayip bir sûrette denizdeki yolunu tutmuştu. (Elmalı)


Kale eraeyte iz eveyna ilesSahreti feinniy nesiytül hut yardımcısı ona cevap verdi; Bak şu işe dedi. Hani dibinde dinlendiğimiz kaya vardı ya işte orada balığı unutmuşuz. Baktı ki balık yok yerinde unutmuşuz dedi. ve ma ensaniyhu illeşşeytanu en ezkürehu bunu söylemeyi bana unutturan şeytandan başkası olamaz. Yani daha önce balığı görmedim yerinde fakat size de söylemeyi unutmuşum. Yani iki kere unutmuşuz. Hem daha önce tembihlendiği halde, balığı kaybettiğimiz yerde duracağımız bilindiği halde onu unutmuşuz, hem de ona yerinde göremediğimi sana bildirmeyi unutmuşum. Dedi.

Burada bir de edep veriliyor; İnsanın kötü şeyleri Allah’a nispet edilmez. Yani şeytanlaşmış iç güdülerine, yani içindeki negatif kutuplara hamledilir, benim kusurum dercesine. Evet, aslında şeytana hamledilen şeyler, bir istiğfar vesilesi olarak insana; Bu senin kusurundur. Çünkü şeytanın insan üzerinde gücü olmadığını söyleyen Kur’an dı yine.

vettehaze sebiylehu fiylbahri 'aceba ama o, yani balık şaşırtıcı bir biçimde kendi yoluna koyulup gözden kaybolmuş.


64-) Kale zâlike ma künna nebğ* fertedda alâ asârihima kasasâ;

(Musa) dedi: "İşte aradığımız o ya!"... Böylece izlerinin üzerine, geri döndüler. (A.Hulusi)

064 - İşte dedi: aradığımız o ya, bunun üzerine izlerini takip ederek gerisin geri döndüler. (Elmalı)


Kale zâlike ma künna nebğıy Musa dedi ki; İşte aradığımızda orasıydı ya fertedda alâ asârihima kasasâ bunun üzerine hemen geri dönüp kendi izlerini takip ettiler.


65-) Feveceda 'abden min 'ıbadiNA âteynâhu rahmeten min 'ındiNÂ ve 'allemnâhu min ledünNÂ 'ılmâ;

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz Ona indîmizden (Hakikatini yaşatan) bir rahmet vermiş ve yine Onda ledünnümüzden (Tecelli-i sıfat olarak tahakkuk etme {mardiye} şuuru) ilim açığa çıkarmıştık. (A.Hulusi)

065 - Derken kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona nezdimizden bir rahmet vermiş ve ledünnimizden bir ilim öğretmiştik. (Elmalı)


Feveceda 'abden min 'ıbadiNA âteynâhu rahmeten min 'ındiNÂ ve 'allemnâhu min ledünNÂ 'ılmâ sonunda orada kendisine katımızdan bir lütufta bulunarak ilmimizden bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.

Burada ki ledünNÂ i’nde gibi bir zarf aslında. Fakat irfan ekolü tarih içerisinde tabii vahiyden çok çok sonra bunu isimleştirmiş. Ledünni ilim biçiminde de kavramlaştırmış. Burada kullanıldığı anlamla, tarih içerisinde irfan ekolünün dilinde kavramlaşması arasında herhangi bir benzerlik olmadığını sanırım söylemeye bile gerek yok. Çünkü burada zarf olarak kullanılıyor. Katımızdan, tarafımızdan anlamına.

Evet, 'abden min 'ıbadiNA kullarımızdan bir kul diyor. Kur’an da kullardan bir kul diye geçen şahsın adından önce mahiyeti bilinmemektedir. Yani adı bir tarafa bu insan mı, melek mi, hatta muhayyel bir varlık mı. Yani temsili , mesel olduğunu dikkate alırsak 54. ayetten yola çıkarak bu surenin mesellerle dolu olduğunu ve rabbimizin bize bazı hakikatleri meselleri tüm boyutlarıyla aktararak verdiğini hatırlayacak olursak bunun temsili bir şahsiyet olması da mümkün. Hatta Saadettin Konevi’nin tefsirinde dediği gibi misal aleminde beşeri vasfı olmayan bir ruh’ta olabilir diyor. Yani mahiyeti tartışılmış.

Tabii biz bu tartışmaların sonunda yine doğrusunu Allah bilir, bunlar bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren ne demek istediğidir. Muradı ilahidir. Yani bu ayetler bize ahlaki bir takım ilkeler, hedefler gösteriyor. O hedefler neler, bu parmağın gösterdiği yer neresi biz oraya bakarız.

Tefsir edebiyatımız tarafından menkıbevi bir kişiliğe büründürülen bu kullardan bir kulun adının Hıdr, Ahtar’dan, yeşil, yeşil adam. Ki bu da zaten bir isim değil, bir nitelik. Nitelikle isim ayrıdır. Nitelik işlevi verir isimden ayrı olarak. İsim işlevi vermez. Hatta isim çoğu zaman müsemmasını temsil bile etmez. Osman; Yılan yavrusu demektir. Hanzala; Ebu cehil karpuzu demektir. Mesela kaya. Yani kaya isimli bir adamı duyduğumuzda acaba kaya mı diye hiç düşünmeyiz. Dolayısıyla bunu gibi isimler, isim sahibinin ne iş yaptığını, niteliğini vermezler. Dolayısıyla burada isim değil nitelikten söz edilebilir. Hıdr, yani hadiste geçtiği biçimde ki hadiste yer alan isim bu Hıdr bir isim de değil bir niteliktir.

Peki neye delalet eder yeşil adam, yeşillik? Canlılığa delalet eder. Burada aslında bu canlılık beklide çok daha öte bir sembole işaret ediyor ki zaten sembolik olduğu da bellidir bunun. Bilginin görünmeyen boyutu, eşyanın görünmeyen boyutu. Eşyanın yüzünün arkasında kalan, görüneninin arkasında kalan tarafı asıl canlı olan tarafı. Asıl hakikate bizi götüren tarafı. Onun için belki de bu sembol nitelikle bize verilmek istenen şey Hz. Musa’ya bilgiyi öğretenin haddi zatında Allah’ın her daim faal olan aktif olan, tıpkı bir yeşillik gibi canlı, tabiat gibi her daim aktif olan mutlak bilgisidir. O mutlak bilgiden bize verdikleridir, işaretlerdir.

İşte bu manada bir orman, bir bahçe, yemyeşil bir kır bize neler söylemez. Mesela insanın ölümlü olduğunu söylemez mi? Kainatın ölümlü olduğunu söylemez mi. Her başlangıcın bir sonu olduğunu söylemez mi. Her şeyin, her kuruyanın bir gün yeşilleneceğini, her yeşilin de bir gün kuruyacağını söylemez mi. İşte bunun gibi bir sembol olması mümkündür.

Tefsir edebiyatımızda bu zatın hadiste ki Hıdr isminden yola çıkarak ölümsüz olduğu yönünde bir takım spekülatif rivayetler ve yorumlar yapılmışsa da Kur’an açıkça; Ve ma ce'alna li beşerin min kablikel huld. (Enbiya/34) senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik diyen Enbiya/34 ayeti ile uyuşmadığı açıktır.

Aslında burada ki bir kul bilgeliği temsil eden sembolik bir kişilik. Resulallah bu kıssayı anlatan hadisinde hani şöyle bir anekdot geçiyordu. Bir kul Hz. Musa’ya demişti ki şu serçeye bak o denizden ne eksiltirse seninle benim ilmimizin toplamı, Allah’ın ilminden onu eksiltir. Aslında Resulallah kıssadan hisse çıkarıyordu. Kur’an da anlatılan bu kıssanın verdiği hisse nedir, insanlara onu anlatıyordu, onu açıklıyordu ve tabii bize aynı zamanda Kur’an kıssa ve mesellerinin nasıl okunması gerektiğinin de bir örneğini veriyordu. Onun için cedel yok, polemik yok, spekülasyon yok. Ya ne var? İbret var, öğüt var, ders var.



[Ek bilgi; HZ HIZIR AS
İbrahim aleyhisselamdan sonra yaşamış bir peygamber veya velî. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselamın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü’l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselamın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir. Bâzıları da Hızır aleyhisselamın İsrailoğullarından olduğunu söylemişlerdir.
Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahîh-i Buhârî’de bildirilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; “Hızır (aleyhisselam), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı.” buyurdu. Musa aleyhisselamla görüşüp yolculuk yaptı. Fakat vefatından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, garîblere yardım etmektedir.
Hızır aleyhisselam, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı. Doğdu, büyüdü ve vefat etti. Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özelliklerini verdi. Bâzı âlimler “nebî” (peygamber), bâzı âlimler de “velî”dir dediler. Hızır aleyhisselamda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.
Hızır aleyhisselam, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilme sâhipti.
Hızır aleyhisselamın Musa aleyhisselam ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur’ân-ı kerîm’de Kehf sûresi 60 ve 80. âyetlerinde ve hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir…(Mahmut Efendi Hz - İlmin fazileti)]
 


66-) Kale lehu Musa hel ettebiuke alâ en tuallimeni mimma ullimte rüşda;

Musa Ona dedi: "Sende açığa çıkarılan ilimden bana öğretmen için, sana tâbi olmak isterim!" (A.Hulusi)

066 - Musâ, ona öğretildiğin ilimden bana bir rüşt öğretmen şartıyla sana ittiba edebilir miyim? Dedi. (Elmalı)


Kale lehu Musa Musa ona dedi ki; hel ettebiuke alâ en tuallimeni mimma ullimte rüşda doğruyu bulma konusunda sana öğretilen bilgiden bana da öğretmen için seni takip edebilir miyim, seni izleyebilir miyim, sana tabi olabilir miyim, öğrenci olabilir miyim dedi.


67-) Kale inneke len testetıy'a me'ıye sabrâ;

(Hızır a.s.) dedi ki: "Sen benimle beraberliğe kesinlikle dayanamazsın (senin varoluş programın ve işlevin zâhire, göz boyutuna dönük; bâtın/gayb boyutuna ait hükümleri, işlevinin gereği bakışla hazmedemezsin)!" (A.Hulusi)

067 - Doğrusu, dedi: sen benimle sabredemezsin. (Elmalı)


Kale inneke len testetıy'a me'ıye sabrâ O, korkarım ki sen benimle birlikteliğe sabredemezsin dedi ve ekledi.


68-) Ve keyfe tasbiru alâ ma lem tuhıt Bihi hubra;

"Hakikatinden haberin olmayan bir olayı gördüğünde, nasıl dayanabilirsin ki!" (A.Hulusi)

068 - Havsalanın almadığı şey'e nasıl sabredeceksin? (Elmalı)


Ve keyfe tasbiru alâ ma lem tuhıt Bihi hubra kaldı ki sen tecrübi bilgi kapsamına tümüyle girmeyen şeye nasıl ve neden katlanasın ki. Yani insanın tecrübe alanına, algı alanına girmeyen bir şeye karşı neden katlanasın ki. Yani seni bununla kınamam da. Bana dayanamazsan eğer senin kapsama alanına girmeyen bir şeyden dolayı sorumlu değilsin ki.

Bu çok önemli bir ibare. Bir peygamber dahi olsa insan, hakikatin bütününü kavrayamaya bilir, kavrayamaz. Burada söylenmek istenen bu.

Aslında Resulallah’ın o meşhur duasını hatırlatmıyor mu bize. “İlahi.” Diyordu değil mi? “İlahi, erinel eşyae kemahi..!” Allah’ım, bize eşyayı iç yüzü ile, mahiyetiyle, olduğu gibi göster. Evet. Bu Resulallah’ın duasıydı. Çünkü eşyanın görüneni ile görünmeyeni arasında elbette fark vardı. Yani hareketsiz gibi gördüğünüz nesne eğer özüne indiğinizde, atomuna kadar indiğinizde bitevi hareket eden, hiç durmadan hareket eden hareketli bir varlığa dönüşüyordu. Oysa ki gözünüz onu hareketsiz cansız sabit bir varlık olarak görüyordu. Tıpkı suda ki değneği kırık olarak gördüğü gibi. Eğer siz gördüğünüzün ötesine geçemezseniz, sudaki değneğin kırık olduğuna inanmanız lazım. Ama eğer yansıma yasasını bilirseniz o zaman aslında o değneğin kırık olmadığı halde öyleymiş gibi göründüğünü de bilirsiniz. İşte o eşyanın yasalarını bilmekten geçiyordu. Eşyanın yasalarını bilirseniz gözünüz bir sizi aldatamaz. Bu manada belki eşyanın arkasında kalan boyutu ile önündeki boyutu arasında bir irtibat kurmak ve bu yasaları öğrenip hakikatine ulaşmak. Gerekiyordu.

Özellikle görünen dünyada karşılığı olmayan gaybi hakikatler insan tarafından hiçbir zaman kavranamazlar. Çünkü görünen dünyada karşılığı yok. İşte gayb budur. Cennet, cehennem. O zaman zorunlu olarak o dünya hakkında ki tüm tasvirler, tüm anlatımlar mecazi olmak durumundadır ve Kur’an da zaten bize bunu yapar. Mecaz ile anlatır, insan zihnine indirir, nüzulün ikinci anlamı da budur. Yani sadece vahyin kaynağından hedefine inmesi değil, aynı zamanda anlamın insan zihnine, insanın algısına, tasavvuruna indirilmesidir. Kapsama alanına sokulmasıdır.


 69-) Kale setecidüniy inşaAllâhu sabiren ve lâ a'sıy leke emra;

(Musa) dedi: "İnşâAllâh beni sabreder bulacaksın; herhangi bir işinde sana itiraz etmem." (A.Hulusi)

069 - İnşallah dedi: beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir emrine âsı olmam. (Elmalı)


Kale setecidüniy inşaAllâhu sabire Musa; İnşallah beni dirençli bulacaksın dedi ve ekledi. ve lâ a'sıy leke emra ben senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
95. Videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/05/04/islamoglu-tef-ders-kehf-060-11095/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder