30 Nisan 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. KEHF (027-030)(94-A)











Değerli Kur’an dostları geçen dersimizde Ashabı Kehf’in, imanları uğruna ödedikleri bedeli anlatan destani bir kıssayı dinlemiştik. Bir iman direnişini dinlemiştik. Bu gün kehf suresinin 27. ayeti ile dersimize devam ediyoruz.


27-) Vetlü ma uhıye ileyke min Kitâbi Rabbike, lâ mübeddile li kelimatiHİ ve len tecide min dunihi mülteheda;

Rabbinin Kitabından (Hakikatin olan El Esmâ mertebesindeki BİLGİden) sana (şuuruna) vahyolunanı oku (deşifre et - kavra)! O'nun kelimelerini (açığa çıkardıklarını) değiştirecek yoktur! O'ndan başka sığınak da bulamazsın. (A.Hulusi)

027 - Öyle de ve rabbinden sana vahyolunanı tilâvet eyle, onun kelimatını tebdil edecek yoktur ve ondan başka bir penah bulamazsın. (Elmalı)


Vetlü ma uhıye ileyke min Kitâbi Rabbik o halde rabbinin kitabından sana indirileni izle ve oku. Utlü emri hem izle, hem de oku anlamlarını birlikte içerir. Vahyin ilk muhatabı olan sevgili peygamberimize Kur’an kendisini izlemesini ve tabii ki izlediği şeyde insanlara aktarmasını emrediyor. İzlemek, iz bırakmak demektir. Çünkü izi olan izlenir. Dolayısıyla vahiy; peygamberlerin iz bırakmasını istiyor. Hem izleyen, hem de izlenen, izlenilen biri olmalarını istiyor. Yer yüzünde çıkmaz, kaybolmaz bir iz bırakmalarını, kendilerinden sonra gelecek insanlığın o izi takip ederek ebedi mutluluğu yakalamasını ima ve ihsas ediyor.

lâ mübeddile li kelimatiH onun kelimelerini kimse değiştiremez. Kelimat; ilahi yasalara tekabül edeceği gibi, bizzat vahye de tekabül edebilir. Yani O’nun koyduğu, bu tabiata yerleştirdiği, kainata yerleştirdiği, insana yerleştirdiği ilahi yasaları kimse bozamaz, değiştiremez.

Neden böyle bir ibare gelsin ki Kehf kıssasının ardına derseniz eğer, haddi zatında bu ibarenin bizim tasavvurumuzda bir çok şeyi çağrıştırması lazım. Ki bunlardan birincisi küfür ve imanın kavgası insanoğlu yaşadıkça yaşayacak, sürecek. Bu ikisi hiçbir zaman karanlık ve aydınlık gibi bir arada olmayacak. Uzlaşmayacak. Kötülükle iyilik, Hakk’a batıl, güzellikle çirkinlik uzlaşmayacak. Dolayısıyla bu yasadır, Allah’ın yasasıdır.

Daha ne çağrıştırıyor? İmanının bedelini ödeyenlere Allah yardım edecek. Bu da Allah’ın yasasıdır.

…in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm. (Muhammed/7) Bir başka varyantıyla; ve yüsebbit akdameküm eğer siz Allah’a, Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah’ta size yardım eder ve sizi ayaklarınızın üzerinde dik tutar. Başınızı dik tutar. Yani eğilmezsiniz. Kula kul olmazsınız. Harcanmazsınız. Çünkü insanın değerini Allah’tan başka hiçbir kapı tam vermez. Çünkü insanın uğruna kul olabileceği ve kul olunca da bedelini hakkıyla alacağı tek kapı Allah kapısıdır. Daha aşağı kapılara kul olursanız harcanmış olursunuz. Ziyan olmuş olursunuz, heba olmuş olursunuz. İşte bunu da ima ediyor. Yani KelimatiH; O’nun kelimeleri, O’nun yasalarından bir kısmıdır bunlar.

ve len tecide min dunihi mülteheda O’ndan başka sığınacak birini de bulamazsın. Eğer Allah’ın yasalarına karşı çıkarsan, ya da Allah’ın mesajına sırt çevirirsen, onu değiştirmeye kalkarsan, onu bozmaya, onu alt üst etmeye, onu ters yüz etmeye, şöyle bir kalıpla kullanırsak daha akılda kalıcı olur; Kitaba uymak yerine, kitabına uydurmaya kalkarsan hiçbir sığınacak kapı da bulamazsın.


28-) Vasbir nefseke mealleziyne yed'une Rabbehüm Bil ğadati vel aşiyyi yüriydune vecheHU ve lâ ta'dü aynake anhüm* türiydü ziynetel hayatid dünya ve lâ tutı' men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kâne emruhu furuta;

O'nun vechini dileyerek, sabah - akşam Rablerine dua edenlerle beraber, nefsine (bilincine) sabret! Dünya hayatının süslü gösterilen şeylerine yönelip de, onlardan ilgini kesme! Görüşü kozası içinde bizi hatırlamaktan mahrum bırakılmış; asılsız kabullerine tâbi olup, işi yapması gerekenin ötesindeki olan kimseye itaat etme! (A.Hulusi)

028 - Nefsince de o kullarla beraber sabret ki sabah akşam (her vakit) rablerine duâ eder cemalini isterler, sen Dünya ziynetini arzu ederek onlardan gözlerini ayırma ve o kimseye itaat etme ki kalbini zikrimizden gafil bırakmışız, keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur. (Elmalı)


Vasbir nefseke mealleziyne yed'une Rabbehüm Bil ğadati vel aşiyyi yüriydune vecheH ve rablerinin rızasını arzu ederek sabah akşam O’na yalvarıp yakaran kimselerle birlikte sen de sabret. Yani etrafında kenetlenen yoksul ama samimi insanlarla birlikte davran, onları uzaklaştırma, onları küçük görme, başkalarını onlara tercih etme. Benzer bir ayet Enam/52. ayeti insanı; İnsanların onu nasıl gördüğüyle değil, Allah’ın onu nasıl gördüğüyle değerlendir.

İşte bu ibarede söylenen ilahi gerçek bu. Yani onun toplumsal ve sosyal statüsüne bakarak değil, Allah nezdinde ki statüsüne bakarak değerlendir.

'Abese ve tevella. (‘Abese/1) bu değil miydi. Yüzünü astı ve başını çevirdi.

En câehül'a'mâ (2) kör geldi diye.

Ve ma yüdriyke le'allehu yezzekkâ (3) nereden biliyorsun haydi o arınacak idiyse sen ona konuşunca.

Ev yezzekkeru fetenfe'ahüzzikra (4) ya da senin verdiğin öğüt ona fayda edip o temizlenecek idiyse, öğüt alacak idiyse.

Emma menistağnâ (5) bir de şu Allah’a muhtaç olmadığını düşünen mütekebbir adama gelince, Ondan sana ne. Arkasından gelen ayet. Onun arınıp arınmamasından sana ne diye devam edip gidiyor ayet.

Dolayısıyla Enam/52. nin de desteklediği gibi bu ibarenin manası; Öncelikle vahyin ilk muhatabı olan sevgili efendimizden ve tabii ki vahyin tüm muhataplarından insanlara bakarken Allah’ın ona nasıl baktığını iyi hesap edip bakmak.

ve lâ ta'dü aynake anhüm* türiydü ziynetel hayatid dünya dünya hayatının çekiciliğine aldanıp ta sakın onları gözden çıkarma. ve lâ tutı' men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kâne emruhu furuta ve ayartıcı arzularına uyarak işi gücü aşırı uçlarda dolaşmaya döktüğü için akleden kalbiniz zikrimize karşı duyarsız kıldığımız kimselere de uyma.

an zikrina zikrimize karşı, ya da vahyimize karşı, vahyin niteliklerinden biri de, sıfatlarından biride zikirdir. Vahyin niteliğidir. Kur’an vahyinin değil, tüm vahiylerin ortak niteliğidir. Ya da bu ibareyi Allah kaygısı diye de anlayabiliriz. Yani Allah kaygısını içinden aldığımız kimse. Ya ne demek Allah kaygısı? Hemen bir üstteki cümle ile birlikte düşünün. Allah ne der, Allah nasıl görür diye sormak Allah kaygısıdır.

Bir insanla ilişki kurarken Allah’ın nazarında bunun değeri nedir. Öyle ki Allah’ın nazarında giydiği çamaşırdan daha değersiz olan adamların önünde eğilen kimseler, Allah’ın nazarında onun gibi milyonlarca insanı verseniz gerçekten de bir tüyü etmeyecek kadar yüce insanları küçük görebiliyorlar. İşte Allah kaygısını kaybetmenin insanın bakış açısını ters çevirmesidir bu. Büyüğü küçük, küçüğü büyük, değerliyi değersiz, değersizi değerli görme. Onun için insan ne der demeden önce Allah ne der. El ne der demeden önce rabbin ne der sorusu. Zikir budur. Allah’ın zikri budur. Allah kaygısı, insanın içine oturmuş bir Allah kaygısı ve eğer bu kaygı insanın içinin ufkunu kaplarsa artık yaptığı her bir işte rabbim bu işe ne der diye sorar ve öyle yapar.

Furuta; İfrat, oradan geliyor. İşi gücü aşırı uçlarda dolaşmak diye çevirdim. Dolaşan kimse. İfrat sahibi, uçlarda gezinenler, yani hep şarampolün kıyısında yürüyenler. Sırat-ı müstrakıym’e gelmek yerine hep kenarlarda olanlar. Dokunsan uçurumdan yuvarlanacakmış gibi hayatı yaşayanlar.

Oralarda olmasını istemiyor Kur’an. İnsanın güvenlikte olmasını istiyor. Mayınlı arazilere yakın dolaşmak, mayına basma tehlikesini ve tehdidini içerir. Onun için vahiy bizi uyarıyor. Emniyetli güvenli alanlardan geçin, şarampol kıyısından gitmeyin çünkü öylesine bir yürüyüş daima uçuruma yuvarlanma riski ile yürümek demektir. Onun için ifrat ve tefrit yasaktır. “Helâk el mu’tenettiun.” (hadis) aşırı gidenler, helak oldular diyen sevgili nebi işte bunun için uyarıyordu müminleri.


29-) Ve kulil Hakku min Rabbiküm femen şâe felyu'min ve men şâe felyekfür* inna a'tedna lizzâlimiyne naren, ehata Bihim süradikuha* ve in yesteğıysû yüğasû Bi main kelmühli yeşvil vucuh* bi'seşşerab* ve saet murtefeka;

De ki: "Hak Rabbinizdendir! İsteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin!" Doğrusu biz, zâlimler için dev dalgalar hâlinde öyle bir ateş hazırlamışız ki, onları her yönden kuşatmıştır! Eğer yardıma çağırsalar; erimiş maden benzeri, yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur! O ne kötü içecek, o ne kötü yaşam ortamı! (A.Hulusi)

029 - Ve de ki: o hak rabbinizdendir, artık dileyen iman etsin, dileyen küfür, çünkü biz, zalimler için öyle bir ateş müheyyâ kılmışızdır ki sertakları kendilerini kuşatmaktadır ve eker istigase ederlerse erimiş ceset gibi bir su ile imdat edilirler, yüzleri çevirir, o ne fena içki ve o ne fena kurultay! (Elmalı)


Ve kulil Hakku min Rabbiküm femen şâe felyu'min ve men şâe felyekfür ve de ki; Mutlak hakikate bir atıf olan bu mesaj rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin dileyen de inkar etsin. Yani vahiy rabbinizden size artık ulaşmıştır bundan sonra mı? İş size kalmıştır. Dileyen iman eder dileyen inkar. Çünkü Allah verdiği iradeye en çok saygı duyandır. İnsana irade vermiş, verdiği iradeyi yok saymamıştır. Kimse yok saymasını beklemesin. İnsanın kaderi seçmektir. İradenin var oluş sebebi budur. Onun için Allah hem iradeyi verip de, hem de mecbur kılsaydı, zorunlu kılsaydı o zaman iradenin ne işlevi olurdu. Ne işe yarardı.

Onun için işte rabbimiz imana giden yolu gösterip; Artık aklın varsa göle demektedir, aklın varsa. Eğer istiyorsan iman edersin istemiyorsan inkar. Fakat unutma iman edersen emin olursun. Yani güvenlikte olursun. İnkar edersen inkar edilirsin. Güvenliğini ve özgürlüğünü yitirirsin. Unutma Allah demek anlam demektir. İnkar edersen anlamını inkar edersin anlamını kaybedersin. Var oluş anlamını kaybedersin. Var oluş anlamını kaybedersen sen bir hiçsin.

inna a'tedna lizzâlimiyne naren, ehata Bihim süradikuha işin gerçeği biz öz benliklerine kıyan, kendilerine yazık eden o zalimler için, kendilerini kat kat sarıp sarmalayacak bir ateş, bir ceza hazırladık.

Kur’an da azaba ve gazaba ilişkin tüm terin ve kavramları ceza olarak anlamak en doğru anlayıştır. Çünkü Allah gazap ve azap etmez aslında. Allah insana yaptıklarının karşılığını verir. Böyle anlaşılmayan bir azap anlayışı yanlıştır.

Burada açıktır ki cehennemden söz ediliyor. Yani inkar edenlerin inkarlarının karşılığını bulması. Bu da adalet gereğidir. İlahi adalet gereği. Suyu getirenle testiyi kıranın bir tutulduğu bir yerde kim su getirir. Dahası aslında testiyi kıranları suyu getirenlerle aynı tutuyorsanız bu sadece suyu getirenlere zulmetmekle kalmayıp onların hakkını testiyi kıranlara vermeniz, yani ikinci bir zulüm anlamına da gelmiyor mu? Onun için Allah’^ta bir tutmaz ve tutmayacaktır.

ve in yesteğıysû yüğasû Bi main kelmühli yeşvil vucuh öyle ki onlar susayıp ta su istediklerinde yüz etlerini kavuran  ergimiş maden gibi bir su sunulur. bi'seşşerab* ve saet murtefeka ne berbat bir içecektir ve ne fena bir makamdır orası. Allah hepimizi korusun.

Burada gördüğünüz gibi cehennem tasvir ediliyor. Unutmayalım ki cehennem, cennet, ahiret; Gayba ilişkin dünyalardır. Yani insan idrakinin algılamakta acze düştüğü bir alemdir. Dolayısıyla insan idrakini aşan bir alem, bir dünya hakkında haber verilecekse bu, zorunlu olarak mecazi bir dil kullanılarak yapılacaktır. Yani aşkın bir husus, insan idrakini aşan bir gaybi husus; insan idrakine anlaması için indirilecektir, inzal edilecektir. Kur’an ın, vahyin inzali sadece anlamın indirilmesi değil, aynı zamanda söylenen hakikatin insan zihnine anlayabilmesi içinde indirilmesidir.

Cehennemin dehşetini insan diline taşımak başka türlü de mümkün değildir. Ve işte bildiğimiz kelimelerle bilmediğimiz alem hakkında rabbimiz bizi böyle uyarıyor. Bu insanda bir tasavvur oluşturup insanı yanlış yollara düşmekten korumak için rabbimizin aslında şefkatinin bir ürünüdür. Unutmayalım acı bir sona doğru yürüyen, ya da uçurumdan düşmek üzere olan bir köre, bir görmeyene bağırmanız, dur demeniz, bir adım daha artma demeniz ona yapabileceğiniz en büyük ilimdir. Kaldı ki rabbimiz sadece dur demiyor, gözümüzü de açıyor ve açmak için, açılması için gereken tüm reçeteyi veriyor.


30-) İnnelleziyne amenû ve amilussalihati inna lâ nudıy'u ecre men ahsene amela;

Muhakkak ki (Allâh ismiyle işaret edilenin Esmâ özellikleriyle zâhir oluşuna, Ahad - Samed oluşuna) iman edip imanın gereği olan düzgün çalışmalar yapanlar var ya; doğrusu iyi çalışmalarının karşılığını asla boşa çıkarmayız! (A.Hulusi)

030 - Amma iman edip Salih salih ameller işleyenler, şüphe yok ki biz öyle güzel amel işleyenin ecrini zayi' etmeyiz. (Elmalı)


İnnelleziyne amenû ve amilussalihat ama iman eden ve onunla uyumlu erdemli değerler üretenlere gelince.

İman ve Salih amel Kur’an da bir çok yerde yan yana geçer. Salih amel iman ağacının meyvesidir. Biliyorsunuz iman ağacı 4 unsurdan oluşur. Marifet, bilgiye tekabül eden kök. İkrar’a, tasdike tekabül eden gövde, ikrara tekabül eden dal ve meyveye tekabül eden amel. İman ağacının 4 unsuru bunlar.

Bir amelin bir eylemin Salih olma özelliğini kazanabilmesi için 4 şart lazım.

1 – Doğru ve dürüst olmalı, Salih olmalı yani.

2 – Özünde iyilik taşımalı. Salih kelimesinin etimolojisi bize bunu veriyor. Özünde iyilik taşımalı.

3 – Sulh-u salaha, yani barışa, insanın iç huzuruna ve dış huzura hizmet etmeli

4 – Yararlı, faydalı olmalı. Faydasız olan eylem Salih olma özelliğini yitirir.

inna lâ nudıy'u ecre men ahsene amela şu kesin ki biz, güzel bir eylem ortaya koyanın emeğini asla zayi etmeyiz.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder