4 Mayıs 2012 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (051-059)(94-E)








D sayfasından devam.


51-) Ma eşhedtühüm halkas Semavati vel Ardı ve lâ halka enfüsihim* ve ma küntü müttehızel mudılliyne 'aduda;

Ben onları (cinleri) Semâlar ve arzın yaratılmasına da, kendi yaratılmalarına da şahit tutmadım! İnsanları saptıranlar hiçbir zaman bana hizmet vermez! (A.Hulusi)

051 - Ben onları ne Göklerin ve Yerin yaradılışına ne de kendilerinin yaradılışına şahit kılmadım ve hiç bir zaman mudılleri kol tutmuş değilim. (Elmalı)


Ma eşhedtühüm halkas Semavati vel Ardı ve lâ halka enfüsihim ben onları ne göklerin ne yerin yaratılışına şahit kıldım, ne de kendi var oluşlarına.

Bu gerçekten felsefi derinliği çok büyük bir ifade;  Eşhedü enlâ ilâhe illallah diyen bir insan kendi var oluşuna öncelikle şahitlik etmiş olur. Çünkü Allah’ın var oluşuna şahitlik eden insan, önce kendinin var olması lazım. Ben şahadet ederim ki diyen bir insan, Eşhedü diyen bir insan önce ben varım demiştir. Ben kendi var oluşuma şahadet ederim demiştir. Ben kendi var oluşumun farkına vardım, varır varmaz da şunun farkına vardım; Beni var eden bir VAR var. O halde ben kendi var oluşumdan yola çıkarak onun da varlığına tanıklık ederim şahitlik ederim demiştir. Ben varım, bu beni var edenin varlığına tanıklıktır, o halde hem var oluşum hem de akleden kalbimle ben de onun varlığının şahidiyim. Demiştir. Onun için Eşhedü enlâ ilâhe illallah sadece Allah’ın varlığına tanıklık değil, kşinin kendi var oluşuna da tanıklığıdır.

Yani biz onları buna tanık kılmadık dolayısıyla bu bilince sahip kılınmadılar. Bu bilinçle bakmadıkları için Allah’ı da inkar ettiler. Yani Allah’ı inkarları, Allah’ın müdahil oluşunu, hayata müdahil oluşunu da inkardı. Onun için Allah’ın tanığı olamadılar.

ve ma küntü müttehızel mudılliyne 'aduda üstelik ben bu saptırıcı güruhu yardımcı edinmişte değilim, yani benim yardımcılarım da değil onlar.


52-) Ve yevme yekulü nadu şürekâiyelleziyne zeamtüm fedeavhüm felem yesteciybu lehüm ve ce'alna beynehüm mevbika;

"Varsaydığınız ortaklarımı çağırın" diye seslenildiği süreçte, onları çağırırlar da, onlar kendilerine cevap vermezler... Biz onların aralarına aşılmaz bir engel koyduk. (A.Hulusi)

052 - Ve o gün ki dîyecek: «önleyin bakalım o zuumettiğiniz şeriklerime» derken onlara çağırmışlar yalvarmışlardır fakat kendilerine icabet etmemişlerdir ve aralarına biz bir mehleke (Tehlikeli yer veya iş.) koymuşuzdur. (Elmalı)


Ve yevme yekulü nadu şürekâiyelleziyne zeamtüm ve o gün Allah benim mutlak yetkilerime ortak olduğunu düşündüklerinizi çağırın diye nida edecek. Şu bana ortak olduğunu düşündüklerinizi çağırın da gelsinler bakalım nasıl ortaklarmış göstersinler diyecek.

Fedeavhüm bunun üzerine onları çağıracaklar. felem yesteciybu lehüm ve ce'alna beynehüm mevbika ne ki kendilerine cevap veren çıkmayacak. Zira onların aralarına dehşet bir uçurum yerleştireceğiz. Birbirine ulaşamayacaklar.


53-) Ve rael mücrimunen nare fezannu ennehüm muvakı'ûha ve lem yecidu anha masrifa;

Suçlular ateşi gördüler de, artık onun içine kesin düşeceklerini bildiler... Ateş dışında gidebilecekleri bir yol yoktu! (A.Hulusi)

053 - Ve mücrimler ateşi görmüş, artık ona düşüneceklerini anlatmışlardır da ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır. (Elmalı)


Ve rael mücrimunen nare fezannu ennehüm muvakı'ûha ve lem yecidu anha masrifa nihayet günahkarlar ateşi görünce kaçınılmaz olarak oraya gireceklerine akılları yatacak ve oradan kaçıp kurtulacak bir yol da bulamayacaklar.


54-) Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur'âni linNasi min külli mesel* ve kânel İnsanu eksere şey'in cedela;

Andolsun ki biz şu Kurân'da, insanlar için, gerçekleri her türlü misalle sayıp döktük! İnsan ise gerçekleri tartışmaya en düşkün olanıdır. (A.Hulusi)

054 - Şanım hakkı için, hakikat, biz bu Kur'an da insanlara ibret olacak her türlü meselden tasrif yapmışızdır, insan ise her şeyin cedelce ekseri olmuştur. (Elmalı)


Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur'âni linNasi min külli mesel doğrusu biz bu Kur’an da her türlü dolaylı anlatım tarzından yola çıkarak insanlara farklı açılardan hakikati açıkladık.

Evet, mesel; bir gerçeği ona benzer başka bir gerçekle açıklamak anlamına gelir. Ragıp el Isfahani’nin müfredatında geçen tanımı bu. Dolaylı anlatım tarzı yani.

Neden mesele başvurur Kur’an? 2 Nedenden dolayı

1 – Ya anlatılan konu gayb olduğu için zorunlu olarak gaybi bir gerçek insan zihnine mesellerle, eğretilemelerle, soyutlamalarla indirilebilir. Onun için.

2 – Ya da Tasavvur inşa edici bir tarz olarak akılda kalsın diye. Ki bu söz sanatlarının en büyüklerinden, en ünlülerindendir.

Dolayısıyla Kur’an mesele bu iki açıdan yer verir ve detaylı olarak anlatır ki, insanlar yanlış anlamasınlar. Allah’ı yanlış anlamasınlar, vahyi yanlış anlamasınlar. Yine de varlıklar içerisinde en çok yanlış anlaşılan rabbimizdir.

ve kânel İnsanu eksere şey'in cedela zira insan var olan her bir şey içerisinde tartışmaya en düşkün olandır.

Zemahşeri’nin verdiği anlamı esas alarak bu şekilde bir tercüme yaptım. Elâ ya'lemu men halâk.. (Mülk/14) ayetini hatırlıyoruz. Allah yarattığını bilmez mi?

Varlıklar içerisinde tartışmaya en yatkın varlık. Aynı ayette yer aldığına göre meselle insanın polemikçi boyutu arasında bir irtibat kurmayalım mı. Yani Allah evire çevire tüm detaylarıyla, her türlü üslubu kullanarak insana hakikati anlatıyor, ama şu insan var ya, tartışmacı bir varlık, yani tüm yaratıklar içinde polemiği en çok seven bir varlık olduğu için, Allah’a karşı bile haddine bakmadan polemik yapmaya kalkışıyor.

Onun için ey insanoğlu bu anlatılan kıssaları, temsilleri, meselleri ki başından beri ashab-ı kehf kıssası anlatıldı hatırlayın. İki bağ sahibi adamla yoksul kıssası anlatıldı hatırlayın. Yine Adem ve şeytan kıssası anlatıldı hatırlayın. Yine dünya hayatının suya benzediği meseli anlatıldı -Ki sonuncular hep meseldi- hatırlayın.

Bütün bunlar neyi vermek istiyor, bunun birer parmak olduğunu, parmağa değil, parmağın gösterdiği yere bakmanız gerektiğini. Cama değil, camdan bakmanız. Bunu yaparsanız ancak gösterileni göreceğinizi iyi bilin deniliyor. Bunu yapmaz da kalkar; işte şu mu dedi, bu mu dedi, şurada kim vardı, mağarada kimler vardı, adları neydi, köpeklerinin adı neydi, köpeğin cinsi neydi, kaniş miydi, diğer cins miydi, işte yani kangal köpeğimiydi, Sivas köpeğimiydi vs. diye tartışmak yerine, Allah’ın ne demek istediği üzerinde yoğunlaşın. O mağaranın çağı kaçtı, yüz ölçümü kaçtı, neden oluşmuştu, kilden mi oluşmuştu, taştan mı kayadan mı..! Bunlar sizin işinize yaramaz. Sizin işinize yarayacak şeylere bakın. Aslında bu cedelle mesel arasında ki irtibatta işte budur.


55-) Ve ma mene'anNase en yu'minu iz caehümül hüda ve yestağfiru Rabbehüm illâ en te'tiyehüm sünnetül evveliyne ev ye'tiyehümül azâbü kubüla;

Kendilerine hakikate giden yola kılavuzluk edecek olan (Rasûl) geldiği hâlde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret istemekten alıkoyan engel; öncekilerin başına gelenlerin kendilerine de gelmesini veya azabın karşılarına dikilivermesini beklemekten başka ne olabilir ki! (A.Hulusi)

055 - Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiği halde insanları iman etmekten ve günahlarının mağrifetini istemekten alıkoyan da başka değil, ancak kendilerine evvelkilerin sünneti gelmesi veya Âhiret azâbının gözleri önüne gelmesi kazıyyesidir. (Elmalı)


Ve ma mene'anNase en yu'minu iz caehümül hüda ve yestağfiru Rabbehüm nitekim kendilerine doğru yolu gösteren rehber geldiği zaman, insanları iman etmekten ve rablerinden af dilemekten alıkoyan şey; illâ en te'tiyehüm sünnetül evveliyne ev ye'tiyehümül azâbü kubüla ya öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, ya da ahiret azabının gözlerinin önüne konulmasını istemekten başkası değildi. Yani haydi, getirsene diyorlardı ya, hatırlayınız Hud/8. ayetinde, Nahl/1., Enbiya/1. ve daha Kur’an ın bir çok yerinde inkarcılar kendilerine gönderilen peygamberlere; Tehdit ettiği azabı getir de görelim diye meydan okuyorlardı. Ona bir atıf var burada.

Yine onun yanında ahiretin azabının gözlerinin önüne konulmasını bekliyorlar ve istiyorlardı. İşte bunun için, yani hepsinin ortak tavrı bu oldu ve inkara götüren de bu oldu.


56-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* ve yücadilülleziyne keferu Bil bâtıli li yudhıdu Bihil Hakka vettehazû âyâtiy ve ma ünziru hüzüva;

Biz Rasûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcılar olarak irsâl ederiz... Hakikat bilgisini inkâr edenler ise, asılsız, temelsiz fikirlerle Hakk'ı örtme mücadelesi veriyorlar! İşaretlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler (ciddiye alıp değerlendirmediler)! (A.Hulusi)

056 - Halbuki biz gönderdiğimiz Peygamberleri ancak mübeşşir ve münzir olmak üzere göndeririz, küfredenler ise hakkı bâtılla kaydırmak için mücadele ediyorlar âyetlerimizi ve kendilerine edilen inzârı eğlence yerine tuttular. (Elmalı)

Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn oysa ki biz elçilerimizi “azap getirsinler diye değil,” böyle bir açıklama zaruridir. Çünkü ibarenin dilsel formu bize bu açıklamayı mecburi kılıyor. Onun için biz elçilerimizi azap getirsinler diye değil, yalnızca müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Yani onlar rahmettirler. Peygamberimiz Rahmeten lil alemindir. Alemlere rahmettir. İşte Kur’an ın da ifade buyurduğu gibi.

ve yücadilülleziyne keferu Bil bâtıli li yudhıdu Bihil Hakk küfürde direnenlerse aslı faslı olmayan iddialarla hakikati geçersiz kılmanın kavgasını verirler. vettehazû âyâtiy ve ma ünziru hüzüva ayetler ve uyarılarımızı alay konusu ederler.


57-) Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti Rabbihi fea'reda anha ve nesiye ma kaddemet yedah* inna ce'alna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra* ve in ted'uhüm ilel hüda felen yehtedu izen ebeda;

Rabbinin delilleri (Rabbanî özellikleri) hatırlatıldığı hâlde, onlardan yüz çeviren; iki eli ile hazırlayıp önceden gönderdiği şeyleri unutandan daha zâlim kim olabilir? Gerçek ki, (inkârları dolayısıyla) hakikati fark edememeleri için, kozalarına hapsettik; kulaklarına da ağırlıklar koyduk! Onları Hakikate davet etsen de, bu hâldeyken ebediyen hidâyete eremezler! (A.Hulusi)

057 - O kimseden daha zâlim de kim olabilir ki: Rabbinin âyâtı ile nasihat edilmiştir de onlardan yüz çevirmiş ve ellerinin takdim ettiği şeyleri unutmuştur; çünkü biz onların kalpleri üzerine onu iyi anlamalarına mani bir takım kabuklar ve kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur, sen onları doğru yola çağırsan da o halde onlar ebeden yola gelmezler. (Elmalı)


Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti Rabbihi fea'reda anha ve nesiye ma kaddemet yedah işte rabbinin ayetleri kendilerine ulaştırıldığı halde onu görür görmez kendi işlediği kötülükleri de unutarak ondan yüz çeviren kimseden daha zalim, daha fazla kötülük yapan biri olabilir mi.

inna ce'alna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra Şu kesin ki biz bu gibilerin akleden kalpleri üzerine onu anlamalarını engelleyen bir kapak, kulaklarına ise bir tıkaç yerleştiririz.

Evet, açık. İnsanın hakikate karşı şartlanması. Bilincin kör, sağır ve dilsizleşmesi. İnsan bilinci hakikate karşı körleşirse, o insanın gözünün görüyor olması hiçbir şey ifade etmez. çünkü göz görmek için tek başına yetmez. Onun için ışık lazım. Işık, gönül ışığı vahiydir. Nasıl ki ışık olmadan göz görmezse, gönlün, kalbin ışığı vahiy  olmadan da kalbin gözü kör gibidir.

ve in ted'uhüm ilel hüda felen yehtedu izen ebeda dolayısıyla onları doğru yola çağırsan da onlar asla doğru yola gelemezler.


58-) Ve Rabbükel Ğafûru ZürRahmeti, lev yuahızühüm Bi ma kesebu le 'accele lehümül azâb* bel lehüm mev'ıdün len yecidu min dunihi mev'ila;

Rabbin Ğafûr ve zür Rahmet'tir (Rahmet sahibi)! Eğer kazandıklarının sonuçlarını hemen yaşatmayı dilemiş olsaydı, elbette azabı (vefat ettirmeyi) çabuklaştırırdı! Ancak onlar için vadedilen bir zaman vardır ki, ona ulaşmamaları mümkün değildir. (A.Hulusi)

058 - Hem o mağrifeti çok rahmet sahibi rabbin onları kesibleriyle derhal muâheze ediverecek olsa idi haklarında azâbı elbette tacil buyururdu, fakat onlar için bir mîy'âd vardır ki o gelince hiç bir çare i necat bulamazlar. (Elmalı)


Ve Rabbükel Ğafûru ZürRahmeh yine de daima bağışlayıcı olan rabbin sınırsız rahmetin sahibidir. lev yuahızühüm Bi ma kesebu le 'accele lehümül azâb eğer işledikleri günahlar yüzünden onları cezalandıracak olsaydı, kesinlikle azabı onların başına hemen musallat ederdi. Yani rabbinin sınırsız rahmeti hemen cezalandırmaya izin vermez. Onun için Allah’ın isimlerinden biri de Latiyf’tir. Cezada acele etmez, lütuf sahibi diye de anlamışlar bazı müfessirler bu ismi celilin anlamını. Yani cezalandırmada acele etmez. Yine Haliym ismi de bu anlamı içerir. Rabbimiz Haliym dir. Kendisine karşı bir günah işlendiğinde, günah işleyeni cezalandırma konusunda hiç acele etmez. Süre verir ona, mühlet tanır.

bel lehüm mev'ıdün len yecidu min dunihi mev'ila fakat işte onlar için bir süre belirlenmiştir ki asla onu aşıp ta kurtulamazlar. Yani belirlenmiş bir süre vardır. Ne kadar uzun olursa olsun bunun bir sonu vardır, bu mühletin, süre tanımaların bir sonu vardır, o süre gelince de hşç kimse atlatamaz, aşamaz. Yasa bu yani. Bu süre mutlaka dolacak.

Ömür de sınırlıdır. Rabbimiz bir ömürlük bir tevbe süresi vermiştir, istiğfar süresi vermiştir ama unutmayın yasa kesin. Herkesin ömrü bir gün bitecek.


59-) Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve ce'alna li mehlikihim mev'ıda;

İşte sana, zulmettiklerinden dolayı yok ettiğimiz şehirler ki onların helâkı için de bir süreç tayin etmiştik. (A.Hulusi)

059 - Daha o memleketler ki biz onları zulmettiklerinde helâk etmişiz ve helâklerine bir mîy'âd tayin eylemişiz. (Elmalı)


Ve tilkel kura eğer inanmazsanız işte yeryüzünde ki eski medeniyetlerin kalıntıları gözünüzün önünde. İşte yıkılıp gitmiş, göçüp gitmiş, yeryüzünde izi kalmamış ne medeniyetler, ne uygarlıklar, ne büyük kentler vardı. İşte yol üzerinde Sodom ve Gomore, Lut gölünün kenarında. İşte yine Salih peygamberin kavmi, Semud kavmi, işte yine Ahkâf ve Ad kavmi. Yani bütün bunlar bölge insanının tanıdığı belaya uğramış kavimlerin kalıntıları.

ehleknahüm lemma zalemu zulümde ısrar edince onların tümünü yok ettik. Yani zulümde ısrar edince yok ettik ama. Onun için zulümde ısrar etmeleri helâki getiriyor. Siz de aklınızı başınıza alın da zulümde ısrar etmeyin, kendi kendinize daha fazla kıymayın ve ce'alna li mehlikihim mev'ıda oysaki biz onların helâki için de bir süre takdir etmiştik. Yani geçmiş medeniyet ve uygarlıklar, helâk olmuş uygarlıklar içinde süre tanımıştık. Bu Allah’ın yasasıdır. Süre tanımamızı istismar etmeye kalkma ey insanoğlu, Allah’ın sana verdiği kapıdan vur ve gir ve rabbinle tanış, kendinle tanış. Allah en büyük imkândır, bu imkânı heba etme.


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


94. videonun sonu.
94. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/04/27/islamoglu-tef-ders-kehf-027-05994/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder